AB Bakanı Çelik Paris'te
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, "AB'nin yumuşak güç konumunu sürdürebilmesi için küresel ölçekte 'sosyal kapsayıcılık' kavramını da iç ve dış politikasının merkezine alması doğru olacaktır.
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, "AB'nin yumuşak güç konumunu sürdürebilmesi için küresel ölçekte 'sosyal kapsayıcılık' kavramını da iç ve dış politikasının merkezine alması doğru olacaktır." dedi.
Çelik, Paris temasları kapsamında Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde (IFRI) "Avrupa İçin Hangi Gelecek" isimli oturumda konuştu.
Türkiye uzmanı Dorothee Schmid'in de konuşmacı olduğu oturumda, Çelik AB'nin Türkiye perspektifinin ötesinde AB'nin kendi içerisindeki sorunlardan ve çözüm önerilerinden bahsetti.
Uluslararası sistemde çok yönlü dönüşüm süreçlerinin yaşandığı bir dönemden geçildiğine vurgu yapan Çelik, ABD'nin "korumacılık", Çin'in ise "küreselleşme ve serbest ticareti destekleyen" bir politika güttüğünü dile getirdi.
Çelik, Karl Polanyi'nin "Büyük Dönüşüm" isimli çalışmasından "19. yüzyıl uygarlığı çöktü." cümlesini alıntılayarak, "Başta ABD seçimleri ile Brexit kararı olmak üzere 'şaşkınlıkla' karşılanan gelişmeler karşısında benzer bir cümle kurmaktan kendimi alamıyorum, son yetmiş yıla damgasını vuran liberal barış çağının sonuna geldik". ifadelerini kullandı.
Uluslararası sistemde, siyasi ve ekonomik açılardan güç dağılımında bir eksen kayması yaşandığına işaret eden Çelik, şöyle konuştu:
"Batı bloğunun liderliği çalkantıda, Çin'in ve Rusya'nın yükselişi hızlanıyor, yerel savaşlar ve vekalet savaşları artıyor ve 'global lidersiz dünya' (G-Zero World) olarak adlandırılmaya başlanan büyük bir dönüşümün eşiğindeyiz. Son yetmiş yılın 'liberal konsensüs'ünün ikinci sacayağı, 'değerler sistemi' ve bunun da ekonomik ve siyasi olarak kurumsallaşmış hali AB idi. Polanyi az önce andığım Büyük Dönüşüm kitabını iki dünya savaşının hemen ardından 1944 yılında yazıyor ve liberal devletin çöktüğünü söylüyordu. Haklıydı. Ancak, 'liberal düzen çöktü' dendikten sonra da, 20. yüzyılın ikinci yarısında, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı yeni değerler sistemiyle takviye edilmiş, bütünüyle yeni bir kurumsallaşma ve yeni bir 'liberal konsensüs'e şahitlik ettik. Bu dönemin en önemli 'yumuşak gücü' olan AB, sadece diktatörlükle yönetilen İspanya, Portekiz ve Yunanistan'ı demokrasiye geçmelerinin hemen akabinde üye yapmakla yetinmedi, Soğuk Savaş sonrası Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerini de kendi sisteminin içine katmasını bildi."
Çelik, bu gelişmelerin AB'nin etkin şekilde sürdürdüğü "yumuşak gücü"nü zayıflattığını belirterek, AB'nin bu arada, küçümsediği "sert gücü" de geliştiremediğini ve sonucunda Avrupa'nın önümüzdeki dönemde bir "gelecek projesi" olma vasfını kaybedebileceğini söyledi.
-"Avrupa bütünleşmesi için yeni bir vizyon geliştirilmesine ihtiyaç var"
Bakan Çelik, bu yıl AB'nin üç kurucu ülkesinde Fransa, Hollanda ve Almanya'da yapılacak seçimleri hatırlatarak, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, göçmen karşıtlığı, İslamofobi ve bunları besleyen AB karşıtlığı üzerinden yürütülecek seçim kampanyalarının Avrupa'nın geleceğine büyük zarar vereceğinin altını çizdi.
"Avrupa bütünleşmesi için yeni bir vizyon geliştirilmesine ihtiyaç var" ifadelerini kullanan Çelik, Müslümanlara Avrupa'da yabancı muamelesi yapılmasının başlı başına büyük bir yanlış olduğuna ve Müslümanların 711 yılından bu yana Avrupa'da yaşadığına dikkati çekti.
Çelik, popülizme geçit vermeden halkın sesini duyurabildiği, insan hakları, hukuk devleti ve demokrasiyi de tahkim edecek bir siyasi ve ekonomik anlatıya bugün daha çok ihtiyaç duyulduğuna işaret ederek, Brexit kararının domino etkisi yaratmaması için AB'nin içe kapandıkça uluslararası sistemde yaşanan büyük değişimi yönetmeye başka aktörlerin talip olacağına vurgu yaptı.
"AB'nin yumuşak güç konumunu sürdürebilmesi için küresel ölçekte 'sosyal kapsayıcılık' kavramını da iç ve dış politikasının merkezine alması doğru olacaktır." diyen Çelik, şunları söyledi:
"Kuşkusuz ki bunun en önemli yollarından biri, genişleme politikasının yeni bir bakış açısıyla tekrar ele alınmasıdır. AB'nin genişlemenin yanı sıra Avro ve Schengen gibi eski başarılarını unutmaması gerekiyor. Son zamanlarda karşılaştığı sınamalara rağmen AB'nin Balkan ülkeleri için hala çekiciliği olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu eski başarılarının sonucudur. Pek çok sorunun günah keçisi ilan edilse de son genişleme dalgası, AB'nin hem etki alanını genişletti hem de AB'ye önemli bir ekonomik dinamizm kazandırdı. Genişleme politikası, AB'yi bölgesel ve küresel aktör olarak güçlendirmeyi hedefleyen bir demokratikleşme ve istikrar aracıdır. Bu nedenle genişleme politikası kısa vadeli bilançolarla ölçülemeyecek, uzun vadeli stratejik bir kavramdır. AB'nin mottosu olan 'çeşitlilik içinde birlik' anlayışına hizmet eden genişlemenin ön plana çıkarılması da bu bakımdan önem taşımaktadır."
Bu noktada AB'nin inşasında kurucu üye olarak önemli bir paya sahip Fransa'ya büyük rol düştüğünü kaydeden Çelik, Jean Monnet'den Jacques Delors'a, François Mitterand'dan Jacques Chirac'a kadar birçok Fransız siyasetçi Avrupa projesinin kritik anlarını yönlendirdiklerini ifade etti.
(Sürecek)