Başbakan Erdoğan, Macaristan'da
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'nin AB'ye üyeliği Avrupa'ya vizyon katar, ufuk katar."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, " Türkiye'nin AB'ye üyeliği Avrupa'ya vizyon katar, ufuk katar. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'yı anlama fırsatı sunar, 1,5 milyarlık İslam dünyası ile AB arasında bir köprü görevini oluşturur. Türkiye'nin üyeliği Avrupa'da alarm veren ırkçılığa karşı adeta bir panzehir olur, hoşgörü zeminini güçlendirir, birlikte yaşama kültürüne güç katar" dedi.
Başbakan Erdoğan, Macaristan'daki temasları kapsamında Elte Üniversitesi'nde öğretim üyeleri ve öğrencilere hitap etti. Konuşmasında Avrupa'nın içinde bulunduğu dönemde çok ciddi sorunlarla uğraştığını, ciddi bazı tehditleri de içinde barındırdığını ifade eden Erdoğan, küresel ekonomik krizin etkisi altında bulunan Avrupa'nın vizyonu ve ufkunun da son dönemdeki yaklaşımlar nedeniyle yıprandığını söyledi.
Avrupa'nın bazı ülkelerinde yeniden baş gösteren ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve saldırıların da tehlike sinyalleri verdiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Böyle bir süreçte Türkiye'nin üyeliği Avrupa'ya güç katar. Türkiye'nin üyeliği ekonomik, siyasi ve sosyal olarak AB için hayati bir önem taşıyor. Her zaman söylüyorum, biz yük olmaya değil, yük almaya geliyoruz aslında. Bunu AB anlamış değil. Türkiye'nin AB'ye üyeliği Avrupa'ya vizyon katar, ufuk katar. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'yı anlama fırsatı sunar, 1,5 milyarlık İslam dünyası ile AB arasında bir köprü görevini oluşturur. En önemlisi de Türkiye'nin üyeliği Avrupa'da alarm veren ırkçılığa karşı adeta bir panzehir olur, hoşgörü zeminini güçlendirir, birlikte yaşama kültürüne güç katar. Avrupa'nın geneli Türkiye'nin Avrupa'ya katacağı zenginliği anlamış olmakla birlikte bazı liderlerin popülist tavırları süreci ne yazık ki tıkamıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde uluslararası düzeyde yaşanan çatışma ve savaşların oran itibarıyla tedrici bir düşüş yaşadığını görmemiz lazım. Şu anda bu sürecin sona erdiğini, çatışmaların oran ve boyutunda artışlar olduğunu açıkça görüyoruz. Çatışmaların niteliği de bu süreçte değişmiş, devletler arası bir nitelikten ziyade etnik, dini, mezhepsel sebeplerle devletler içindeki gruplar arası çatışmalar şekline dönüşmüştür. Etnik ya da inanç tabanlı çatışmaların neredeyse tamamı kendi iç dinamiklerinden değil, harici dinamiklerden ortaya çıkan çatışmalardır. Bazı analistler, etnik ve inanç tabanlı çatışmaların dünyamız için kaçınılmaz olduğunu savundular ve savunuyorlar. Hayır, bu çatışmalar kaçınılmaz değildir, önlenebilirler ve sona erdirilebilirler. Meseleye medeniyetler çatışmasının kaçınılmaz olduğu tezinden bakarsanız ortaya şüphesiz ki olumsuz, karamsar bir tablo çıkar, ama meseleye başlattığımız medeniyetler ittifakı gözlüğüyle bakarsanız, son derece olumlu, umut vadeden bir tablonun var olduğunu görürsünüz."
-"Biz, her zaman zora talip olacağız"-
Başbakan Erdoğan, medeniyetler ittifakını savunduklarını, savaşın kolay, barışın ise zor kazanıldığını vurgulayarak, "Biz, her zaman zora talip olacağız, zoru başarmak için mücadele verecek, kendimiz için olduğu kadar bizden sonrakiler için de barışın egemen olduğu bir dünya inşa etmenin çabası içinde olacağız. Türkiye'nin dış politikasının ana ekseninde işte bu anlayış vardır" diye konuştu.
Erdoğan, Arap uyanışında, Filistin meselesine, Afganistan, Somali, Myanmar gibi sorunlardan Balkanlarda yaşanan çatışmalara kadar geniş bir alanda Türkiye olarak her zaman barışın, adaletin yanında yer aldıklarını ve halen de bu anlayışla hareket ettiklerini kaydetti.
"Filistin, Macaristan'a uzak bir ülke gibi gözükebilir, ama dikkatlice inceleyin. Filistin meselesinin Macaristan'a da bir yük, bir bedel yüklediğini görürsünüz" diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Myanmar size çok uzak bir ülke gibi gelebilir, ama orada yaşanan dramın az ya da çok buralara ulaştığını, buraları etkilediğini sessiz kalındığında çok daha fazla etkileyeceğini görürsünüz. Küreselleşme sadece sermayenin küreselleşmesinden ibaret değildir, siyasetin bir küreselleşme alanı vardır. Sosyalleşmenin bir küreselleşme alanı vardır, bunları bir kenara koyamazsınız. Eşya ya da para nasıl ki çok kısa süre içinde dünyanın bir ucundan diğerine ulaşıyorsa acı haberler, olumsuz hadiseler ve bunların etkisi de çok kısa sürede dünyayı etkisi altına alabiliyor. Vicdanın, adaletin de çok acil şekilde küreselleşmesi gerekiyor. Türkiye olarak hiçbir çıkar kaygısı gütmeden, insana sadece insan olarak değer vermek suretiyle derisinin rengine, diline, inancına bakmadan samimi şekilde küresel vicdanı savunuyoruz, savunmak zorundayız."
-"Verdikçe bizim bütçemiz de bereketlenmeye başlamıştır"-
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin 2012 yılında ihtiyaç sahiplerine ulaştırdığı dış yardım miktarının 2,3 milyar dolar olduğunu hatırlatarak, "Verdikçe bizim bütçemiz de bereketlenmeye başlamıştır, verdikçe bütçemiz bereketleniyor. Verdikçe kaybetmedik, tam aksine kazandık" dedi.
Darfur'a gerçekleştirdiği ziyaretinde kampları gezdiğini ve orada 2-3 çocuğun aynı jiletlerle sünnet edilişini gördüğünü ve ziyaretin ardından hemen oraya bir sahra hastanesi yaptırdıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, daha sonra gerçekleştirdiği ABD ziyaretinde dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un sorması üzerine Darfur'da gördüklerini anlattığını söyledi.
Bush'un "Sayın Başbakan, bu Darfur olayı nasıl oldu" demesi üzerine
"Darfur'da durum acı, çok kötü, felaket, ama sizin eliniz hala oraya uzanmadı, ABD oraya destek vermiyor" dediğini anımsatan Başbakan Erdoğan, Başkan Bush'un
"Nasıl olur, ben daha yeni '700 milyon dolar oraya göndereceksiniz' talimatı verdim" dediğini hatırlattı.
Başbakan Erdoğan, Darfur Valisi'ne herhangi bir ülkenin para gönderip göndermediğini de sorduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Darfur Valisi şunu söylemişti; 'Buraya dışarıdan para geliyor da o paralar dolaşan arabalara harcanıyor. UNDP'nin arabaları, onların aldığı cipler hepsi o paradan sayılıyor, şoförler, raportörler ücretlerini bu paralardan alıyor' dedi. Hakikaten İtalyanların yapmış olduğu ufak hastane ve Suudi Arabistan'ın yapmış olduğu büyükçe bir okulun dışında bir şey göremedim. Böyle bir tablonun içerisinde biz, insanlık mücadelesini vermeye mecburuz."
Gabon, Nijer ve Senegal ziyaretlerinde de Darfur'dakine benzer tablo gördüğünü, insanların susuzluk içerisinde kıvrandıklarına şahit olduklarını anlatan Başbakan Erdoğan, "Bunları görmemezlikten gelirsek bugünkü konuşmamın başlığını içeren Türk dış politikası ve küresel barışı anlamak mümkün olmaz. Barışı tehdit eden en önemli sebeplerden bir tanesi fakirliktir, garipliktir. Bizim önce bunu ortadan kaldırabilmek için petrol zenginlerinin Darfur'a, Somali'ye, Myanmar'a ellerini uzatması lazım. Dünyanın gelişmekte olan ülkelerinden çok, gelişmiş ülkelerinin ellerini buralara uzatması gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin TİKA aracılığıyla başta Afrika olmak üzere dünyanın her yerinde yoğun faaliyetler gerçekleştirdiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Darfur'da hastaneler açıyoruz, Yemen de gezici klinikler kuruyoruz, Gazze'de yetimhaneler ihya ediyoruz, Afganistan'da kız çocukları için okullar açıyoruz, Kırgızistan'dan Bosna Hersek'e kadar, Somali'den Sudan'a kadar uzanan geniş coğrafyada çatışmaların önlenmesi için etkin mücadele ediyoruz. Şili'de deprem olsa Türkiye orada, Haiti'ye de gideriz... Durmayacağız, uzanabildiğimiz kadar elimizi her yere uzatacağız" dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bütün yaptığı yardımları "medeniyetlerin bir arada barış içinde yaşayabileceği, bir arada var olabileceği" tezine güçlü şekilde inandığı için yaptığını belirterek, çabalarının Birleşmiş Milletler düzeyinde de sürdüğüne işaret etti.
Erdoğan, Türkiye'nin Finlandiya ile birlikte 2010 yılında başlattığı "Barış İçin Arabuluculuk" girişimine ilginin artarak devam ettiğini, Dostlar Grubu'nun 44 üyeye ulaştığını, İspanya ile başlatılan Medeniyetler İttifakı'nın ise küresel boyut kazandığını ve şu anda ülkeler, kurum, kuruluşlar bazında üye sayısının 140'ı bulduğunu vurguladı.
-"Adalet duygusunun zedelenmesi dünyayı yaşanabilir olmaktan çıkarır"-
"Barışa inandık, inanıyoruz. Bunu dünyaya egemen kılmak için var gücümüzle mücadele ediyoruz" diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Şunu özellikle bilmenizi istiyorum; adalet duygusunun zedelenmesi dünyayı yaşanabilir olmaktan çıkarır. Adalet duygusunun zedelenmesi, vicdanların körelmesi, dostluğu, dayanışmayı ortadan kaldırır. Daha da kötüsü adalet duygusunun ortadan kalkması er ya da geç refah içindeki, huzur içindeki ülke ve toplumları da vurur. Bugün refah içinde, huzur içinde, güvenlik içinde yaşıyor olabiliriz, ama önlem almazsak, yarının böyle olamayacağını yarın ki nesiller için böyle bir dünya olmayacağını görebiliriz.
Dünyanın karşı karşıya geldiği tehdit, sadece küresel ısınmadan, sadece küresel kirlilikten ibaret değil. Bunlardan daha büyük tehdit, küresel adaletsizliktir, bizim bunu aşmamız gerekiyor. Etnik köken, din, dil, mezhepler arasında ayrım yapmak, birini diğerinin üzerinde görmek insani bir bakış açısı değildir. Biz, yaratılanı yaratandan ötürü sevmek durumundayız, dininden, dilinden, etnik durumundan dolayı değil. Herkesi kucaklayan, insana insan olduğu için değer veren bir yaklaşımla geleceğe yürümek zorundayız. Türkiye ile Macaristan'ın bu kutlu yoldaki yürüyüşü inşallah daim olacaktır."
Erdoğan'ın konuşmasını eski YÖK Başkanı ve Türkiye'nin Polonya Büyükelçisi Yusuf Ziya Özcan ile aralarında İsrail'inde bulunduğu bazı ülkelerin Budapeşte'de görevli yabancı misyon şefleri de dinledi.
İsrail'in Budapeşte Büyükelçisi İlam Mow, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını merak ettiği için dinlemeye geldiğini belirterek, "Biz, Türkiye ile düşman değiliz, diplomatik ilişkilerimiz devam ediyor. Türk halkıyla da eskiden beri dostluğumuz var" diye konuştu.
Bu arada, Başbakan Erdoğan, ELTE Üniversitesi'ne gelişinde üniversitenin önünde toplanan 15 kişilik Beşşar Esed yanlısı Suriyeli tarafından protesto edildi.
Protestocuların, ellerinde Suriye bayrakları ve Esed posterleri bulunduğu görüldü.
(Bitti)
Muhabir: Kadir Karakuş
Yayıncı: Erdem Gültekin - BUDAPEŞTE