28 Şubat'tan 15 Temmuz'a" Sempozyumu
Gazeteci-yazar Ekrem Kızıltaş, "28 Şubat, inanç ve değer olarak bizimle aynı şeyleri hissetmeyen, aklını batıl olana kiralamış insanların kar hırsıyla ve yabancıların emrine uyarak bize yaşattıkları ve bin yıl süreceğini söyledikleri ama birkaç yıl içinde yok olan karabasan gibi bir süreçti.
Gazeteci-yazar Ekrem Kızıltaş, " 28 Şubat, inanç ve değer olarak bizimle aynı şeyleri hissetmeyen, aklını batıl olana kiralamış insanların kar hırsıyla ve yabancıların emrine uyarak bize yaşattıkları ve bin yıl süreceğini söyledikleri ama birkaç yıl içinde yok olan karabasan gibi bir süreçti. İnşallah bir daha böyle şeyler yaşamak durumunda kalmayız." dedi.
Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezinde düzenlenen ve moderatörlüğünü gazeteci-yazar Ahmet Kekeç'in yaptığı " 28 Şubat'tan 15 Temmuz'a" başlıklı sempozyumun konuğu Ekrem Kızıltaş oldu.
Kekeç, 28 Şubat'ın, çok önemli bir tarih ve kırılma noktası olduğunu, bu sürecin en önemli aktörü olarak eski Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın öne çıktığını ifade etti.
Erbakan'ın o dönemin baskılarını, dayatmalarını tek başına yüklendiğini vurgulayan Kekeç, Kızıltaş'ın, Erbakan'ın yaşadıklarının en önemli tanığı olduğunu kaydetti.
Kızıltaş ise 28 Şubat'ın üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına rağmen, dönemin sorumlularından bazı askerlerin dışında kimseye ulaşılamadığını, bunun da minareyi çalanların kılıfını iyi hazırlamış olmalarından kaynakladığını dile getirdi.
Temel olarak 28 Şubat'ın ideolojik bir kılıfa sarıldığını ancak 28 Şubat'ın, Türkiye'nin zenginliklerini yağmalama ameliyesi olduğunu aktaran Kızıltaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"28 Şubat aynı zamanda Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durup, küresel çapta bir güç olmak istemesine uluslararası güçlerin engel olmak isteme ameliyesiydi. Erbakan Hoca iktidara gelir gelmez, 'Kamu Ortak Hesabı' diye bir hesap açtı. Bu sayede birileri deveyi hamuduyla götürme imkanından mahrum kalmıştı. Zaten Refah-Yol Hükümetinin kurulmasına karşı olan medya çevreleri, onların sahibi olan holdingler, STK ve sendikalar bu iktidarı çabucak göndermenin yollarını aramaya başladı. Hükümeti gönderebilmek için irtica yaygarası çıkarmak istediler. Fakat Erbakan Hoca bütün partilileri sert çıkışlar yapmamaları yönünde uyarmıştı. 'Madem ki irtica yeteri kadar yok, biz çıkaralım' dediler ve Aczmendiler ortaya sürüldü. İrtica lafları ülke çapına yayılmaya başlandı. Erbakan Hoca'nın mesai saatlerini iftara göre ayarlaması irtica olarak gösterildi. Sincan'da yapılan Kudüs Gecesi irtica olarak kabul edildi ve tanklar yürüdü. 28 Şubat 1997'ye kadar sürekli olarak, Refah ve Doğruyol partilerinin koalisyonunu düşürmek için çok şey yapıldı. Dış güçler, 'D-8 çok güçleniyor bu engellenmeli' dedi. Dış güçler ve içerideki uzantıları bu iktidarı göndermek için çalıştı." diye konuştu.
"Mesut Yılmaz hükümete gelir gelmez kasaları medyaya açtı"
Kızıltaş, 'irtica geldi, geliyor' gibi söylentilerle iktidarı zayıflatmak için bu güçlerin ellerinden geleni yaptığının altını çizerek, Erbakan'ın bütün bunlara direndiğini, sonuna kadar mücadelesini sürdürdüğünü söyledi.
Sonunda Erbakan'ın istifa ettirildiğini ve hükümet kurma görevinin Mesut Yılmaz'a verildiğini belirten Kızıltaş, "Mesut Yılmaz kendine altın tepside sunulan hükümete gelir gelmez kasaları medyaya açtı. O zamanın parasıyla 272 milyar lirayı hemen gazetelere can suyu olarak dağıttı. 28 Şubat birilerinin ideolojik bir kılıfla bu ülkeyi soyma girişiminden başka bir şey değildir. Askeri, siyasetçisi, medyasıyla sürecin aktörlerinin tamamı maalesef bu işe ortak oldu. Bu gün itibarıyla 28 Şubat duruşmaları devam ediyor. Bunda da askerlerden sadece bazıları muhatap, o da pes perdeden devam eden bir duruşma. 28 Şubat inanç ve değer olarak bizimle aynı şeyleri hissetmeyen, aklını batıl olana kiralamış insanların kar hırsıyla ve yabancıların emrine uyarak bize yaşattıkları ve bin yıl süreceğini söyledikleri ama birkaç yıl içinde yok olan karabasan gibi bir süreçti. İnşallah bir daha böyle şeyler yaşamak durumunda kalmayız." diye konuştu.
Kızıltaş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Necmettin Erbakan'ı anma programına katılmasına da değinerek, "Saadet Partisi içindeki makul insanlar bu davranış karşısında 'bu kadar da olmaz' derler. 1 Kasım seçimlerinden önce o dönem partinin Genel Başkanı Kamalak, FETÖ'nün kanallarına çıkınca ciddi bir kan kaybı yaşanmıştı. Bu toplantının Saadet Partisi içinde birçok insanı ciddi şekilde kırdığını, incittiğini ve içlerinde 'hayır' demeye meyyal olan varsa bile onları 'evet' demeye ikna edeceğini düşünüyorum. Hatta CHP'nin çelik çekirdeğinde de biraz sıkıntılara sebep vereceğini, o gün önemli işleri varsa referandum sandığına gitmemeyi tercih edebileceklerini düşünüyorum. İnşallah bu kendi cephelerinde bir gedik açacak ve Saadet Partisi cenahında 'evet'e yönelik meyli hızlandıracaktır." değerlendirmesinde bulundu.