Ankara Film Festivali'nde heyecan sürüyor!
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 32. Ankara Film Festivali Ulusal Uzun Film Yarışması'nda heyecan sürüyor.
Festivalde dün Muhammet Çakıral yönetmenliğindeki "Lacivert Gece" filmi izleyiciyle buluştu. Gösterim sonrasında yönetmen Muhammet Çakıral, oyuncular Cansu Fırıncı ve Güliz Gençoğlu, senaryo danışmanı Ömer Leventoğlu izleyicilerin sorularını yanıtladı.
Muhammet Çakıral: 2017 yılında Zonguldak'ta bir film çektik, filmin yapımcısıydım. Sık sık gittiğim de bir memleket. Dolayısıyla çevreden birtakım talepler oldu. Ben onlara madeni çok iyi bilen biri değilim dedim. Çünkü maden hikâyesi çekmek gerçekten zordu. Ömer ile de bazı projelerde birlikte çalıştığımız ve madenci çocuğu olduğu için ondan büyük destek aldım senaryo yazarken. Aslında bu film bir çocuk gözünden çekilecekti fakat çocuk oyuncu bulamayacağım korkusuyla Semih'in üzerine hikâyeyi dönüştürdüm.
Cansu Fırıncı: Dedem 88 yıllık hayatının 30 yılında madende geçirmiş bir maden emekçisi. Zonguldaklıyız, o bölgenin insanıyız, akrabalarımın çoğu madenlerde çalışıyor. İyi bildiğim bir coğrafya. Benim hayatım için anlamlı bir senaryo olduğunu daha konuştuğumuzda anlamıştım. Hayatıma değen yerleri oldu. Bir engelliyi fiziksel olarak oynamak da güç, onun psikolojisini doğru yansıtmak da güç. Ama orada senaryosunu kendisinin kaleme aldığı bir yönetmeninin yol göstericiliği olduğu için benim tıkandığım yerlerde rol arkadaşım ve yönetmenin yardım etti.
Güliz Gençoğlu: Bir aile hikâyesi diye hep düşündüm. Bir ailenin başına gelen trajediden sonra onunla nasıl baş edeceklerini arıyorlar hep birlikte aslında. Tabii ki Semih'in dönüşümü çok zor, yaşadığımız acı hepimizin acısı oluyor bir aile içerisinde ama kadın olarak orada ailenin toparlayıcısı rolü de önemli bir faktör. Çünkü Beyza da bırakırsa ipin ucunu bütün aile dağılabilir diye düşündüm hep.
Festivalde gün, Fikret Reyhan imzalı "Çatlak" filminin gösterimi ile devam etti. Fikret Reyhan, oyuncular Hakan Salınmış ve Bora Elkoca, yapımcı Nizam Reyhan, reji ekibinden Berkan Aktepe film sonrası izleyiciyle buluştu.
Fikret Reyhan: Aslında hepimize çok yakın bir aile, hepimize tanıdık bir aile. Her sınıfa her etnik kökene dair tespitlerin olduğu ya da bütün ailelere özgü bir film anlatmaya çalıştık. Senaryosunu da küçük nüanslarda küçük anları yakalamak üzerine kurduk. Evet, baştan sona kadar bir para mevzusu vardı, parayı kimin ödeyeceği ile ilgili ama açıkçası ben orasıyla ilgilenmedim, ben biraz aile yapısının anatomisine bakmaya, inceliklerini incelemeye çalıştım. Senaryo boyunca her karaktere bir alan yarattım, kendi auroasını yaratmasına izin verdim. Hiçbir karakter hiçbir karakteri desteklemesin, her karakterin bir motivasyonu olsun, her karakterin bir isteği olsun, bir tipten çıkıp bir karaktere bürünsün istedim. Hepimiz kendimizi, kendi ailemizi izledik.
Hakan Salınmış: Aslında çatlak dışarıdan ilk bakkala girdiğimiz sahnede dışarıdaki çatlağı gördüğümüzde başlıyor. Aslında bu çatlak toplumu oluşturan en ufak katman ya aile, bence toplumun içindeki çatlakla devam edip büyüyüp gidiyor ülkemiz için. Bu çatlak bizim genlerimizde var yani, bu kadar genlerimize işlemişken aile bireyleri bunun çatlak olduğunun farkında bile olmayabilir.
Ulusal Uzun Film Yarışması'nda yer alan "İki Şafak Arasında" filminin gösterimi sonrasında yönetmen Selman Nacar ile oyuncular Ali Seçkiner Alıcı ve Yıldırım Şimşek filmin söyleşisinde izleyiciyle buluştu.
Selman Nacar: Ben genelde karakterden yola çıkarak hikâyeyi yazmaya başlıyorum. Aklımda bir labirente girmiş ve sürekli yolları kapanan, sonuna kadar sıkışarak devam eden bir karakter vardı. Bu karakter üzerinden başladım. Hukuk fakültesinde okumuştum. O yüzden filmin bahsettiği meseleler çok önceki yıllardan beri aklımda olan düşündüğüm meseleler. İki Şafak Arasında'nın hikâyesi aklıma geldiği zaman filmin bütün bunları konuşmaya kucak açan yapısı olduğunu düşündüm. İnsanların çok kısa zamanda önemli meselelerle karşılaştığı zaman farklı reaksiyonlar verebiliyor olması da benim sinemacı olarak çok ilgimi çeken meseleydi. Aynı zamanda bir karakterin birçok başka karakterle 4-5 mekân üzerinde sürekli zikzaklar çizerek gidip geldiği bir hikâye de yapmak istiyordum, zaman kavramı da benim için çok önemliydi. Film iki şafak arasında, 24 saatte geçiyor. Bütün planları tek planda çektim, hiçbir sahnede kesme yok. Aslında biraz zaman kavramını hissettirmek gibi, seyirci de bu süreci yaşasın ve deneyimlesin gibi bir düşüncem de vardı.
Erkan Tahhuşoğlu'nun "Koridor", Tufan Taştan'ın "Sen Ben Lenin" ve Ferit Karahan'ın "Okul Tıraşı" adlı filmleri de dün izleyiciyle ikinci gösterimleriyle bir kez daha buluştu, gösterimler sonrası film ekipleri ile söyleşiler gerçekleşti.