5-6 Saatten Az Uyuyanlar Daha Kısa Yaşıyor"
Medicana Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Turan Atay, uyku süresi ve kalitesinin, insan ömrü ve hayati tehlikesi olan hastalıklar açısından da önemli olduğunu belirterek, "5-6 saatten kısa uyuyanların diğerlerine göre birkaç yıl daha az yaşadığını ya da gece vardiyasında çalışmanın...
HATİCE ŞENSES - Medicana Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Turan Atay, uyku süresi ve kalitesinin, insan ömrü ve hayati tehlikesi olan hastalıklar açısından da önemli olduğunu belirterek, "5-6 saatten kısa uyuyanların diğerlerine göre birkaç yıl daha az yaşadığını ya da gece vardiyasında çalışmanın kalp hastalıklarına yakalanma riskini üç misli arttığını gösteren çalışmalar mevcut." dedi.
Doç. Dr. Atay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, günümüzde uyku sorunlarının önemli ölçüde arttığını ifade ederek, kapalı ortamlardaki yapay ışık nedeniyle beyne uyku zamanının geldiğini gösteren ipuçlarından en önemlisi olan aydınlık-karanlık farkının büyük oranda ortadan kalktığını, bunun da uyku-uyanıklık ritmini olumsuz yönde etkilediğini anlattı.
Özellikle 70'li yıllardan sonra modern toplumlarda yaşayan insanların doğal uyku ritminin bozulmasıyla daha az uyumaya başlandığını belirten Atay, tüm bu gelişmelerin yanı sıra uyku apnesi gibi uyku kalitesini bozan hastalıkların artmasının da sorunu kronikleştirdiğinin altını çizdi.
"Uyku süresi büyük ölçüde doğuştan bellidir"
Yeterli uyku süresinin ne kadar olduğu yönünde sorular aldıklarını belirten Atay, "Uykuya ihtiyaç duyulan süre yaşa göre değişmektedir. Yeni doğan bir bebek, günde 16-18 saat uyur, sadece fizyolojik gereksinimleri için uyanır. Uykularının da yarısı rüya döneminden oluşur. Buna karşılık yaşlılarda gece uykusu süresi azalır ve gündüz yapılan şekerlemelerle 24 saat içine rastgele dağılır. Erişkinde ise rüya dönemi, toplam uyku süresinin yaklaşık dörtte birine denk gelir." dedi.
Atay, uykunun tekdüze bir süreç olmadığını ve dört farklı fazdan oluştuğunu belirterek, uykunun süresinden öte bir de iç mimarisi olduğunu, bu düzenin korunmasının, yani uykunun kalitesinin de en az süresi kadar önemli olduğunu aktardı.
Ne kadar uzun süre uyunursa uyunsun eğer uykunun kalitesi kötüyse güne dinlenmiş ve tazelenmiş olarak başlamanın, günlük işlevleri eksiksiz veya uygun biçimde sürdürmenin mümkün olmayacağını belirten Atay, şunları kaydetti:
"Nitekim uykuyu bölen, derinleşmesini veya uyku fazlarının yeterli oranlarda uyanmasını engelleyen uyku hastalıkları, uyku süresinden bağımsız olarak hastaların kendilerini sürekli uykulu ve yorgun hissetmesine neden olmaktadır. Erişkinler için genel olarak kabul gören 7,5-8 saatlik uyku süresi ise tüm toplum göz önüne alındığında en fazla rastlanan ortalama süredir ancak kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ne kadar süreyle uyunması gerektiği aslında büyük ölçüde doğuştan belirlenmiş durumdadır. Bazı kişiler, uyku kaliteleri iyi olmak koşuluyla 9-9,5 saat uyumadan kendilerini dinlenmiş hissetmezler, bazıları ise 6 saatlik uykuyla pekala idare edebilirler. Demek ki tek başına süre kesin ve belirleyici değil. Doğru tanım şöyle olmalıdır, kişinin sabah uyandığında kendini dinlenmiş, güne başlamaya hazır hissettiği, kolayca yataktan kalkabildiği, ayrıca gün içinde kendini hiçbir dönemde yorgun, uykulu hissetmediği ve günlük işlevlerini aksatmadan yerine getirebildiği uyku miktarı, o kişi için uygun olanıdır."
Doç. Dr. Atay, uykusuzluğun gerginliğe, tahammül gücünün azalmasına, çabuk sinirlenme ve öfkeye, motivasyon eksikliğine, günlük işlev ve ödevleri yerine getirmede isteksizliğe, hatta ciddi depresyona yol açabileceğini, aynı zamanda mental işlevlerin de yavaşlamasına neden olabileceğini anlattı.
Ayrıca, problem çözmede başarısızlık, yeni durumlara uyum sağlayamamak, soyut düşünmenin zayıflaması, hareketlerde koordinasyonsuzluk, dil işlevlerinde bozulmanın da uyku bozukluklarının en sık rastlanan belirtileri arasında yer aldığını aktaran Atay, uykunun bellek üzerinde ciddi etkisi olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Öyle ki hemen her yaş grubundan, hele orta ve ileri yaştan pek çok kişi, gittikçe daha fazla oranda unutkanlık yakınmasıyla ve alzaymır hastalığı korkusuyla hekimlere başvuruyor. Biraz ayrıntılı soruşturulur veya şüphelenilerek uyku incelemesi yapılırsa, bu unutkanlıkların hatırı sayılır bir bölümünün altında, uyku sorunlarının yattığı anlaşılıyor. Çocuklarda veya gençlerde okul başarısının aniden düşmesi, ebeveynlerini uyku ile ilgili bir sorun olup olmadığı konusunda şüphelendirmeli. Çocuklarda uykusuzluk, okul başarısında düşme yanında kendisini ayrıca sinirlilik, öfke, yaramazlık ve aşırı hareketlilik şeklinde de gösterebiliyor. Yetersiz uykuya bağlı dikkat ve konsantrasyon eksikliği ya da gündüz yorgunluk ve uykululuk hali, trafik ve iş kazalarına da neden oluyor. Gelişmiş ülkelerde trafik kazalarının neredeyse yarısı, uyku bozukluklarından veya yetersiz uykudan kaynaklanıyor. Bu kazalar, daha çok olay yerinde fren izinin olmadığı kafa kafaya çarpışmalar veya yoldan çıkmalar şeklinde görülüyor."
Doç. Dr. Atay, "Uyku süresi ve kalitesi, insan ömrü ve hayati tehlikesi olan hastalıklar açısından da önemli. 5-6 saatten kısa uyuyanların diğerlerine göre birkaç yıl daha az yaşadığını ya da gece vardiyasında çalışmanın kalp hastalıklarına yakalanma riskini üç misli arttığını gösteren çalışmalar mevcut. Yine kronik uykusuzluğun ya da uyku kalitesini bozan uyku apne sendromu gibi hastalıkların hipertansiyon, diyabet, obezite, felç, kalp hastalığı, kolesterol yüksekliğine neden olduğunu artık iyi biliyoruz." dedi.
Uykusuzluğun bağışıklık sistemini de bozduğunun kanıtlandığını vurgulayan Atay, soğuk algınlığı ve gribe de yol açan uykusuzluğun vücudun her türlü enfeksiyona karşı mücadelede yetersiz kalmasına neden olduğunu söyledi.
Bağışıklık sistemindeki zayıflığın, kanserin ilk aşamalarında vücudun direncini düşürerek, kanser hücrelerinin yok edilmesini engellediğini ve hastalığın yayılmasını kolaylaştırdığını dile getiren Atay, hormonların salgılanmasının da uyku-uyanıklık ritmiyle ilişkili olduğunu, bazı hormonların derin uyku sırasında salgılandığını ifade etti.
Uykunun yetersiz olduğu ya da sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiği için burnu tıkalı, bademcikleri büyümüş, horlayan çocukların fiziksel gelişimlerinin yaşıtlarına göre geride kalmasının buna örnek verilebileceğini kaydeden Atay, "Çevremizden sıkça duyduğumuz 'Çocuk bademcik ameliyatı geçirdi, birdenbire serpildi' gözlemi işte tam da buna bağlı. Büyüme hormonunun, yağ ve kas düzeyini kontrol etmede de rolü var." dedi.
Obezitede de uykusuzluğun katkısı olduğunu bildiren Doç. Dr. Atay, sözlerini "Yetersiz uyku göbeklenme sürecini hızlandırıyor. Yine çalışmalara göre en az iki gece üst üste uykusuz kalındığında kortizol düzeyi yükseliyor, bu da yüksek tansiyona neden oluyor." diye tamamladı.