Ali Babacan: Cevdet Bey ve Mehmet Bey Bilerek Yanlışı Savunuyorlar, İhale Kanununu Değiştirmelerine Erdoğan İzin Vermez, Bu İktidar Servetten Vergi...

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) geçmişte kendilerinden de maaş ve ücret zamlarının 'gerçekleşen değil, beklenen enflasyona göre yapılmasını' istediğini ancak reddettiklerini belirterek, "Şimdi ise IMF olmaksızın IMF talepleri uygulanıyor. Beklenen enflasyon hedefine göre maaşa zam yapılıyor. Ortada bir ekonomik program, yapısal reform yok, sadece faiz indirme-bindirme var. Cevdet Bey ve Mehmet Bey gittikçe bilerek yanlışı savunuyorlar" dedi.

Haber : Zülfikar DOĞAN

(ANKARA) - Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) geçmişte kendilerinden de maaş ve ücret zamlarının 'gerçekleşen değil, beklenen enflasyona göre yapılmasını' istediğini ancak reddettiklerini belirterek, "Şimdi ise IMF olmaksızın IMF talepleri uygulanıyor. Beklenen enflasyon hedefine göre maaşa zam yapılıyor. Ortada bir ekonomik program, yapısal reform yok, sadece faiz indirme-bindirme var. Cevdet Bey ve Mehmet Bey gittikçe bilerek yanlışı savunuyorlar" dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan halkın gündeminin ilk sırasında yer alan ekonomik kriz, hayat pahalılığı, yüksek enflasyon, yoksulluk, gelir dağılımı ve vergi adaletsizliği, yüksek faizler, dış kaynak girişlerinin durması gibi sorunlarla ilgili olarak ANKA Haber Ajansı'nın sorularını yanıtladı.

"Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bir telefonla cezaevinde tutuklu ve 35 yılla yargılanan Rahip Brunson'ı serbest bıraktırdığını söyledi. Kimse ses çıkartmadı. Siz 'ekonomik istikrarın temeli hukuk, adalet, şeffaflık' diyorsunuz. 2023, 2024, 2025 bu üçüncü AB CEO'lar buluşması ortada somut ve ciddi bir dış kaynak girişi, yatırım yok. Türkiye, 225 Boeing uçağı, LPG anlaşması, vergi indirimleri vb. milyarlarca dolarlık jest yaptı. Karşılığı ne oldu? Uygulanan program başarılı mı?"

"Trump, Cumhurbaşkanı'na 'Rahip Brunson'ı bir telefonla nasıl serbest bıraktırdığını' söyledi, 'güvenilir adamdır' dedi. Tabii bu, Türkiye hukuk devleti, yargı bağımsız falan deniyor. Aslında en somut Trump söyledi, Türkiye'nin bir hukuk devleti olmadığı dünya aleme tekrar tekrar tescil edilmiş oldu. Programa gelince biliyorsunuz, Türkiye'nin anayasal çalışma olan 5 yıllık kalkınma planları vardır. Biz onlardan 3 tanesini hazırladık. Daha sonra da kamu mali yönetim ve kontrol yasasıyla 3 yıllık orta vadeli program (OVP) kavramını getirdik. Çünkü 1 yıllık bütçe biraz kısa bir perspektif. 5 yıl olunca da her şeyi erteliyorsunuz gibi bir şey ortaya çıkıyor. Ama 3 yıl daha gerçekçi ve bunu da her yıl yaptık. 3 yıllık orta vadeli program (OVP) her sene yapılır. Bu kanunu çıkartan biz olduk. Şimdi bir bizim zamanında yaptığımız programlara bir de bugün açıklananlara baktığımızda OVP'ler arasında çok ciddi bir nitelik farkı var. Hele hele programda yazanla uygulamayı karşılaştırdığımızda programda yazan pek çok yapısal reformun yapılmadığını, yapılamadığını görüyoruz. Bir iyi niyet silsilesi olarak kalıyor ilan edilen programlar. Programların rakamsal boyutuna baktığımızda iç tutarlılığın da olduğunu göremiyoruz. Dolayısıyla şu anda bir ekonomik programın olduğundan bahsetmek mümkün değil. 2023 Haziran'dan itibaren yani aşağı yukarı 2,5 yıldır Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek'in yaptığı somut tek şey faiz artırmak-indirmek, vergi artırmak. Bunun dışında somut hangi yapısal reform yapılıyor Türkiye'de?"

"Mehmet Şimşek göreve geldiğinde, ihale yasası reformu, kamuda israfın önlenmesi, tasarruf, servet vergisi, borsa kazançlarından vergi, verginin tabana yayılması, gelir adaletsizliğinin giderilmesi gibi öncelikler açıkladı. Bunlar OVP'de de yer aldı, takvime bağlandı ama ortada hiçbiri yok. Yorumları yapılıyor ne düşünüyorsunuz?"

"Şimdi faiz artırmak, vergi artırmak aslında 86 milyondan alıp bir avuç insana kaynak aktarmak. Başka bir şey değil. Vergilere baktığımızda çoğu dar gelirli geniş kitlelerin ödediği vergiler. KDV gibi, ÖTV gibi vergiler. Mesela zenginlerin ödediği vergilerle ilgili bir değişiklik oldu mu? Hayır. Program ilk açıklandığında hatırlarsanız yapısal reformlar arasında servet vergisi vardı. Borsa kazançlarının vergilendirilmesi vardı. Onların hepsinden vazgeçildi. Onların hiçbirini yapamazlar. Yani programa yazarlar ama yapamazlar. Çünkü o servet vergisi alınacak kişiler, hele hele onların en büyükleri iktidara en yakın olan insanlar. İktidar toplumdan koptuğu için geniş kitlelere vergi salmak konusunda gayet rahat. Ama her gün cepten cepe ya da yüz yüze konuşabildikleri, kahir ekseriyeti zaten servet sahibi insanlar. Dolayısıyla böyle bir şey geldiği anda öncelikle onlar rahatsız olur. O yüzden bu iktidar servetten vergi alamaz. Kamu İhale Kanunu'nun AB standartlarında değiştirilmesi öncelikli fasıllardan birisi. Ama 3. OVP çıktı, gündeme bile gelmedi. Mümkün değil, yapmazlar, yapamazlar yani. Çünkü bu kadar nemalanan var. Öyle bir şey yapma ihtimallerini ben görmüyorum. Mehmet Bey ve Cevdet Bey istese bile Erdoğan yaptırmaz onlara."

"Teşvikli yatırımlar geriliyor. Doğrudan yabancı yatırım girişleri durdu. Artık teşvikler bazı yabancı şirketlere kapalı kapılar ardında özel pazarlıklarla veriliyor. Şeffaflık ve hukuk olmadığı için mi doğrudan yabancı yatırım gelmiyor?"

"Şimdi Çin'den, İtalya'dan otomobil ithalatında vergileri düşürdüler. Çinli firma otomobil yatırımı yapacak. Daha kazma vurulmamış arazi boş. Ne teşvik ve söz verildiğini de bilmiyoruz. Çünkü onu da sakladılar biliyorsunuz. Eskiden teşvikler şeffaftı. Şimdi teşvikler yayınlanmıyor. Kim ne teşvik alıyor bilmiyorsunuz. Bizim zamanımızda her ay Resmi Gazete'nin son sayısında teşvik belgeleri yayınlanırdı, oldukça kalın çıkardı. O zaman teşvikleri hazine verirdi. Kime ne teşvik verilmiş herkes görürdü. Çünkü kurallar var. Sen bu kurallara göre yatırım yaparsan bu teşvikleri alacaksın. Kurallara göre yatırım yapmaya hazırlanmış ve teşvik belgesi almış. Şimdi gizli. Kime ne teşvik veriyorlar bilmiyoruz, karanlık. Çinliye diyorsun gel yatırım yap. Yerli-milli dediğin otomobilin karşısına onu getiriyorsun bir. Çin'den gelecek otomobilin vergisini düşünüyorsun iki. Peki yazık değil mi bu yatırımcılara? ya bunların suçu günahı ne? Size güvendiler, bu hükümete güvendiler. Yerli bir otomobil markası olsun istediler. Bu işe girdiler. Şimdi en büyük rakiplerinin işini kolaylaştırıyorsun. Adam daha kazma vurmadan binlerce otomobili ithalata başladı Türkiye'ye. Yani daha yatırım yapılmadan Türkiye'den döviz çıkışı başladı. Fabrika ne zaman tamamlanacak? Üretim ne zaman başlayacak? Ne kadarı ihraç edilecek? Bilmiyoruz. Bu fabrika sadece Türkiye pazarı için mi? Çin'den bunun yüzde 50, yüzde 60 parçaları getirilip burada monte edilip içeriye mi satılacak mesela? Bilmiyoruz. Eskiden teşviklerde ihracat taahhüdü koyardık biz. İhracat taahhüdünü yerine getiremezse, arkadaş sen söz verdin ihracat yapacağım diye yapmıyorsun ver bakalım teşviki geri denirdi. Şimdi bu var mı yok mu bunları bilmiyoruz. Dolayısıyla bu kadar sık kuralların değiştiği, bu kadar keyfi bir yönetimin olduğu bir ülkede zaten doğrudan yatırım arzusu olmaz. Güven olmaz. Türkiye'nin en büyük iş insanları şu anda ciddi korku içerisinde iş yapıyor. İmkanı olan, fırsatını bulan şirketini başka ülkelere taşıyor. Çünkü 'Bu ülkede insanların başına ne geleceği belli değil' diyor. TÜSİAD Başkanlarının başına gelenler ortada. Gayet nazik bir dille ekonomik uygulamaları, politikaları eleştirdi. Bu insanlar gerçekleri anlattı diye polisle adliyeye, karakola götürülüyorsa ülkeye yatırım gelmez. Cevdet Yılmaz'la Mehmet Şimşek havanda su dövüyorlar, hiç uğraşmasınlar, boşa kürek çekiyorlar."

"Son şirket ve holding operasyonlarında kara para, çıkar amaçlı organize suç örgütü iddiaları söz konusu. Savcılıklar, maliye, bağımsız-özerk kurullar yıllardır izliyor. Bu şirketler yıllardır faal. Hisse alış-satış-para transferi vb. izinler özerk kurulların onayıyla, devletin bilgisi dahilinde verildi. Defalarca Varlık Barışı yasaları çıkarıldı. Bu operasyonların amacı kara para mücadelesi mi yoksa TMSF eliyle, servet transferi, varlıkların el değiştirmesi mi? Yıllardır bilinip göz yumulduğu anlaşılan bu kara para süreçlerinin siyasi-bürokratik ayağı yok mu?"

"Bağımsız-özerk kurul diye bir şey kaldı mı Türkiye'de?"

"Bağımsız-özerk kurul diye bir şey kaldı mı Türkiye'de? İktidarın iradesi dışında adım atacak, karar alacak bağımsız-özerk kurul var mı? Şirketler üzerine operasyonlar devam ediyor değil mi şu anda? Bakıyoruz bunlar yeni ya da birden ortaya çıkmış değil ki. 15-20 yıldır, belki çok daha eski şirketler. Eğer 15-20 yıldır siz bunların yanlış işler yaptığını biliyorsanız ve bugüne kadar durduysanız sizin hatanız. Yok bunlar ne zaman ki medya işine girdi, medya işine girdikten sonra siz bu operasyonları başlatıyorsanız o zaman sizin derdiniz aslında sadece büyük medya kuruluşlarını, şirketleri, holdingleri bir şekilde ele geçirmek. Yasa dışı bahis kumardan bir firmaya operasyon yaptılar. Bu şirket banka satın almış. BDDK izin vermiş. Banka almak, banka sahibi olmak çok zor, ağır kriterleri var. Banka patronları muteber insanlar olmak zorunda. Bankacılık kanununu biz çıkarttık. Ne zaman ki adam bir televizyon kanalı satın aldı, operasyon yaptılar. Yasa dışı bahis oynatıyormuş. Televizyon kanalı aldıktan sonra mı aklına geliyor bunlar? Bir medya grubunu daha yeni satın alanlara operasyon yaptılar. Eski sahibine de yakalama kararı çıkarttılar. Aslında durdunuz durdunuz da bu medya kuruluşunu aldıktan sonra mı aklınıza geldi? Bunlar işte zamanında şunu yaptıydılar, bunu yaptıydılar. Bunu şunun için söylüyorum. Bu tablo ciddi yatırımcıyı ürküten bir tablo. Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen herkes, yerli-yabancı yatırımcı açısından da çok kötü bir tablo. Bizim yerli yatırımcımız ne diyor? Aman iktidarla aramı iyi tutayım, olumsuz bir şey konuşmayın. Aman eleştirmeyin. Gerçekleri söylemeyin. İş insanları baskı altında. Böyle bir ülkede ekonomi büyümez. Servet el değiştirir. Ama ekonomi büyümez. Bağımsız-özerk kurul diye bir şey kalmadı. Bu büyük gerçeği artık görelim. Bugün BDDK, SPK, RK, EPDK, TMSF…hangi bağımsız-özerk kurum iktidarın yani Erdoğan'ın iradesi dışında bir şey yapabilir? Kalmadı öyle bir şey. Dolayısıyla bağımsız kurumların bir anlamı yok. TMSF'nin görev alanı çok genişletildi. Oysa asli işi sadece bankalara el koymak ve satmaktı. Şimdi TMSF'de medya, şirketler, holdingler kayyumlarla yönetiliyor. Şeffaf değil. Görevlendirmeler, maaşlar, kimden neyi kaça alıyor kaça satıyor bilemezsiniz."

"Uygulanan faiz, kur politikaları krize dönüşen mevcut ekonomik sorunları çözebilir mi? Kurun baskılandığı iddiaları ısrarla dile getiriliyor. Yabancı yatırımcılar, CEO'larla toplantılarda 'faiz ve kur politikalarında güvence verildiği, birtakım adımlardan yabancıların önceden haberdar oldukları' iddia ediliyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?"

"Yani şimdi yüzde 3-4 büyüdük diye övünüyorlar. Türkiye için yüzde 5'in altında büyüme düşünülemez. Biz gelişmiş bir ülke değiliz ki. Diğer herkesten daha çok büyümemiz lazım. Benim bakan olduğum dönemde, 2008-2009 küresel kriz hariç 13 yılın büyüme ortalaması yüzde 7,2'dir.  Yüzde 7,2 büyüme, tek haneli enflasyon. Büyüme için biraz enflasyona razı olacaksınız söylemi vardır ama biz aksini gerçekleştirdik. Enflasyonu düşürürken büyüme sağladık. Nasıl oldu? Güvenle oldu. Güven sadece doğru ekonomi politikalarıyla olmadı. Mesela Avrupa Birliği (AB) süreci çok önemli bir dayanaktı bizim için o zaman. Çünkü AB demek demokrasi, hukuk, özgürlükler demek. Avrupa Birliği demek şeffaf bir iş ortamı, Maastrich ekonomi ve Kopenhag siyasi kriterleri demek. Türkiye o zaman hem AB reformları hem de düzgün ekonomi politikalarıyla yüksek büyümeyi ve tek haneli enflasyonu sağladı. Şu anda maalesef öyle bir tablo yok. Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek 2,5 sene sonra gittikçe daha çok yanlışı savunmaya çalışıyorlar. Yanlışları doğru gibi göstermeye çalışıyorlar. Ekonomiyi düzeltemeyince rakamları düzeltiyorlar. Bu da kendi kredibilitelerini aşındırıyor açıkçası. Mesela şeffaflaşamadılar. Oysa bu çok önemli. Mesela TÜİK'in enflasyon sepeti hala şeffaf değil.

"Enflasyon rakamlarınız doğruysa niye hesaptan kaçıyorsunuz?"

Güven oluşturacağız diyorlarsa TÜİK'in enflasyon sepetini niye gizliyorsunuz? Enflasyon rakamlarınız doğruysa niye hesaptan kaçıyorsunuz? Enflasyon sepetindeki ürünlerin fiyatları daha önce açıklanırken açıklamamaya başladılar. Niye açıklamıyorsun? Milyonlarca emeklinin, asgari ücretlinin, memurun maaş artışına, çiftçinin taban fiyat artışına ölçü oluyor. Bu kadar önemli bir verinin kaynaklarını eskiden açıklarken şimdi gizliyorsun. Eskiden Merkez Bankası ne kadar döviz alıp sattığını şeffaf şekilde açıklardı. Şimdi niye açıklamıyorsun? Bugün dolar/TL ne kadar? 41,5 lira mı? Örnek veriyorum. Acaba piyasa kendiliğinden bir dengede mi? Yoksa Merkez Bankası düşmesin diye 2 milyar dolar döviz mi aldı? ya da Merkez Bankası kuru orada tutmak için 5 milyar dolar mı sattı? Bu bilgi yok, açıklanmıyor. Ama bilen biliyor ve büyük paralar kazanıyor. Türkiye'nin kur rejimi nedir açıklanmıyor? Şimdi şöyle kur grafiğine bakın. Çok enteresan zaman içerisinde dolar kuru. Yani belki düşecek alım müdahalesiyle tutuyorlar. Yükselecek satım müdahalesiyle tutuyorlar. Peki böyle gideceğini sen önceden biliyor muydun? Böyle gideceğini yabancı yatırımcılara anlatıyor muydun? O garantiyi veriyor muydun? Eğer birileri bunu önceden biliyor, başkaları bilmiyorsa bu büyük bir adaletsiz ve hırsızlıktır. Bilene bilmeyenlerin sıfatından para kazandırıyorsunuz demektir. Dolar kurunun böyle gideceğini bilse gider dolar borçlanır. Niye yüksek faizle TL cinsinden borçlansın? Biz zamanında dalgalı kur, serbest piyasa diyorduk. Aşırı dalgalanmada Merkez Bankası müdahale edebilir diyorduk. Herkes ne olduğunu biliyordu. Şimdi kur rejimi kapalı, karanlık, sır. Ama belki yabancılara anlatıyorlardır gerçekte ne olacağını. Onlar biliyordur biz bilmiyoruz. O yüzde harıl harıl sıcak para girdi, yüksek faize geldi, rezervler yükseldi. Demek onlara (yabancılara) kur için bir garanti veriliyor. Sonuçta kazanan Londra, New York'taki bir avuç yatırımcı. Kaybeden bu ülkenin en az 80 milyon insanı. Sistem ve kurumlar gidiyor. Yerine kuralsızlık, düzensizlik ve bir avuç iktidar mensubunun kendi şahsi meseleleriyle çıkarlarının ön planda olduğu bir karmaşa geliyor."

"İşçi konfederasyonları Asgari Ücret Tespit Komisyonu'ndan çekildi. 2026 zam oranının yüzde 20'yi aşmayacağı öne sürülüyor. Memur, emekli aylıklarında da yüzde 11-15'lik zamlar, 'gerçekleşen değil, beklenen hedef enflasyona göre zam' söz konusu. Seyyanen zam talep ediliyor. Faiz, kur politikaları, enflasyon stratejisi milyonlarca çalışanın aleyhine işliyor. Kitlesel yoksullaşmaya karşı maaş zamları ne oranda olmalı, seyyanen zam yapılmalı mı?"

"Öncelikle dürüst ve liyakatli insanların göreve gelmesi, sorunların şeffaf şekilde ele alınması kaçınılmaz. Vergi politikası şeffaf ve adil değil. Vergi dilimlerinin adil olması, kazanca ve enflasyona göre artması lazım. Fakat son yıllarda ne yapıyorlar? Vergi dilimlerini enflasyon kadar bile arttırmıyorlar. Vergi dilimleri enflasyon kadar artmayınca az kazanandan fiilen daha çok vergi alınmış oluyor. Milyonlarca kişi hem düşük maaş alıyor hem de gelirinin çok üzerinde daha fazla vergi ödüyor.

"Ekonomiyi düzeltemeyince rakamlarla oynamaya, rakamları düzeltmeye başladılar"

Ayrıca, verilerin dürüstçe hesaplandığı bir dönemden bugüne artık 2006'dan ya da 2007'den bu yana bu ülkedeki gerçek enflasyonu, geçmiş enflasyonu hesaplayıp ortaya çıkartmak ve zamlar için bunun üzerinde çalışılması gerek. Özellikle TÜİK ve diğer kurumlarda bu rakamlarla oynama, damat döneminde (eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak) başladı. Ekonomiyi düzeltemeyince rakamlarla oynamaya, rakamları düzeltmeye başladılar. Şimdi durdular durdular ilk defa 2024'te 'gerçekleşen değil beklenen enflasyona göre zam' diye bir şey çıkarttılar. 2024 sonunda gerçekleşen enflasyon yüzde 44 iken, asgari ücrete yüzde 30 ve tek seferlik zam yapıldı. Geçmiş ve gerçekleşen enflasyonun 14 puan altında kaldı. Emekliye, memura da aynısını yaptılar. Dolayısıyla geçen yılın gerçekleşen enflasyonuyla maaş zamları arasında çok ciddi bir hak kaybı var. Ücretlere önce geçen yılın enflasyonunda doğan kaybının eklenmesi, ikinci olarak ücret zammının beklenen değil gerçekleşen enflasyona göre yapılması ve üçüncüsü ne olursa olsun temmuzda mutlaka ara zam yapılması şart. Enflasyonun 6-7'ye düştüğü yıllarda bile biz mutlaka emekliye de asgari ücretliye de 1 Temmuz'da ara zam verdik. Çünkü yıl sonunu beklediğinizde fark ve gelirdeki erozyon büyüyor. Mağduriyetler oluşuyor. En azından yıl ortasında telafi zammı vermek gerekir. Şimdi bunu da yapmıyorlar. Arkadaş, sen gerçek enflasyon ne açıklamıyorsun. Enflasyon sepetin şeffaf değil, gizliyorsun. Sonra da 'beklenen enflasyon' diye bir şey uydurdun. Bu Türkiye'de hiçbir zaman uygulanmamıştır. Enflasyonla mücadele yöntemi olarak maaşları beklenen enflasyon kadar artırmak için IMF bir ara bize de bastırdı. Biz yapmadık. Enflasyon düşecek deyip maaşı daha az artırıyorlar.  Şimdi IMF'in olmadığı bir dönemde ilk defa beklenen enflasyon diye bir şey getirdiler. Olmaz, Türkiye'de uygulanamaz. Asgari ücrette de sonuçta hükümetin dediği oluyor. İşçi, sendika ne yapsın? Dolayısıyla asgari ücretli, memur, işçi, emekli, esnaf, çiftçi hepsi bu 'beklenen enflasyon' icadıyla kaybediyor, mağdur ediliyor."

Kaynak: ANKA / Güncel
Haberler.com
500
Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.
title