Analiz - Zimbabve'de Liderlik Mücadelesi ve Dış Müdahaleler
HAKAN AYDIN – Zimbabwe'de, 1980'de İngiltere'den bağımsızlık kazanıldıktan sonra ülkeyi 37 yıl yöneten Robert Mugabe'nin katılmadığı ya da daha doğru bir ifadeyle katılamadığı ilk seçimlerde, iktidar partisi ZANU-PF, kırsal alandaki seçmenin büyük desteğiyle 210 sandalyeli meclis...
HAKAN AYDIN – Zimbabwe'de, 1980'de İngiltere'den bağımsızlık kazanıldıktan sonra ülkeyi 37 yıl yöneten Robert Mugabe'nin katılmadığı ya da daha doğru bir ifadeyle katılamadığı ilk seçimlerde, iktidar partisi ZANU-PF, kırsal alandaki seçmenin büyük desteğiyle 210 sandalyeli meclis seçimlerinde çoğunluğunu sağlayarak 144 vekil çıkarırken, şehirli ve genç nüfus tarafından desteklenen muhalefetteki MDC ise 61 vekillik kazandı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Emmerson Mnangagwa oyların yüzde 50,8'ini, MDC ittifakının adayı Nelson Chamisa oyların yüzde 44,3'ünü aldı. Başkent Harare'de Chamisa'nın Mnangagwa'dan fazla oy alması dikkat çekiciydi.
Afrika'nın kadim tarihi içerisinde tüm devletlerin ayrı hikayeleri var elbette. Zimbabve için ise 19. yüzyılın sonu, önemli gelişmelerin başlangıç noktasını teşkil ediyor. Ülkede, 1885 Berlin Konferansı'nda Avrupalı devletlerin Afrika'yı paylaşım planları üzerinden işletilen sürecin kalıcı etkileri halen siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan halk tabanında hissedilmekte.
1980 bağımsızlığından bugüne bakıldığında özellikle son bir yıl içerisinde ülke siyaseti büyük bir çalkantıyla karşı karşıya. 37 yıldır ülkeyi yöneten Robert Mugabe'ye yönelik Kasım 2017 "askeri darbesi/müdahalesi" ve sonrasında yaşananlar ve 30 Temmuz 2018'de gerçekleştirilen genel seçimler bunun göstergesi. Seçimler iktidar partisi ZANU-PF ve Mnangagwa lehine sonuçlansa da, siyasal ve sosyal gelişmelerden hareketle, toplumdaki siyasal kamplaşma, ekonomik problemler ve ilgili alanlarda reform beklentileri Zimbabve'nin yüzleşmesi gereken temel hususlar arasında.
- Zimbabve eko-politiğinin tarihsel arka planı
Kelime anlamı itibariyle Zimbabve "dzimba-hwe", Şona dili Zezuru dilayektiğinde "müstakil evler/taş evler" manasındadır. Bu tabir, ülkede asırlardır yerleşik bir kültürün varlığının nişanesi. Zimbabve 1890'da Birleşik Krallık hakimiyeti altındaki bir koloni olarak Güney Rodezya'ydı. 1890'dan 1923'e kadar İngiliz Güney Afrika Şirketi tarafından yönetilirken, bahsi geçen şirketin temel motivasyonu, ülke yönetiminden ziyade keşfedilmemiş doğal kaynakları arayıp bulmak, keşfedilenleri de kontrol etmekti. Zimbabve daha sonra Kuzey Rodezya (bugünkü Zambiya) ve Nyasaland (bugünkü Malavi) ile birleştirilerek 1965'e kadar Birleşik Krallık'ın egemenliğinde kalmıştır.
Zimbabve'de 1965 yılında ülke içerisindeki "beyaz azınlığın" tek taraflı deklarasyonu ile Birleşik Krallık'tan bağımsızlık kazanılmış ve cumhuriyet ilan edilmiştir. 1978'de ise "siyah çoğunluğun" girişimiyle Mugabe liderliğinde uzun gerilla savaşı sonrası 1980'de tam bağımsızlık kazanılmış ve ülke bugünkü halini almıştır. 1980 ve 1987 arasında kurucu yönetim içerisinde mücadeleler sonucunda iktidar grupları ZANU-PF (Zimbabve Afrika Ulusal Birliği – Yurtsever Cephesi) içerisinde bir arada toplanmış ve 37 yıl Mugabe cumhurbaşkanlığındaki yönetim varlığını sürdürmüştür.
Mugabe'nin 2000'de toprak reformu programıyla birlikte ülkedeki "beyazların" ellerindeki toprakları, "siyahlara" bırakması istenmişti. Bu durum siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan ülke içinde ve Zimbabve'nin dış ilişkilerinde büyük bir sorun doğurmuştur. Özellikle topraklarını devretmek zorunda bırakılan "İngiliz beyaz azınlık", Zimbabve'yle İngiltere'yi uluslararası planda karşı karşıya getirdi. Bu süreçten sonra da Mugabe, politikalarında Batı karşıtı bir yaklaşımla hareket etmeye başladı.
Ekonomisi tarım ve madencilik sektörlerine dayalı Zimbabve'de, GSYH 35 milyar dolar iken kişi başına düşen milli gelir ise 2 bin 300 dolar düzeyindedir. Bağımsızlığından bugüne ekonomideki temel sorunlar devam etmektedir. Özellikle en mühim sorunlar arasında; sürdürülemeyen dış borç yükü, likidite problemleri, altyapı eksiklikleri ve yetersiz enerji arzı gösterilebilir.
Toprak reformu programı akabinde İngiltere'yle bozulan ilişkilerin önemli sonuçlarından birisi de 1949'da kurulan (İngiliz) Milletler Topluluğu'ndan Zimbabve'nin ayrılmasıdır. Ayrıca Avrupa Birliği'nin 2002'den Kasım 2014'e kadar Zimbabve'ye ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulaması Zimbabve ekonomisini, büyük oranda dışa kapalı hale getirmiştir.
Çin'in bu süreçte (2000 yılı sonrasında) iletişim, inşaat, enerji ve tarım alanlarındaki yatırımları Zimbabve için oldukça değerli hale geldi. Nitekim Zimbabve, uluslararası ilişkilerinde en büyük desteği Çin'den görüyor. Ayrıca Zimbabve, Çin'in en çok yatırım yaptığı ülkeler sıralamasında da üçüncü sırada yer almakta. Çin, 2015'te Zimbabve'nin toplam ihracatının yüzde 28'ini tek başına satın almıştı. Ayrıca Zimbabve madenlerini işleten Çinli şirketler, yılda 3 milyar dolar civarında elmas ihraç etmektedir. Zimbabve, dünyanın en büyük üçüncü platin üreticisidir.
Kasım 2017 "askeri darbesi/müdahalesi"
14 Kasım 2017'de ordu, Cumhurbaşkanı Robert Mugabe'yi gözaltına alarak yönetime el koyduğunu açıkladı. Uluslararası tepkiler de hesaba katılarak, bunun bir "darbe" olmadığı ve 'askeri destekli yönetim değişimi' (askeri müdahale) olduğu vurgulandı. "Askeri darbenin/müdahalenin" temel sebebi iktidar partisi ZANU-PF içerisindeki liderlik mücadelesidir. Nitekim Robert Mugabe'nin kendisinden sonra Cumhurbaşkanlığı görevine eşi Grace Mugabe'yi getirmek istediği yönündeki planı doğrultusunda önce 9 Aralık 2014'te yardımcısı Joice Mujuru'nun görevinden azledilmesi ve son olarak 6 Kasım 2017'de yardımcısı Mnangagwa'nın görevden alınması, ZANU-PF liderliği için parti içerisinde sıkı bir mücadelenin yaşandığının kanıtıdır. Liderlik yarışında ilgililerin kabile ve klan bağları da kendilerine taban kazanmak açısından oldukça önemlidir. Mugabe'nin, Mnangagwa'yı görevden alması ise kendisini koltuğundan edecek gelişmelere kıvılcım etkisi oluşturmuştur.
Dış ülkelerin müdahaledeki etkisi
"Askeri darbenin/müdahalenin" gerçekleşmesi hususunda dış ülkelerin etkisi/etkisizliği bağlamında bazı çıkarımlar yapılabilir. Özellikle General Constantino, Chiwenga'nın "darbe" öncesinde Pekin'e ziyaret gerçekleştirmesinden hareketle, küresel medya Chiwenga ile bağlantılı olarak Çin'i göstermiştir. Netice itibariyle Çin'in bu sürece dahil olduğuna yönelik bakış açısı, Çin'in Afrika'da yıllardır sergilediği iş birliği halinde olduğu ülkelerin "iç siyasete karışmama" prensibiyle uyuşmamaktadır. Afrika genelinde de görüldüğü gibi Çin, dış politikasını siyasi önceliklerle değil ekonomik çıkarları ekseninde tayin etmektedir. Halihazırda Çin, Zimbabve'de yatırımlarıyla en faal ülke konumundadır. Bu bağlamda Çin'in "darbeyle" ilgisine yönelik iddialar boşa çıkmaktadır.
Batılı güçler nezdinde ise yıllardır Zimbabve'yle olumsuz seyreden ilişkiler, Mugabe'nin meşruiyetinin sorgulanmaması ve "askeri müdahaleye sessiz ve kayıtsız kalınması" önemli bir gösterge. İngiltere'nin Zimbabve'de etkin olmak ve siyaseten kendine alan açmak istemesi, bilinen bir gerçek. Mnangagwa göreve geldikten sonra Zimbabve'nin 16 yıl sonra yeniden Milletler Topluluğu'na katılımı için İngiltere'yle görüşmelerin başlatılacağını açıklaması, bu süreçte Mnangagwa'nın İngiltere ile yakınlaştığına yönelik politik savları doğrular mahiyettedir. Elbette Mnangagwa yönetimiyle birlikte Zimbabve'nin ABD ve Avrupalı diğer devletlerle de olan ilişkilerinde yeni gelişmeler yaşanabilir.
Seçim sonuçlarından beklentiler
38 yıl sonra bu seçim, Mugabe'nin aday olmadığı ilk seçim özelliğini taşımaktaydı. Yarı başkanlık hükümet sisteminin kullanıldığı Zimbabve'de seçimler 55 siyasi parti ve 22 cumhurbaşkanı adayının katılımıyla gerçekleşti. 14 milyon nüfusa sahip ülkenin seçmen sayısı 5,7 milyon. Katılım oranının yüzde 80'e yakın bir oranda gerçekleştiği Zimbabve'de, seçmen nüfusunun yüzde 60'ı 40 yaş altında. Bu durum genç seçmenin tercihini belirleyici kıldı.
Muhalefet partisi MDC ittifakının adayı Nelson Chamisa, iddialı bir seçim kampanyası yürüttü. İşsizlik oranının yüksekliği ve gençler arasında alternatif yönetim arayışı, MDC ittifakının popülerliğini de arttırdı. Şehirde yaşayan seçmen MDC'yi tercih ederken, kırsal alandaki seçmeni ise iktidar partisi ZANU-PF'yi destekledi. Zimbabve nüfusunun yüzde 65'inin kırsal alanlarda yaşaması da ZANU-PF'nin iktidarını korumasında büyük bir faktördür.
Son bir yılda yaşanan tüm olağan dışı gelişmeler, iktidar partisi ZANU-PF içerisindeki liderlik mücadelesi ve Zimbabve siyasetinin yeniden dizayn edilmesi yönünde gerçekleşti. Askeri kuvvetlerin ülke bağımsızlığı sürecindeki 'kurucu rolü' daima hafızalarda olduğundan tarihsel süreç içerisinde Zimbabve siyasetinde demokrasi ve sandık sonuçlarından ziyade ordunun tutumu ön plana çıkıyor. Ayrıca iktidar partisinin devlet kurumlarına nüfuz etmesi ve muhalefet kanadının 'ötekileştirilmesi' de toplumsal kutuplaşmayı arttırmakta.
Mnangagwa yönetimiyle birlikte Zimbabve'nin dış ilişkilerinde değişiklikler, iç politikada ise toprak reformuyla ilgili tazminat sözü üzerinden kısa vadede yeni gelişmeler beklenebilir. Zimbabve için hem bölgesel hem küresel iş birlikleri ve yatırımlarla hareketlenen ekonomi, hukukun üstünlüğüne dayalı, siyasal tutarlılık içerisinde şeffaf ve hesap verilebilir yönetim anlayışının esas alınması, ilgili alanlarda gerekli reformların hayata geçirilmesi, toplumsal barışın muhafazası ve refahın tesis edilmesi oldukça elzemdir.
[Kırklareli Üniversitesi Afrika Araştırmaları Merkezi Müdürü olan Hakan Aydın aynı zamanda Babaeski Meslek Yüksekokulu'nda Öğretim Görevlisidir]