Asansörlerin İşletme ve Bakım Yetersizliği Tehlike Saçıyor
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fahri Erenel, asansörlerde işletmeye uygunluk kontrollerinin günlük olarak yapılması, asansörlerin gösterdiği arıza belirtilerinin dikkate alınması ve gereğinin yapılması durumunda büyük kazaların yaşanmayacağını söyledi.
Ülkemizde hem binalarda hem de şantiyelerde kullanılan asansörler tehlike saçmaya devam ediyor. Son istatistikler, Türkiye’nin; madencilik ve inşaat sektöründe olduğu gibi asansör kazaları açısından da Avrupa’da ilk sıralarda olduğunu gösteriyor. Yılda ortalama 200 asansör kazasının meydana geldiği ve bu kazaların yüzde 20’sinin can kaybı ile sonuçlandığı ülkemizde iş güvenliği tartışmaları, Torunlar Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı tarafından eski Ali Sami Yen Stadyumu’nun bulunduğu alana yapılan rezidans inşaatındaki asansörün 32. kattan yere düşmesi ve 10 işçinin hayatını kaybetmesi sonucunda yeniden gündeme geldi.
“Günlük kontroller yapılmalı”
İş kazalarının yaşanmaması için olayların nedenlerinin sorgulanması ve sorgulama sonucunda alınan derslerin uygulamaya konulması gerektiğini söyleyen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fahri Erenel, asansörlere ilişkin en ciddi kazaların, halat kopmalarından meydana geldiğini belirtti. Asansör gibi riskli sistemlerde günlük kontrollerin yapılması gerektiğini vurgulayan Erenel, “Türk Standartları Enstitüsü’nün yaptığı araştırma, asansör konusuna ciddi bir şekilde eğilmemiz gerektiğini gösteriyor. Araştırma kapsamında incelenen 20 bin civarındaki asansörden sadece yüzde 16’sının kullanılabilir çıkması içinde bulunduğumuz riskli durumu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Olayın meydana geldiği şantiyedeki asansör, çalışanların, malzemelerin ve ekipmanların çalışma alanlarına çıkarılıp, indirilmesinde kullanılmaktadır” ifadelerine yer verdi.
Şantiye asansörlerinin işletme ve bakımına ilişkin hususların, binalarda kullanılan asansörlerin işletme ve bakımı kadar mevzuat açısından net ortaya konulmadığını belirten Erenel, “Asansörün tesisini sağlayan firma ile işveren arasında görev ve sorumlulukların ortaya konulduğu bir sözleşme yapılmış olması gerekir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gereği çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla işveren yükümlü kılınmıştır. Yine bu kanun gereği, işverenin; işyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alması sorumluluklarını ortadan kaldırmamaktadır. Kısacası yasa, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin birinci derecede sorumlusu olarak işvereni işaret etmektedir. İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği gereği asansörü monte eden firma asansörün kullanımı için işverenin çalışma koşullarını dikkate alarak belirleyeceği çalışanlara, yedekleri ile birlikte eğitim vermesi ve bunu belgelemesi gerekmektedir. Bu kapsamda, teknik personel ve iş güvenliği uzmanları da kullanım ve teknik konularda eğitim almalıdır” şeklinde konuştu.
"İhmal olduğu görülmektedir"
Makinaların birden bire arızaya ve arıza nedeniyle de kazaya sebep olmadığını, öncesinde birtakım belirtiler gösterdiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Fahri Erenel, “Başsavcılık tarafından yapılan açıklamada, asansöre aşırı yükleme yapılmadığına dair bir beyan yer aldı. Aşırı yükleme olmadığını dikkate aldığımızda arızanın teknik nedenlerden kaynaklanmış olabileceğini ve hem işletilmesi hem de bakımında sorunlar olduğunu söylemek mümkün. Bu sorunlar, birden bire ortaya çıkmaz. Her makina arızalandığında bazı belirtiler vermeye başlar. Bu belirtiler periyodik kontrol ve bakımlarda ortaya çıkarabilir. Bazı sistemlerde arıza olduğunda belirli işaret veren veya sistemin çalışmasına engel olan mekanizmalar bulunmaktadır. Kazanın yaşandığı asansör için bu tür teknik bilgilere sahip değiliz. Arıza belirtilerinin dikkate alınması ise kazaların yaşanmasını engellemeye yardımcı olur. Burada açık bir şekilde ihmal olduğunu düşünüyorum. Asansörün teknik olarak daha önce de arıza verdiğine yönelik işaretler var. Çalışanların, bu tarz arızaları ya doğrudan ya da ustabaşıları, amirleri aracılığı ile iş güvenlik uzmanına iletmeleri gerekir. İş güvenlik uzmanı da teknik personel ve asansör firması personeli ile risk analizi yapmalı, arıza belirtisini değerlendirmeli, gereğini yerine getirmeli, işvereni bilgilendirmeli ve gerekli kayıtları tutmalıdır” dedi.
"Günlük kontrol zorunlu hale gelmeli"
Şantiye asansörlerinin bakımı ile ilgili konuların, işveren ve firma arasındaki sözleşmede yer almasına bağlı olarak gerçekleştiğini ifade eden Erenel, Türkiye’de iş kazalarının nedenleri açısından bir sıralama yapıldığında makinaların neden olduğu kazaların yüzde 12-15 oranına ulaştığını söyledi. Kazaların önlenmesi için yapılması gerekenlerin 6331 sayısı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerle düzenlendiğini belirten Erenel, “Her konunun yazılı olarak bir mevzuatta yer alması ve sadece yazılı esaslar kapsamında hareket edilmesi kazaya davetiye çıkarır. Her seviyede çalışanın iş güvenliği konusunda sorumluluğu var. Çalışanların tespitlerinin ilgili birimlere bildirmeleri konusunda gerekli ortamın sağlanmasını, makina ve benzeri sistemlerin günlük rutin işletmeye uygunluk kontrolü ve bakımlarını yapma alışkanlığının kazanılmasının ve gerekirse mevzuatla bunun zorunluluk haline getirilmesi gerekir” diye konuştu.
"Mevzuat anlaşılabilecek basitlikte yazılmalı"
Yasal düzenlemeler anlamında birçok Avrupa ülkesine göre ileri durumda olduğumuzu belirten Yrd. Doç. Dr. Fahri Erenel, “ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) maden ve inşaatlarla ilgili henüz onaylanmayan sözleşmelerinin onay için TBMM’ne sevk edileceği belirtiliyor. Bu sözleşmelerin imzalanmamasının bence fazla önemi yok. Yasal açıdan bir boşluğumuzun olduğunu düşünmüyorum. Bizim en büyük problemimiz denetim eksikliğimizin yanında, mevzuat içeriğinde çok tekrara ve detaya yer vermemiz ve mevzuat sayımızın çok fazla olması. Bu mevzuatları, okuyup uygulayacak olan insanların anlayabileceği basitlikte ve kısalıkta yazmalıyız. Bu kazaların önlenebilmesi için önce mevzuatımızı herkesin anlayabileceği şekilde sadeleştirmemiz gerekir” dedi.
"İş güvenliği uzmanı işverene bağlı olmamalı"
İş güvenliği uzmanlığının ikinci bir meslek olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Fahri Erenel, “İş güvenliği uzmanlarının yetiştirilmelerine ilişkin yönetmelikte yazan bölümleri bitirenlerin alacakları 220 saat süreli bir eğitimden sonra girebildikleri bir sınavla iş güvenliği uzmanı olunabiliyor. Ancak bu durumun yanlış olduğunu düşünüyorum. İş güvenliği uzmanlığı, ayrı bir meslek olarak tanımlanmalı ve bu mesleği yapanlar işverene değil, devlete bağlı olarak çalışmalıdırlar. Tıpkı Aile Hekimliği gibi, belirli bölgelerden sorumlu İş Güvenliği Kurulları oluşturulmalı. Bu kurullar bölgelerindeki işletmelere, iş güvenliği alanında eğitim, denetim ve danışmanlık benzeri konularda belirli bir ücret karşılığında hizmet vermeliler. Çünkü iş güvenliği uzmanları maaşlarını işverenden aldıkları sürece, iş yerinde olanlarla ilgili açıklayıcı ve zorlayıcı bir takım bildirimlerde bulunmaları oldukça zor. İşini kaybetme riski olduğu için bütün konuların açıklıkla söylenemediği bir durum söz konusu” diye konuştu.
BANU EZBER