Akşener'den Erdoğan'a: "Terörist Demişti, Nankör Demişti; Millete Ettiği Hakaretler Repertuarına Şimdi de 'Şükürsüz'ü Ekledi"
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Bay Kriz” diye hitap ettiği AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “Bay Kriz ne yapıyor biliyorsunuz. Adeta kendi eseriyle gurur duyar gibi, ülkemizi içine düşürdüğü vahim tabloyu izlemeye devam ediyor. Elinde bir tek çıtlattığı çekirdeği eksik. Sonra izlemekten sıkılıyor, sıkıldıkça da kürsüye çıkıyor, bol miktarda esiyor” dedi. Akşener, “Esiyor ama yağmıyor. Neymiş? Onun diliyle söylüyorum; ‘Bir şükürsüzlük, bir tatminsizlik, bir karamsarlık almış başını gidiyor’. Yani milletimizin aslında her şeyi varmış. Fransız kraliçesi geldi aklıma. Neydi adı? Marie Antoinette olduğunu biliyorum. Evet, her şey var ama bu millet şükretmeyi bilmiyormuş. Yani Bay Kriz ve avanesi her zamanki gibi ak kaşık, suçlu yine milletimizmiş. Vay be. ‘Terörist’ demişti, ‘nankör’ demişti; millete ettiği hakaretler repertuarına şimdi de ‘şükürsüz’ü ekledi. Milletiyle bağını tamamen koparmış şu zihniyete bir bakar mısınız” diye konuştu. Akşener, İYİ Parti iktidarında, EYT sorununu tarihin tozlu raflarına kaldıracaklarını da söyledi.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Bay Kriz" diye hitap ettiği AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için "Bay Kriz ne yapıyor biliyorsunuz. Adeta kendi eseriyle gurur duyar gibi, ülkemizi içine düşürdüğü vahim tabloyu izlemeye devam ediyor. Elinde bir tek çıtlattığı çekirdeği eksik. Sonra izlemekten sıkıldıkça da kürsüye çıkıyor, bol miktarda esiyor" dedi. Akşener, "Esiyor ama yağmıyor. Neymiş? Onun diliyle söylüyorum; 'Bir şükürsüzlük, bir tatminsizlik, bir karamsarlık almış başını gidiyor'. Yani milletimizin aslında her şeyi varmış. Fransız kraliçesi geldi aklıma. Neydi adı? Marie Antoinette olduğunu biliyorum. Evet, her şey var ama bu millet şükretmeyi bilmiyormuş. Yani Bay Kriz ve avanesi her zamanki gibi ak kaşık, suçlu yine milletimizmiş. Vay be. 'Terörist' demişti, 'nankör' demişti; millete ettiği hakaretler repertuarına şimdi de 'şükürsüz'ü ekledi. Milletiyle bağını tamamen koparmış şu zihniyete bir bakar mısınız" diye konuştu. Akşener, İYİ Parti iktidarında, EYT sorununu tarihin tozlu raflarına kaldıracaklarını da söyledi.
Meral Akşener, bugün partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Akşener, özetle şunları söyledi:
"20 YILIN SONUNDA, AVRUPA'YA GİDECEKKEN GİDERAYAK ORTADOĞU'YU MEMLEKETİMİZE GETİRDİLER: Sayın Erdoğan'ın bizzat kaleme aldığı 20 yıllık bir büyük trajedinin artık yavaş yavaş sonuna geliyoruz. 20 yıl önce, 'Hak, hürriyet ve adalet yoluna çıkıyoruz' diye başa gelenler, 20 yılın sonunda, 'zulüm ve istibdat yoluna' acente oldular. 20 yıl önce, 'Hakça kazanacağız ve hakça bölüşeceğiz' diyenler, 20 yılın sonunda, çökmedik kaynak, peşkeş çekmedik ihale, devşirmedik rant bırakmadılar. 2002 yılının kasımında, serin bir pazar günü, 'Milletimizi Avrupa' ya götüreceğiz' diye yola çıkanlar, -hatırlayın gündüz vakti atılan havai fişekleri- 'Avrupa Birliği'ne giriyoruz, Avrupa Birliği'nin bir parçası oluyoruz', bunu alkışlarla karşılayanlar, bunu bir müjde olarak milletimizle paylaşanlar, 20 yılın sonunda, Avrupa'ya gidecekken giderayak Ortadoğu'yu memleketimize getirdiler. Avrupa'ya giderken Ortadoğu ülkemize geldi.
TOPRAKLARIMIZ, AK PARTİ SAYESİNDE BİR GÖÇ KORİDORUNA, BİR GÖÇMEN DEPOSUNA VE BİR KAÇAK HENDEĞİNE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA: Bugün maalesef topraklarımız, AK Parti sayesinde bir göç koridoruna, bir göçmen deposuna ve bir kaçak hendeğine dönüşmüş durumda. AK Parti'nin berbat göç politikalarının ortaya çıkardığı ekonomik, toplumsal, insani, güvenlik ve dış politika sorunlarının çözümü için İYİ Parti olarak, 2019 yılı haziran ayında Antalya'da, İYİ Parti Genel Başkanı olarak Sayın Erdoğan'a seslenmiştim. Demiştim ki 'Sayın Erdoğan, bu göç meselesi Türkiye'yi çok kötü bir yere doğru götürüyor. Türkiye'yi hendek yaptınız'. 2001 yılında deneyimlediğim Avrupa Parlamentosu'ndaki bir çalışmayı, bir kararı engellemek üzerine yurt dışına, Avrupa Parlamentosu'na Dışişleri Bakanlığı adına gittiğim o toplantıyı da anlatıp bir teklifte bulunmuştum. Sayın Erdoğan'a demiştim ki 'Senin ergen bir sinirin var. Bu siniri aşamıyorsun ama Türkiye iyi bir yere doğru gitmiyor, demografisi değişecek. Ekonomisi çok zora doğru gidiyor. Gel bu işi… Çünkü aşırı derecede bir ahbaplıktan aşırı derecede bir düşmanlığa döndüğünüz zaman adım atmak zor olur; işin psikolojisi bu. İYİ Parti Genel Başkanı olarak beni devlet adına görevlendir, yetkilendir. Ben, gideyim Suriye'ye Beşar Esad'la ve onun çevresi ile devlet insanları ile görüşeyim. ve ülkemizde Suriye'den gelen göçmenleri Beşar Esad ile el sıkışıp ülkelerine gönderelim.' Bu teklifimi, çok ciddi ve arka planı çalışılmış olarak kendisine milletimizin huzurunda iletmiştim. Karşılık; her zaman olduğu gibi elbette kulak üstüne yatıldı ama kulak üstüne yatılırken de her türlü hakarete ve çirkinliğe maruz kaldım. Sonra 2019 yılı aralık ayında, o zaman İstanbul milletvekilimiz olan Sayın Ümit Özdağ'ın önerisi, Güvenlik Politikaları Başkanı'mız Sayın Aytun Çıray'ın başkanlığında Ankara'da bir çalıştay düzenledik. Yine göç konusunda.
SURİYELİ SIĞINMACILARIN TÜRKİYE'DE KALMASI HALİNDE, BU DOĞUM HIZIYLA 2053 YILINDA TÜRKİYE'NİN NÜFUSUNUN 35 MİLYONU SURİYELİ KÖKENLİ İNSANLARDAN OLUŞACAK: Bu çok boyutlu sorunu çözümlemeye yönelik tedbirler önerdik. O çalıştayın sonunda ortaya çıkan yol haritasını ben İYİ Parti Genel Başkanı olarak milletimizle paylaştım. Bunu bir söz olarak milletimizin önünde dikkatine sunduk. O zamdan beri de vatandaşlarımızdan gelen şikayetlere kulak vererek, iktidara geldiğimizde farklı sığınmacı tiplerine yönelik uygulayacağımız politikaları tanımlamaya ve çözümlerimizi güncellemeye devam ettik. 2019 Haziran'ında başlayan, 2019 Aralık'ında çalıştay olarak devam eden, daha sonra bu raporun, bu kamuoyuyla paylaştığımız çıktının sonuçlarını güncelleştirerek devam ettirdiğimiz bir göç çalışmasından bahsediyorum. Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Mesela Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalması halinde, bu doğum hızıyla 2053 yılında Türkiye'nin nüfusunun 35 milyonu Suriyeli kökenli insanlardan oluşacak. Dolayısıyla demografi diye söylemlerimizin arkasında işte böyle bir sonuç var.
2019'DA 4 MİLYON SIĞINMACININ VARLIĞINI TARTIŞIRKEN BUGÜN 6,5 MİLYON SIĞINMACI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ: Bunun yanında, bu çalışmaları yaparken yapıcı siyaset anlayışımızın gereği olarak, yapılması gerekenler konusunda iktidarı uyarmaktan geri durmadık. Ezcümle; muhalefette olsak bile Türkiye'nin yönetimini devralmaya hazır bir siyasi partinin sorumluluğuyla hareket ettik ve edeceğiz. Peki iktidar ne yaptı? Son günlerde bir kez daha gözlemlediğimiz üzere sorunu görmezden gelmeye, zikzaklar çizmeye, yalpalamaya devam etti. Birbiriyle çelişen, tutarsız ve lakayt açıklamalarla insanlarımızı tedirgin etmekten çekinmedi. Ensar-muhacir kavramları üzerinden, konuyu bağlamından koparıp ideolojik arayışları çerçevesinde tarif ederek siyasi tabanını konsolide etmeye çalıştı. Bir yandan da muhalefetin bu konudaki gündemini çalma arayışına girerek beton ve briket üzerinden ürettiği sözde çözümlerle günü kurtarmaya gayret etti. ve bunun sonucunda, 2019 yılında ülkemizde 4 milyon sığınmacının varlığını tartışırken bugün geldiğimiz noktada 6-6,5 milyon sığınmacı ile karşı karşıya olduğumuz söz konusu. Artık açık şekilde ortaya çıkmıştır ki sığınmacı sorununu, meseleyi çözmek yerine polemikle geçiştiren, inancımız üzerinden yaptığı hamasi konuşmalarla basitleştiren, 80 ülkeye vizeyi kaldırmakla övünüp 250 bin dolara vatandaşlık satarak cari açığı çözdüğünü düşünen Sayın Erdoğan'ın sığ zihniyeti ile çözemeyiz.
TÜRKİYE'DE KALIŞLARINI CAYDIRACAK TEDBİRLERİ ALMAYI DA BİR GEREKLİLİK OLARAK GÖRÜYORUZ: İYİ Parti olarak bizim hedefimiz, sığınmacıların gayri insani bir çerçevede ülkelerine sürülmesi değil, dönüşlerinin kolaylaştırılmasıdır. Bu çerçevede, Türkiye'de kalışlarını caydıracak tedbirleri almayı da bir gereklilik olarak görüyoruz. Bu kapsamda, başta Avrupa Birliği olmak üzere, sığınmacılara yönelik geliştirilen projelerin de artık sığınmacıların memleketlerine dönüşlerini kolaylaştırmaya odaklanması gerektiğini düşünüyoruz. Yani Batı, buna Amerika Birleşik Devletleri de dahil, Avrupa Birliği de dahil, bol bol laf üretmek yerine sebep oldukları ve Türkiye'nin başına sarılan bu büyük problemi çözme konusunda herkes, her devlet, bu işin içinde nemalanan her yapı, bu işin çözümünde rol, görev almak mecburiyetindedir. Bunlara paralel olarak, Şam'da kim iktidarda olursa olsun Suriye ile ilişkilerimizin yapıcı bir diyalog zeminine oturtulması gerekiyor. Ayrıca Avrupa Birliği ve bölgedeki diğer aktörlerin de artık gerekli sorumluluğu almaları için aktif bir dış politika yürütülmesinin kritik bir zorunluluk olduğunu görüyoruz.
TÜRKİYE ARTIK, SAYIN ERDOĞAN'IN ELİYLE İÇ POLİTİKADA SEÇİM KAZANMA ÜZERİNE KURGULANMIŞ SİSTEMİ BIRAKMAK ZORUNDADIR: Türkiye, artık, Sayın Erdoğan'ın eliyle Avrupalılara 'Bak bunları senin yanına gönderirim' gibi orayı tehdit etme üzerine, iç politikada seçim kazanma üzerine kurgulanmış bir sistemi bırakmak zorundadır. Dış politikayı ciddiye alıp Avrupa Birliği'nin de Amerika'nın da hatta Suriye'de eli olan Rusya'nın da bu meselenin çözümünde üstüne düşen görevi yerine getirmesini sağlamalıdır. Sayın Erdoğan, artık iç politika malzemesi olmaktan çıkarıp, dış politika malzemesi halinden de çıkarıp hiç değilse şu bir yılda bazı adımları somut olarak atmak mecburiyetindedir.
İKTİDARIN DÜŞMANLAŞTIRMA ARAYIŞLARININ NE MİLLETİMİZE NE DE MEMLEKETİMİZE BİR FAYDASI OLAMAZ: Bütün bu çabalarımızın hedefi, ülkemizin güvenliği ve esenliğidir. Sorunun merkezinde sonuçta insanlar olduğundan, politikalarımızı da bu gerçeğin farkındalığıyla şekillendiriyoruz. İktidarın düşmanlaştırma arayışlarının ne milletimize ne de memleketimize bir faydası olamaz. Bunu defalarca gördük, defalarca yaşadık. O nedenle biz İYİ Parti olarak, ülkemizin her kritik meselesinde olduğu gibi sığınmacı ve kontrolsüz göç konusunda da makul, akılcı ve soğukkanlı bir yaklaşımla hareket etmeye devam edeceğiz.
'YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU' ÜZERİNDE KONUŞMANIN VE GEREKLİ DEĞİŞİKLİĞİ YAPMANIN VAKTİDİR: Bu perspektiften hareketle buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum: Bugün artık, geçici koruma statüsünü ve düzensiz göç hareketliliğini belirleyen 'Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu' üzerinde konuşmanın ve gerekli değişikliği yapmanın vaktidir. Biz, Gazi Meclis'imizin bu önemli sorunumuzun çözümünde bir tartışma, istişare ve başarılabiliyorsa bir uzlaşma zemini olduğuna inanıyoruz. Milletimizin acil çözüm beklediği böyle bir meseleyi milletin evinde konuşabilmek ve çözüme bağlayabilmek, en başta bize kendisini temsil etme yetkisini veren aziz milletimize karşı görevimizdir.
ÖZEL OTURUM ÇAĞRISI: Bu mesele, bize göre de partiler üstü bir meseledir. O nedenle diyoruz ki 'Gelin, özel bir oturumda ve milletimizin gözleri önünde meseleye bakışımızı ve çözüm önerilerimizi ortaya koyalım. Gelin, milletimizi ve memleketimizi bu cendereden birlikte çıkartalım'. TBMM Başkanı Sayın Şentop'un bu haklı ve meşru çağrımıza kayıtsız kalmayacağını umut etmek istiyor; bunun, esasında milletimizin acil bir çağrısı olduğunu milletimizin huzurunda bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
KISKANDIRAN BİR PERFORMANSLA ENFLASYONDA ARJANTİN'İ SOLLAMIŞ OLDUK: Ülkemiz, uzun zamandır bir kişinin şahsi inatlarının, kavgalarının, taleplerinin ve kaprislerinin peşinde uçuruma sürükleniyor. Milletin iradesi, ihtiyaçları ve istekleri hiçe sayılırken ekonomiden eğitime, ulaşımdan sağlığa kadar her şey, tek bir kişinin keyfine göre, liyakatsiz kadrolar tarafından beceriksizce yönetiliyor. Bu yüzden de kendimizi her yeni günde yeni bir krizin içerisinde buluyoruz. Bu devlet krizinin mimarı Bay Kriz ise durup düşüneceği, gerçeklerle yüzleşeceği, hatta memleketi rahatlatmak için sandığı getireceği yerde, sebep olduğu krizleri derinleştirmeye, bozuk bir plak gibi konuşmaya ve hatalarında ısrar etmeye devam ediyor. Bay Kriz, inatla 'Faiz sebep, enflasyon sonuç' diye ahkam kestikçe, 'Ben ekonomistim' diye kürsü kürsü gezdikçe; işin ehli hiçbir insanı dinlemeyip bildiğini, daha doğrusu bilmediğini okumaya devam ettikçe, milletimizin içinde bulunduğu kriz ortamı maalesef daha da derinleşiyor. Bu inadın bedellini de milletimiz, yokluk, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik olarak ödüyor. Nitekim bugün gelinen noktada, TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranı bile yüzde 70 oldu. Yani kıskandıran bir performansla enflasyonda Arjantin'i sollamış olduk.
BAY KRİZ BU SÖZÜM ONA MÜJDEYİ VERDİKTEN SONRA KONUT FİYATLARI BİR GECEDE YÜZDE 10 ARTTI: Türkiye hızla fakirleşirken, gençlerimiz işsiz kalırken, pahalılık altında ezilen insanlarımızın sofralarından her gün lokma eksilirken aynı zamanda bir barınma kriziyle de karşı karşıyayız. Dünyada konut fiyatlarının iki yıldır en fazla arttığı ülke konumuna geldik. Kamu bankalarının kaynakları yanlış dağıtması sonucunda, binlerce konut satılmasına rağmen konut sahipliği oranı giderek düşüyor. Bugün İstanbul'da, 4 kişilik orta gelirli bir hanenin oturduğu 105 metrekarelik bir evin kirası, asgari ücretin 1,3 katına çıkmış durumda. Hatta daha bu hafta 'müjde' diye açıklanan, ama aslında vatandaşın konut alma ihtimalini daha da imkansız haline getiren konut kampanyası, barınma krizini daha da derinleştirecek. Nitekim Bay Kriz bu sözüm ona müjdeyi verdikten sonra, konut fiyatları bir gecede yüzde 10 arttı.
FAİZLERİ DÜŞÜRÜP KONUT FİYATLARININ DÜŞECEĞİNİ BEKLEMEK, BAY KRİZ'İN MASALSI HAYAL DÜNYASINDA MÜMKÜN OLSA DA MAALESEF TÜRKİYE'NİN GERÇEKLERİYLE ÖRTÜŞMEZ: Konut fiyatlarındaki artış, kamu bankalarının enflasyonun yüzde 50 altında faiz oranlarıyla konut kredisi vermesiyle inmez. Faizleri düşürüp konut fiyatlarının düşeceğini beklemek, Bay Kriz'in masalsı hayal dünyasında mümkün olsa da maalesef Türkiye'nin gerçekleriyle örtüşmez. Bu çarpık sistemde, dar ve orta gelirli vatandaşlarımız ev sahibi olamaz. İki sebepten dolayı olamaz. Bir; konut fiyatları daha da arttığı için olamaz. İki; finansmana erişimi olmadığı için olamaz.
1 MİLYON LİRALIK, 10 YIL VADELİ, YÜZDE 0,99 AYLIK FAİZLİ KREDİNİN AYLIK TAKSİTİ 14 BİN 277 LİRA: Bir milyon liralık, 10 yıl vadeli, yüzde 0,99 aylık faizli kredinin aylık taksiti ne kadar biliyor musunuz? 14 bin 277 lira. Doğal olarak ben de sormak istiyorum: Bugünün Türkiye'sinde hangi işçi, hangi memur bu taksiti ödeyecek de ev sahibi olabilecek? İşte o nedenle 'müjde' diye ambalajlanmak istenen bu kampanya, kamu kaynaklarının yine, yeni ve yeniden inşaat sektörüne aktarılmasından ve servet transferinden başka bir şey değildir.
ÇAKMA MÜJDELERİNİZLE MİLLETİMİZİ OYALAMAYA ÇALIŞMAYI ARTIK BIRAKIN: Buradan, daha önce iktidara yaptığım bir çağrıyı yinelemek istiyorum: Çakma müjdelerinizle milletimizi oyalamaya çalışmayı artık bırakın. Derhal akılcı adımları atmaya başlayın, insanlarımızı daha fazla mağdur etmeyin. Bir an önce kamu kaynaklarını doğru yönlendirip, TOKİ'nin asıl faaliyet alanına, yani dar gelirli vatandaşlarımıza yaşanabilir konutlar inşa etmeye daha büyük bütçelerle odaklanmasını sağlayın. Ama tek başına TOKİ'ye ek kaynak ayırarak dar ve orta gelirli vatandaşlarımızın barınma krizini çözemezsiniz.
MALİYETLER DÜŞMEDİĞİ SÜRECE KÜÇÜK ÖLÇEKLİ MÜTEAHHİTLERE UYGUN KREDİ VERMEK SORUNU ÇÖZMEYECEKTİR: İnşaat girdileri sabit kalmadığı sürece kaynak aktarmak çözüm olmaz. Çünkü 20 milyar liralık kaynak bugün 20 bin konutun tamamlanmasını sağlarken bir türlü önünü alamadığınız enflasyondaki artış nedeniyle bu kaynakla ilerleyen dönemde ancak 10 bin konutu tamamlayabilirsiniz. Yani maliyetler düşmediği sürece, küçük ölçekli müteahhitlere uygun kredi vermek sorunu çözmeyecektir. O yüzden, konut satışını teşvik edecek devlet desteği yerine, konut üretimindeki girdileri ucuzlatacak sanayi yatırımlarına teşvik verin. Böylece hem müteahhit hem de sanayicimiz birlikte kazansın.
BURALARDAKİ YABANCILARA GAYRİMENKUL SATIŞLARINA MUTLAKA KISITLAMA GETİRİN: Ayrıca konut fiyatlarının en fazla arttığı İstanbul ve Antalya gibi illerimiz, aynı zamanda yabancılara gayrimenkul satışlarının da en fazla olduğu iller. O nedenle buralardaki yabancılara gayrimenkul satışlarına mutlaka kısıtlama getirin. 'Boş ev vergisi' uygulayarak bir fon oluşturun. Bu fonu da dar gelirli vatandaşlarımızın konut ihtiyaçlarını karşılamada kullanın.
TERÖRİST, NANKÖR DEMİŞTİ; MİLLETE ETTİĞİ HAKARETLER REPERTUARINA ŞİMDİ DE 'ŞÜKÜRSÜZ'Ü EKLEDİ: Biz, her hafta buradan memleketimizin yakıcı meseleleriyle ilgili çözümler anlatırken, önerilerde bulunurken Bay Kriz ne yapıyor biliyorsunuz. Adeta kendi eseriyle gurur duyar gibi, ülkemizi içine düşürdüğü vahim tabloyu izlemeye devam ediyor. Elinde bir tek çıtlattığı çekirdeği eksik. Sonra izlemekten sıkılıyor, sıkıldıkça da kürsüye çıkıyor, bol miktarda esiyor. Artık alışkanlık haline getirdiği 'bol nasihat, sıfır icraat' siyaseti, kaldığı yerden aynen devam ediyor. Ama yağmur yok. Esiyor ama yağmıyor. Neymiş? Onun diliyle söylüyorum; 'Bir şükürsüzlük, bir tatminsizlik, bir karamsarlık almış başını gidiyor'. Yani milletimizin aslında her şeyi varmış. Fransız kraliçesi geldi aklıma. Neydi adı? Marie Antoinette olduğunu biliyorum. Evet, her şey var ama bu millet şükretmeyi bilmiyormuş. Yani Bay Kriz ve avanesi her zamanki gibi ak kaşık, suçlu yine milletimizmiş. Vay be. 'Terörist' demişti, 'nankör' demişti; millete ettiği hakaretler repertuarına şimdi de 'şükürsüz'ü ekledi. Milletiyle bağını tamamen koparmış şu zihniyete bir bakar mısınız?
GİT, DOYMAK BİLMEYEN YANDAŞLARINA ŞÜKRETMEYİ ÖĞRET: Buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum: Önce 'sabır' dedin, baktın taş çatladı, şimdi de şükre mi sığınıyorsun? Önce milleti kutuplaştırdın, baktın o da tutmadı, şimdi de Allah ile kul arasına mı girmeye çalışıyorsun? Günahtır, günah. Sen hiç merak etme; bizim milletimiz, her şartta ve her koşulda şükretmesini bilir. Saray hayatı seni bozduğu için belli ki unutmuşsun ama Anadolu'muzda 'nasılsın' sorusunun cevabı bile 'şükür' ile başlar. O yüzden bayat tavsiyelerini kendine sakla. Ama 'Yok ben illa akıl vermek istiyorum. Şükürsüzlere şükrü öğretmek istiyorum' diyorsan da hay hay. O zaman, mesela git, doymak bilmeyen yandaşlarına şükretmeyi öğret. Mesela git, 5-10 maaş alan danışmanlarına şükretmeyi öğret. Mesela git, 15 maaş alan genel müdürlerine şükretmeyi öğret. Mesela git, ihale arsızı müteahhitlerine şükretmeyi öğret. Mesela git, ATM memurlarına, pudra şekeri sevdalılarına şükretmeyi öğret. Mesela git, KPSS'den 92 puan, 88 puan almış gencecik evlatlarımızı mülakatta eleyip 58, 62 puan alanları tayin eden ayıların, dayıların yanına git, onlara şükretmeyi öğret.
BİZZAT KENDİSİNİN SEBEP OLDUĞU YOKLUĞA MİLLETİNDEN ŞÜKÜR BEKLEYEN BİR CUMHURBAŞKANI'SIN: 20 yılda ülkeyi getirdiğin vahim hale bak. 20 yılda kendini düşürdüğün acınası duruma bak Sayın Erdoğan. Bizzat kendisinin sebep olduğu yokluğa milletinden şükür bekleyen bir Cumhurbaşkanı'sın. Gerçekten ibretlik. Elinden alınanlara şükredilmez Sayın Erdoğan. İnsan, sahip oldukları için şükreder. Ama merak etme, az kaldı. Memleketin heba ettiğin kaynaklarını, milletimizin cebinden aldığın paraları, gençlerimizin çaldığın hayatlarını biz geri vereceğiz. İşte o zaman milletimizle el ele, kol kola, hep beraber, her zaman olduğu gibi yine şükredeceğiz. Ama senin derdin, milletimizin şükretmesi değil. Sen, aslında milletimizin 'razı' olmasını istiyorsun. Bunun için de her zamanki gibi beceriksizliğine kılıf arıyorsun.
ERDOĞAN'A 'ŞÜKÜR' TEPKİSİ: Kendine gel Sayın Erdoğan. Allah'ın kelamıyla siyaset yapılmaz. Yüce dinimiz ne buyuruyor? 'Kutsal değerleri kullanarak çıkar sağlayanların bu sayede yiyip içtikleri şeyler, gerçekte cehennem ateşidir.' Milletimiz elbette şükretmeyi çok iyi bilir. Hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna imanımız tamdır. Ama sen, Allah'ın emirlerini bile şahsi menfaatlerine kalkan yapmaya çalışıyorsun. Sen şükürden bahsediyorsun; ilk cumada Diyanet, 'şükredin' diye fetva veriyor. Böyle utanmazlık olur mu? Milletimizi içine soktuğun cendereden çıkaracak hiçbir projen yok. Bir de utanmadan çıkmışsın, milletimize aslında 'razı olun' diyorsun. Çok beklersin. Biz, elbette Allah'a şükretmeye devam edeceğiz. Ama çevirdiğin dümenlere, anlattığın masallara inanmayacağız Sayın Erdoğan. Hırsızlığa, israfa, kayırmacılığa, eyvallah demeyeceğiz. İşlediğin günahlara, milletimize reva gördüğün bu yokluğa, bu yoksulluğa, bu çileye asla razı olmayacağız.
ENFLASYONU HİÇBİR ZAMAN DÜŞÜRMEYECEKLERİNİN İTİRAFIDIR: Sadece Bay Kriz değil, Saray'daki şen azınlık da saçmalamaya devam ediyor. Mesela şaklabanlıktan sorumlu saray bakanı, abuk sabuk açıklamalarına, anlamsız esprilerine aynen devam ediyor. Hatırlayın, bu arkadaş, geçtiğimiz günlerde, borç içinde yüzen, iflasın eşiğine gelen, ama tüm zorluklara rağmen üretmeye çalışan sanayicilerimize kendince verdiği müjdesi alkışlanmayınca 'Akşam uyuşukluğu… Daha ne istiyorsunuz' deyip gülmeye başlamıştı. Son olarak da geçtiğimiz hafta, herhalde 84 milyondan toplanan vergileri 'Kur Korumalı Mevduat' adı altında zenginlerine aktardıkları yetmemiş olacak, 'Enflasyon korumalı tahvil çıkartacağız' diye müjde verdi. Ben de şimdi, doğal olarak sormak istiyorum. Hani ağustosta enflasyon düşüyordu? Ne oldu? Madem enflasyon düşüyordu, enflasyon korumalı tahvil nereden çıktı? Bu açıklama, enflasyonu hiçbir zaman düşürmeyeceklerinin itirafıdır.
ONLAR UTANMAZ AMA MİLLETİMİZ HESAP SORACAK: Bay Kriz ve avanesi, 'enflasyon korumalı tahvil' sayesinde, Hazine'ye borç veren üst gelir grubuna, yani zenginlerine diyor ki 'Siz bize borç vermeye devam edin. Merak etmeyin, biz sizi enflasyona karşı koruruz, enflasyona ezdirmeyiz. Bir de üzerine ilave faiz veririz.' Yani 'Emekliyi, esnafı, memuru enflasyona ezdiririz. Asgari ücretliyi, EYT'liyi mağdur etmeye devam ederiz. Onlardan topladığımız vergileri de size veririz', dedikleri budur. Yani '128 milyar doları peşkeş çektik. Hazine'yi tükettik. Rezervleri bitirdik. Artık yurt içinde bile borç bulamıyoruz. Siz yeter ki Hazine'ye borç verin. Biz milletin sırtına çökmeye devam edeceğiz. Çünkü siz Hazine'ye borç vermezseniz biz saraylarda oturamayız, yandaşlarımızı besleyemeyiz' diyorlar. İşte o nedenle biz de bu vahim tablo karşısında bıkmadan usanmadan soracağız. O sandık gelene kadar tekrar tekrar, her yerde, her fırsatta biz de soracağız. 'Yandaşını, zenginini koruduğun kadar neden milletimizi de enflasyondan korumuyorsun' diye soracağız. 'Kullandığı mazotta, gübrede, ilaçta çiftçi kardeşlerimizi neden kurdan, enflasyondan korumuyorsun' diye soracağız. Soracağız ki devletimizin itibarını yerle bir eden bu acizler utansın. Soracağız ki memleketimizi beş kuruşa muhtaç eden bu harami düzen utansın. Soracağız ki beceriksizliklerinin faturasını milletine kesmeye kalkan bu hadsizler utansın. Biz sorunca utanıyorlar mı? O zaman seçim zamanı geldiğinde milletimiz hesap soracak. Onlar utanmaz ama milletimiz hesap soracak.
EYT'LİLER ERKEN EMEKLİLİK DEĞİL GASP EDİLEN HAKLARINI İSTİYORLAR: Bildiğiniz gibi EYT sorunu, esasında 2000 yılı öncesinde emek piyasasına girenlerin 'kazanılmış emeklilik haklarından' mahrum kalması sorunudur. Dikkat edin, 'kazanılmış hak' diyorum. Çünkü iktidar ve ortakları, şimdiye kadar bu meseleyi sanki EYT'liler bir ayrıcalık talep ediliyormuş gibi sundu. Ama işin aslı öyle değil. Çünkü EYT'liler, erken emeklilik değil, gasp edilen haklarını istiyorlar. İktidar, 'Gençsin, emekli olamazsın' diyor. Özel sektör, 'Yaşlısın, çalışamazsın' diyor. Peki bu insanlar ne yapacaklar? Nasıl geçinecekler? Ödedikleri prim günlerinin karşılığını nasıl alacaklar? Yıllardır 'çözeceğiz' diye oyalandıkları haklarına ne zaman kavuşacaklar? Cevap yok. İşte tam da bu nedenle biz İYİ Parti olarak, EYT Çözüm Planı'mızı oluşturduk. Milletimiz, memleketimiz ve tüm EYT'li kardeşlerimiz için hayırlı uğurlu olsun."
"KENDİ DANIŞMANINA 10 MAAŞ BAĞLAYAN BAY KRİZ, EYT'Lİ KARDEŞİME 'ÇİFT DİKİŞ' DİYEREK KARŞI ÇIKIYOR"
Akşener, partisi tarafından hazırlanan 'EYT Çözüm Planı' tanıtım videosunu izlettirdikten sonra konuşmasına şöyle devam etti:
"Bugüne kadar iktidar, EYT'lilerle ilgili olarak ne doğru bir analiz ortaya koydu ne de kamuoyunu tatmin edecek bir hesabını paylaştı. Onların yüzeysel olarak ortaya koyduğu mali yük hesabı, olası bir düzenlemede ortaya çıkacak mali yükü doğru bir şekilde yansıtmıyor. Kendi danışmanına 10 maaş bağlayan Bay Kriz, EYT'li kardeşime 'çift dikiş' diyerek karşı çıkıyor. Yandaşlarının vergi borcunu bir gecede silen Bay Kriz, EYT'li kardeşimin hakkını vermeyi maliyet olarak görüyor. Saraydaki israfın finansmanına gelince asla bitmeyen para, iş EYT'li kardeşime gelince ne hikmetse yok oluyor. Biz, hesabını kitabını yaptık. Geçiş dönemi olarak tanımladığımız bu düzenlemeyi Merkezi Yönetim Bütçesi'nden finanse edeceğiz. EYT Çözüm Planı'mızın ortaya çıkaracağı maliyet, oluşturacağımız ilave kaynaklarla yönetilebilir olacak. Böylece sosyal güvenlik dengesi üzerinde yıkıcı bir etki doğurmamasına da hassasiyet göstereceğiz. Bu sayede, İYİ Parti iktidarında, EYT sorununu tarihin tozlu raflarına kaldıracağız. AK Parti iktidarının 20 yılda çözemediğini, iş başına gelir gelmez biz çözeceğiz. EYT'li kardeşlerimizi yıllardır hasretle bekledikleri haklarına kavuşturacağız. Çıkacak artık bu yasa."
ATACAN: 2 BİN 500 LİRA EMEKLİ MAAŞI, 'YAŞAMA ÖL' DEMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL
Akşener, konuşmasının bir bölümünde emeklilikte yaşa takılan Levent Atacan'a kürsüyü bıraktı. Atacan, şunları söyledi:
"Hepinizin bildiği gibi, 23 yıldır mağdur edilen biz EYT'liler, anamızın ak sütü gibi helal olan emeklilik hakkımız için mücadele ediyoruz ve sonuç alıncaya kadar mücadele etmeye de devam edeceğiz.
'Anayasal hakkımız olan emeklilik hakkımız' diyerek çıktık yola. 'Emekli olsak ne olacak' dediğimiz zamanlar yaşar olduk. Emekli abilerimiz, ablalarımız, kardeşlerimizin yaşam şartlarını gördükçe 'nereye gidiyoruz' diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Emekliliğimizde bizler de 'açız, geçinemiyoruz' diyecekleriz. Bunun da sebebi aylık bağlama oranları ile emekli maaşlarının 2 bin 500 lira bağlanması… Bu rakamlar sosyal yardım niteliğinde olup, 'umurunuzda değilsiniz' denilen rakamlardır. Asgari ücret dahi 4 bin 250 lirayken bunun yarısı kadar emekli maaşı bağlanması hangi akla hizmet uygulanmaktadır. 2 bin 500 lira emekli maaşı, 'yaşama öl' delmekten başka bir şey değil midir sizce, sorarım.
"EĞER VİCDAN, KUL HAKKI, ADALET VARSA ÇIKSIN ARTIK BU YASA"
Meclis'in kürsüsü olan bu yerden, biz EYT'lilere 'Emekli olunca çift dikiş yapacaklar' diyenlere seslenmek istiyorum. Aylık bağlama oranlarını eski haline getirerek hayatımızı idame ettirecek ve insanca yaşayacak bir emekli maaşımızla emeklilik hakkımızı verin, biz de çift dikiş yapmayalım.
Çalışırken yıprandık. Ailemiz, çocuklarımız, yaşamımız, her şeyimiz yarım kaldı. Bırakın da bari emekliler olarak huzur bulalım güzel memleketimizde. Eğer vicdan, kul hakkı, adalet varsa çıksın artık bu yasa."