ANALİZ- Post-liberal dünyada bir alternatif arayışı: Özdeğer siyaseti
Milli İstihbarat Akademisinden Baki Laleoğlu, liberal dünya düzeninin sarsıldığı bir dönemde özdeğer siyasetinin yeni küresel düzen için nasıl bir alternatif sunduğunu AA Analiz için kaleme aldı.
Milli İstihbarat Akademisinden Baki Laleoğlu, liberal dünya düzeninin sarsıldığı bir dönemde özdeğer siyasetinin yeni küresel düzen için nasıl bir alternatif sunduğunu AA Analiz için kaleme aldı.
***
Tüm dünya adını koymakta zorlandığımız bir belirsizlik sürecinden geçiyor. Öyle ki istisnasız her aktör, küresel belirsizlik, jeopolitik türbülans veya uluslararası sistemin dönüşümü gibi farklı kavramlarla tanımlasa da varlığında uzlaştığı bu yeni sürecin etkilerini net bir biçimde hissediyor.
Öte yandan yeni dünyanın doğum sancıları, önemli sınamaları da beraberinde getiriyor. Nitekim, bu sınamalara karşı direnç geliştirmek ve ortaya çıkacak yeni düzende avantajlı pozisyona sahip olmak isteyen her aktör bu belirsizlik döneminde olabildiğince güçlü bir hazırlık yapmak mecburiyetinde. Bu ise ancak ideolojik önyargı ve siyasal kısıtları aşan; doğru, rasyonel ve kapsayıcı bir değerlendirmeyle mümkün.
Post-liberal dünya
Süreç sonrasına dair tahmin ve öngörülerde bulunmadan evvel sürecin kendisini yani bugünü iyi anlamak gerekiyor. Çünkü bu sürecin ne zaman ve ne şekilde sonuçlanacağına dair bazı emareler olsa da henüz net bir öngörüde bulunmak mümkün değil. Bu sebeple nasıl adlandırıldığından bağımsız olarak belirsizlik, türbülans, dönüşüm veya değişim sürecinin mahiyeti oldukça önemli.
Nitekim, uluslararası aktörler de yaptığı rasyonel jeopolitik değerlendirmeler sonucunda artık sürecin belirsiz sonuyla ilgilenmek yerine temel dinamiklere odaklanmaya başladı. Zira, yeni realiteyle sert bir şekilde yüzleşen Batılı liberal elitler geçiştirme, erteleme, kriz ve hasar yönetimi gibi anlık ve taktiksel reaksiyonları terk edip daha kapsamlı, kurumsal ve stratejik bir yaklaşım geliştirmeye odaklandı. Bu çevreler sürecin mahiyetini belirleyen dinamikleri doğru anlamak, böylelikle sürece etki ederek ve mümkünse şekillendirerek kendilerine avantaj sağlamak amacında. Bu noktada atılan ilk adım ise yeni bir dünyanın kurulmaya başladığını ve artık yegane kurucu aktör veya hegemonik gücün kendileri olmadığını kabullenmek oldu.
Dolayısıyla, mevcut geçiş sürecinde henüz hegemonik rekabet veya bir karşı hegemonyadan bahsetmek mümkün olmasa da uluslararası sisteminin liberal dünya düzeninin küresel hegemonyası altında olduğu şeklinde değerlendirmek de artık doğru değil. Bu sebeple, bugünün ve yakın geleceğin dünyasını eski düzenin zayıfladığı, ancak yerini henüz yeni bir düzene tam anlamıyla bırakmadığı bir ara dönem olarak görmek gerekiyor. Bu ara dönemi ve uluslararası düzeni ise "post-liberal dünya" olarak adlandırmak en rasyonel tercih.
-Özdeğer siyasetinin küresel yükselişi
Post-liberal dünyanın en önemli dinamiği ise özdeğer siyasetidir. Zira küresel neoliberal hegemonyanın ürettiği siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara karşı geliştirilen tüm itiraz ve talepler, daha yerel ve toplumcu bir yaklaşım ihtiyacında ortaklaşıyor. Bu noktada neoliberal hegemonya, toplumsal açıdan dayattığı evrensel değerlerle yerli ve milli kimlikleri ihmal ederken ekonomik açıdan dayattığı küreselleşmeci, piyasa merkezli ve elitist düzenle de sosyal adaletsizlik ve eşitsizlik üretti.
Birey ve toplumların yaşadığı tüm bu sosyal ve ekonomik sorunlara liberal demokrasinin ürettiği cevap ise yetersiz kaldı. Liberal demokrasinin merkezinde konumlanan geleneksel sağ ve sol partiler hem bireylerin hem de toplumların sorun ve beklentilerini anlamakta başarısız oldu. Merkez sağ partiler neo-liberal ekonomik politikaları önceleyerek bireylerin toplumsal ve geleneksel değer temelli beklentilerini görmezden geldi. Merkez sol partilerse ilerlemeciliğe ve çoğulculuğa odaklanırken refah ve sosyal adalet odaklı ekonomik talepleri ihmal etti.
Böylelikle neoliberalizmin ve liberal demokrasinin özgürlük, barış ve adalet vaadi artık inandırıcılığını yitirdi. Bu durum, bireylerin ve toplumların özdeğerlerine odaklanan yeni bir siyaset biçimini doğurdu.
Özdeğer siyaseti nedir, ne değildir?
Özdeğer siyasetini bireylerin ve toplumların kendi yerel kimliklerine, değerlerine ve varoluşlarına yönelik olumlu yaklaşımları esas alan bir siyaset biçimi olarak tanımlamak mümkün. Yukarıda bahsedildiği gibi neoliberal hegemonya ve liberal demokrasinin geleneksel siyasi aktör, kurum ve araçlarının yetersizlikleri karşısında yerel değerlere odaklanan fakat küresel açıdan ortak eğilimlere sahip yeni bir siyaset biçimi ortaya çıktı.
Özdeğer siyaseti olarak tanımlanabilecek bu yeni siyaset biçimi, birey ve toplumların neoliberalizmin evrenselci hegemonik yaklaşımına karşı tehdit altında hissettiği yerel kültür, değer ve kimlikleri korumayı, sahiplenmeyi ve hatta bu değerleri evrensel değerler karşısında güçlendirmeyi kapsıyor. Ayrıca hegemonun tanımlama üstünlüğüne karşı kendi değer ve kimliğini, hatta bizzat kendini tanımlama hakkını talep ediyor ve savunuyor. Bu açıdan kültürel ve siyasal özsaygı inşa etmeye odaklanıyor. Kısacası özdeğer siyaseti, bastırılmaya veya değersizleştirilmeye çalışılan yerli ve millinin gerçek değerini ön plana çıkarıyor.
Son olarak, özdeğer siyasetinin en önemli dinamiği sistem karşıtı olmasıdır. Nitekim, hem yerel hem de uluslararası anlamda neoliberal hegemonyaya ve mevcut küresel sisteme itiraz ederken daha adil ve kapsayıcı bir alternatif kurulmasını talep eder. Dolayısıyla özdeğer siyaseti, sağ ve sol ideolojilerden bağımsız bir şekilde güçlü bir sistem karşıtı pozisyona sahiptir.
Özdeğer siyaseti ve popülizm: Benzerlikler, farklılıklar
Özdeğer siyasetinin temel dinamikleri bu şekilde tanımladıktan sonra akla gelen ilk soru popülizm ile arasında nasıl bir fark olduğudur. Zira popülizm de özellikle temsili demokrasinin ve geleneksel siyasi aktörlerin çözemediği sorunlara yönelik olarak liberalizm karşıtı küresel bir eğilim olarak değerlendirilebilir.
Ancak özdeğer siyaseti, popülizmi aşan bir siyaset yapma biçimidir. Bu açıdan neoliberal hegemonya ve onun dayattığı değer ve kimlikler karşısında birey ve toplumların kendi özdeğerlerini, kültür ve kimliklerini koruma hatta tanımlama hakkını savunur. Dolayısıyla özdeğer siyaseti, bu eksende siyaset ürettiği sürece sağ veya sol tüm ideoloji, söylem ve aktörleri kapsayabilen bir siyasal duruştur.
Popülizm ile arasındaki en büyük fark da burada yatar. Zira özdeğer siyaseti, küresel ölçekte neoliberal hegemonyaya itiraz ederek daha adil ve kapsayıcı bir sistem inşa edilmesini ister. Popülizm ise sistemi değil, işleyişi ve aktörleri hedef alır. Popülizm sistemi elitlerden temizleme ve "gerçek" halk lehine reforme etme iddiasındadır. Bu açıdan özdeğer siyaseti, yeni bir sistem üretmek isterken popülistler var olan sistemi kendi lehlerine olacak şekilde yeniden üretmek amacındadır.
Benzer şekilde özdeğer siyaseti, küresel anlamda ihmal edilmiş, hatta değersizleştirilmiş medeniyetlerin kendi varlıklarını tanımlamasını ve temsil etmesini savunur. Dolayısıyla kültür ve medeniyet temelli bir değer çeşitliğini savunur. Farklı kültür ve medeniyetlerin uluslararası sistemde adil ve çoğulcu şekilde, en önemlisi de birlikte var olması gerektiğini söyler. Popülizm ise "öteki" üzerinden teki-tipçi ve dışlayıcıdır. Popülizmin, zenofobik (yabancı düşmanlığı), çoğunlukla da İslamofobik versiyonları bunun en büyük göstergesidir.
Sonuç: Özdeğer siyaseti ve yeni siyasal paradigma
Sonuç olarak, neoliberal hegemonyaya dayalı uluslararası düzen dönüşmeye başlarken bugünün ve yakın geleceğin belirsizliklerle dolu dünyası "post-liberal" olarak adlandırılabilir. Bu noktada özdeğer siyaseti, söz konusu dönüşüm sürecinde yeni bir kurucu siyasal irade olarak öne çıkıyor. Uluslararası sisteme yönelik adalet ve çoğulculuk taleplerini medeniyet temelli yeni bir sistem ihtiyacı üzerinden dile getiriyor.
Nitekim özdeğer siyaseti, hem ulusal hem de uluslararası siyasette neoliberal hegemonyanın sebep olduğu meşruiyet, adalet ve temsil krizi karşısında yerel olanla evrensel olan arasında yeni bir denge kurma ihtiyacını ve iddiasını öne çıkarıyor. Bu sebeple, geleceğin uluslararası düzenini ve siyasal paradigmalarını şekillendirecek en kritik unsur, özdeğer siyaseti olarak kavramsallaştırılabilecek bu yeni siyasal duruş ve siyaset biçimidir.
[Baki Laleoğlu, Milli İstihbarat Akademisi]
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.