Anayasa Mahkemesinden "Mülkiyet Hakkı" Kararı
Anayasa Mahkemesi, yurt dışından getirildikten sonra satın aldığı otomobile gümrük kaçağı olduğu gerekçesiyle el konulan kişinin, mülkiyet hakkının ihlal edilmediğini kararlaştırdı.
Anayasa Mahkemesi, yurt dışından getirildikten sonra satın aldığı otomobile gümrük kaçağı olduğu gerekçesiyle el konulan kişinin, mülkiyet hakkının ihlal edilmediğini kararlaştırdı.
Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, 2000'de yurt dışından alınarak yurda sokulan 1988 model bir otomobil M.Ö. adına tescil edildi.
Bekir Yazıcı ise bundan 9 ay sonra otomobili satın aldı. Vergilerin ödendiğine ilişkin vezne alındı belgeleri doğrultusunda Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığınca Ankara Trafik Tescil Şube Müdürlüğüne gönderilen yazı ile taşıtın trafik sicilinde bulunan şerhinin iptal edilmesi talimatı verildi.
Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğünün yazısı gereğince otomobile 2002 yılında el konuldu.
Bekir Yazıcı hakkında kaçakçılık suçundan soruşturma başlatılırken, otomobil el koyma tedbiri uygulanarak muhafaza edilmek üzere Yazıcı'ya teslim edildi.
Yazıcı hakkında, otomobilin, yurda getirilişinden itibaren bir yıl süreyle satışının yasak olduğunu bildiği halde, aracı satın aldığı iddiasıyla 2003'te kamu davası açıldı.
Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi, 2006'da tamamlanan yargılama sonunda suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle Yazıcı'nın beraatine ve otomobilin Yazıcı'ya iadesine karar verdi.
Temyiz üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesi yerel mahkeme kararını bozdu.
Bozma sonrasında yerel mahkeme, davanın zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verdi. Mahkeme ayrıca, aynı maddi olay hakkında Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin, diğer sanıkları "Resmi evrakta sahtecilik" suçundan cezalandırdığına işaret ederek, gümrük kaçağı olduğu belirlenen aracın müsaderesini kararlaştırdı.
Yargıtay'ın bu kararı onaması üzerine Yazıcı, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Yazıcı, devletin resmi kurumlarınca, yurda girişinden satış ve tesciline kadar hiçbir aşamasında kaçak olduğu yönünde işlem yapılmayan taşıta iyi niyetli üçüncü kişi olarak kendisi satın aldıktan sonra el konulduğunu, fakat aracın veya bedelinin kendisine iade edilmediğini, hakkındaki yargılamanın çok uzun sürdüğünü, bu şekilde mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini öne sürdü.
"Kaçakçılığın önlenmesi kamu yararına"
Başvuruları kabul edilebilir bulan Yüksek Mahkeme, mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verdi.
Başvurucunun, makul sürede yargılanma hakkının ise ihlal edildiğine hükmeden Yüksek Mahkeme, başvurucuya bu nedenle 10 bin lira tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Kararda, mülkiyet hakkının sınırlanabilir bir hak olduğu, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca bu hakka getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği belirtildi.
Uluslararası ticaretin artması ve serbestleşmesinin kaçakçılık faaliyetindeki artışı da beraberinde getirdiği ifade edilen kararda, ülkeler tarafından kaçakçılıkla mücadele için hukuki düzenlemelerle gerekli önlemlerin alındığı, mücadelede etkinliğin artırılması amacıyla da uluslararası anlaşmalar yapıldığı bildirildi.
Kararda, "Bu yüzden kaçakçılıkla mücadelede etkinliğin artırılması gayesiyle 'kaçak eşya'nın müsadere edilmesinin kamu yararı amacı taşıdığı değerlendirilmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucu adına trafik siciline tescilli aracın mahkemece 'kaçak eşya' niteliğinde olduğu gerekçesine dayanılarak müsadere edilmesi ile ithali yasak eşyanın ülkeye girişine engel olunması ve kaçakçılığın önlenmesi amaçlanmıştır. Kaçakçılığın önlenmesinin kamu yararına olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu yönden başvurucuya ait aracın mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin meşru bir amaç taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır" ifadeleri kullanıldı.
Kararda, başvurucunun, uğradığı zararın tazminine dair etkin tazminat yolu olmasına karşın, zararının giderilmesine yönelik derece mahkemeleri nezdinde bir tazminat talebinde bulunmadığı da aktarıldı.
Yargılamanın makul sürede tamamlanmadığı iddiasına ilişkin değerlendirmelere de yer verilen kararda, davanın karmaşık olduğunun söylenemeyeceği, 10 yıl 9 ayı aşan yargılama sürecinde, makul olmayan bir gecikme bulunduğu vurgulandı.