Arslan: "Bireysel Başvuru Anayasa Yargısında Bir Paradigma Değişimine Yol Açmıştır"- Istanbul
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, "Bireysel başvuru Anayasa yargısında bir paradigma değişimine yol açmıştır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, "Bireysel başvuru Anayasa yargısında bir paradigma değişimine yol açmıştır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda verdiği kararlarla artık ideoloji eksenli yaklaşımı, paradigmayı benimseyen bir mahkeme olmaktan çıkmış, hak eksenli bir paradigmayı benimsemiştir ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda benimsediği ve geliştirdiği bu paradigma, norm denetimine de yansımıştır." dedi.
"Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi" çerçevesinde Swissotel The Bosphorus'ta gerçekleştirilen ve 3 gün sürecek konferans ve yuvarlak masa toplantılarının açılışında konuşan Arslan, dün helikopter kazasında şehit olan askerlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diledi.
Arslan, devletin temel amaç ve görevlerinden birinin kişilerin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri ortadan kaldırmaya çalışmak olduğunu vurguladı.
Ünlü Fransız düşünür Jacques Derrida'nın, 11 Eylül'den hemen sonra verdiği bir röportajda "Her zamankinden daha çok insan haklarının yanında durmalıyız. Zira insan haklarına ihtiyacımız var." dediğini aktaran Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gerçekten de insan haysiyeti üzerine inşa edilen insan hakları, insanın ontolojik statüsünü belirleyen en önemli değerlerin başında gelmektedir. İnsan haklarının öznesi eşrefi mahlukat olan, yaratıkların en değerlisi, en şereflisi olan insandır. İnsan hakları, insanın sadece insan olmasından dolayı sahip olduğu haklardır. Tam da bu anlamda Mevlana Celaleddin-i Rumi, yüz yıllar önce insanın evrendeki merkezi yerini şöyle ifade etmiştir: 'Cihanın aslı temeli sensin. Cihan, senin yüzünden yaratılmıştır.' İnsanın ve haklarının bu merkezi değerine ve önemine rağmen özellikle 11 Eylül'den sonra güvenlik kaygısı tüm dünyaya dalga dalga yayılmış, bunun sonucunda da yine özellikle Batı'da İslamofobik davranışlar yaygınlık kazanmıştır. 11 Eylül sonrası dönemde terörle mücadele bazı ülkelerde temel hak ve özgürlüklerin aşırı şekilde sınırlandırılmasına neden olmuştur. Türkiye'de ise aynı dönemde çok farklı bir eğilim söz konusuydu. 11 Eylül'den sadece 22 gün sonra Türkiye'de 2001 Anayasa değişiklikleri gerçekleştirilmiştir. Bu yolla temel hak ve özgürlüklerin alanı genişletilmiştir. Aynı eğilim 2004 Anayasa değişikliklerine de yansımış, özellikle 90. maddeye yapılan bir ilaveyle temel haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerle kanunlar arasındaki ilişki düzenlenmiş, muhtemel bir çatışma durumunda temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu çok radikal bir adımdır ve bu değişiklikle uluslararası insan hakları hukuku, iç hukukta kanunlar karşısında üstün bir konuma getirilmiştir."
Türk Anayasa yargısındaki belki en önemli değişikliklerden birinin 2010 Anayasa değişikliğiyle gerçekleşen Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınması olduğunu vurgulayan Arslan, şöyle konuştu:
"2010 yılında Anayasa'nın 148. maddesine bir fıkra eklenmek suretiyle herkesin anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmasının yolu açılmıştır. Bireysel başvurunun hukuk sistemimize girmesiyle birlikte, anayasal hak ve özgürlüklerin korunmasında yeni bir dönem başlamıştır. Bireysel başvuruların başladığı 23 Eylül 2012 tarihinden bu yana mahkememiz kendisine verilen bu görevi özenle ve etkili bir şekilde yerine getirmiş, bu durum uluslararası alanda da teyit edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), defaaten Türk Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu Strazburg'a gitmeden önce tüketilmesi gereken etkili bir iç hukuk yolu olarak tescil etmiştir."
Bireysel başvurunun gerek Anayasa Mahkemesinin işlevinde, gerekse genel anlamda Türk hukukunda çok önemli yenilikler getirdiğini aktaran Arslan, "Bireysel başvuruyla birlikte Anayasa Mahkemesi, sadece kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetleyen yüksek yargı yolu olmaktan çıkmış aynı zamanda toplumun gündelik hayatına yönelik olayları, sorunları da ele alan ve bu anlamda topluma dokunan bir merci haline gelmiştir. Bu radikal bir değişimdir, bir anlamda Anayasa Mahkemesinin toplumsallaşması süreciyle ilgili atılmış önemli bir adımdır. Diğer yandan bireysel başvuru Anayasa yargısında bir paradigma değişimine yol açmıştır. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda verdiği kararlarla artık ideoloji eksenli yaklaşımı, paradigmayı benimseyen bir mahkeme olmaktan çıkmış, hak eksenli bir paradigmayı benimsemiştir ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda benimsediği ve geliştirdiği bu paradigma, norm denetimine de yansımıştır." şeklinde konuştu.
"15 Temmuz sonrası AİHM'ye başvurular arttı"
Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, anayasa değişikliğinin pratik amacının da AİHM'ye Türkiye aleyhine yapılan başvuru sayısını azalatmak olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Doğrusu bu pratik amacın yakın zamana kadar, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar çok önemli ölçüde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bireysel başvuru sayesinde 15 Temmuz'a kadar AİHM'ye Türkiye ile ilgili yapılan başvuru sayıları çok ciddi şeklide azalmıştır, ihlal sayıları da aynı şekilde azalmıştır. Türkiye başvuru sırasında yavaş yavaş gerilere düşmekteyken maalesef 15 Temmuz sonrası yapılan başvurularla yeniden 1. sıraya geçmiştir. Bu bizim açımızdan elbette üzücüdür. Şu anda 23 bin başvuruyla AİHM'ye aleyhine en fazla başvuru yapılan ülke Türkiye'dir. Tabii bunda 15 Temmuz sonrası konjonktürel gelişmelerin, olayların, alınan tedbirlerin etkili olduğunu biliyoruz."
Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin kararlarını iptal etme veya onların yerine geçerek karar verme gibi bir yetkisinin söz konusu olmadığını da aktaran Arslan, şöyle dedi:
"Bu anlamda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda yaptığı inceleme ilk derece yargılaması olmadığı gibi temyiz incelemesi de değildir. Bireysel başvurunun olağan kanun yollarından sonra yeni ve süper bir temyiz imkanı sunmadığının herkes tarafından bilinmesi gerekir. Yine bilinmesi gerekir ki bireysel başvuru, tek tek tüm hak ihlallerini giderme yolu da değildir. Bu istenir bir durum olabilir ancak bu gerçekleşmesi imkansız olan bir istek olabilir ancak. Çünkü bireysel başvuru yoluyla her bir ihlal iddiasının tek tek karşılanması ve her bir ihlalin tek tek giderilmesi imkanı söz konusu değildir. Bu bağlamda bireysel başvurunun başarısı ve geleceği sadece Anayasa Mahkemesine değil, aynı zamanda yargı sisteminin etkili işlemesine bağlıdır. Bu noktada bireysel başvuru kararlarının kamu otoriteleri ve özellikle yargı organları tarafından takip edilmesinin ve değerlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum."
"Mahkememiz 2 bin 219 hak ihlali kararı vermiştir"
Bireysel başvurunun Türkiye'de geleceğini tehdit eden belki de en önemli unsurun artan iş yükü olduğunu belirten Arslan, "Bireysel başvuru sayısı 2012'den bu yana çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Bu artış 15 Temmuz'dan sonra katlanarak devam etmiştir. Bugün itibariyle Anayasa Mahkemesine yapılmış 103 binin üzerinde bireysel başvuru bulunmaktadır. Tabii Anayasa Mahkemesi bu başvuruların bir kısmında ihlal kararları vermiştir, şu ana kadar Mahkememizin ihlal bulduğu kararların sayısı 2 bin 219'dur. Mahkememiz 2 bin 219 hak ihlali kararı vermiştir. Burada üzerinde durmak istediğim husus, bu ihlal kararlarının dağılımıdır. Özellikle de uzun yargılama konusundur. Bu ihlallerin çok büyük bir kısmı adil yargılanmaya ilişkindir. Yaklaşık yüzde 80'i adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kararlardır. Adil yargılanma hakkına dair ihlallerin de yüzde 84'ü makul sürede yargılanma hakkının ihlaline ilişkin kararlardır. Burası da çok önemli." diye konuştu.
Arslan, Türkiye'nin yargı sisteminde en temel sorunlardan birinin uzun yargılama olduğunu vurguladı.
Bunun artan dava yüküyle çok yakından ilgisinin olduğunu, bu konuda atılan adımları olumlu bulduklarını ifade eden Arslan, şunları kaydetti:
"Ağır iş yükü ve uzun yargılama sorununu çözmek için atılan reform niteliğindeki adımları olumlu bulduğumuzu her zaman ifade ettik. Bu anlamda istinaf mahkemelerinin çalışmalarını yakından takip ettiğimizi burada ifade etmek isterim. 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçerek çalışmalarına devam eden Bölge Adliye Mahkemelerinin yargının daha etkili işlemesi amacına katkı yapmasını umuyoruz. Esasen istinaf mahkemelerinin kısa sayılabilecek tecrübesinin de bu umudu kuvvetlendirdiğini görüyoruz. Adalet Bakanlığı verilerine göre istinafların gelen davaları karşılama oranı, ceza davalarında yüzde 78, hukuk davalarında ise yüzde 68 olarak gerçekleşmiş. Şu ana kadar istinaflarda ortalama dava görülme sürelerinin ceza davalarında 73 gün, hukuk davalarında ise 121 gün olarak gerçekleşmesi de gerçekten sevindirici ve gelecek adına umut vericidir. Bu etkileyici performanslarından dolayı bu vesileyle tüm istinaf mahkemelerinin başkanlarını, değerli üyelerini, başsavcılarını, yargı mensuplarını kutluyorum ve bundan sonra da bu başarılı çalışmalarının devamını diliyorum."
Arslan, akademisyenlerle yargı mensuplarını bir araya getiren organizasyonun başarılı geçmesini dileyerek konuşmasını tamamladı.