Anayasa Mahkemesinin gazetecilerle ilgili kararı
Anayasa Mahkemesinin, aralarında Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ile Ali Bulaç'ın da bulunduğu gazetecilerin yaptığı bireysel başvurulara ilişkin kararının gerekçesi Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlandı.
Anayasa Mahkemesinin, aralarında Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ile Ali Bulaç'ın da bulunduğu gazetecilerin yaptığı bireysel başvurulara ilişkin kararının gerekçesi Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlandı.
Buna göre, FETÖ'nün medya yapılanmasının "darbe çağrışımı" davasında tutuklu yargılanan Ahmet Altan'ın bireysel başvurusunda hak ihlali görmeyen Anayasa Mahkemesinin kararında, Altan'ın darbe teşebbüsünden bir gün önce bir televizyon kanalındaki konuşmalarının, son dönemdeki yazılarının ve gazetesindeki konumu ile bu konumun ilişkisini anlatan gizli tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde soruşturma mercilerince işaret edilen olguların FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfi olarak değerlendirilemeyeceği vurgulandı.
Kararda, Altan hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı yönündeki mahkeme değerlendirmesinin de keyfi ve temelsiz olmadığı belirtildi.
FETÖ'nün medya yapılanmasının "darbe çağrışımı" davasında tutuklu yargılanan Nazlı Ilıcak'ın bireysel başvurusunda ihlal görmeyen Anayasa Mahkemesinin kararının gerekçesinde, Ilıcak'ın FETÖ/PDY'nin medyadaki yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklandığı, başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu kaydedildi.
Ilıcak ile ilgili kararın gerekçesinde şu değerlendirmeler yer aldı:
"Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY'nin yayın organlarında ve bu örgütün amaçları doğrultusunda yazılar yazdığı ve paylaşımlarda bulunduğu ifade edilmiştir. Soruşturma mercilerinin, başvurucunun konumunu, söz konusu paylaşımların yapıldığı dönemi, paylaşımların içerik ve bağlamını dikkate alarak anılan ifadeleri FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmesinin temelsiz ve keyfi olduğu ifade edilemez."
Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun bireysel başvurusunda da hak ihlali olmadığı sonucuna varan Yüksek Mahkemenin kararında, başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan sorumlu olmasının gösterildiği bildirildi.
Sabuncu'nun bireysel başvurusundaki kararın gerekçesinde, başvurucunun FETÖ/PDY yayın organlarına yapılan operasyonlara karşı çıkarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla bu örgütün mensuplarını mağdur gibi göstermeye çalıştığı, aynı şekilde paylaştığı mesajlarla PKK'nın propagandasını yapan yayın organına sahip çıktığı böylece anılan terör örgütlerine yardım ettiği iddiasında bulunulduğu aktarıldı.
"Keyfi ve temelsiz olduğu söylenemez"
Kararda, "Başvurucunun gazetede sorumlu olduğu dönemde yayımlanan haber, yazı ve manşetler ile başvurucunun sosyal medya paylaşımlarında eleştirel olma ve haber yapmanın ötesinde süreklilik arz edecek şekilde devletin PKK ve FETÖ/PDY'ye karşı verdiği mücadeleyi zayıflatacak yayınlar yapıldığı, toplumu kamplaştırmaya yönelik mesajlar verildiği, anılan örgütlerin masum ve mağdur olarak gösterilmeye ve lehlerine algı oluşturulmaya çalışıldığı, böylece başvurucuya yüklenen suçun işlendiği yönünde tutuklama için gerekli olan kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varılmasının keyfi ve temelsiz olduğu söylenemez." ifadelerine yer verildi.
Bireysel başvurusunda hak ihlali olmadığı sonucuna ulaşılan Akın Atalay ve Önder Çelik ile ilgili kararda ise soruşturma makamlarının suç işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfi ve temelsiz olduğunun söylenemeyeceği belirtildi.
Ahmet Şık'ın başvurusu
Gazeteci Ahmet Şık'ın bireysel başvurusunun, kişi hürriyeti ve güvenliği ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmeden Yüksek Mahkemenin kararında, "Başvurucu yönünden özellikle kaçma ve delilleri etkileme şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun ve tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Öte yandan başvurucunun yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden derece mahkemelerinden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Gazeteci Murat Aksoy'un bireysel başvurusunda hak ihlaline hükmeden Anayasa Mahkemesinin kararında, soruşturma makamlarının, başvurucunun yazı ve paylaşımlarının ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını ortaya koyamadığı ifade edildi.
Yazı ve paylaşımların genel olarak hükümetin eleştirilmesi, politikalarının kötülenmesi, siyasal olaylar üzerinde fikirlerin ifade edilmesi niteliğinde olup şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edecek bir dilde olmadığına işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi:
"Başvurucunun yazılarında savunduğu görüşlerin terör örgütünün söylem ve görüşleriyle paralellik göstermesi ve kimi noktalarda örtüşmüş olması tek başına suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemez. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazılarına ve sosyal medya paylaşımlarına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerini de ihlal eder."
Gürsel'in bireysel başvurusu
Ahmet Kadri Gürsel'in bireysel başvurusunda da hak ihlali sonucuna varan Anayasa Mahkemesinin kararında, soruşturma makamlarınca başvurucunun yayın danışmanı olması sebebiyle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haber ve yazılardan sorumlu olduğunun ileri sürüldüğü ancak danışmanlıkla sınırlı bir görevin gazetenin yayın politikası üzerinde nasıl bir etkisinin bulunduğunun açıklanmadığı bildirildi.
"Başvurucunun yazısında, sert ve eleştirel bir üslup kullandığı söylenebilirse de açıkça şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edici bir dil kullanılmamıştır." ifadesine yer verilen kararda, şu tespitlerde bulunuldu:
"Öte yandan bir kimsenin terör örgütü ile bağlantılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma yapılan kişilerle görüşmüş olması tek başına suçlamaya konu edilebilecek bir husus değildir. Bunun için görüşmenin örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığının ortaya konulmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun bu kişilerle görüşmesinin hangi amaçla yapıldığı soruşturma makamlarınca ortaya konulmamıştır. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, derece mahkemesince gösterilen gerekçeler kapsamında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazısına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerine ilişkin güvencelere aykırıdır."
Ali Bulaç'ın bireysel başvurusunda da hak ihlali sonucuna ulaşan Yüksek Mahkemenin kararında, başvurucunun tutuklanmasına dayanak gösterilen olguların temelde gazete yazılarından oluştuğu, soruşturma makamlarının başvurucunun bu yazıları FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda yazdığını ileri sürdüğü hatırlatıldı.
Başvurucunun yazılarının şiddete ve isyana çağrı ya da nefret söylemi içermediği gibi terörü övücü ya da meşrulaştırıcı bir mahiyet de taşımadığı aktarılan kararda, yazıların genel olarak hükümetin ve hükümet politikalarının eleştirilmesi, siyasal ve toplumsal olaylar üzerinde sübjektif nitelikteki ve toplumun bir kesimi tarafından rahatsız edici bulunan fikirlerin beyan edilmesinden ibaret olduğu belirtildi.
Bulaç'ın söz konusu örgüte yakın bir gazeteci ve Yazarlar Vakfında mütevelli heyeti üyesi olmasının da tek başına örgütsel bağlantısı olduğunu göstermeyeceği ifade edilen kararda, hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbirin, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemeyeceği aktarıldı.