28 Şubat'ta Önce Bebeğini, Sonra Evini Kaybetti
28 Şubat sürecinde öğretmenlikten atılan ve 6 yıl sonra çok sevdiği mesleğine geri dönen Zeynep Yayla, öğrencilerinden ayrı kaldığı zamanda yaşadıklarını unutamıyor.
SITKI YILDIZ - 28 Şubat sürecinde öğretmenlikten atılan ve 6 yıl sonra çok sevdiği mesleğine geri dönen Zeynep Yayla, öğrencilerinden ayrı kaldığı zamanda yaşadıklarını unutamıyor.
Van'da görev yaptığı Mustafa Kemal İlköğretim Okulundan 16 yıl önce ayrılmak zorunda kalan ve 6 yıl sonra mahkeme kararıyla görevine dönen Yayla, okuldan ayrı kaldığı yıllarda önce karnındaki bebeğini ardından ödeyemediği borcu nedeniyle evini kaybetti.
Yaşadığı acı günleri AA muhabirine anlatan Yayla, 28 Şubat'ı hiç hatırlamak istemediği bir tarih olarak gördüğünü ifade etti.
Kendisi gibi mağdur olan çok sayıda insanın olduğunu, sürecin kendilerinde çok derin yaralar açtığını aktaran Yayla, "Bir 28 Şubat, bir de ondan sonra yaşadıklarımız var. Özellikle okuldan ayrıldıktan sonraki birkaç yıl çok çok zor oldu. 28 Şubat sürecinde Mustafa Kemal İlköğretim Okulunda öğretmendim. Ben mesleğimi çok seviyorum ve çalışmaktan başka da bu ülkeye bir şey yapmadım" dedi.
Önce bebeğini, sonra evini kaybetti
Yayla, o süreçte bazı kişilerin kendilerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptığını ve sürekli baskı altında tutulduklarını söyledi.
Özellikle müfettiş veya okulları gezerek başörtülü öğretmen arayan dönemin görevlilerinden kaçmak için okul tuvaletlerine saklandıklarını belirten Yayla, şöyle konuştu:
"O süreçte başımız örtülü diye maalesef görevden alındım. O dönem çocuk bekliyordum. Hiç yok yere stresten çocuğumu kaybettim. O kadar çok şey yaşadık ki tuvaletler bizim meskenimiz olmuştu adeta. Okula birileri geldiği zaman arkadaşlar bizi aşağı inmememiz için uyarırdı. O yabancı arabalar okulun bahçesinden hiç eksik olmazdı. Suçumuz neydi, bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorduk. Biz okulda 9 örtülü arkadaştık. Sonra 3 kişi kaldık. En sonunda bizim de sonumuz arkadaşlarımız gibi oldu. Çok farklı şeyler yaşadık. İdareden de sanki bu ülkenin zencileriymişiz gibi davranılıyordu. Sadece idare de değil, her yerde de öyle davranışlarla karşılaşıyor, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorduk."
Hiçbir suça bulaşmamalarına rağmen uygulanan baskının kendisini çok üzdüğünü kaydeden Yayla, bunun dışında psikolojik ve maddi sıkıntılar da yaşamaya başladıklarını dile getirdi.
O dönemde zor günler yaşadıklarını anlatan Yayla, borcunu ödeyemedikleri için evlerini de kaybettiklerini dile getirdi.
"Yeni yerleşmemize rağmen resmen hicret etmek zorunda kaldık. Ankara'ya eşimin doktorası nedeniyle yerleştik. Orada da çocukları okula götürürken bile benim gibi insanlara aynı şekilde davranılıyordu" diyen Yayla, şunları söyledi:
"Maddi durumumuz iyi değildi. Çok basit bir şey. Ama bir gofreti bile unutamıyorum. Onu kiloyla pazardan alıyor, tane tane çocukların beslenmesine bıraktığım günlerimiz oldu. Büyüğüne ayakkabı almaya gittiğimizde, mağaza sahibi küçüğüne 'sen de al' dedi. Küçük oğlum 'Benim var, ablam alsın' dedi. Yani o yaşta çocuklarımız olgunlaştı. Allah'a binlerce defa şükürler olsun. Her şerde bir hayır vardır. Benim çocuklarımda da bunu gördüm. Kendi yaşlarının çok üstündeler. İstediğini alamamak bir anne ve baba için çok acı bir şey. Mesela o dönem kitaplar alınıyordu. Ben çocuğum için her şeyin en güzelini yapmak isterdim. Ama kitaplarını sahaftan aldım. Bu çok acıydı. Rabbimin izniyle bugünü bize bağışlayanlardan Allah razı olsun. Şimdi elimizi kolumuzu sallaya sallaya gelebiliyoruz okula. Diğer insanların haklarına aynen biz de sahibiz. O günleri bize yaşatanlardan da Rabbim hesabını sorsun. Bugün bulunanlardan ise Rabbim binlerce defa razı olsun."
Yıllar sonra çok sevdiği mesleğine geri dönen ve Bardakçı İlk ve Orta Okulunda mutlu bir şekilde görevini yürüten Yayla, öğrencilerine kavuştuğu anı hiç unutamadığını sözlerine ekledi.