Amerika'nın Bir Zamanlar Türkiye'nin Vergi Mükellefi Olduğunu Biliyor muydunuz?
Ünlü tarihçi Murat Bardakçı bugünkü köşesinde, Amerika'nın bir zamanlar "haraç ve vergi mükellefimiz" olduğunu hatırlattı.
Habertürk gazetesinde köşe yazıları yazan ünlü tarihçi bugünkü köşesinde 2 gündür ülkemizde olan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın ziyaretine değildi. Eleştirel bir yazı kaleme alan Bardakçı, "Bildiricilerin, yakınmacıların, ağlayıcıların ve "aydın" oldukları söylenenlerin İstanbul'a gelen Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden'ı neredeyse "Mesih" konumuna getirmeleri, bana eski asırların tatlı bir hadisesini hatırlattı: Amerika'nın 29 sene boyunca vergi mükellefimiz olmasını..." dedi.
İşte Bardakçı'nın o yazısı:
"Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden hafta içinde İstanbul'a geldi ve iki gün boyunca devletin en tepesindekilerin yanısıra bildiricilerle, yakınmacılarla, ağlayıcılarla, "aydın" oldukları iddia edilenlerle ve daha ne kadar muhalif varsa neredeyse hepsi ile görüştü ve dert dinledi. Sömürünün sorumlusu olarak sadece Amerika'yı görüp Washington'a seneler boyunca veryansın etmiş olan zevâtın bile Başkan Yardımcısı'nı "Mesih" konumuna getirdiklerini görünce, Amerika'nın bir zamanlar "haraç ve vergi mükellefimiz" olduğunu hatırlatayım dedim...
İŞTE ABD'NİN BİR ZAMANLAR VERGİ VE HARAÇ MÜKELLEFİMİZİN OLMASININ ÖYKÜSÜ
Bu vergi ve haraç hadisesini gerçi bundan birkaç sene önce de yazmıştım ama hem artık pek hatırlanmaz olması ve hem de Amerikan Başkan Yardımcısı'nın iki günden bu yana bazı çevrelerde "Mesih" konumuna getirilmesi üzerine tekrar edeyim dedim.
İşte, Amerika Birleşik Devletleri'nin bir zamanlar vergi ve haraç mükellefimiz olmasının öyküsü:
KUZEY AFRİKA 18. YÜZYILIN SONLARINA KADAR TÜRK HAKİMİYETİ ALTINDAYDI
Kuzey Afrika, 18. yüzyılın sonlarına kadar Türk hakimiyeti altındaydı. O devirlerde "Garp Ocakları" denen Kuzey Afrika'daki topraklarımızda Tunus, Cezayir ve Trablusgarb eyaletleri teşkil edilmişti. Bâbıâli, gerçi Kuzey Afrika'nın en batısındaki Fas'ı da kendi toprağı kabul ederdi ama bu kabul sadece kâğıt üzerindeydi, Fas'ın başında "Halife" unvanını taşıyan sultanlar vardı ve resmî adı "Magrib" olan Fas, bizden ayrı ve bağımsızdı.
BÜTÜN GÜÇ DAYI'LARIN ELİNDEYDİ
Osmanlı İmparatorluğu, Garp Ocakları'ndaki hakimiyetini Anadolu'dan, özellikle de Ege tarafından sevk ettiği askerler ve levendler sayesinde devam ettirirdi. Eyaletlerde "Bey" ve "Dayı" unvanını taşıyan, hükümdarın vekili olan idareciler vardı ve bütün güç Dayılar'ın elindeydi.
İstanbul, Garp Ocakları'nın içişleri ile ilgilenerek vakit harcamak istememiş, yerel meselelerin çözümünü bu eyaletlerde kurduğu "divan"lara bırakmıştı. Divan'a memleketin ileri gelenleri katılır, bu ileri gelenler aralarından birini reis seçerler, padişahın seçimi tasdik etmesinden sonra "Dayı" veya "Bey" unvanını alan yönetici kendi kadrosunu kurar ve eyaletin hakimi kabul edilirdi. Her eyalette gerçi İstanbul'dan gönderilmiş birer vali de vardı ama valiler padişahı temsil etmekle yetinir, Divan'ın kararlarına pek karışmaz ve mükellef konaklarında tatlı bir hayat sürerlerdi.
KORSANA YAĞMA ÖZGÜRLÜĞÜ
Yerli halk kendi halinde yaşar ama silahlı güçler ve özellikle de denizciler, geçimlerini Akdeniz'de korsanlıkla sağlarlardı. İstanbul'un sıkı bir kontrol altında tuttuğu korsanların Osmanlı İmparatorluğu ile ticaret ve Türk denizlerinde dolaşma anlaşması yapmış olan memleketlerin bayrağını taşıyan gemilere saldırması yasak, diğer gemileri yağmalaması ise serbestti.
AMERİKA'NIN BİZE VERGİ VE HARAÇ VERMESİNİ GAZİ HASAN PAŞA SAĞLAMIŞTI
İşte, Amerika'nın bir zamanlar bize vergi ve haraç vermesini bu korsanlar ve Cezayir'in "Dayı"sı olan Gazi Hasan Paşa sağlamıştı.
O sırada uzaktaki bir kıt'ada yepyeni bir devlet doğuyordu: 1776'ya kadar sömürgesi olduğu İngiltere'ye karşı verdiği bağımsızlık savaşını kazanan Amerika...
AMERİKALILAR ESİR EDİLDİ
George Washington, bu yeni devletin ilk cumhurbaşkanıydı.
Yeni kurulmuş olan devlet artık diğer kıt'alara açılmak, ticaret ve deniz yollarında faaliyet göstermek zorundaydı. Kongre'nin bu maksatla görevlendirdiği diplomatlar, Akdeniz'deki ilk anlaşmayı 1786 Temmuz'unda Fas ile imzaladılar ve Sultan'dan Amerikan gemilerinin Fas limanlarını kullanmaları iznini aldılar.
Osmanlı Devleti ile henüz böyle bir anlaşma yapılmamıştı ama Amerikan ticaret gemileri Akdeniz'e gelmişlerdi. Cezayirli korsanlar 1785'ten itibaren rastladıkları Amerikan gemilerine elkoyuyor, mallarını yağmalıyor ve denizcileri esir olarak Cezayir'e götürüyorlardı.
Başkan George Washington, Kuzey Afrika'da yaşananlardan Kongre'yi haberdar etti ve 1795'te Joseph Donaldson başkanlığındaki bir Amerikan heyeti Dayı'yı ikna edip ticaret anlaşması imzalamak üzere Cezayir'e gitti.
AMERİKAN TARİHİNİN İNGİLİZCE OLMAYAN İKİNCİ METNİ
Joseph Donaldson ile Cezayir Dayısı Hasan Paşa, 5 Eylül 1795'te Türkçe kaleme alınmış bir "Dostluk ve Barış Anlaşması" imzaladılar. Bu anlaşma, daha önce Fas ile yapılan ve Arapça olan 1786'daki anlaşmadan sonra, Amerikan tarihinin İngilizce olmayan ikinci metni idi.
Amerika, anlaşmaya göre Cezayir'de bulunan esirlerin bırakılması için Hasan Paşa'ya 642 bin 500 dolar "haraç" verecek ve her sene 12 bin Cezayir altını eden 21 bin 600 dolar tutarında vergiyi de muntazaman ödeyecekti. Kongre anlaşmayı 1796'nın 7 Mart'ında onaylamış ve Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun resmen "vergi mükellefi" olmuştu.
Bu anlaşmayı, 1796'nın 4 Kasım'ında Trablusgarb'ın, 1797'nin 28 Ağustos'unda da Tunus'un Dayıları ve Beyleri ile yapılan anlaşmalar takip etti. Trablusgarb ile varılan anlaşma uyarınca Amerikan tarafı Trablusgarb Bey'i Yusuf Paşa ile Divan'a Amerikalı esirlerin iadesi karşılığında 40 bin İspanyol altını ödüyor, eyaletin ileri gelenlerine de altın ve gümüş saatler, elmas yüzükler ve pahalı kumaşlardan yapılmış kaftanlar göndermeyi taahhüd ediyordu.
HEPSİ TÜRKÇE OLAN ANLAŞMALAR BESMELE İLE BAŞLIYORDU
Hepsi Türkçe olan anlaşmalar besmele ile başlıyordu. Metnin hemen girişinde "Bu belge dünyanın hâkimi, denizlerin ve karaların hükümdarı, kralların efendisi, sultanlar sultanı, imparatorlar imparatoru, Sultan Mustafa Han'ın oğlu Sultan Selim Han'ın dikkatli bakışları altında imzalanmıştır. Allah, O'nun hükmünü daimî kılsın" şeklinde ifadeler vardı ve bu ifadeler, metni Türk tarafının yazdığını göstermekteydi.
Amerika, Garp Ocakları'na ödemeyi taahhüt ettiği vergileri 19. asrın ilk çeyreğine kadar göndermeye devam etti ve bu mükellefiyetten daha sonra güç kullanarak kurtuldu. 1801'de Trablusgarb Paşası kendi başına bir iş yaptı, Amerika'ya savaş ilân etti ve yirmi sene öncesine kadar gayet güçlenmiş olan Amerikan donanmasına ait savaş gemileri Trablusgarb'ı bombalayıp Libya'ya asker çıkardılar.
29 SENE VERGİ ÖDEDİLER
Aynı gelişmeler daha sonra Cezayir'de ve Tunus'ta da yaşandı. 1824'e gelindiğinde, Amerika, eyaletlerimize vergi ödeme yükümlülüğünden artık tamamen kurtulmuştu!
Amerika ile Osmanlı eyaletleri arasında imzalanan bu metinler, diplomasi tarihine "Barbary Treaties" yani "Barbary anlaşmaları" diye geçti. "Barbary" kelimesinin ardında, bir görüşe göre batılıların "Barbarosa" dedikleri Barbaros Hayreddin Paşa'nın hatırası vardı ama bu isim bir başka görüşe göre de Kuzey Afrika'nın yerli halkı olan "Berberiler"den kaynaklanmaktaydı.
İşte, Amerika'nın 29 sene boyunca vergi mükellefimiz olmasının kısa öyküsü... (Kaynak: Habertürk)