Haberler
İstanbul'daki aile katliamında 3 kişinin daha cansız bedeni bulundu

Aile katliamında 3 kişinin daha cansız bedenine ulaşıldı

İstanbul'da bugün saat 15.00'ten sonra bazı metro istasyonları kapatılacak

İstanbullular dikkat! Saat 15.00'ten sonra bu metro durakları kapatılacak

Karın vurduğu Malatya'da 787 vatandaş misafirhanelere yerleştirildi, 5 çobandan biri hayatını kaybetti

Bir şehir kabusu yaşıyor! 787 kişi kurtarıldı, 5 çobandan biri hayatını kaybetti

CHP'li Karabat'tan gündem yaratacak iddia: 200 TL'ye tüm kimlik bilgileriniz satılık

CHP'li isim video paylaşıp skandal bir iddiada bulundu

40 İdama İmza Atan Hakim Konuştu

40 İdama İmza Atan Hakim Konuştu
Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

"Bugün Olsa Yine İdam Cezası Verirdim"

12 Eylül darbesinden sonra 40'a yakın idam kararına imza atan hakim Vatan Gazetesine Konuştu ;

Emekli Askeri Hakim Ali Fahir Kayacan, YAŞ kararlarını yorumlarken hükümetin imza yetkisini koz olarak kullandığını ileri sürüyor. Kayacan'a göre terfiye Köşk'ten onay alamayan 3 general yargı yoluyla da sonuç alamaz. 12 Eylül döneminin askeri hakimi Kayacan, yüzlerce klasörlük MHP davasını örnek vererek sıkıyönetim dönemindeki yargılamalarla günümüzdeki yargılamaların hızının kıyaslanabileceğini söylüyor.

Emekli Askeri Hakim Ali Fahir Kayacan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gözyaşlarına neden olan idam kararlarında imzası olan hakimlerden biri... Kayacan, idamında imzası olduğu Mustafa Pehlivanoğlu'nun suçsuz olduğunu savunanlara sert çıktı:Bunu söyleyen iftira atıyor, istismar yapıyor...

VATAN'ın sorularını yanıtlayan Kayacan, tartışmaları ve yankıları hala süren YAŞ kararlarına ilişkin değerlendirmelerde de bulundu:

YAŞ sürecinde yaşananlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Alınan kararların Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanma sürecinin uzun senelerden beri alışık olunmayan bir tarzda geliştiğinden şüphe yok. Kara Kuvvetleri Komutanlığına yapılacak atama başta olmak üzere hükümet ve cumhurbaşkanı ile asker üyeleri arasında çatışma boyutuna ulaşan bir gerginlik ortamı doğduğuna da kuşku yok. Bunun ana nedenleri olarak ben, özellikle Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın, TSK'nın gelecekteki komuta kademesinin şekillenmesinde aktif rol almak istemesini görüyorum. YAŞ öncesinde bazı komutanlar ve generaller hakkında açılan soruşturma ve davalar, verilen yakalama kararlarına ilişkin iddiaların adeta kesin bir hükümle tespit edilmiş gerçeklermiş gibi algılanmasının büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.

YAŞ'ta terfi eden 3 komutana Cumhurbaşkanı Gül onay vermedi. Böyle bir hak Anayasa mı, yasalardan mı kaynaklanıyor?

YAŞ Kanunu ve 926 Sayılı TSK Personel Kanunu hükümleri uyarınca her YAŞ üyesi tarafından terfi sırasındaki general veya amiral için 1'den 100'e kadar bir değerlendirme notu takdir edilir. Bu notlara göre terfi sırasındakiler sıralanır. Tespit edilen kontenjanlara bağlı kalınarak birinci sıradan başlanır ve belirli sayıdaki general, amiral üst rütbeye terfi ettirilir. Ancak, sadece YAŞ'ta yapılan bu değerlendirme ve oylama sonucuyla otomatik olarak bir üst rütbeye terfi edilmez. TSK Personel Kanunu gereği, Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı bir kararnamenin de mevcut olması gerekir. Bu kararname imzalanmadığı sürece sadece YAŞ'ta yapılan değerlendirme otomatik terfiye imkan vermez. Yani Cumhurbaşkanının bu şekildeki bir kararnameyi imzalamaması durumunda terfi işlemi gerçekleşmez. Bu yetki Anayasanın 104. maddesinden kaynaklanmaktadır.

Sözkonusu 3 general, Askeri Yüksek idare Mahkemesi'ne gider, mahkeme de onları haklı bulursa ne olur?

Sorunuzdaki durumun gerçekliğini tam bilmiyorum. Ancak böyle bir durum varsa TSK Personel Kanunu'nun 34 ve Anayasa'nın 104. maddelerine uygun şekilde tekemmül etmiş bir terfi kararı olmadığı için, Askeri Yüksek İdare mahkemesi'ne yapılacak müracaattan sonuç alabilmelerini şahsen ben hukuken mümkün görmüyorum. Kaldı ki Anayasa'nın halen yürürlükteki 125. maddesine göre YAŞ kararları aleyhine yargı yolu kapalı.

Referandumda 'evet' çıkarsa bu imkan doğacak mı?

Referanduma sunulacak anayasa değişikliğinde de YAŞ'ın terfi ile ilgili kararlarına karşı yine yargı yolu kapalı. Esasen YAŞ'ta yapılan değerlendirme ve oylamada terfi sonucu çıktığı dikkate alındığında, yargı yolu açık olsa dahi iptali talep edilecek olan sonuç, YAŞ kararı değildir. Bu talep Cumhurbaşkanının onaylamama işlemi olacağından ve bu tür yetkilerine ilişkin yargı yoluna gidilmesi mümkün olmadığından iç hukuk yönünden yapılacak bir müracaat olmadığını düşünüyorum.

Dursun Çiçek örneği... Birkaç yıl sonra suçsuz olduğu ortaya çıkarsa dava açabilir mi? Terfi alamıyor ve mesela emeklilik maaşı düşük seviyede kalıyor?

Öncelikle her kurmay albayın general rütbesine terfi edeceğinin varsayılması gerçekçi ve doğru değil. Albay Dursun Çiçek, Deniz Piyade Kurmay Albay. Esasen Deniz veya Hava Kuvvetlerine mensup kurmay olunsa dahi generalliğe terfi şansı az olan sınıfa mensup bir albay. Hakkındaki davalardan ileride beraat etmesi halinde 'Generalliğe terfi' anlamında açabileceği bir davadan sonuç alabilmesini mümkün görmüyorum. Ancak beraat ederse, tutuklu kaldığı sürede mahrum kalacağı özlük hakları -maaş mesela - ve manevi üzüntü nedeniyle devletten manevi tazminat alabilmesi mümkün. Ceza Muhakemesi kanununun, 'Koruma tedbirleri nedeniyle uğranılan zararların tazmini' hükmü uyarınca bu olabilir. Çiçek'le ilgili verdiğim cevap aslında aynı durumdaki tüm askerler içinde geçerli.

Bir çok yakalama, tutuklama kararı var. Bu durumdaki askerler AİHM'e gitme hakkına sahip mi?

AİHM'e açılacak bir davadan sonuç alınabilmesi devletin -veya organlarının- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bir veya birden fazla bir hükmünü ihlal etmesi halinde mümkün. Son zamanlardaki soruşturma veya yargılamalardaki yakalama, gözaltına alma, tutuklama sebeplerinin yasaya ve olaya uygun olmaması, tutukluluğun amacını aşacak şekilde fazla olması, savunma hakkının kısıtlanması, yargılamanın çok uzun sürmesi gibi AHİS'in 6'ncı maddesindeki 'Adil Yargılanma' hakkının ihlal edildiği iddiaları sıkça dile getirilebilir. Bu iddialarda da haklılık payı olduğu kanısındayım.

"Siyasi otorite YAŞ'ı etkisi altına aldı" gibi bir yorum yapmak doğru olur mu?

YAŞ'ta gelişen süreçler ve sonuçları dikkate alındığında, TSK'nın gelecekteki komuta kademesini şekillendirmek bağlamında, özellikle kararnameye bağlı terfiler ve atamalardaki imza yetkisi koz olarak kullanılarak siyasi otoritenin aktif bir çaba içerisinde olduğu, yoruma muhtaç olmayacak şekilde açıktır.

Teamüller askerler arasında da eleştiriliyor. Özellikle terfiler için TSK'nın yeni bir iç düzenlemeye sizce ihtiyacı var mı?

İster sivil, ister ordu içerisinde olsun her makamın işin ehli tarafından yürütülmesi asıl olmalı. Dolayısıyla, teamüller veya kıdemin tek başına atama ve terfi için kıstas olmaması gerekir. Ancak, mevcutlar içerisinde bir üstünlük sıralaması yapılamayacak derecede liyakat durumu varsa, özellikle Silahlı Kuvvetler bakımından kıdem esasının veya teamüllerin çok fazla zedelenmemesine de özen gösterilmesi daha uygundur.

YAŞ kararları yargıya açılmalı mı?

Kişisel kriter değerlendirmelerinin etken olduğu YAŞ, YÖK, Yüksek mahkeme genel kurullarındaki işlemlerin bir başka yargı organı tarafından denetlenmesi işin doğasına uygun değil bence. Uygun olmadığı gibi sağlıklı sonuçlar da vermez. Bu nedenle terfi işlemleri dışında, özellikle de ihraçlarda YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması hukuk devleti açısından gerekli. Bir hukukçu olarak ben her zaman "Denetimsiz yetki, keyfilik doğurur" ilkesini benimsiyorum.

Bu YAŞ'ta hiç ihraç olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özel bir anlam vermiyorum. Genelde Aralık YAŞ toplantılarında o tip dosyalar daha çok görüşülebiliyor.

YAŞ'ın sivil üyelerinin terfilere şerh koyma hakkı var mıdır?

Başbakan ve Milli Savunma Bakanı YAŞ'ın doğal üyeleridir. Başbakan YAŞ'ın başkanıdır. Aynı kanunun 5 nci maddesine göre kararlar salt çoğunlukla, yani toplantıya katılanların yarısından bir fazlası oy çoğunluğu ile alınır. Kanunun 2. maddesi uyarınca terfilerle ilgili her şura üyesinin oyu eşittir. Oylarda eşitlik olması durumunda, Başkanın katıldığı tarafın oyu geçerli sayılır. Bu hükümlere göre Başbakan veya Milli Savunma Bakanı'nın alınan kararlara muhalif kalmaları veya şerh koymaları mümkün olduğu gibi, YAŞ'ın asker üyelerinden her birisi için de aynı durum geçerlidir.

Orgeneral Hasan Iğsız'ın durumunu özellikle sormak isterim. Hakkında bir tutuklama kararı olmadığı halde hükümetten veto yedi. Sizce sivil üyeler Iğsız'a yönelik gerekçelerinde haklı mıydı?

Kuvvet Komutanlığına yapılacak atamaların kararname ile yapılması yasa gereğidir. Sanıyorum Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı iddia olunan belge tarihinde Hasan Iğsız'ın Genelkurmay karargahındaki görevi düşünüldü. Bir Albayın Genelkurmay karargahında tek başına böyle bir belgeyi hazırlayamayacağına ilişkin basındaki yorumların etkisi altında kalınmış olunabilir. Orgeneral Iğsız'ın Kara Kuvvetleir Komutanlığı ve ileride de Genelkurmay Başkanı olmasının iktidar için tehlike arz edeceği endişesi taşındığı için bu atama kabul edilmemiştir diye düşünüyorum.

Orgeneral Atilla Işık'ın istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlkeli ve bir çok kişiye de örnek olması gereken, çok onurlu bir davranış biçimi sergiledi.

Anayasa değişiklik paketinde 15. maddenin kaldırılacak olmasını doğru buluyor musunuz?

Bir hukuk devletinde olması dahi düşünülemeyecek bu maddenin kalmasını bir hukukçu olarak düşünmem hiçbir zaman mümkün değildir.

12 Eylül yönetiminden 15. maddenin kalkmasıyla hesap sormak mümkün mü?

Bu sorunun cevabı sözü edilen maddenin niteliği üzerinde yapılacak değerlendirmeye göre değişebilir. Zaman aşımı olmayacağını savununlar var. Bununla birlikte bazı hukukçuların ileri sürdüğü gibi bu madde bir sorumsuzluk hali olarak kabul edilirse, o zaman yargılama imkanı söz konusu olmaz. Ben de bir sorumsuzluk hali olduğunu ve örtülü bir af niteliği bulunduğunu düşünüyorum.

Birçok kişi Silivri'de süren davayla ilgili, "12 Eylül mahkemeleri bile daha insaflıydı" yorumu yapıyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Böyle bir kıyaslama yapmak mümkün mü, benzerlik, farklılık görüyor musunuz?

Bizzat başından sonuna kadar hakim olarak yer aldığım MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasını örnek gösterebilirim. Duruşma tutanakları 10 bin sayfayı aşar. 500 klasör ve 40 çuval ek belge, 1987 yılının kısıtlı imkanları ile kaleme alınan 2970 sayfalık gerekçeli hükmü olan, 587 sanıklı başlayıp davanın bitirilmesindeki imkansızlık nazara alınarak dosyaları ayırıp ana dava olarak 392 sanıkla 6.5 senelik yargılama sonunda bitirilen bu davalar en iyi örnektir.

Yani farklılık var?

Olağanüstü fedakarlık gerektirecek şekilde özellikle sorguların en kısa zamanda tamamlanması amacıyla aylarca gece 02.00-03.00'e kadar, haftada en az 2-3 gün duruşmalar yapılmıştır. Yargılamada gösterilen sürat açısından bakıldığında ve bir de şimdiki imkanlar dikkate alındığında kıyaslamayı halkın çok daha iyi yapacağına inanıyorum.

Bugün olsa yine idam cezası verirdim

Başbakan idam kararlarında imzanızın bulunduğu Adalı ve Pehlivanoğlu için TBMM grubunda konuşurken ağladı. Ne hissettiniz?

Sadece Mustafa Pehlivanoğlu hakkındaki kararda imzam vardır. Adalı hakkındaki kararda yer almadım. Aynı gece iki infaz olacağı için Necdet Adalı'yla ilgili aynı mahkemeden bir başka üye resmi görevliydi. Ancak aynı yerde bulunmam nedeniyle Adalı'yla ilgili infazı da görmüş oldum. Pehlianoğlu ile ilgili hüküm, dosyada mevcut olan ve aksi inkar edilemeyecek kesin, elverişli delillere dayalı olarak verilmiştir. 5 kişiden oluşan askeri Yargıtay Dairesi tarafından oy birliği ile onanmıştır. Delillerin niteliğini de daha önce açıkladım. Pehlivanoğlu hakkındaki kararla ilgili aksini kim söylüyorsa, halen bulunduğu yerinde olan dosyaya baksın. Dosyayı bilmeden bu konu hakkında özellikle suçsuzmuş gibi yorum yapan kim olursa olsun iftiracıdır, istismarcıdır.

Anayasa paketi geçerse ve kişilerin aileleri sizden hesap sormak isterse ne olacak?

Ben hakim olarak 19 Ekim 1979 tarihinde önümdeki dosyada yer alan delillere ve yasalara göre hüküm verdim.İmzam bulunan hüküm de Yargıtay tarafından Temmuz 1980'de oybirliği ile onandı.İnfaz edilip edilmemesi hakim olarak benim dışımda bir husustur.Bu nedenle benden hesap soracak kişi sadece yüce Allah'tır. Günü gelince herkes gibi biz de o hesabı vereceğiz.

Çok sorulmuştur ama idam kararı almak zor değil mi? O imzayla ölüme gönderilen kişilerle ilgili vicdani bir hesaplaşmaya giriyor musunuz?

Hakim ne olursa olsun önündeki yasayı uygulamak durumundadır.Eğer takdiri indirim denilen ve ölüm cezasının müebbet ağır hapis cezasına çevrilmesi durumu söz konusu değilse ne kadar zor olursa olsun yasayı uygulamak zorundadır. Verilen cezanın infaz edilip edilmemesi tamamen yasama organına tanınmış bir yetkidir. İmzam bulunan ve infaz edilen ölüm cezaları Pehlivanoğlu ve Ali Bülent Orkan'la ilgili. 5 ve 7 kişiyi öldüren bu iki sanık yönünden takdiri indirim bulunmadığına vicdani kanaat getirildi. 5 kişilik Yargıtay heyeti de oybirliği ile aynı kanaati paylaştı. Yasayı uygulamak durumunda olan bir hakim olarak vicdanımızı rahatsız edecek bir durum söz konusu olmamıştır.

Geriye dönseniz aynı kararı verir miydiniz?

Takdiri indirim bulunmadığına ilişkin kanaatim yine aynı olurdu ve dolayısıyla karar aynı olurdu.

ALİ FAHİR KAYACAN KİMDİR?

Asker kökenli bir hakim olan Ali Fahir Kayacan, 12 Eylül darbesinden sonra 40'a yakın idam kararına imza attı. O dönem Hava Üsteğmen olan Ali Fahir Kayacan, 12 Eylül davaları sürerken 30 yaşındaydı. Sıkıyönetim mahkemesi hakimi olan Kayacan, aralarında ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve Ali Fuat Orkan'ın da bulunduğu sağcıların yanı sıra solcu isimlerin idam kararlarına da imza attı.

Kaynak: Güncel
title