Haberler
Beşiktaş'ta teknik direktör Giovanni van Bronckhorst ile yollar ayrıldı

Beşiktaş'ta yaprak dökümü sürüyor! Beklenen ayrılık gerçekleşti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP lideri Özel'i Kılıçdaroğlu'nun seçim vaadiyle vurdu

Özgür Özel'i Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçim vaadiyle vurdu

Suriye'de Halep'in ardından İdlib de muhaliflerin kontrolünde

Halep'in ardından bir kalesini daha kaybetti

İran, Esad'a desteğini yineledi: Suriye'nin komşuları oyuna gelmemeli

İran, Esad'a desteğini yineledi! Türkiye'ye yaptığı uyarı dikkat çekici

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi'nin Akademik Yıl Açılışı Yapıldı

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinde 2013- 2014 Akademik Öğretim Yılı açılış töreni yapıldı.

Nezehat Çeçen Konferans Salonunda gerçekleştirilen açılış törenine Vali Dr. Mehmet TEKİNARSLAN, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İrfan ASLAN, Cumhuriyet Başsavcısı Sadi DOĞAN, Hamur Kaymakamı Oktay ATEŞ, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat LAÇİNER, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fahri BAYIROĞRLU, kamu kurum müdürleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, akademisyenler, idari personel ve öğrenciler katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Üniversiteye ismini veren İbrahim Çeçen'in özgeçmişi ve görüşleri okundu. Öğr. Gör. Mehriban MEMEDALİYEVA ile Öğr. Gör. Memedali MEMEDALİYEVA'nın müzik dinletisi sonrası konuşan Vali Dr. Mehmet TEKİNARSLAN, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinde her geçen gün artan değişime istatistiğe bakılmaksızın şahit olunduğunu, bundan da mutluluk duyduğunu söyledi.

Üniversitenin sadece öğrencilerin öğretim üyelerinden dersler alıp, sınavlardan sonra diploma aldığı ve farklı dallara yöneldiği bir yer olmadığını kaydeden Vali TEKİNARSLAN, "Üniversite bir hayat, eğitimi, sosyal hayatı ve dinamizmi olan bir varlıktır. Üniversitemiz, bu rolü ilimizde fazlası ile yapıyor. Bu kısa zamanda en yüksek performansla bunu gerçekleştirmiş bir üniversitemiz var. 300 akademisyeni, 200 idari personeli ve 11 bin öğrenci kitlesi, ailesi ve diğer hizmet veren kurumları ile şehrin tamamını kuşatan bir sinerjiye sahibiz. Üniversitenin bu noktaya gelmesinde devletin, iş adamlarının, Rektörün, Rekter yardımcılarının, akademik ve idari personelin ve kent halkının bu gelişimde katkısı vardır. Ağrının birçok ilçesinde yürütülen en büyük projeler üniversitemizindir. Perşembe günü de Doğubayazıt'ta yüksekokulun temeli atılacak. Önümüzdeki günlerde Tutak, Diyadin ve Hamur ilçelerinde de üniversitemiz kurumlarının hayata geçtiğini görmek arzusundayız.

Bu aynı zamanda üniversitenin kendini belli bir alana kapatmadığının da bir göstergesi. Bu noktada İbrahim ÇEÇEN, Celal ORUÇ, Adalet TURAN ve diğer işadamlarının yaptığı katkıları da unutmuyor, onlara da teşekkür ediyorum. Yeni bölümler ve eğitim alanlarının açılmasında da hemşehrilerimizin katkılarını bekliyoruz. Akademik personeli belli zorluklar içinde eğitim hizmeti sunan Üniversitede kadronun çoğunluğu genç. Yüzde 70'i yardımcı doçent. Bu personel profili, bize 10 yıl sonra üniversitemizin çok daha iyi yerlere geleceğini gösteriyor. Yine üniversitenin şehirle bütünleşmiş yapısı bize sunuluyor. Belki de ülkemizin en huzurlu üniversitelerinden biriyiz. Bugüne kadar tatsız bir olayla anılmadı. Üniversitedeki bilimin, sosyal yaşamın zenginliği başarının bir diğer adı oldu. Burada sadece üniversite yönetimi ve bizlerin katkısı değil öğrencilerin de üniversiteye sahip çıkması önemlidir. Öğrencilerimiz ailemizin bir parçasıdır. Zaman zaman gençliklerinin getirdiği protestoları olabilir, bunları da hoşgörüyle karşılıyoruz. Taki bir diğer bir gencin eğitim hakkını engelleyene kadar" diye konuştu.

Üniversitelerin evrensel düzeyde bilgi üretme ve yayma, ülke sorunlarına çözüm getirme, gençler için sağlıklı ve sürekli bir gelişimin yolunu açan kurumlar olduğunu belirten Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İrfan ASLAN, üniversitelerin ürettiği bilgi ve teknolojiyi çeşitli araçlarla toplumla ve akademik çevrelerle paylaşan, evrensel değerlerin kökleşmesine katkıda bulunan, toplumsal sorunları dile getiren, sorunların aşılması için çözüm önerileri sunan yerler olduğunu söyledi.

Toplumsal ilerlemenin lokomotifi olarak görev yaparak, adeta toplumların beyni, kalkınmanın itici gücü durumunda olan üniversitelerin bu yönüyle sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel hayatı zenginleştirdiğini, gençleri yetiştirmenin yanı sıra, Türkiye'yi yarınlara taşıdığını ifade eden Prof. Dr. İrfan ASLAN, "Universal yani evrensel olmakla ilgili bir kavram olan üniversiteler, evrensel bilgiyi yayma ve medeniyeti geliştirme misyonuyla hareket eder. Türkiye, üniversiteler konusunda merkezden yerele genişleme politikasına dâhil olmuş ve yerel kültür ile evrensel kültürü buluşturan bir üniversite süreci yaşamaktadır. Üniversitemiz de bu sürece katkıda bulunan en önemli kurumlardan biridir. Ağrı'nın yerel sorunlarına çözüm üretimi ve Ağrı'da bilimsel hayatın gelişebilmesi üniversitenin katkılarıyla gerçekleşebilecektir" diye konuştu.

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin bilginin üretilmesinde insana ve çevreye saygıyı temel aldığını aktaran Prof. Dr. ASLAN, "Bilgiye ulaşma, üretme ve kullanma aşamalarında disiplinler arası yaklaşımı ve eleştirel düşünme ön plana çıkarılmıştır. Bunun yanı sıra büyük oranda tamamladığımız ve fiziki alt yapısı, yeşil alan ve peyzaj çalışmaları ile daha nitelikli bir hâle kavuşan, sanatsal, kültürel ve spor faaliyetleri içinde barındıran öğrenci merkezli cıvıl cıvıl bir kampüs oluşturduk. Kampüsün oluşturulmasında ve diğer konularda her zaman yanımızda olan ülkemizin değerli iş adamı Sayın İbrahim ÇEÇEN Bey'e ve katkısı olan diğer iş adamlarımıza en içten şükranlarımı sunarım. Şu anda üniversitemizde, 6 Fakülte, 2 Enstitü, 6 Yüksekokul, 6 Meslek Yüksekokul, 6 Araştırma Merkezi, 1 Merkezi Araştırma Laboratuvarı, 300 Akademik Personel, 200 İdari Personeli ve 11.000 dolaylarında öğrencisi ile eğitim öğretim hayatı sürdürülmektedir. Sosyal Bilimler Enstitümüzün 10 Anabilim Dalında Yüksek lisans, 1 Anabilim Dalında Doktora programı açılarak 113 öğrenci alınmıştır. Fen Bilimleri Enstitümüzün 4 Anabilim Dalında ise 67 öğrencimiz Yüksek lisans eğitimlerini sürdürmektedirler.

Üstüne basarak ifade etmeliyim ki, Eleşkirt Celal Oruç Hayvansal Üretim Yüksekokulu, Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Taşlıçay Nurali Turan Adalet Meslek Yüksekokulu, Tarihi Eserleri ve Kültür-Doğa Değerlerini Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ahmed-i Hani Bilim, Kültür ve Sanat Araştırmaları Merkezi, Engelli Bakım ve Rehabilitasyon Programı, Sivil Savunma ve İtfaiyecilik, Ulaştırma Hizmetleri Programı, Mülkiyet Koruma ve Güvenlik Programı ve Posta Hizmetleri Programı'nı açarak Türkiye'de ilklerin üniversitesi olduk. Üniversitelerin yerelleşmemesi ve uluslararası bir kimlik taşıması ve ülkemizin hemen her yerinden üniversitemize öğrenci gelmesi için Türkiye'de birçok üniversitede bulunmayan yeni olan okul ve bölümler açtık. Bu bağlamda bu sene üniversitemize, 90 yabancı uyruklu öğrenci alınmıştır. Üniversitemizden ERASMUS kapsamında bugüne kadar 13 ülkeden 41 üniversiteye 32 öğretim üyesi ve öğrenci gönderilmiş, bu sene 50 öğretim üyesi, idari personel ve öğrencinin gönderilmesi planlanmaktadır. Bunun yanı sıra 8 ülkedeki çeşitli üniversiteler ile ikili mutabakat zaptı imzalanmış, Mevlana Değişim Programı kapsamında 8 ülkeden 16, Farabi Değişim Programı kapsamında 78 üniversite ile değişim protokolleri yapılmıştır" diye konuştu.

Üniversitelerin gerçek amacının özgür bir insanlığın inşası olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. ASLAN, "Gerçek misyonunu taşıyan, yani özgürlüğün peşindeki hiç bir Üniversitede ideolojik saplantılar, tek tip dünya görüşleri, önyargılar, ekonomik bağımlılıklar söz konusu olamaz. Üniversiteler verili paradigmaların hapsinde kalamazlar. Yalnızca hakikat arayışı bizi özgür kılacaktır. Bu bağlamda hareket eden Üniversitemiz, bilimsel ve teknolojik alt yapı anlamında dünya standartlarını yakalayabilecek bir Merkezi Araştırma ve Uygulama Laboratuvarı oluşturulmuştur. Dünyadaki en gelişmiş laboratuvarlarla aynı standartlara sahip olan merkez, her türlü analizi yapabilecek donanıma sahiptir. Bu yönü ile Ağrı Merkezi Araştırma ve Uygulama Laboratuvarının, Üniversitemizce bölgeye kazandırılmış en önemli yatırımlardan biri olduğunu düşünmekteyim. Bunun yanı sıra Hayvancılık Araştırma ve Uygulama Merkezi (HAUM), bölgede şu an çok geri düzeyde bulunan gerek süt ineği ve gerekse besi sığırı yetiştiriciliğindeki genel sorunlar için araştırma altyapısı oluşturacaktır" diye konuştu.

Türkiye'nin son yıllarda Avrupa Birliği kriterleri ve evrensel gereklilikler çerçevesinde bir 'demokratikleşme' politikası benimsediğine işaret eden Prof. Dr. ASLAN, "Bu süreçte oluşan çok fikirli ortam, sivil toplum örgütleri ve bazı diğer toplum kuruluşlarının da ülkenin demokratikleşme politikasına eklemelerde bulunmasına imkân sağlamıştır. Temel hak ve özgürlükler çerçevesinde, üniversitemiz, özellikle kadın ve engelli vatandaşlarımızın hakları konusunda çalıştaylar ve bilinçlendirme kampanyaları düzenlemiştir. Ayrıca Üniversitemiz, kentin kültür ve din alanındaki önemli figürlerinden olan Ahmedi Hani'ye adanmış ve her yıl geleneksel olarak gerçekleştirilen 'Ahmed-i Hani Bilim ve Kültür Etkinliklerine' ev sahipliği yapmaktadır. Bu toplantılarda, Büyük Âlim ve Mutasavvıfın, yıllara yayılan kültür ve edebiyat dünyasına bahşettiği önemli manzum ve nazım eserler halk ile paylaşılmaktadır. Üniversitemiz, bilimden ilham alarak ve yerel dinamikleri evrensel bilgiler ışığında yoğurarak, Ağrı'nın bilimsel, kültürel, sosyal ve daha önemlisi demokratik anlamda ilerlemesine bir araç olmuştur" diye konuştu.

2013-2014 Akademik Öğretim Yılı ilk dersini yapan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat LAÇİNER, 20 yıl önce geldiği Ağrıda gelişmiş üniversite bulacağını tahmin etmediğini, kısa zamanda yapılan kampüsün kendisini gururlandırdığını kaydetti. Her şeyin kolay olduğu Soğuk savaş döneminde dünyanın iki kutuplu bir yapıya sahip olduğunu dile getiren Prof. Dr. LAÇİNER, şöyle konuştu:

"Bu dönemde bir bloğu seçtikten sonra kafanız rahattı. Dünya anlaması ve anlatması basit bir dünya idi. Ama Sovyetler çökünce dünyayı anlamak karmaşıklaştı. 'Yeni dönemde yeni lider ABD'dir, o ne derse olur' dendi. Ama aslında öyle değildi. Sovyetlerin yıkılması ABD'nin de önderliğinin sonunun geldiğini gösteriyordu. İşte bu dönemde bir iyimser bir de kötümser görüş ortaya çıktı. Yoshihiro Francis Fukuyama'nın dillendirdiği 'Artık tarihin sonu gelmiştir. Bütün dünya ABD'yi izlemek zorundadır. Artık medeniyet savaşı olmayacaktır' görüşü. Diğer bir görüş ise Samuel P. Huntington'un medeniyetler arasında savaş çıkacak tezidir. Bunlar hangi medeniyetler? Huntington 7- 8 medeniyet tasnifi yapmıştır. Ama diğer medeniyetler geri planda kalırken Batının karşısında Çin ve İslam dünyası ön plana çıkarılmıştır. Onu da daha sonra batı ve diğerleri noktasına taşımıştır. Kimdir Huntington? Amerikan başkanının danışmanıdır. ABD Başkanı Obama seçim esnasında 300'ün üzerinde dış politika danışmanı ile çalışıyordu.

Düşünüyorum Türkiye Cumhuriyetinin tüm idarecileri içerisinde her konuda üç yüz danışmanı olan var mı? Aklıma gelmiyor. Bizim en büyük eksikliğimizi de buradan kaynaklanıyor. Toplumu, siyaseti ve politikaları bilgi üzerine inşa etmemiz lazım. ABD'den devam eder isek Huntington'un söylediklerinin ilerleyen dönemde hayata geçtiğini gördük. Bu konuda İslam dünyasının eksikleri, yeni dünyayı anlayamaması, liderinin olmaması batı dünyası için Çin'in yerine İslam dünyasının konumlandırılmasına neden oldu. Yani kademe kademe bir düşman oluşturuluyor. 11 Eylül saldırısı da aranan her şeyi verdi. Komplo teorilerine çok fazla prim veren bir insan değilim. Ama burada garip giden, insanı şaşırtan olayların olduğunu söylemek istiyorum. 11 Eylül, batıda bir takım gurupların arzuladığı medeniyetler savaşını hayata sokacak bir başlangıç atışı olmuştur. ABD Başkanı George Bush 'Ya bizimlesiniz yada düşmanımızsınız' diyerek güya büyük bir terör savaşı başlatmıştır. Ama bugün bakıldığında Bush dönemi çıkarları ile Obama döneminin dış politika çıkarlarının aynı olduğunu söyleyebiliriz.

Yeni dönemde ABD, böl yönet politikasını uygular hale geldi. Tek tek ülkelere bakıldığında eylemlere doğrudan müdahale etmeyip dolaylı olarak birbirleriyle rekabet ettirerek zayıflatma şeklinde oluyor. Bölgeye baktığımız zaman 2000'li yılların Müslüman dünyası, büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. ABD'den bakınca küresel sistemde büyük bir boşluk görülüyor. Bunu konuşarak değiştirme yada kendileri gelerek düzeltme ihtimalini görmüyorlar. Geriye bir seçenek kaldı. O da bu bölgenin temelde mezhepsel ve buna ilaveten etnik çatışmalarla baş başa bırakılmasıdır. Bu 5 yıl önce söylenseydi komplo teorisi olabilirdi. Ama bugün Irak, Suriye, Mısır ve diğer ülkelerin durumu ortada. Çatışmanın ana temasını inançlar oluşturuyor. Ayrıca dindar olanlar ile laikler farklı kutuplarda toplanmaya çalışılıyor. Burada çok dikkat edilmeyen bir nokta da şiddetin İslam dininden kaynaklandığı yönündeki görüştür. Buna göre sorunun insanlardan değil, dinden kaynaklandığını söyleyen bir akım var. Burada kurulmak istenen şey ise Müslümanlar'ın geneli ile aşırı Müslümanlar arasında çatışma ortamı oluşturulmasıdır. Yani yeni dönem Haricilik. Peki Hariciliğin günümüzdeki temsilcisi kim, Selefiler. El Kaide, batı dünyasına çok az saldırı yapmıştır.

Çoğunlukla İslam ülkelerinde saldırılar yapmıştır. Şu an saldırıların en yoğun olduğu alan ise Afrika'dır. Bütün Afrika bu örgütler tarafından terörize edilmektedir. Bugün Afrika'nın birçok ülkesinde insanlar Müslüman oldukları için Müslümanlar tarafından öldürülüyor. Neden? Çünkü bu insanlar diğer Müslümanlar'ın kafir olduklarını iddia ediyorlar. İşte bu noktada Türkiye çok ciddi sınavlardan geliyor. Bana sorarsanız dini yaşama anlamında İslam dünyasındaki yaklaşım İstanbul ekolü olmalıdır. Çünkü İstanbul ekolü, daha kentli, hoşgörülüdür. Bahsettiğimiz yaklaşımlara panzehir bu yaklaşımdır. İkincisi böylesine devasa tehlikelerin olduğu bir yerde tartışmalara girmek tam da istenen kutuplaşmaya girmek anlamına geliyor. Türkiye'nin içerde ve dışarıda, dinin, mezheplerin, etnisitenin ve ırkların üzerinde bir ortak çıkar alanı oluşturması gerekiyor. İster Müslüman veya Hıristiyan, şu veya bu mezhepten olalım hepimiz zengin, mutlu ve ailemizle birlikte olmak istiyoruz. Bunlarda anlaşmamız ve bunu genişletmemiz gerekiyor. O zaman büyük bir devlet ve medeniyet oluruz. Bu anlamda Osmanlı'yı önemli görüyorum. Bu dönemde farklı dinlerin, dillerin ve mezheplerin bir arada yaşayabildiğini görmek ve bunu tespit etmek lazım.

Ama Osmanlı'dan daha iyi olmak zorundayız. Çünkü Osmanlı, Selçuklu'nun taklidi değil. Yeni Türkiye'nin de Osmanlı'dan daha iyi olması lazım. Şu an Ortadoğu'da inanılmaz bir yangın ortamı var. Suriye, Irak, Mısır, Ürdün, Yemen, Libya ve diğer ülkelerin tamamı müthiş gerilim içerisinde. Bizim ülkemize de ateşler küçük küçük sıçrıyor. Bizim dışımızdaki tüm devletler kavgaya ve bölünmeye sanki dünden razılar. Bazı devletlerin dış siyasetleri sadece mezhepçilik üzerine kurulu. Bütün bunlar olurken bu coğrafyada insanlar maalesef eğitimli, iktisadi anlamda üretici değil. Türkiye ise gözünüzün gördüğü her şey bu toprakların insanının ürettiği bir ülke. Türkiye'deki ekonomi bu kadar çeşitli olduğu için Türkiye'yi zorlamak mümkün değil. Şunun altını çizmek gerekiyor ki ilk olarak ABD'nin küresel liderliği duraklama dönemine girerken Dünya'da yeni güç noktaları ortaya çıkıyor. Bu ülkeler bir düzen koyucunun tekeli olmadığı için sürekli olarak birbirlerini engelliyor. İkincisi ABD ve batı liderliğini kaybetmemek için Ortadoğu'da bölünme ve kutuplaşmalara müsaade ediyor. Hatta bazı klikler Müslüman ülkelerde çatışmayı teşvik ediyor.

Bunun için de tek başına bir istikrar adası olmak mümkün değil. Bu noktada etrafımızdaki başka ülkelerin de istikrar adası olmasına katkı sunmamız lazım. Böylece kendi yükselişine paralel bir şekilde etrafındaki ülkelerin de kalkınmasına öncülük edecek bir Türkiye, dünya için önemli bir aktör olabilir."
Vali TEKİNARSLAN'ın Prof. Dr. LAÇİNER'e teşekkür plaketi verdiği program, kokteylle sona erdi.

Kaynak: Bültenler / Güncel
title