28 Şubat Davası
Emekli Orgeneral Karadayı:(2) "Bu dava merhum Erbakan hayatta olduğu süre içinde neden açılmadı da 16 17 yıl gibi bu kadar uzun bir süre beklendi?
28 Şubat Davası sanığı, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, "Bu dava merhum Erbakan hayatta olduğu süre içinde neden açılmadı da 16-17 yıl gibi bu kadar uzun bir süre beklendi? Şuna kesinlikle inanıyorum ki, şayet O hayatta iken bu dava açılmış olsa idi, Erbakan, taşıyacağı vicdani sorumluluk gereği, asla silahlı kuvvetlerimizin karşısında olmayacaktı" dedi.
Karadayı, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki savunmasında, 28 Şubat'tan 17 sene sonra, ortaya konan bir iddianame ile bir numaralı sanık olarak, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, cebir ve şiddet kullanarak, görevini yapamaz hale getirerek, yıkmak" suçlamasıyla ağır ve haksız bir iftiraya muhatap olduğunu savundu.
Karadayı, 50 yılı aşkın meslek hayatında ilk defa, bir iddianame ile mahkeme karşısına çıktığını belirterek, "Bu suçlama, neye göre ve hangi maddi delillere göre yapılmıştır, onu anlamak mümkün değil. Teşhis yanlış olursa, tedavi doğru olabilir mi?" dedi.
İddianamenin, iki temel yanlış üzerine bina edildiğini ileri süren Karadayı, şunları ifade etti:
"Bu yanlışlar açıkça ortaya konulunca, 'temelsiz kalan bu iddianamenin çökmesi gerekir' diye düşünüyorum. Evvela şunu öğrenmek istiyorum; o günlerde cebir ve şiddetle yıkılan bir hükümet var mıdır? Hayır, yoktur.
17 sene önceye dönüp, o günün gerçeklerine bakarak bir değerlendirme yaparsak, 18 Haziran 1997'de istifa eden Merhum Başbakan Erbakan'ın istifa mektubu dosyanızdadır ve o tarihte de resmi gazetede yayımlanmıştır. Bu mektupta, ortağı olan siyasi parti genel başkanına, protokolleri gereği, görev değişikliği imkanı sunabilmek için istifa ettiğini açıkça yazmaktadır. Dönemi özetlemek gerkirse, 27 Mayıs 1997'den itibaren, iki siyasi parti ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu katılımı ile hükümetin sona erdirilmesi için 20 gün çalışma yapıldığı, daha sonra yayımlanan dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın kitabında ayrıntılarıyla anlatılmaktadır."
-"Erbakan yaşasaydı..."
54'üncü Hükümet kurulurken, zaten dönüşümlü Başbakanlık olacağının belirtildiğini hatırlatan Karadayı, şöyle devam etti:
"Peki, hangi mantıkla, iddianamede ki bu belgeye rağmen, hükümetin, cebir ve şiddetle değiştirildiği söylenmektedir. Burada şu hususu düşünüyor ve sormak istiyorum; Acaba Merhum Erbakan'ın dilekçesi aynen kabul edilip, Çiller Başbakan olarak görevi teslim alsa idi, bugün bizleri hedef alan bu dava açılacak mıydı? Ayrıca, bu dava merhum Erbakan hayatta olduğu süre içinde neden açılmadı da 16-17 yıl gibi bu kadar uzun bir süre beklendi? Şuna kesinlikle inanıyorum ki şayet o hayatta iken bu dava açılmış olsa idi, Erbakan, taşıyacağı vicdani sorumluluk gereği, asla silahlı kuvvetlerimizin karşısında olmayacaktı. Zira O siyasi hatalarının farkında olduğu gibi, Silahlı Kuvvetlerimizin bu gelişmelerde hiçbir rolünün olmadığını gayet iyi biliyordu."
-"Dosyanın kapatılması gerekmez mi?"
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Anayasal görev ve yetkisi gereği, takdir hakkını kullanarak başbanlık görevini Mesut Yılmaz'a verdiğini hatırlatan Karadayı, Yılmaz'ın Meclisten güven oyu olarak hükümet kurduğunu anlattı.
Millet iradenin tecelligahı olan Meclisin, o günkü siyasi bunalımı bu şekilde çözdüğünü ifade eden Karadayı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gerçekler, bu kadar açık bir şekilde ifade edilmiş iken, bu gelişmeler içinde acaba benim rolüm ne olmuştur? Bunu anlamak mümkün değil. Yani benim, o günkü ceza yasalarına göre, idam cezası gerektiren bir eylem yapıp, sonra da yönetime el koymayıp, Parlemento içinden birinin Başbakan olmasından sorumlu olmayı göze alacak kadar, mantık dışı bir zihniyet içinde bulunduğumun ima edilmesi veya yorumlanması suretiyle, akla, mantığa sığmayacak bir anlayışla suçlanmam dahi, 'cebir ve şiddetle devrilen bir hükümet yoktur' gerçeğini ortaya koymuyor mu? Cebir ve şiddet gibi şahsıma yönlendirilen bu ağır suçlama, ortada bu hususla ilgili hiçbir maddi delil yok iken, neden iddianamede yer almıştır? Bu durumda, diğer delil ve savunmalara hiç girmeden bu dosyanın kapatılması gerekmez mi?"
-"Büyük hakarettir"
İddianamenin, ikinci büyük yanılgısının Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile ilgili görüşler olduğunu savunan Karadayı, iddianamede dedikodulara yer verilerek, hazin ve trajikomik çelişkilere düşüldüğünü iddia etti.
İddianamede, BÇG'nin, daha kurulmadan, sözde ordunun üst kademesini ele geçirmiş ve MGK üyelerine, 28 Şubat kararlarını baskı ile aldırmış gibi ifade edildiğini öne süren Karadayı, şunları ifade etti:
"İddianame, Cumhurbaşkanına, Başbakana, kurul üyelerine ve kuvvet komutanlarına, zorla kararlar aldırabilme gücünü BÇG'de görmektedir ki, böyle değerlendirme, onlara büyük bir hakarettir. İnanılması akla mantığa sığmayacak bu husus, iddianamenin hukuk ve mantık dışına çıkılınca, ne kadar inandırıcılıktan uzak bir duruma düştüğünü göstermektedir."
-"Kararlar kendiliğinden oluşur"
MGK toplantılarında, devletin istihbarat organlarının raporları çerçevesinde, Cumhurbaşkanının gündeme koyduğu maddelerin görüşüldüğünü belirten Karadayı, " Önceden hiç kimse belirli kararlarla toplantıya gelmez. Gündem maddeleri konuşulurken herkes fikrini söyler. Böylece heyetin görüşü, maddeler halinde Cumhurbaşkanı tarafından MGK Genel Sekreterine not ettirilir" dedi.
MGK'dan çıkacak kararları, hiç kimsenin daha önce bilmesinin mümkün olmadığını ifade eden Karadayı, kararların, toplantı devam ederken, kendiliğinden oluştuğunu anlattı.
"Silahlı Kuvvetlerin siyasetin dışında kalması her zaman temel prensibimiz olmuştur" diyen Karadayı, Atatürk'ün 1908'de telkin ettiği gibi bunun sadece kendisinin değil, bütün arkadaşlarının benimsediği bir husus olduğunu söyledi. Karadayı, "Demokrasi dışında bir yönetim asla düşünemedik ve hiçbir zamanda düşünemeyiz" diye konuştu.
-"Darbe söylentileri istismar edildi"
28 şubat 1997 döneminin, Anayasal esaslara ve temel ilkelere ters düşen, yasa dışı siyasi, idari ve sosyal uygulamaların ortaya çıkardığı bir tablo olduğu gibi siyasetçiler ve siyasi partilerin, iktidar mücadelesindeki çatışmalarının da sonucu olduğunu savunan Karadayı, siyasetçilerin darbe söylentilerini istismar ederek bunu kullandıklarını iddia etti.
Gerçekler böyleyken,17 yıl sonra anlaşılmaz bir sebeple, bunu askere yüklemenin, bu haksız suçlamayı bir darbe kisvesiyle açıklamanın ve kamuoyuna sunmanın haksızlık olduğunu savunan Karadayı, şunları kaydetti:
"Maalesef bu olmuştur ve telafiside asla mümkün görülmemektedir. Ama tarih bunu mutlaka yazacaktır. Ülkemiz, o günlerde her ne kadar demokrasi ile idare edilen bir ülke olsa da, maalesef gerçek demokrasi ile yönetilen ülkelerde olduğu gibi sosyal meseleleri demokratik bir uzlaşma kültürüyle çözmesi yerine, bazı siyasi, sosyal, istikrarsızlıklar, sıkıntılar yaşamıştır.
Özelikle siyasi partilerin yapısı, siyasi felsefesi, partilerin ideolojik davranışları gibi çeşitli faktörler, bunları olumsuz etkileyebiliyor. Seçim dönemleri, hükümetlerin kuruluş aşamalarında, koalisyon zarureti durumlarında, bu gibi istikrarsızlıklara daha çok rastlanabiliyor. Ancak, demokrasi anlayışı oturmuş ise bunlar daha rahat çözülebiliyor."
-Demirel'in sözünü örnek verdi
54'üncü hükümetten biraz gerilere gidilirse, aynı felsefi ve siyasi görüşe inanmış radikal görünümlü iki partinin, hukuk dışı uygulamaları, ideolojik yapıları, yasalara aykırı tutum ve davranışları sebebiyle, yargı tarafından kapatıldığını hatırlatan Karadayı, şöyle devam etti.
"Kapatılan bu partiler, zaman içinde biraz daha güçlenerek, değişik isimler altında, yeni kuruluşlarla ve farklı görüntülerle koalisyonlara girme ve yönetime ortak olma hatta, zamanla yönetim imkanlarına da ulaşabilmişlerdir. Olayları değerlendirirken, başta zaman faktörü olmak üzere, sebep-sonuç ilişkileri üzerinde durmak, sebepler ortaya çıkarılmadan, sadece sonuçlar üzerinde yoğunlaşmak, daima yanlış olur ve gerçek çözümlere ulaşılması mümkün olamaz.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Meclis Araştırma Komisyonunda, sizlerinde hatırlayacağı bir sözünü ifade etmek istiyorum. Demirel, 'Bu günkü çamaşırı, dünkü güneşle kurutamazsınız' demiştir. 28 Şubat'ı da bu açıdan da değerlendirmek gerekir."
-"TSK'da endişe yaratması kaçınılmazdı"
"Bu gerginliğin sebepleri nelerdir? Sebep olanlar kimlerdir? Ülkemizde huzursuzluk yaratacak neler yapmışlardır? Öncelikle onu görmek ve değerlendirmek gerekir" diyen Karadayı, şöyle konuştu:
"Oysa, o günlerdeki huzursuzluğu yaratanlar, sebep olanlar, unutuluyor, bunlardan hiç ama hiç bahsedilmiyor. Bunlar, bugün, kronik mağdurlar görüntüsü içinde, kendilerine göre yargıdan, ordu aleyhine çıkacağını düşledikleri mutlu sonuçlara odaklanmışlardır. Aslında bugünün gerçek mağdurları, yasalara uygun olarak ülkesine her kademede, şerefle hizmet etmeye çalışan sivil-asker çalışanlardır.
Zaman zaman MGK'da da dile getirilen bu tür olayların, toplumumuzun bir parçası olan Silahlı Kuvvetlerimiz de de endişeler yaratması, elbette kaçınılmazdı."
Sağlık sorunları bulunan Karadayı'nın, savunmasını zaman zaman keserek, ilaç ve su içtiği görüldü.
- Ankara