3. Milli Kültür Şurası - Istanbul
Yazar Alev Alatlı, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kazanımlarını yok sayarak, kültürel sorunları çözemeyiz.
Yazar Alev Alatlı, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kazanımlarını yok sayarak, kültürel sorunları çözemeyiz. Bütünü görmek zorundayız." dedi.
Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda Kültür ve Turizm Bakanlığı ev sahipliğinde gerçekleşen 3. Milli Kültür Şurası'nın açılış oturumu, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturuma, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, yazar Alev Alatlı, Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Hasan Celal Güzel ve tarihçi yazar Mehmet Genç katıldı.
Alatlı, burada yaptığı konuşmada, Türk kültürünün dünya kültürlerinden ayrı değerlendirilemeyeceğini belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kazanımlarını yok sayarak, kültürel sorunları çözemeyiz. Bütünü görmek zorundayız. Türkiye, düz akımla anlaşılamaz. Hiçbir kültür, boşlukta oluşmaz ve hiçbir kültür yoktur ki dönemin hakim ruhuyla iletişim ve etkileşim içinde olmasın. Türkiye Cumhuriyeti'ni, dünya kültüründen ayrı bir yerde tutarak, tanımlayamayız." diye konuştu.
Teknolojik gelişmelerin kültür oluşumunu doğrudan etkilediğini savunan Alatlı, şöyle devam etti:
"Büyük teknolojik gelişimleri sindirmek kolay değil. Bize döndüğümüz zaman çok azımız teknolojik olayları takip ediyor. Batı dünyasının hemfikir olduğu bir gerçek var ki o da şudur; kültür değerli olmaktan çıkıyor. Bizde de durum budur. Kültürün bir araç olarak kullanılmaya başlandığı dönemi yaşıyoruz. Mesela bir bakıyorsunuz 'ebru' düşkünlüğü çıkıyor. Sanki sandıktan çıkardığımız bir kültür."
Alatlı, kültürel alanda yaygın olanın doğru sanıldığı bir dönemin yaşandığını ve gündelik hayatta çok kullanılan kelimelerin dahi alay konusu edildiğini söyledi.
"Dünyanın iyiliği için Türkiye"
Medyaya dili kötü kullandığı eleştirisini yönelten Alatlı, "Kullanılan dilin gelişmişliğinin dahi alay konusu olduğu bir dönemden geçiyoruz. TRT spikerleri bile birbirlerine 'hanım', 'bey' demiyor. Ad, soyad kullanılarak hitap ediyorlar. 'Sen' diye konuşuyoruz artık. Bakın bu nokta çok önemli. Demokratikleşme veya halkçılık değil bu durum. Türkçe, saygı kavramları olan bir dildir. Ne zaman 'sen' veya 'siz' dersiniz gibi kuralları olan bir dildir ve dil, kültürü yansıtır. İstersek bin tane şura toplayalım, kültür erozyonuna 'dur' diyemezsek, tedbirler alamazsak, biz bu işin içinden çıkamayız." değerlendirmesinde bulundu.
Alatlı, Türkiye'de kültürün gelişmesine inancının tam olduğunu vurgulayarak, Türkiye'de kültürel anlamda aydınlanmanın yaşandığını dile getirerek, "Kültürün gelişmesi konusunda karamsar değilim. Türkiye'ye çok yakıştırdığım bir mottoyu burada söylemek istiyorum. 'Dünyanın iyiliği için Türkiye.' Uçaklardan tutun da ihraç mallarına kadar koyduğumuzu düşünün. Bu, içini tamamen doldurabileceğimiz bir kavramdır. Bunu, sığınmacılar karşısındaki tavrımızdan tutun da çevre kirlenmesine kadar yapabiliriz. Biz bunu yapabiliriz." dedi.
"Sanki uzaydan ışınlamış gibi kendimizi farklı tanımlamışız"
Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Hasan Celal Güzel de Türk insanının kendi kültürünü sürekli geliştirdiğini, bağnazlıktan ise uzak durduğunu ifade etti.
Güzel, Türklerin gittikleri yerlerde kendine uygun olanı benimsediğini ve tarih boyunca karşılaştıkları medeniyetlerle alakalarını kesmediğini aktardı.
Devrimlerin iyi niyetlerle yapıldığına dikkati çeken Güzel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Maalesef, 1923 sonrası uygulanan kültür politikaları tamamen yanlıştır. Tamamen yabancılaşma üzerinedir. Ne yazık ki özendirme kültürü olarak çıkmıştır. 'Batının her şeyi iyidir' varsayımına dayanmıştı. Selçuklulardan başlayan ve Osmanlıyla devam eden kültürümüzü bir tarafa bırakmışız, sanki uzaydan ışınlamış gibi kendimizi farklı tanımlamışız. Bu yüzden 'devrim' dediğimiz, mutlaka iyi niyetle yapılmış ama son derece yanlış neticeler vermiş uygulamalara girişmişiz."
Cumhuriyetin kuruluşu sonrası kültür politikalarının yanlış olduğunu savunan Güzel, bu eleştirilerin Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığı gibi tanımlanmaması gerektiğini söyledi.
"Osmanlı Türkçesi mutlaka öğrenilmeli"
Tarihçi yazar Mehmet Genç ise kültürel değerlerin binlerce yılda oluştuğunu ve sürekli değişimlere maruz kaldığını belirtti.
"Değişim ve süreklilik, kültürün önemli vasfıdır" diyen Genç, şunları kaydetti.
"50 sene evvel yazılmış kitapları tekrar Türkçeleştiren bir kuşakla yaşıyoruz. Şuranın önemli konusu, bence bu olmalıdır. Dünya tarihinde böyle bir kültür yok. Yani bir Fransız'ın veya İngiliz'in 17. yüzyılda yazılmış bir eseri okuyamaması söz konusu olamaz. Bizde bu kopukluğun giderilmesi lazım. Aydınlar, entelektüeller, Osmanlı Türkçesini mutlaka öğrenmeli. Herkesin Osmanlı Türkçesini okuyabilmesi lazım. Avrupa aydınları hala Latince ve Yunancayı biliyorlar."
Şura, yarın komisyon toplantılarıyla devam edecek.