28 Şubat Davasıemekli Orgeneral Karadayı: Baskı İddiaları Tamamiyle Uydurma
Refah-Yol hükümetini devirmeye teşebbüs suçlamasıyla açılan 28 Şubat davasında savunma yapan dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, MGK'da sivil unsurlara baskı yapıldığına yönelik iddiaları yalanladı.
Refah-Yol hükümetini devirmeye teşebbüs suçlamasıyla açılan 28 Şubat davasında savunma yapan dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, MGK'da sivil unsurlara baskı yapıldığına yönelik iddiaları yalanladı. Karadayı, "Tamamiyle uydurma ve inanılmaz olan bu ifadenin dahi, bu iddianamenin ne kadar temelsiz esaslara dayandığını kesin bir göstergesidir. 28 Şubat 1997 de alınan kararlar, bilahare 14 Mart 1997 de toplanan Bakanlar kurulu kararları haline getirilmiş ve diğer hükümet birimlerine bir direktif olarak yayınlanmıştır" dedi.
28 Şubat dönemine ilişkin, 103 sanık hakkında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan açılan davanın 48'inci duruşmasında, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, ilk kez duruşmaya gelerek savunma yaptı. Demokrasi dışında bir yönetim asla düşünemediklerini belirten Karadayı, "28 şubat 1997 dönemi aslında, bu anlayışa ters düşen, yasa dışı siyasi, idari ve sosyal uygulamaların ortaya çıkardığı bir tablo olduğu gibi, siyasetçiler ve siyasi partilerin iktidar mücadelesi için kendi aralarındaki bir çatışmanın da sonucudur. Siyasetçiler darbe söylentilerini istismar etmişler ve bunu kullanmışlardır" dedi. 17 yıl sonra dava açılmasını ve kendilerine suçlamalar yöneltilmesini haksızlık olarak nitelendiren Karadayı, bu durumun telafisinin mümkün olmadığını ancak tarihin bunu mutlaka yazacağını ifade etti. Türkiye'de kapatılan partilere dikkat çeken Karadayı, "Ülkemiz, o günlerde her ne kadar demokrasi ile idare edilen bir ülke olsa da, maalesef gerçek demokrasi ile yönetilen ülkelerde olduğu gibi, sosyal meseleleri demokratik bir uzlaşma kültürüyle çözmesi yerine, bazı siyasi, sosyal, istikrarsızlıklar, sıkıntılar yaşamıştır. 54. hükümetten biraz gerilere gider, ülkemizde siyasi gelişmelere kısaca göz atarsak, aynı felsefi ve siyasi görüşe inanmış radikal görünümlü iki partinin, hukuk dışı uygulamaları, ideolojik yapıları, yasalara aykırı tutum ve davranışları sebebiyle, Yüce Yargı tarafından kapatıldığını görüyoruz. Kapatılan bu partiler, zaman içinde biraz daha güçlenerek, değişik isimler altında, yeni kuruluşlarla ve farklı görüntülerle koalisyonlara girme ve yönetime ortak olma hatta, zamanla yönetim imkanlarına da ulaşabilmişlerdir" ifadelerini kullandı. Demirel'in, Meclis Araştırma Komisyonunda, ifade verdiği sırada söylediği "Bu günkü çamaşırı, dünkü güneşle kurutamazsınız" sözüne atıfta bulunan Karadayı, 28 Şubat sürecini bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
-OLAYLARIN TSK'DA DA ENDİŞE YARATMASI KAÇINIZILMAZDI-
28 Şubat sürecine neden olanların kimler olduğunun unutulduğunu belirten Karadayı, "O günlerdeki huzursuzluğu yaratanlar, sebep olanlar, unutuluyor, bunlardan hiç ama hiç bahsedilmiyor ve bunlar bugün, kronik mağdurlar görüntüsü içinde, kendilerine göre yargıdan ordu aleyhine çıkacağını düşledikleri mutlu sonuçlara odaklanmışlardır. Aslında bu günün gerçek mağdurları, yasalara uygun olarak ülkesine her kademede, şerefle hizmet etmeye çalışan sivil-asker çalışanlardır" diye konuştu.
İç ve dış basında giderek artan manşetlere taşınarak yer alan haberlerin, doğal olarak MGK'nın gündemine de yansıdığını ifade eden Karadayı, MGK'da da dile getirilen 28 şubat sürecinde yaşanan olayların, toplumumuzun bir parçası olan TSK'da da endişeler yaratmasının kaçınılmaz olduğunu kaydetti. MİT'ten, Bölge Valiliklerinden, Jandarmadan ve değişik istihbarat kaynaklarından bölücü, yıkıcı faaliyetler ve irtica tehdidi ile gelen raporların, TSK'da da kaygı uyandırdığını anlatan Karadayı, özellikle bazı camilere pompalı tüfek depolandırıldığına dair haberlerin, kendilerini endişelendirdiğini belirtti.
Konuştuğu, dinlediği asker sivil herkesin, olaylardaki rahatsızlıklarını ve endişelerini anlattığını ve "memleket nereye gidiyor' demekten kendilerini alamadıklarını dile getirdiklerini belirten Karadayı, "Yasal sorumluluğum gereği, haftalık ziyaretimde, bunlar Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile görüştüğümde de gündeme geldi , bana ulaşan bilgileri, aldığımız raporları ve gelişmeleri izah etmeğe çalıştım" dedi. Demirel'e de bazı bilgilerin geldiğini ve olaylara ilişkin ciddi endişelerinin bulunduğunu belirten Karadayı, "Konunun ciddiyeti sebebiyle bizden brifing talebinde bulundu.Kendilerine 17 Ocak 1997' de Genelkurmay da bir brifing takdim ettik. Brifingle ilgili bu raporları talep ettiler, sanıyorum, verdiğimiz belgeleri makamında yeniden inceletti ve değerlendirdi. Müteakip görüşmemizde konunun MGK da ele alınması gerektiği ortaya çıktı ve 28 Şubat 1997 de MGK toplandı" dedi.
-BASKI TAMAMIYLA UYDURMA-
28 Şubat MGK'sının MİT'in ve Genelkurmay'ın özet takdimleriyle başladığını anlatan Karadayı, MGK'da Cumhurbaşkanın verdiği söz hakkı çerçevesinde, dilediği gibi konuştuğunu, fikirlerin açıklandığını ve kimsenin bu duruma müdahale etmediğini ifade etti. MGK üyelerinin kararlara şerh hakkının bulunduğunu anımsatan Karadayı, iddianamede 9 saatten fazla devam eden MGK'da alınan kararlarının, daha önceden TSK tarafından hazırlandığı ve baskı içeren tavırlarla, kurulun sivil üyelerine dayatıldığı, böylece Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de dahil olmak üzere, kurulun sivil unsurlarının inisiyatif almasının engellendiği iddiasına yer verildiğini anımsatarak şöyle konuştu:
"Tamamiyle uydurma ve inanılmaz olan bu ifadenin dahi, bu iddianamenin ne kadar temelsiz esaslara dayandığını kesin bir göstergesidir. Evet, kararların imzalanması ertesi güne kalmıştır, sebebi ise, hatırladığım kadarıyla, gece çok geç olmuştu, ayrıca, MGK Genel Sekreteri tarafından kaleme alınan kararlarda bazı değişiklikler gerekiyordu, madde sayısı hatırladığım kadarıyla, 18 den fazla idi, bir kısmının itirazlardan dolayı çıkarılarak yeniden yazılması gerekiyordu. Gecikmenin esas sebebinin bunlar olduğunu hatırlıyorum. 28 Şubat 1997 de alınan kararlar, bilahare 14 Mart 1997 de toplanan Bakanlar kurulu kararları haline getirilmiş ve diğer hükümet birimlerine bir direktif olarak yayınlanmıştır. Bildiğim kadarıyla böylece, MGK'nın tavsiye niteliğindeki bu kararları, Başbakanlık emirleri şekline sokulmuş ve her birimde kendi sorumluluğu çerçevesinde çalışmalara başlamıştır. İrticai olaylarda, aynen terör ve bölücülük gibi tehdit kavramı içinde kabul edilerek Milli Güvenlik Siyaset belgesinde yer almıştır. Dolayısıyla bu belge toplumun tüm kurum ve sorumluluklarını ilgilendirir."
-GENELKURMAY DA, 2. BAŞKANA BAĞLI BİR ÇALIŞMA GRUBU KURULDU BÇG O GRUP OLABİLİR-
14 Mart 1997 tarihinde Başbakan Necmettin Erbakan imzası ile yayınlanan emrinin ikinci paragrafında, "İrtica ile etkin bir şekilde mücadele edilmesi kararının önemle takip edilmesi, konu ile ilgili kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin dikkat ve ihtimamla alınması, mali destek ve yasa değişikliğine ihtiyaç gösteren tedbirler varsa, bunlar hakkında da Bakanlar Kurulunca gereğinin yerine getirilebilmesi için, Başbakanlığa bildirilmesini rica ederim" denildiğini anımsatan Karadayı, direktifle, Başbakanın da ülkedeki huzursuzluğun sebeplerini ve kaynağını bizzat kabul ettiğini ifade etti. MGK kararlarından ve Başbakanlık emrinden sonra, mevcut huzursuzluğun geçeceğine dair inancın arttığını belirten Karadayı, direktifte ayrıca, her MGK toplantısında, Başbakanlık genelgesi ile yapılan ve yapılmayan işlerin kurula sunulmasının da emrettiğini kaydetti.
Direktifler doğrultusunda ilgili bakanlıklar kendi birimlerine genelge yayınladığını ifade eden Karadayı, genelgelerin okunduğunda olayların boyutunun, asker olarak kendilerinin bildiklerinden çok daha ötesinde olduğunun görüleceğini belirtti.
Karadayı, "Başbakan'a Silahlı Kuvvetlerin bu çalışmaların dışında tutulmasını gerekirse Başbakanlıkta bunlarla ilgilenecek bir kurulun teşkilini ihtiyaç olursa Genelkurmaydan da bu hususta destek sağlanabileceğini arz ettim. Bana cevaben "değerlendirelim' gibi bir ifade kullandığını hatırlıyorum. Maksadım Silahlı Kuvvetlerimizi bu gibi tartışmaların dışında tutmaktı. Daha sonra Başbakanlıkta Başbakanlık Takip Kurulu adıyla bir çalışma grubu kuruldu. Böylece MGK'daki aylık takdirleri onlar yapacaktı.
Hatırladığım kadarıyla kısa bir süre, Genelkurmay da, 2. Başkana bağlı bir çalışma grubu kurularak, bunlara gerektiğinde yardım imkanı sağlanmıştı. İddianameyi inceleyince gördüm ki bugün suçlanan Batı Çalışma Grubunun muhtemelen o gruptur. O tarihte hem TBMM de hem de yargıda bu grupla ilgili yapılan şikayetler sonucu, yapılan tahkikatta çalışma grubu hukuka uygun bulunarak herhangi bir yasa dışı oluşum olmadığı kesin hüküm haline geldi" ifadelerini kullandı.