Akıncı Üssü Davası
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 sanığın yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 473 sanığın yargılandığı davaya sanık savunmalarıyla devam edildi.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya şehit yakınları ve gaziler ile taraf avukatları katıldı.
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde 15 Temmuz'da Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi (HKHM) nöbetçi subayı olan sanık eski yarbay Recep Baykal savunma yaptı.
HKHM'nin görev bakımından uçuş planlamadığını, uçuşlara müdahale etmediğini, uçaklarla temas kurmadığını iddia ederek savunmasına başlayan Baykal, mesaiye 08.30'da geldiğini ve 09.30'da nöbeti devraldığını belirtti.
Gün boyu olağan bir şekilde görevlerini yerine getirdiklerini dile getiren Baykal, 18.00 civarında terörle mücadele harekatı kapsamında Tunceli bölgesinde tespit edilen bir terörist gruba karşı hava harekatı icra edileceğini öğrenip hazırlık yaptıklarını anlattı.
Baykal, harekat merkezine 18.10 gibi bağlı oldukları tuğgeneral Kemal Mutlum'un, 18.25 civarında da harekat merkezi amiri albay Devrim Orhan'ın girdiğini belirterek, uçaklar Tunceli'ye gitmek üzere kalkmışken Silahlı Kuvvetler Harekat Merkezi'nden (SKHM) tüm uçuşların iptal edildiğine dair bilgi verildiğini, bunun üzerine kalkan uçakların da dönüş yaptığını söyledi.
Alınan emri Eskişehir'deki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'ne (BHHM) ilettiklerini ifade eden Baykal, tuğgeneral Mutlum'un Orgeneral Abidin Ünal'ın numarasını istediğini, kendisinin de verdiğini belirtti. Baykal, Mutlum'un yaptığı konuşmayı duymamakla birlikte bilgi arzettiğini düşündüğünü bildirdi.
Uçuşların yaklaşık bir saat sonra helikopterler dışında açıldığını anlatan Baykal, alınan emirlerin BHHM'ye de hiçbir yorum ve eksiltme yapılmadan, söylendiği şekliyle aktarıldığını iddia etti. Baykal, hele ki Genelkurmay Başkanı'nın emriyle alakalı "yumuşatma" yapmanın söz konusu olmayacağını dile getirdi.
HKHM'nin kapıları 21.15'te kapanmış
Recep Baykal, 21.15'te tuğgeneral Kemal Mutlu'nun harekat merkezi nöbetçilerine hitaben dışarıda çatışmalar olduğunu belirterek, durumun ciddi olabileceğini, karargahın kırmızı güvenlik durumuna geçtiğini, HKHM'nin giriş çıkışlarını kilitlettirdiğini söyledi. Komutanın da kendisinde olduğunu ifade eden Baykal, telefonlara cevap verilmemesini, arayanların kendisine bildirilmesini istediğini anlattı.
Komutanı olan Mutlum'un, sadece kendisinin bildiği ve söylemeyeceği nedenlerden dolayı böyle bir emir vermesini anormal karşılamadığını iddia eden Baykal, 22.30 civarında acil ibareli, biri personelin birliklere katılışı ile ilgili diğeri sıkıyönetim direktifi olan iki mesaj geldiğini kaydetti.
Bu mesajdan sonra köprülerin de kapatılmış olmasını göz önünde tutarak darbe girişimi olduğuna dair kanaat getirdiğini belirten Baykal, ancak bulunduğu ortamda bu yönde bir faaliyet gözlemlemediğini, ayrıca gelen uçuş yasağı emirlerinin BHHM'ye iletilmesi gibi nedenlerle kimseden şüphelenmediğini savundu.
"Elimiz kolumuz bağlandı"
Baykal, o gece HKHM'de rütbeli olarak sadece kendisi olsaydı yapacağı ilk şeyin Hava Kuvvetleri Komutanı'nı direkt bilgilendirmek olacağını, ilgili üst düzey komutanlara ulaşacağını ifade ederek, fakat o aşamada tuğgeneral Kemal Mutlum'un iletişime yönelik sınır koyduğunu ve bunu yapmasının da mümkün olmadığını söyledi. Baykal, "Personelin sorgulayamayacağı basit bir emirle engellendik. Elimiz kolumuz bağlandı." diye konuştu.
Yasal emirlere uyduğunu savunan Baykal, Mutlum'un, katılışlarla ilgili personel emrine yönelik mesajın birliklere çekilmesini emrettiğini, bu mesajda darbeyle alakalı bir durum olmadığını söyledi. Baykal, Mutlum'un sıkıyönetim emrinin yayınlanması konusunda bir emri olmadığını ancak ortam sakinleştiğinde eliyle işaret ederek "Bunu da çektiniz mi?" diye sorması üzerine "Hayır" dediğini aktardı.
Mutlum'a, emri yayınlamamak için tüm birliklerin ismini bilmediğini söylediğini, halbuki topluca mesaj gönderilebileceğini belirten Baykal, bunun üzerine albay Devrim Orhan'ın mesaj sistemden gönderilmesi için MEBS hücresindeki nöbetçilerle konuştuğunu, bir süre sonra bağlı tüm birliklere mesaj çekmesini sağlayacak MAG numarasının bir astsubay tarafından önüne getirildiğini söyledi.
Baykal, mesajı bilgisayara aktarırken yavaş davrandığını ancak Devrim Orhan'ın yanına oturup psikolojik baskı yaptığını öne sürerek, şunları söyledi:
"Daha önce arz ettiğim gibi içeriğinde darbeye yönelik bir husus olmasa da darbe emrinden sonra böyle bir emrin kuvvet komutanına sorulmadan yayınlanmaması gerektiğini düşündüğümden, mesaj formuna ıslak imza atılmaması halinde DYS'den birlikleri seçmediğim için mesaj, Muhabere Merkezine gidecek, ıslak imzalı olmayan mesaj bilgisayarda taslak olarak kalacaktı. Öyle de yaptım. Mesaj, Muhabere Merkezi'ne imzalanmış olmadan gitmiş oldu. Bu mesajın, benim ıslak imzalı nüshasını Muhabere Merkezi'ne ulaştırmadan ast birliklere çekilmemesi gerekirdi. Zira TSK 15 Temmuz 2016 itibarıyla elektronik imza sertifikasyonuna sahip bir kurum değildir. Elektronik ortamda hazırlanmış bir mesaj veya evrakın resmiyet kazanabilmesi için imza yetkisi olan kişinin ıslak imzası şarttır. Muhabere Merkezi mesajların çekilmesi konusunda karar makamı değildir. Bu nedenle Muhabere Merkezi'nin yapmış olduğu işlem usülsüzdür. Yüzlerce mesaj hazırlamış biri olarak imzasız mesajın Muhabere Merkezi'ne çekilmeyeceğini çok iyi biliyorum ancak çok sonradan öğrendim ki Muhabere Merkezi'ndeki nöbetçi personel, benim bildiğimin aksine inisiyatif ve sorumluluk alarak mesajı benim adıma göndermiştir."
Telefonlara sadece tuğgeneral Mutlum bakmış
Verilen emirden sonra telefonlara sadece tuğgeneral Kemal Mutlum'un baktığını ifade eden Baykal, "Konuşmaları sessiz olarak yapıyordu. Bu yüzden konuştukları duyulmuyordu." dedi.
Baykal, 23.45 civarında tüm bilgisayar ve telefon sistemlerinin devre dışı kaldığını belirterek, "Bu sistemlerin çökmesiyle harekat merkezi tüm görev fonksiyonlarını kaybetti. O andan itibaren Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi görev yapabilirlik açısından ve teknik imkanları yönünden en küçük hava birliğindeki basit bir harekat merkezinden bile daha etkisiz hale geldi." diye konuştu.
Recep Baykal, 22.45 civarında da Tümgeneral Cevat Yazgılı ve beraberindeki askerlerin uzun namlulu silahlarla kapıya ateş açmasının nöbetçi personelde korku ve endişeye sebep olduğunu iddia ederek, kendileri açısından bakıldığında silahla kapıya ateş edenlerin, HKHM'yi ele geçirmeye çalışan, darbecilerle iş birliği yapan bir grup olabileceği anlamına geldiğini öne sürdü. Baykal, "Çünkü bir darbe girişimi olduğunu öğrenmiştik ancak kimin darbeci, kimin devletine bağlı olduğunu bilmediğimiz gibi kimin nerede, ne yaptığını da bilmiyorduk." ifadelerini kullandı.
Darbe bastırılana kadar geçen sürede "kör ve sağır" bırakıldıklarını savunan Baykal, "Darbe girişiminde ne yaptığını bilen hainlerin dışındaki personel, darbecilerin rütbe ve makamlarını kullanmaları suretiyle kandırılmıştır. Masum Türk Silahlı Kuvvetleri personelini malum girişimin içine çekebilmek için kullananlar haindir." dedi.
Baykal, personelin, Merkez Komutanlığından gelenlerce gözaltına alındığını kaydetti.
Fikren ve fiilen darbeye destek olmadıklarını ileri süren Baykal, iradeleri dışında darbecilerin makul görünen emirleriyle, çıkış imkanı olmayan bir şekilde kapalı kaldıklarını söyledi. Baykal, iletişim engeli nedeniyle yaşadıklarını kimse bilmeyince HKHM hakkında oluşan, darbeciler tarafından ele geçirildiği algısı nedeniyle tutuklandıklarını savundu.
"FETÖ'cü veya darbeci değiliz. Suçsuzuz." diyen Baykal, tahliyesini talep etti.
Tuvalete kadar takip etmiş
Çapraz sorgusu sırasında sanık eski albay Devrim Orhan'ın soruları üzerine, onun o gece HKHM'ye sahip çıkıp sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini belirten Baykal, Orhan'ın nöbetçi personele sahip çıkmadığını söyledi.
Baykal, ayrıca o gece, personelin kontrol edildiği algısının oluştuğunu ifade ederek, tuvalete gittiği sırada peşinden gelen Orhan'ın kapıyı açıp kendisine baktığını iddia etti. Recep Baykal, Orhan'a seslenerek "Siz, o gece nöbetçileri kontrol eden kişiydiniz." dedi.
Eski üsteğmen de komutanlarını suçladı
HKHM'de görev yapan sanık eski üsteğmen Salih Celil Çakıcı da şunları söyledi:
"İddianame ve eklerini inceledikten sonra yaşadıklarımı karşılaştırdığımda o gece Harekat Merkezi'nde bulunan Kemal Mutlum, Recep Sami Özatak ve Devrim Orhan'ın amaçlarının emir komuta zincirini kullanıp merkezin pasif kalmasını sağlayarak buraya yapılabilecek müdahaleleri engellemek ve darbe girişimini bulundukları yerden, rütbe ve makamlarını kullanarak olabildiğince desteklemek olduğunu değerlendirmekteyim. Kendilerine yapılabilecek müdahaleyi ve bizim dışarı çıkmamazı, dolayısıyla dışarıyla olan irtibatımızı engellemek için giriş çıkışımızı yasaklaması, yine bize dışarıdan iletişim cihazlarıyla bilgilendirme yapılmasını engellemek için telefonla iletişimi yasaklayıp kendilerinde toplamak istemeleri, kendi aralarında ve telefonla yaptıkları görüşmeleri duymayalım diye televizyonların sesini perde olarak kullanmaları, sistemlerin kapatılması ve elektriğin kesilmesine rağmen 06.30'a kadar içeride beklemeleri, girişte güvenliğimizden sorumlu uzman çavuşu kimseyle temas etmesin diye çay ocağında bekletip çay ocağındaki telefon kablolarını çıkartmaları ve silahıyla telsizini almaları bunun göstergesidir."
Çakıcı'nın da tahliye talebinde bulunduğu duruşma, pazartesiye ertelendi.