'Balyoz Planı" Davasının Gerekçeli Kararı
Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yeniden görülen "Balyoz Planı" davasına ilişkin hazırlanan gerekçeli kararda, "Dijital deliller içinde yer alan ve suç oluşturan belgelerin sanıklar tarafından oluşturulduğu yönünde kesin bir kanaate varılmamış, bir kısmının sahte olarak oluşturulduğu kesin olarak belirlenmiş, bir kısmının ise sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuş, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan 'şüpheden sanık yararlanır' kuralı uyarınca dijital delillerin hiçbirinin sanıkların aleyhine hükme esas alınamayacağı sonucuna varılmıştır" ifadelerine yer verildi.
Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yeniden görülen "Balyoz Planı" davasına ilişkin hazırlanan gerekçeli kararda, "Dijital deliller içinde yer alan ve suç oluşturan belgelerin sanıklar tarafından oluşturulduğu yönünde kesin bir kanaate varılmamış, bir kısmının sahte olarak oluşturulduğu kesin olarak belirlenmiş, bir kısmının ise sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuş, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan 'şüpheden sanık yararlanır' kuralı uyarınca dijital delillerin hiçbirinin sanıkların aleyhine hükme esas alınamayacağı sonucuna varılmıştır" ifadelerine yer verildi.
Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce hazırlanan 750 sayfalık gerekçeli kararda, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin ilamında da belirtildiği üzere dijital delillerin delil olarak kabul edilebilmesi için esasını korumaları, ilişkili olduğu olayları temsil niteliklerinin ortadan kalkmaması, ulaşılma, elde ediliş ve muhafaza şekillerinin usulüne uygun olmadığı gerektiği anlatıldı.
Kararda, mahkumiyet hükmüne konu dijital delillerin davanın ana delili niteliğinde olduğu, darbe planları olduğu belirtilen "Balyoz", "Oraj", "Suga" Harekat Planları'yla "Çarşaf" ve "Sakal" Eylem Planları'nın bu planlarla bağlantılı olan, suç teşkil eden listeler ve belgelerin sadece dijital veriler içinde bulunduğunu, gerek sanıkların evlerinde gerekse de ilgili komutanlıklarında yapılan aramalar sonucunda bu belgelerin delil niteliği taşıyacak şekilde ıslak imzalı çıktılarına rastlanılmadığı ve mahkumiyet hükmüne esas alınan dijital delillerin sanıklara ait veya Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bulunan bir bilgisayarda oluşturulduğu yönünde hiçbir delil elde edilmediği kaydedildi.
Yargılanmanın yenilenmesi aşamasında alınan bilirkişi raporları ve ilgili kurumlara yazılan yazı cevaplarından dijital verilerde zaman, mekan, kişiler ve içerik yönünden birçok çelişkinin bulunduğu belirtilen kararda, "Dijital delillerin Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ve Hakan Büyük'ün evinde ele geçirilmesi de bu belgelerin sanıklara aidiyetinin kabulü için yeterli görülmemiştir" değerlendirmesi yapıldı.
Gazeteci Mehmet Baransu tarafından teslim edilen belgeler arasında 1. Ordu Komutanlığı'nın "kozmik oda" olarak bilinen kontrollü evrak bürosundan çıkarılan belgelerin de bulunduğu bildirilen gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:
"Gizli nitelikte olan bu belgeleri bulunduğu kontrollü yerden gizlice alarak gazeteciye teslim eden, 11 ve 17 nolu cd'lerin sanıklarla aidiyetini sağlamak amacıyla sanık Süha Tanyeri'ye ait el yazılarının bulunduğu defterden kopyalama yaparak bu kişiye aitmiş izlenimi verecek şekilde üzerine yazı makinesiyle yazı yazan kişi veya kişilerin iyi niyetli olmadığı aşikardır. Askeriyeye ait kozmik odada muhafaza edilen bu belgeler buradan alınıp dışarı çıkarabiliyorsa, aynı şekilde sanıklarla ilgili olmayan belgelerin de gerek Donanma Komutanlığı'na gerekse Hakan Büyük'ün evine kasıtlı olarak, bu kişilere suç isnat etmek amacıyla konulmuş olması ihtimal dahilinde bulunmuştur."
Kararda, "Dijital deliller içinde yer alan ve suç oluşturan belgelerin sanıklar tarafından oluşturulduğu yönünde kesin bir kanaate varılmamış, bir kısmının sahte olarak oluşturulduğu kesin olarak belirlenmiş, bir kısmının ise sahte olarak oluşturulduğu yönünde kuvvetli şüphe oluşmuş, ceza hukukunun temel prensiplerinden olan 'şüpheden sanık yararlanır' kuralı uyarınca dijital delillerin hiçbirinin sanıkların aleyhine hükme esas alınamayacağı sonucuna varılmıştır" değerlendirmesi yapıldı.
"Darbe planları başkalarına miras gibi devredilemez"
"Kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dijital verilerin sanıklar tarafından güncellendiği yönündeki gerekçesiyle ilgili değerlendirme" kısmının olduğu kararda, belgelerdeki zaman çelişkilerine sonraki tarihlerde güncelleştirme yapılmasının gerekçe gösterildiği hatırlatıldı.
Kararda, "Bir belge üzerinde güncelleme yapılıp yeni haliyle kaydedilmesi halinde belgenin değiştirilme tarihinin yeni tarihi göstereceği açıktır. Güncelleştirme yapıldığının kabulü halinde bu belgelerin oluşturulma ve değiştirilme tarihlerinin neden hala 2002-2004 tarihlerini gösterdiğinin hiçbir mantıklı açıklaması bulunmamıştır" denildi.
Kararda, kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin "sanık Çetin Doğan'ın kalp ameliyatı olması ve ardından Ağustos 2003'te emekliye sevk edilmesi, bazı sanıkların görev yerlerinin değişmesi, Genelkurmay karargahının öncelikle muhtemel darbeye karşı çıkması, sonrasında da günün şartlarının elverdiği ölçüde engellemek için çaba göstermesi sebebiyle cunta yapılanmasının darbe suçunu işleme elverişliliğini kaybettiği ve icra hareketlerinin tamamlanmadığını" belirttiği hatırlatılarak, yargılamanın yenilenmesi aşamasında tanıklar Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman'ın beyanlarından Genelkurmay karargahının mahkumiyet hükmüne konu dijital deliller için yer alan darbe planları konusunda hiçbir bilgilerinin bulunmadığı, muhtemel darbeye karşı çıkmaları ve bunu engellemek için çaba göstermeleri gibi bir durumun söz konusu olmadığının anlaşıldığı bildirildi.
Gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:
"Darbe yapılaşmasının yasa dışı bir yapılaşma olması nedeniyle darbe planları gizliliğin sağlanması amacıyla ilk aşamada çok az kişinden oluşan çekirdek kadro tarafından bilinip planlanır. Darbe planlamasından çok kısa süre önce diğer kişilere gizli yollarla duyurulur. Ayrıca yasa dışı olan darbe oluşumlarında 'gizlilik kuralı' gereği darbe planlarının başkalarına miras gibi devredilmesi söz konusu olamaz. Gerçekten de sanıkların böyle bir suç yapılanmasına girmiş olmaları halinde, darbe yapılanmasının en başında olduğu iddia edilen Çetin Doğan'ın emekli olması, bazı sanıkların görev yerlerinin değişmesi üzerine bu kişilerin planlarının gerçekleşmeyeceğini anlayınca mantıken ilk yapacakları şeyin gerçekleştiremedikleri darbe planlarına ilişkin suç delillerini ortadan yok etmeleri olması gerekirdi. Darbe planlarının kendilerinden sonraki kişiler tarafından sonradan icra edilebileceği düşüncesiyle bunların saklanması ve güncellenmesi, hatta bu saklama ve güncellemenin 6-7 yıl gibi çok uzun sayılan zaman dilimi içinde devam etmesi hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır."
Kararda, güncelleme yapıldığı iddia edilmesine karşı listelerde yer alan kişilerden emekli olanların, görevden ayrılanların neden listeden çıkarılmadığının, rütbe değişikliklerinin neden güncellenmediğinin mantıklı bir açıklaması olmadığı da kaydedildi.
(Sürecek)