Haberler
İsrail ve Lübnan, savaşın bitmesi için bazı konularda anlaştı

İki ülke anlaştı! Aylardır devam eden savaşın bitmesi artık an meselesi

Meclis Başkanlığı'na sunuldu! 2 milyar TL'lik Genel Sağlık Sigortası borcu silinecek

Meclis Başkanlığı'na sunuldu! 400 bin kişinin borcu siliniyor

Ailesini katleden Bahtiyar Aladağ berber dükkanında aylarca atış talimi yapmış

7 kişiyi öldüren cani, katliama aylar öncesinden hazırlanmış

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Rutte'yi ağırladı

NATO Genel Sekreteri Ankara'da! İşte kritik zirvede konuşulanlar

Akademisyenler Hakkında Terör Örgütü Propagandası İddianamesi

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan tutuklanan 3 akademisyen hakkında 7,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan tutuklanan 3 akademisyen hakkında 7,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırlandı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İrfan Fidan tarafından, bazı akademisyenlerin hazırladığı ve imzaladıkları bildiriye ilişkin 3 şüpheli hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı.

Soruşturma sonucunda hazırlanan 12 sayfalık iddianamede, akademisyenler Muzaffer Kaya, Esra Mungan Gürsoy ve Kıvanç Ersoy şüpheli sıfatıyla yer aldı.

"Türkiye'de uzun yıllardan beri devam eden Doğu ve Güneydoğu sorununu çözmeye yönelik AK Parti Hükümeti tarafından Çözüm Süreci'nin başlatıldığı" anımsatılan iddianamede, 15 Temmuz 2014'te dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imzalanan "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun"la sürecin yasalaştığı aktarıldı.

Hükümetin Çözüm Süreci kapsamında yürüteceği çalışmaların bu kanunla belirlendiği dile getirilen iddianamede, Akil İnsanlar Heyeti'nin çalışmalarına değinildi.

"7 Şubat engellemesine rağmen"

"Türkiye Hükümeti tarafından yürütülen bu sürecin, 7 Şubat girişimi (MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması) gibi her türlü engelleme ve zorluklara rağmen sürdürüldüğü vurgulanan iddianamede, şunlar kaydedildi:

"20 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde DAEŞ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen canlı bomba saldırısına sözde misilleme olarak 22 Temmuz'da Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde PKK terör örgütü tarafından iki polisimiz evlerinde enselerinden vurularak şehit edilmiştir. Bu saldırı sonrasında PKK terör örgütü üyeleri tarafından güvenlik güçlerinin mahallelere girmelerini engellemek ve güvenlik güçleriyle avantajlı çatışma ortamı oluşturmak için mahalle girişlerine, sokaklara hendekler kazılmaya, barikatlar ve bombalı tuzaklar kurulmaya başlandığı, bu kapsamda ilk olarak 7 Ağustos 2015 tarihinde Şırnak Silopi'de bulunan Başak ve Barbaros mahallelerinde açılan hendekleri kapatmak için mahalleye gelen güvenlik güçlerine örgüt mensubu teröristler tarafından roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendiği, 10 Ağustos 2015 tarihinde PKK/KCK terör örgütünün sözde Şırnak halk meclisi tarafından Şırnak ilinde sözde 'öz yönetim' ilan edildiği, 12 Ağustos 2015 tarihinde ise PKK/KCK terör örgütü tarafından yapılan açıklamayla, Silopi, Cizre ve Nusaybin'de de sözde 'öz yönetimler' ilan edildiği, PKK/KCK terör örgütü yürütme konseyi eş başkanı Bese Hozat'ın örgüt gündemindeki medya aracılığıyla 22 Aralık 2015 tarihinde, şüphelilere talimat mahiyetinde, 'aydın ve demokratik çevreler öz yönetimlere sahip çıksın' şeklinde talimat mahiyetindeki açıklamasını yaptığı, 27 Aralık 2015 tarihinde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından gerçekleştirilen olağanüstü kongrede 14 maddelik sözde 'öz yönetim' deklarasyonunun açıklandığı, bu açıklamanın ardından bölgenin bazı yerlerinde sözde 'öz yönetimler' ilan edildiği ve bu bölgelerde güvenlik güçlerinin bölgeye girişini engellemek için terör örgütü mensuplarınca hendekler kazıldığı, barikatlar kurulduğu, mahalle girişlerine ve sokaklara bombalı tuzaklar kurulduğu anlaşılmıştır."

İlerleyen süreçte PKK/KCK terör örgütü tarafından sözde 'öz yönetim' ilan edilen bölgelerde valiliklerin talimatıyla dönem dönem sokağa çıkma yasağı ilan edildiği ve güvenlik kuvvetlerince bu bölgelerin teröristlerden temizlenmesi amacıyla operasyonlara başlandığı bilgisi verilen iddianamede, Türk Silahlı Kuvvetleri'nın "www.tsk.tr" isimli internet sitesinden operasyonlarla ilgili bilgilendirme yapıldığı anlatıldı.

"Şüpheliler propagandaya ısrarla devam etti"

Bu süreçte, 11 Ocak 2016'da şüphelilerin de içinde bulunduğu bin 128 kişi tarafından, "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı "PKK/KCK terör örgütüne destek bildirisi" yayınlandığı aktarılan iddianamede, "Yayınlanan bildiri içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere sözde barış bildirisinin PKK/KCK terör örgütünün alenen propagandası mahiyetinde olduğu, bildirinin esas amacının terör örgütü tarafından sözde 'öz yönetim' ilan edilen bölgelerde güvenlik güçleri tarafından bölgelerin teröristlerden temizlenmesi ve bölge halkının huzur ve refahının sağlanması için yürütülen operasyonların durdurulması için kamuoyu oluşturmak olduğu anlaşılmıştır." ifadesi yer aldı.

Bildiri üzerine başsavcılıkça soruşturma başlatıldığı ve bu kapsamda bildiriye imza atan şüphelilerin ifadelerinin alınmaya başlandığı anımsatılan iddianamede, bu süreçte, şüpheliler tarafından 10 Mart'ta, 'basın açıklaması' adı altında, PKK terör örgütü propagandasına ısrarla devam edilerek, diğer şüphelilerin bildiri altındaki imzalarından vazgeçmelerini engellemek ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine halen meydan okuyabildiklerini göstermek maksadıyla, 'bildirimizin arkasındayız' şeklinde açıklama yaptıklarının tespit edildiği belirtildi.

Şüpheli Muzaffer Kaya'nın ifadesine yer verilen iddianamede, şüphelinin "'Barış için akademisyenler' tarafından hazırlanan bildiriye imza atmıştık. Bunun arkasında olduğumuza ilişkin kamuoyuna bir açıklamamızda daha oldu. Bu bildiriyi imzalamaktaki amacım barış sürecinin devam etmesi ve ölüm olaylarının durmasıydı. Ülkemizde olan biten her şey bizi ve öğrencilerimizi etkiliyor. KCK Eş Başkanının yaptığı çağrıdan haberim yoktur. Hiçbir yasa dışı örgütle ilişkimiz yoktur. Bu bildiriye imza attığım için pişman değilim." dediği kaydedildi.

"'PKK terör örgütü müdür?' sorusuna cevap vermediler"

İddianamede, şüpheli Kaya'ya yöneltilen sorular ve verdiği cevaplara da değinildi. Şüpheli Kaya'nın "PKK terör örgütü müdür?" sorusuna "Bu, kanaat ve düşünceyi açıklama sorusudur. Buna cevap vermek istemiyorum" dediği, yine bildiride geçen "katliam ve kıyım" kelimesiyle neyin kastedildiği sorusuna ise "Devlet 2013'te bir barış süreci başlatmıştı. Ancak şimdi yürütülen politikalarla Türkiye ölümlerle dolu bir coğrafyaya dönüşmüştür. Barış politikasına dönülmesini amaçlayan sert bir eleştiri metni hazırladık." cevabını verdiği belirtildi.

Yine bildiride yer alan "Bu suça ortak olmayacağız" ibaresinin de şüpheli Kaya'ya sorulduğu belirtilen iddianamede, Kaya'nın da cevaben "Kastettiğim suç devletin ölümlere engel olmasıdır. Bu, devletin görevidir. Sürecin sona erdirilmesi ölümlere yol açmıştır. Bunun ne olduğunu yoruma bırakıyorum. Devletin görevi suç işleyen güvenlik güçlerinin bu suç nedeniyle yargılanmalarıdır. Bu soruşturma yapılmadığı takdirde bu süreç devam edip, tekrar aynı şekilde suç işlemeye devam edeceklerdir." dediği aktarıldı.

İddianamede, şüpheli Kıvanç Ersoy'un da ifadesine yer verildi. Ersoy'un "10 Mart tarihinde diğer şüpheliler ile 'Barış için Akademisyenler İstanbul" tarafından hazırlanan metni okuduk. Bunu okumamızın sebebi 11 Ocak'ta imzalanan metin sonrasında akademisyenlerin yaşadığı mağduriyetleri anlatmak ve söz konusu bildirinin arkasında olduğumu anlatmaktır. KCK eş başkanının yaptığı çağrıdan haberim yoktur. Hiçbir yasa dışı örgütle ilişkimiz yoktur." dediği ifade edildi.

Diğer şüpheli Esra Mungan Gürsoy'un da sorulara benzer cevaplar verdiği dile getirildi.

İddianamede, şüphelilerin eyleminin PKK/KCK terör örgütü sözde yürütme konseyi eş başkanı Bese Hozat'ın talimatları doğrultusunda terör örgütüne destek mahiyetinde olduğu vurgulanarak, "'Barış bildirisi' adı altında PKK/KCK terör örgütünün meşrulaştırılmaya çalışılarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin katliam yapmakla itham edildiği, şüphelilerin kastının terör örgütü ve mensupları tarafından Birleşmiş Milletler'in gözlemci statüsüyle görevli göndermesine zemin hazırlamak olduğu, şüphelilerin ve terör örgütünün 'yerel bağımsızlık' anlamında kullandığı ve ilan ettiği sözde öz yönetimlere meşruiyet sağlamaya çalıştıkları anlaşılmıştır" denildi.

PKK/KCK terör örgütünün 12 Ağustos 2015 tarihinde yaptığı "halkın kendi kendini yönetmesinden başka bir çare kalınmadığı" şeklindeki açıklamanın şüphelilere ışık tuttuğu belirtilen iddianamede, bu şekilde şüphelilerin eyleminin "PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yapmak" suçu kapsamında kaldığının anlaşıldığı anlatıldı.

İddianamede, şüphelilerin "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan ayrı ayrı 1,5 yıldan 7,5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması talep edildi.

İddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. İddianamenin kabul edilmesi halinde, şüpheliler önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak.

-Süreç

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" üyeleri hakkında başlatılan soruşturma dosyalarını bünyesinde toplayarak, bildiriyi imzalayan 733 akademisyenin ifadesini almaya başlamıştı.

Savcılığın ayrıca, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına (YÖK) 733 akademisyenle ilgili yazı yazarak, haklarında idari işlem yapılmasını da talep edeceği öğrenilmişti.

Soruşturma kapsamında akademisyenlere, "PKK'nın terör örgütü olup olmadığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti katliam mı yapıyor? Bildiriyi imzalamak için baskı veya tehdit aldınız mı? Bildirinin halen arkasında mısınız? Bildiride geçen 'Bu suça ortak olmayacağız' derken güvenlik güçleri mi kastedilmektedir?" şeklinde soruların yöneltildiği ifade edilmişti.

Bu soruşturma kapsamında, 3 akademisyen "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan tutuklanmıştı. Hakkında gözaltı kararı çıkarılan ve bildirinin ardından Yeni Yüzyıl Üniversitesindeki işine son verilen Meral Camcı'nın ise yurtdışında olduğu belirlenmişti.

Bu arada, 733 akademisyen haricinde bildiride imzası olan 395 kişi hakkındaki işlemin ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütüldüğü belirtilmişti.

Kaynak: AA / Güncel
title