Anayasa Mahkemesinde Yemin Töreni - Yeni Üyelerin Yemin Etmesi
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, hiçbir anayasanın, demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya kasteden eylemler karşısında kayıtsız kalamayacağını bildirdi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, hiçbir anayasanın, demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya kasteden eylemler karşısında kayıtsız kalamayacağını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilen eski Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez ile eski Sayıştay Başkanı Recai Akyel için Yüce Divan salonunda ant içme töreni düzenlendi.
Arslan, törendeki konuşmasında, darbelerin siyasi iradeye ve akla giydirilen "deli gömleği" olduğunu söyledi.
Darbeciliği, milli iradeyi gasp etmeye çalışan, vesayetçi elitizmin pençesinde demokrasiyi içten içe kemiren iflah olmaz bir hastalık, tam bir siyasi sapkınlık olarak niteleyen Arslan, "Bu hastalığa düçar olanlara bir kez daha hatırlatmak gerekir ki demokrasilerde iktidara gelmenin yegane yolu sandıktır. Anayasayı değiştirmenin ya da yeni anayasa yapmanın yolu da milletin teveccühünü ve tercihini kazanmaktan, dolayısıyla parlamentodan geçmektedir. Bunun dışındaki her yol, hiçbir meşruiyeti olmayan çıkmaz yoldur." diye konuştu.
Arslan, 15 Temmuz'un aynı zamanda bu hastalıklı, seçkinci ve antidemokratik zihniyetle hesaplaşmanın da miladı olduğunu belirtti.
"Zihniyet devriminin başladığı gün olacaktır"
Milletin, canı ve kanı pahasına darbelere geçit vermeyeceğini, egemenliğin kendisine ait olduğunu gösterdiğini ifade eden Arslan, "İnanıyorum ki 15 Temmuz, Türkiye'nin darbeler ve darbe teşebbüsleri makus talihinin kırıldığı, anayasal demokrasinin gerektirdiği zihniyet devriminin başladığı gün olacaktır." dedi.
Demokrasiyi, anayasayı, hukuku ortadan kaldırmaya çalışanlar karşısında tüm bu değerleri, dolayısıyla bireylerin başta yaşam hakları olmak üzere anayasal hak ve hürriyetlerini korumanın, devletin temel görevi, dahası varlık nedeni olduğunu dile getiren Arslan, bunun bir tercih nedeni değil, anayasal zorunluluk olduğunu söyledi.
Arslan, bunun nasıl ve hangi yöntemlerle gerçekleştirileceğinin ise siyasi iradenin anayasal çerçevede yapacağı tercihlere bağlı olduğunu kaydetti.
Anayasaların toplum sözleşmesi olduğunu ancak "intihar sözleşmesi" olmadığını ifade eden Arslan, şöyle devam etti:
"Hiçbir anayasa, demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya kasteden eylemler karşısında kayıtsız kalamaz. Modern demokratik anayasaların neredeyse tamamında bu tür durumlarda temel hak ve özgürlüklerin daha fazla sınırlanmasına izin veren olağanüstü yönetim usulleri öngörülmüştür. Bunun nedeni olağanüstü rejimlerin temelinde 'zaruret' olgusunun bulunmasıdır. Devlet ve milletin varlığına yönelik ağır tehditler hiç kuşkusuz bir zaruret hali oluşturur. Ancak, demokratik olağanüstü yönetim usulü anlayışı, anayasaların bütünüyle askıya alınmasını, temel hak ve hürriyetlerin tamamen kullanılamaz hale getirilmesini reddeder. Bu nedenle, olağanüstü hal hukuksuzluk hali değildir. Nitekim olağanüstü hal hukuku Anayasada detaylı bir şekilde düzenlenmiş, olağanüstü durumlarda temel hak ve hürriyetlere yönelik müdahalenin şartları ve sınırları açıkça belirlenmiştir. Elbette amaç, demokratik anayasal düzene, dolayısıyla temel hak ve özgürlüklere yönelik tehdidin mümkün olan en kısa sürede bertaraf edilerek olağan duruma dönülmesidir."
-"Birbirini tamamlayan değerler"
Arslan, demokratik anayasaların bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan anayasal düzeni korumayı amaçladığını belirterek, bunun yolunun da toplumsal düzeni ve güvenliği sağlamaktan geçtiğini söyledi.
Güvenliğin bu anlamda hem bireysel bir hak hem de diğer hak ve özgürlüklerin korunmasının ön şartı olduğunu vurgulayan Arslan, özgürlük ve güvenliğin birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan değerler olduğunu ifade etti.
Güvenlik ve özgürlük gibi iki hayati değer arasındaki ilişkiyi düzenlerken başvurulacak temel değerin adalet olduğunun altını çizen Arslan, "Adalet, hukuk düzeninin çimentosu, mülkün yani devletin temelidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin daha kırılgan hale geldiği olağanüstü dönemlerde adaletin tesisi çok daha önemlidir." dedi.
Zühtü Arslan, 15 Temmuz'un siyasi tarihin belki de en büyük krizlerinden olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Devlet ve millet olarak bize düşen, birlik içinde bu krizi aşarak demokratik hukuk devletini adalet, güvenlik ve özgürlük temelinde sağlam ve güçlü bir şekilde yeniden yapılandırarak geleceğe taşımaktır.
15 Temmuz sonrası oluşan birlik, ülkenin tüm farklı unsurlarını çatısı altına toplayarak, 'biz' düşüncesini yeniden inşa etmiştir. Hiç şüphesiz bu birlik, her konuda herkesin aynı şekilde düşünmesi ve farklı olanın aynılaştırılması değildir. Tersine esas olan bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi inanmayan ve bizim gibi yaşamayanları da kuşatacak bir birlik ve beraberliktir.
Bu anlayışla 15 Temmuz'da bir kez daha hortlayan darbeci zihniyete milletçe verilecek en güzel cevap, demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasa yapmaktır. Darbelerin ve darbe teşebbüslerinin arkasındaki vesayetçi anlayışı tamamen tasfiye eden, milletin siyasi özne olduğunu ilan eden ve insan haklarına dayanan demokratik hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla tesis eden yeni bir anayasa, hepimizin, özelikle de demokratik siyasetin 15 Temmuz şehitlerine ve gazilerine olan vicdan borcudur. Esasen 15 Temmuz sonrası oluşan toplumsal ve siyasal birlik ruhu, yeni anayasa için gerekli iklimi de sağlamıştır."
-"Uğruna bedeller ödenmiş ve tamamıyla hak edilmiş değerler"
Arslan, ayrıca demokratik ve özgürlükçü yeni anayasanın bir yandan Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkılması, diğer yandan da demokratik kazanımların taçlandırılması bakımından son derece önemli olduğunu dile getirdi.
Ancak anayasanın her şey olmadığını, insanların yüreğindeki özgürlük ateşi söndüğünde anayasanın da hiçbir anlamının kalmayacağını ifade eden Arslan, şöyle konuştu:
"15 Temmuz darbe teşebbüsü bu topraklarda insanımızın yüreğinde özgürlüğün ölmediğini, onu yüreklerde yaşatmak için yaşamlarından vazgeçmeye hazır milyonlarca kişinin olduğunu ortaya koymuştur. Bu da göstermektedir ki, özgürlük ve demokrasi birileri tarafından yukarıdan lütfedilmiş veya bağışlanmış değil, toplumsal zeminde kazanılmış, uğruna bedeller ödenmiş ve tamamıyla hak edilmiş değerlerdir. Şimdi bu değerleri koruyarak tüm gerekleriyle hayata geçirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak en büyük görevimizdir."
Arslan, 15 Temmuz'un mevcut Anayasaya etkisine ilişkin değerlendirmelerini de paylaşarak, 15 Temmuz direnişinin Anayasanın özellikle başlangıç kısmını anlamlı hale getirdiğini söyledi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, şunları kaydetti:
"Malumunuz olduğu üzere Anayasanın başlangıç kısmında Anayasa, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur. 1961 Anayasasında da hürriyete aşık evlatlara anayasa tevdi, emanet edilmiştir. Buradaki demokrasi aşkı ve Türk evlatları üzerine epey düşündüm. Hatta bundan 11-12 yıl önce Anayasa Mahkemesinin 43. kuruluş yıl dönümünde düzenlenen bir sempozyumda bu konuya ilişkin bir söylem analizi yapmaya çalıştım.
Gerçekten bu kavramlar neye tekabül ediyor? Demokrasi aşkı ve buna aşık olan Türk evlatları kimleri ifade ediyor? Demokratik düzeni ortadan kaldıranlar 'Türk evlatları' derken kendilerini mi kastediyorlardı, yoksa milli iradelerini gasp ettikleri Türk evlatlarını mı?
Her iki durumda da o gün sunduğum bildiride, hem 1961 Anayasası bakımından hem de 1982 Anayasasının mevcut başlangıcı bakımından bu ifadelerin tüm zamanların en büyük ironisi olduğunu ifade etmiştim. İroniydi, çünkü hangi yolla yorumlarsak yorumlayalım, bu başlangıcı yazanlar da yazdıranlar da bunun muhatapları da her durumda demokrasiye ve hürriyete aşık olduklarını tam olarak gösterememişlerdi. İşte 15 Temmuz, bu paradoksun ve ironinin de ortadan kalkışını simgeliyor.
Hazırlandıkları dönemi ve arkasındaki dinamikleri bir an için bir kenara bırakıp yaşayan belge olarak Anayasaya bakarsak artık gerçekten de Anayasa, Türk milletinin hürriyet ve demokrasiye aşık evlatlarına emanettir. Anayasanın başlangıç kısmındaki bu ifadeler artık toplumsal ve siyasal bir gerçekliğe tekabül etmektedir."
-"Hür dünya iyi bir sınav veremedi"
Zühtü Arslan, dünya demokrasi tarihine geçecek 15 Temmuz konusunda "hür dünya"nın iyi bir sınav veremediğini, her fırsatta demokratik değerlerin sahibi ve savunucuları olarak ortaya çıkanların, Türkiye'de ölümcül silahlarla demokrasinin taammüden katledilme girişimi ve onun karşısında sergilenen demokratik direniş karşısında, "kuzuların sessizliği"ni oynadıklarını söyledi.
Buna karşılık darbe girişiminin ertesi günü dayanışma mesajları yayınlayanlar da bulunduğunu aktaran Arslan, 35 ülkenin üye olduğu Afrika Anayasa Yargısı Konferansı ve Asya Anayasa Mahkemeleri Birliği yöneticilerine, ilgili anayasa mahkemeleri ve yüksek mahkemelerin başkanlarına teşekkür etti.
Başkan Arslan, konuşmasını tüm şehitlere ve Anayasa Mahkemesinin vefat eden emekli başkan ve üyelerine Allah'tan rahmet, gazilere ve hayattaki yüksek mahkeme üyelerine sağlık ve afiyet dileyerek tamamladı.
Daha sonra, öz geçmişlerinin okunmasının ardından yeni üyeler yemin etti ve Başkan Arslan tarafından üyelere kisveleri giydirildi.
(Bitti)