25 Aralık Kumpas" Soruşturması İddianamesi (9)
"Paralel Devlet Yapılanması'nın 25 Aralık kumpas soruşturması" iddianamesinde, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünden sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapan şüpheli Hamza Tosun'un, Amerika'daki Fetullah Gülen'in yardımcısı ve Rumi Forum üyesi Sinan Dursun ile 17 Aralık 2013'te telefon görüşmesi yaptığı belirtildi.
"Paralel Devlet Yapılanması'nın 25 Aralık kumpas soruşturması" iddianamesinde, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünden sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapan şüpheli Hamza Tosun'un, Amerika'daki Fetullah Gülen'in yardımcısı ve Rumi Forum üyesi Sinan Dursun ile 17 Aralık 2013'te telefon görüşmesi yaptığı belirtildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan iddianamede, dönemin savcısı Muammer Akkaş'ın, emniyete, 17 Aralık 2013'te dinleme işlemlerinin sonlandırılmasına dair talimat verdiği kaydedildi.
Şüpheli Tosun'un da bu tarihte Fetullah Gülen'in yardımcısı Dursun ile telefon görüşmesi yaptığı ifade edilen iddianamede, Dursun'un uzun süreden beri Amerika'da yaşadığı anlatıldı.
İddianamede, "Dursun, Fetullah Gülen'in yardımcısıdır ve Rumi Forum üyesidir. Hamza Tosun 17 Aralık'ta bu görüşmeyi yaptıktan sonra dinleme işlemlerine son verilmektedir. Yani emir Amerika'dan gelmiştir. Bundan dolayıdır ki savcı Muammer Akkaş daha ihaleleri bile bitmemiş soruşturmayı apar topar operasyonel boyuta getirmiştir" denildi.
Tosun'un, Dursun ile 193 saniye görüştüğü bildirilen iddianamede, Dursun'un isminin kamuoyunda "Böcek" soruşturması olarak bilinen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2014/40079 sayılı soruşturma kapsamında hazırlanan ve 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamede de geçtiği anlatıldı.
İddianamede, Hamza Tosun'un bu görüşmeye ilişkin beyanlarına da yer verildi. Tosun'un, 1986 ile1990 yılları arasında Ankara'da polis akademisinden arkadaşı Dursun'la yılda 2-3 kez ararsa görüştüğünü, Rumi Forum bünyesindeki Dinler Arası ve Kültürler Arası Diyalog Merkezi'ni bilmediğini, Dursun ile ne konuştuğunu hatırlamadığını söylediği aktarıldı.
Dursun'un kendisini 17 Aralık'ta aramasında hiçbir anormallik olmadığını belirten Tosun'un, "Konuşmayı hatırlamadığını, polis olduğu için çok değişik kişilerin kendisini aradığını, kendisiyle soruşturmalara yönelik konuşmadığını, Gülen'in yardımcısı olduğunu da bilmediğini, kendisine Gülen'den bir talimat iletmediğini, böyle bir şeyin mümkün olmadığını, yıllardır polislik yaptığını, suç soruşturmalarını yönettiğini, bu bilgilere sahip birisi olarak örgüt üyesi olduğunu bildiği biriyle konuşmasının kabul edilebilir bir şey olmadığını" söylediği kaydedildi.
İddianamede, Tosun'un, yapılan iş ve işlemlerden haberi olmadığını beyan etse de mahkeme kararlarının sevkiyle ilgili evrakta imzası bulunduğu ifade edilerek, imza sorumluluğu bulunan bir kurumda çalışan kişinin, hiçbir isme, numaraya bakmadan sorgusuz sualsiz sadece gelen evrakı havale etmesinin emniyet teşkilatının yapısıyla örtüşmediği gibi aynı zamanda hayatın olağan akışına da uymadığı görüşüne yer verildi.
"Diğer örgüt üyesi şüphelileri talimatlarıyla yönlendirdiği iddiası"
Hamza Tosun'un, ifadesinde hakkındaki suçlamaları kabul etmediği belirtilen iddianamede, "Kendisinin 15 Temmuz 2011'de Mali Şube Müdürlüğü görevinden terfi ederek adli kolluk amirliğinin sona erdiğini, bu tarihten sonra başlayan hiçbir soruşturmayla ilgili bilgi sahibi olmadığını, hiçbir şekilde bu soruşturmada görev almadığını, içeriğini bilmediğinden dolayı dosya içerisinde usulsüzlük olup olmadığını da bilmediğini, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü kendisine bilgi vermediği müddetçe soruşturma içeriğini öğrenmesinin mümkün olmadığını, 2012/656 sayılı soruşturmanın varlığını soruşturma sayısı olarak idari soruşturma aşamasında müfettişlerden öğrendiğini, kendisine bilgi verilmeyen adli içeriklerle ilgili hiçbir suçlamayı kabul etmediğini" söylediği anlatıldı.
İfadesinde, "Kendisinin idari görev olarak KOM Daire Başkanlığına gönderilmek üzere gelen yazılarda belirtilen mahkeme kararlarının var olup olmadığını kontrol ederek ilgili yere ulaşması için havale yaptığını, ancak kararların içeriğini sorgulama yetkisinin olmadığını" belirten Tosun'un, dosyanın içeriğiyle ilgili hiçbir şey bilmediğini kaydettiği aktarıldı.
Tosun'un, Paralel Devlet Yapılanması terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket ettiği ve diğer örgüt üyesi şüphelileri talimatlarıyla yönlendirdiği dile getirilen iddianamede, Tosun'un cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiği, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin ettiği anlatıldı.
Yakup Saygılı
İddianamede, suç tarihinde Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü olarak görev yapan şüpheli Yakup Saygılı'nın ifadesine de yer verildi.
Saygılı'nın ifadesinde, "Yasama dokunulmazlığı olan hiçbir şahıs bu dosya kapsamında dinlenmemiştir. Haklarında ne CMK 135 ne de CMK 140 kapsamında İletişimin Tespiti ve Teknik Araçlarla İzleme Kararı alınmamıştır. Bu tip faaliyetler icra edilmemiştir. Bu dosya kapsamında takip edilen suç grupları hakkında CMK 135 ve CMK 140 kararları alınmıştır" dediği belirtildi.
İddianamede, "Dönemin Başbakanı" ifadesini kendisinin kullanmadığını beyan eden Saygılı'nın, fezlekenin onlarca defa kontrolden geçerek savcılığa teslim edilmeden önce en son şube müdür ve yardımcıları tarafından incelendiğini, tarafına iletilen hiçbir taslakta "Dönemin Başbakanı" ibaresi olmadığını söylediği yer aldı.
Aynı iddianamede, şüphelilerin henüz soruşturmanın sonlandırılmasını gerektirir bir durum yokken takip edilen ihalelerin çoğunun yapılmadığı aşamada, bütün birimlerin takipli dosyalarını 15-17 Aralık tarihleri arasında sonlandırarak, Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesi ve emniyet müdürlüğündeki bilgisayarlarda bulunan verilerin "wipe" olarak isimlendirilen sistemle silinmesi suretiyle bir irade ortaya koydukları vurgulandı.
Şüpheli Saygılı'nın, anayasa başta olmak üzere diğer kanun ve yönetmeliklerle verilen yetki ve sorumluluğunu kendi amaçlarına göre yorumladığı belirtilen iddianamede, ancak anlatıldığı gibi bir hukuki sürecin takip edilmediği, bunun sadece görüntüden ibaret olduğu kaydedildi.
Saygılı'nın, savunmasının bir kısmında yasama dokunulmazlığı olan kişilerle ilgili olarak iş ve işlem yapılmadığını veya fezlekede kullanılmadığını iddia etse de fezlekede örgüt yöneticisi olarak o dönem bakan olan Binali Yıldırım'ın gösterildiği anlatılan iddianamede, onun talimat aldığı daha üst düzeydeki kişinin de o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu ikrar ettiği belirtildi.
İddianamede, şüphelinin gizli tanık ifadelerinde geçtiği şekliyle suçu bildirmediği, yetkisini kötüye kullandığı ve tüm eylemlerden sorumlu olduğu ifade edildi.
Saygılı'nın, Paralel Devlet Yapılanması terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket ettiği ve diğer örgüt üyesi şüphelileri talimatlarıyla yönlendirdiği belirtilen iddianamede, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiği, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin ettiği kaydedildi.
Kazım Aksoy
İddianamede, olay tarihinde Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı olan Kazım Aksoy'un da ifadesinde, kendisi tarafından imzalanarak cumhuriyet savcılığına gönderilen fezlekelerde, "Dönemin Başbakanı", "örgüt lideri" ve benzeri ifadelerin yer almadığını söylediği aktarıldı.
Aksoy'un, "Turgay Ciner ile ilgili tapeler ve sesler dosyada mevcuttur. Soruda geçen diğer hususları benim bilmem mümkün değildir. Gizli tanığın savcılığa teslim etmiş olduğu flash bellekte, anlattığına göre dışarı çıkarılmaması gereken bilgi ve belgelerin olduğu anlaşılmaktadır. Bana isnat edilen gizliliği ihlal suçunu kimin yapmış olabileceğini itiraf etmiş bulunmaktadır" ifadelerine yer verdi.
İddianamede, ayrıntılarıyla sunulan tüm bilgi ve belgelerdeki delillere göre şüpheli Kazım Aksoy'un, Paralel Devlet Yapılanması terör örgütünün amaçları doğrultusunda diğer örgüt üyeleriyle birlikte hareket ettiği anlatılarak, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiği, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin ettiği, gizliliği ihlal ettiği, resmi belgede sahtecilik yaptığı, görevini kötüye kullandığı savunuldu.
Gizli tanık Fatih
İddianamede ifadesine yer verilen gizli tanık Fatih'in, dosya kapsamında dinleme kararları için istenilen hakim denk gelmeyince 3-4 günlük boşluk bırakılarak dinleme kararı alındığını ve hiç çıkış yapılmamış gibi devam edildiğini, normal şartlarda dinleme görevlilerinin dinlemeleri yaptıktan sonra yeni bir suç unsuruna rastlamaları durumunda her iki dinlemecinin birlikte imzaladıkları bir rapor düzenlediklerini anlattığı kaydedildi.
Gizli tanık Fatih'in, ilk zamanlar hiçbir ses kaydı olmamasına, hiçbir konuşma bulunmamasına rağmen rastgele kişiler hakkında rapor tuttuklarını çünkü bunu amirlerinin istediğini, tuttukları rapor üzerine savcının da zaten olaydan haberdar olduğu için dinleme talebini imzaladığını, hakimin de hiçbir zorluk çıkarmadan kararı verdiğini, yani bu soruşturmada emniyet bir kişiyi dinlemek istediği zaman suçu olsun olmasın dinleme kararı alabildiklerini belirttiği bildirildi.
İddianamede, gizli tanık Fatih'in, Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş'tan gece vakti bile dinleme talebi alabildiklerini, hakimin de hiçbir zorluk çıkarmadan her defasında kararı imzaladığını, nöbetçi hakim istedikleri hakim olmadığında bir hafta öncesi veya sonrasından karar alabildiklerini, hep aynı hakimden karar alabilmek için saat 17.00'den sonra karar alınabildiği halde sanki gündüz vakti alınmış gibi imzalattıkları olduğunu ifade ettiği vurgulandı.
Gizli tanık Yavuz'un ise ifadesinde, "Mali Şube, İstihbarat Şube, Terör ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde çalışan personelin çoğunun cemaat yapılanması içerisinde bulunduğu ancak İstihbarat Şube'de cemaatçi olmayan birinin çalışmasının imkansız olduğunu söylediği anlatıldı.
İfadesinde, çalıştığı süre içerisinde bütün amirlerin teknik takip ve izleme büro amirlikleri yönergesine uymadıklarını fark ettiğini öne süren gizli tanık Yavuz'un, "Spark" programının 17 Aralık sürecinde aktif bir şekilde kullanıldığını iddia ettiği aktarıldı.
(Sürecek)