Açar: Devteşti Şehircilik Açısından Yüz Karasıdır
Şanlıurfa Şehir Plancıları Odası Başkanı Selim Açar, merkez Haliliye ilçesine bağlı Devteşti bölgesinin şehircilik açısından yüz karası olduğunu söyledi.
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü sonrası Şanlıurfa Şehir Plancıları Odası Başkanı Selim Açar, Urfa'daki kent yapılaşmasını, Urfa'yı bekleyen kent sorunlarını, acil yapılması gerekenleri ve kentsel dönüşümle ilgili yapılan çalışmaları anlattı.
Şanlıurfa'da yerel yayım yapan Gazete İpekyol'un sorularını yanıtlayan Açar, kentin geleceğine yönelik adımların daha dikkatli atılması gerektiğini söyledi.
İşte o röportaj:
Bir 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü'nü daha geride bırakıyoruz. Bununla ilgili herhangi bir aktivitede bulundunuz mu?
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü'nde biraz işler aksi gittiği için ertelemek zorunda kaldık. Gelecek yıl her bir şehir plancısından plancının gözüyle beş dakikalık bir kent analizi yapmayı düşünüyoruz. Her bir şehirci arkadaşım kendi gözüyle olumlu veya olumsuz normal bir insanının gördüğü bir perspektif ortaya koyacak. Bir de plancının gördüğü şekilde ortaya koyacak. Bu şekilde bir çalışma düşünüyorduk. Aramızda bir koordinasyon eksikliği olunca ertelemek zorunda kaldık.
Urfa'da örneğin en büyük eksiklik olarak neyi görüyorsunuz bir şehir plancısı olarak?
Bizim Urfa olarak örneğin bir yeşil koridorumuz yok.
Yeşil koridordan kastınız nedir?
Yeşil koridor kentin belli başlı yeşil alanlarının hepsinin birbirleriyle bağlantılarının olduğu koridor. Örneğin Antep'te bizim bildiğimiz gibi yeşil alanlar, yeşil donatılar yok. Ama bunların hepsi birbiriyle bağlantılı. Birbiriyle bağlantılı olduğu için mesela Avrupa'nın en büyük ikinci uzunluktaki parkı diyorlar. Böyle olunca ortaya bir işlev, bir fonksiyon kazandırmış oluyorsunuz. Böyle bir koridordan geçtiğinizde yeşille iç içe olmuş oluyorsunuz. Günlük iş yoğunluğundan sıkılan bir insan düşünün, eve yürüyerek gidiyorsunuz. Buna aynı zamanda rekreasyon diyoruz. Yani insanın kendisini yenilemesi. Örneğin Karaköprü'den şehir merkezine yürüyerek geliyorsunuz. Yol güzergahında yeşil alanın olmadığı bir bant. Allah'tan bir kenarda askeriye var.
Tugayın yeri…
Evet, eski belediye başkanımız Celalettin Bey'in seçim projesiydi. Kent park yapılacak. Benim orada da büyük kaygılarım var. Biz, orayı projelendirdiğimizde yine orası böyle yeşil kalabilecek mi? Benim Celalettin Bey'in ağzından duyduğum şey şuydu. Alanın 100 dönümünün konut olarak tahsis edileceği, bu 100 dönümlük konutun finansmanıyla da parkın yapılacağıydı. Bunu yaparken koruma, kollama dengesi dediğimiz şeyi ne kadar sağlayacaklar. Bunların iyi düşünülmesi lazım. Urfa'da gördüğüm başka bir sıkıntı hepimizin malum günlük yaşamı içerisinde sıkıntısını çektiğimiz durum trafik sorunu.
Neden?
Trafik sorunu diyebilirim ki, Urfa'nın beş, altı seneye kadar en çok şikayetçi olacağımız konudur. Biz, bunu defalarca dile getirdik. Örneğin metro hususunda. Belki ütopik gelebilir. Belki 'sen metronun maliyetinin ne kadar olduğunu biliyor musun' diye sorabilirsiniz.
Sayın Güvenç yolcu kapasitesinin yetersiz olduğunu söylüyordu.
Şimdi yetersiz. Sizin yıllık nüfus artış oranınız Yunanistan gibi bir ülkenin artış oranından daha fazla. Türkiye'de en fazla nüfus artış oranının olduğu il. Biz, beş sene sonraki projeksiyonla hesaplamaları yapabiliyoruz. 2 buçuk, 3 milyona yakın bir nüfusumuz olacak. Size Konya örneğini vereyim. Konya'da yaklaşık 20 senedir tramvay var. Afişlerde 'metro projesine başlıyoruz hayırlı olsun' diye yazılıyor. Konya'nın merkez nüfusu şu anda 1 milyon 100 bin. Bizim merkez nüfusumuz 850 bin. Biz, beş seneye kadar Konya'yı yakalayacağız. Bu kesin. Ankara'da metro inşaatı da 1992'de Karayalçın döneminden beri gelen bir inşaat. Hala devam ediyor. Maliyetli bir şey olduğunu biliyoruz.
Yani en azından günübirlik düşünülmeyip bir kazmanın vurulması gerektiğini söylüyorsunuz.
Bir yerden başlaması gerekiyor. Bunu yapabilmek için biraz ileriyi görmemiz lazım. Bizim nereden nereye, ne kadar insan taşıyacağımızı şimdiden hesaplamamız lazım. Bunun için ulaşım master planına ihtiyacımız var. Ulaşım master planı da eski belediye başkanımız Celalettin Bey'in seçim vaatlerinden biriydi. 'Ben gitmeden metro güzergahının projesini çizeceğim' demişti. Kısmet diyelim. Kendisi farklı bir kulvarda devam etme kararı almıştır. Kendisi için hayırlı olsun diyelim. Bizim ulaşım daire başkanımız bana 15 yıl sonraki tramvay projesinden bahsediyor. Her şeyde Antep'i örnek alıyoruz ya, bunu da oradan alalım. Tramvay şu anda Antep'in trafiğinin tıkanmasının tek nedeni. Sebebi, lastikli ulaşım dediğimiz otomobil, otobüs vesaireyle raylı sistemi yer üstünde çakıştırıyorsunuz. Bu kavşaklar kendi aralarında yoğunluk oluşturmuyormuş gibi bir de tramvayı hesaba katarak bir düzenlemeye gitmeleri gerekiyor. Trafik çok girift bir şey. İnsan vücudundaki dolaşım sistemi gibi. Bizim en azından 30 yıllık projeksiyonlara göre hareket etmemiz lazım. Günü birlik değil. Mevcut yönetimimiz günü kurtarmayı düşünüyorsa bir şey yapmalarına gerek yok. Otobüs şeritlerini üç, dört şeritte çıkartırlar. Geçen gün Yalova Üniversitesi'nden gelen hocalarla da yaptığımız toplantıda en son mutabakat sağladığımız nokta, bizim Urfa'da ne kadar nüfusu nerede yaşatacak olmamızı bilmememizdir. Bunu bilmediğimiz için kalkıp 'metroyu şuradan geçirelim' demek gibi bir şansımız olmuyor mevcut durumda. Bunu belirleyebilmemiz için Urfa'nın bütün bölgelerinin 1/5000'lik nazım imar planları yapılır, orada nüfus yoğunlukları belirlenir, nerede ne kadar insanın yaşayacağı tespit edilir, ondan sonra kalkıp böyle bir işe girişebiliriz. Bizim belki de ağır metroya ihtiyacımız olacak.
Trafik sorununun dışında ne gibi sıkıntılar var?
Bizim aslında trafik sorunumuz yok. Bizim otopark sorunumuz var. Örneğin ben şehir plancısıyım. Bir proje yaptığımda plan notu düşüyorum. Otopark, otopark yönetmeliği gereği kendi parseli içinde çözülecektir. Yazdığım şey kanundur. Ama bunu hiçbir belediye uygulamaz. Encümen cezasını 30-40 bin keser müteahhitte. Müteahhittin de hesabına gelir. Ondan sonra araçları sokağa koyarız. Sokağa koyduğumuz araçlara belediye park parası keser. Bu şekil bir adaletsizliğe de maruz kalmış halkımız. Bunun kanuni bir şeyi yok. Şunu da itiraf edeyim. Arabama kesilen park ücretini ödemiyorum. Oraya park etmek benim hakkım. Sen zamanında oradaki binaya otoparkı tahsis edip cezanı almasaydın belediye olarak şimdi buna maruz kalmazdım. Belediyenin cezayı kesip parselde otopark yaptırmama gibi bir durumu olabilir. Bunu yaptığı taktirde 500 metre yürüme çapında bölge otoparkları yapmak zorunda. Onun da cüzi bir ücrette olması gerekiyor. Bölge otoparkı var mı? Böyle bir durum söz konusu.
Urfa'daki çarpık yapılaşmayı nasıl görüyorsunuz?
Urfa'ya aslında iki yerden bakmak gerekiyor. Birincisi kalenin üstüne çıkıp bakarsanız direkt gözünüze beton yığını çarpar. Yeni yapılaşma diye otogardan Karaköprü'ye bakarsınız yine beton yığınlarını görürsünüz. Burada bizim bir siluetimizin olmadığı göze çarpar. Yeni yapılaşmış alanlara baktığımda ben Devteşti örneğini veriyorum. Devteşti şehircilik için bir yüz karasıdır. Başka hiçbir şey değildir. Yedi metrelik yollarda, üç katlı bitişik ve yüzde 100 kullanımlı evler oluşturuyorsunuz. Bunda çocuklar güneş alamaz. Ki, bu sanayi devrimi zamanında banliyölerde olmuştur. Çocuklar D vitamini alamadığı için, güneşten mahrum olduğu için ilk raşitizm hastalığı banliyölerde çıkan şeydir. İlerde bizde de çıkacak olan şey aynısıdır. Evin içinde düşünün kör odalar var. Oda hiçbir yerden ışık almıyor. Bu günümüz mimari anlayışıyla, şehircilik anlayışıyla uzaktan yakından alakası olmayan bir yapılaşmadır. Gecekondu illa kaçak yapılacak diye bir şey yoktur. Gecekondu bir yaşam biçimidir. Bu belediyenin kendi eliyle gecekondu oluşturması, kendi eliyle kentsel oluşum alanları oluşturması demektir. Keşke yüzde 100 oturum değil de yüzde 40 kullanım olsaydı. 10 kat olsaydı veya 8 kat olsaydı. Yatayda değil, dikeyde yapılaşmayı ama bunu yaparken de şehrin ana hava akımını engellemeyecek, belli bir nizamda, belli bir vizyondayapılması gerekiyor. Ama biz şu andaki belediyelerde o vizyonu göremiyoruz. Bilhassa kentsel dönüşüm konusunda gerek merkezdeki üç belediyemiz olsun, gerek büyükşehir belediyesi olsun sınıfta kalmış durumdalar. Ki, şehrin göbeğinde Yeşil Direk gibi bir sorunumuz var. Ta Fakıbaba'nın birinci döneminden süregelen bir şey ve çözüme kavuşturulamamış. Kentsel dönüşüm çok basit, kanunu var. Ama oy kaygısı, tepkiler yüzünden bir şey yapılmadı. Örneğin sanayi kentsel dönüşüm bölgesi. Bu resmen halkın malının gasp edildiği bir proje. Bir plancıdan ziyade Urfalı bir vatandaş olarak benim orada bir arsam olsa müteahhide versem yüzde 50. Urfa'da arsa payı bellidir. Hepimizin içinde bir müteahhit, bir emlakçı var Urfa'da aşağı yukarı. Ama burada yapılan kentsel dönüşüm projesiyle vatandaşa verilen oran yüzde 14-15'tir. Bakın yüzde 35'lik bir kayıp var. Bu nereye gidiyor. 'Yok efendim TOKİ'ye, yok efendim belediyeye.' Benim için fark etmez. Ben, burada sivil toplum kuruluşuyum. Hak ve hakkaniyet çerçevesinde vatandaşın haklarını savunmakla mükellefim. Ayrıyeten ben TOKİ'ye karşı da bir insanım.
Neden karşısınız?
Ben yine Antep örneğini verirken hicap ediyorum. Şahinbey Belediyesi kendi bünyesinde kendi TOKİ'sini oluşturmuş. Konut A.Ş. gibi. Kendisi müteahhitlik yapıyor. Ve etap etap gidiyor. Bir kısım arsayı aldıktan sonra konutlar yapıyor. Ondan sonra yanındaki mahalleye 'sen gel buraya taşın' diyor. Kendi metrekaren neyse o. Hiç bekleme yok. Planlı gidiyor, dönüşmüş oluyor. Şehrin bu anlamda kangrenmiş bölgeleri var. Süleymaniye gibi, Yakubiye gibi, Yeşil Direk gibi…Bizim beş, altı projemiz büyükşehir belediyemiz tarafından yapıldı, değil yapılmadı. Bakanlar kurulu kararıyla alındı ama bunlar üzerinde yapı dahi olmayan alanlar. Kentsel dönüşüm alanı ilan edildi. Riskli alan diye ilan edildi. Bunun sebebi bunları ucuza alıp belediyeye rant sağlamaktı. Kenti, kırdan ayıran tek şey var. Kentin rantı var. Kentin rantını kent halkı için kullanırsanız, benim için hiçbir problem yok. Genel sekreterimiz Balamir Bey vardı. Kendisine 'şehirde bu kadar kangrenleşmiş yer varken neden burası' diye sordum. Verdiği cevap beni tatmin de etti. 'Biz buraları mevcut kentsel dönüşüm alanlarına finansman sağlamak için kentsel dönüşüm alanı ilan ettik' dedi. Biraz önce Antep'te verdiğim örneğin aynısı. Kentsel dönüşüm üç katı yıkıp beş kat yapmak değildir. Örneğin Urfa'da adam hayatlı ev dediğimiz yerde yaşıyor. O adamın kültürü, yaşam tarzı, ona adapte olmuştur. O adamı götürüp lüks apartman dairesine yerleştirsen de o adam orada mutlu değildir. İnsanları yerlerinden yurtlarından etmeye de gerek yok. İstediği tipolojide konut üretirsiniz. O adamı da memnun edersiniz, kenti de dönüştürmüş olursunuz. Tek tip evler verirsiniz. Kayseri'nin yaptığı bir örnek var. Şehrin dışındaki önemsiz bir alanı plana alıyor. Arsayı da çok cüzi bir şekilde tahsis ediyor. Ama sizin orada yapacağınız evin dış boyasına kadar hepsi belli. Sizin orada yapacağınız ev belli. Katı belli, çekme mesafesi belli, projesi belli. Orada muazzam bir yerleşke ortaya çıkıyor. Hem konut sorunu çözülüyor hem modern şehirciliğe uygun bir yapı ortaya çıkıyor.
Yeni bir şehir, bir yerleşke inşa edilirken neler göz önünde bulundurulmalı?
Biz, yeni bir yeri imara açtığımızda ilk iş ulaşımı çözmektir. Ulaşım için en rantabl olanı belirledikten sonra yeterli donatı alanları… Dönüp dolaşıp Dağeteği'ne geleceğiz. Üç sene önce Dağeteği'nde usulsüz imarlar yapıldı. Biz, şehir plancıları olarak il koordinasyon kuruluyla beraber oraya mahkemeye götürüp oradaki bir kısım planları iptal ettik. Şu anda emsal olacak şekilde bir kararımız var. İnsanların yaşam alanlarını daha modernleştirecek, daha rahatlatacak, daha deşarj olabilecek yaşam alanlarını oluşturmamız gerekiyor. Bunun için de 3194 sayılı imar kanunu bunun açık verilerini veriyor zaten. Daha önceleri bir insana 11 metrekare yeşil alan düşmesi gerekiyordu. Bu revize oldu. Şu anda bu 15 metrekare. Şu anda bizim Urfa'da insan başına düşen yeşil alan 2 buçuk metrekare. Olması gerekenin altıda biri. Yeterli sağlık alanı, yeterli eğitim alanı, kültürel tesis alanları, dini tesislerinin orada yaşayan nüfusa göre hesaplanıp taksiminin yapılması gerekiyor. Şu anda kanunun söylediği yüzde 40 oranında kesinti yapılabileceği. Daha önce yüzde 35 idi, yüzde 40 oldu. Ki, ilerde yüzde 50-60 bize yetmeyecek. Yine Antep örneğini vereceğim. Antep bir yeri imara açarken yüzde 60 terk istiyor. Biz de yüzde 60 konuttur. Onlar yüzde 20 rızayı terk istiyor. Konutun yeşili bol oluyor. Normalde konut 100 lira ise 150 lira ediyor. Bizim bunları düşünmemiz lazım.
(Kaynak: Gazeteipekyol)