2. Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi"
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Sarınay, Ermenilerin iddialarının, tarihi ve bilimsel temellerden ziyade hatırat türü, subjektif değerlendirme ve bilgiye dayandırıldığını belirterek, "Bu iddialar tarihi ve bilimsel gerçeklerden uzak olduğu için...
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Sarınay, Ermenilerin iddialarının, tarihi ve bilimsel temellerden ziyade hatırat türü, subjektif değerlendirme ve bilgiye dayandırıldığını belirterek, "Bu iddialar tarihi ve bilimsel gerçeklerden uzak olduğu için olay tamamiyle siyasi platforma kaydırılmış, 20. yüzyıl boyunca milli kimliklerini Türk düşmanlığı ve 1915 Ermeni soykırımı efsanesine dayandıran propagandayla başta batılı ülkeler olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine sirayet ettirilen tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur." dedi.
Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın ev sahipliğinde, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün ortaklığıyla Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen "2. Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi" çeşitli başlıklarda düzenlenen oturumlarla devam ediyor.
Kongre kapsamında Haliç Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Özdemir'in moderatörlüğünü üstlendiği "Zorunlu Göç Özel Oturumu"nda "Ermeni meselesi" ele alındı.
Oturumda konuşan Prof. Dr. Sarınay, son derece önemli olan arşivlerin, özellikle Ermeni meselesi gibi Türkiye'nin 100 yıldır uğraştığı bir konunun aydınlatılmasında da temel taş olduğunu belirterek, "Ermenilerin iddiaları, tarihi ve bilimsel temellerden ziyade hatırat türü, subjektif değerlendirme ve bilgiye dayanmaktadır. Bu iddialar tarihi ve bilimsel gerçeklerden uzak olduğu için olay tamamiyle siyasi platforma kaydırılmış, 20. yüzyıl boyunca milli kimliklerini Türk düşmanlığı ve 1915 Ermeni soykırımı efsanesine dayandıran propagandayla başta batılı ülkeler olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine sirayet ettirilen tek taraflı bir hafıza oluşturulmuştur." ifadelerini kullandı. Sarınay, 1965'ten günümüze 20'den fazla ülke parlamentosunun soykırım kararı aldığını, ABD'de 40'tan fazla eyaletin bu kararı onadığını aktardı.
Bu konuya sadece Ermeni perspektifinden bakmamak gerektiğine işaret eden Sarınay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ermenilerin adeta tartışılmaz siyasi bir 'imar' haline getirdiği iddiaların, çeşitli uluslararası platformlarda ve meclislerde tarihi bir hakikatin tescili statüsünde oylanarak karara bağlanması, özü itibarıyla bir Ermeni soykırım tarihi inşa etme süreci olmuştur. Bu yaklaşım ile arzulanan iddia hakikatin yerine geçmektedir. Bunun yasama organları tarafından onaylanması, bu konuda daha sonra araştırma yapma, arşivlere gidip belgelere başvurma yolunu büyük oranda kapatmaya yönelik bir davranıştır. Burada söz konusu olan tarih inşası veya bilme amaçlı değil, hesap sorma amaçlı, yargılayıcı ve Türkiye'yi mahkum edici niteliktedir. Halbuki tarihin amacı sebep-sonuç ilişkisi içinde belgelere dayanarak mümkün olduğu kadar gerçekleri göz önüne sererek ve değer yargısını okuyucuya bırakmaktır. Eğer yazılan tarihi olay geçmişi olduğu kadar bugünü ve geleceği etkiliyorsa durum çok daha dikkati ve objektifliği gerektirir. Bu objektiflik de ancak tarihin temel kaynakları arasında önemli bir yere sahip olan belgelere, yani arşivlere başvurularak oluşturulur. Çünkü belgeler tarihin en güvenilir şahitleridir. Bu sebeple Ermeni meselesinin de hakikatin kaynağı olan arşivlere dayanarak bilimsel bir yaklaşımla ele alınması gerekmektedir."
Prof. Dr. Sarınay, arşiv kayıtlarında Anadolu'daki Ermeni isyanlarından, sevk ve iskanın bütün boyutlarının tamamının bulunduğunu dile getirerek, 1881-1918'e kadar Osmanlı merkezi yönetiminde Ermenilerin aldığı görevlerin belgelerde görülebileceğini aktararak, "Çok ilginçtir tehcirden sonra dahi hala İstanbul merkezi yönetiminde Ermenilerden pek çok görevli vardır. Dolayısıyla bir katliam, soykırım yapma gibi niyeti olan bir devletin, İstanbul da dahil tehcir uygulamaması, üst düzeylerde hala Ermeni görevlilerin bulunması, bizim bütün batı dünyasına anlatmamız gereken temel konulardan birisidir." dedi.
"Diaspora Ermenileri ile bazı tarihi çevrelerin, tarihi olayları, belli bir sebep-sonuç ilişkisinde değerlendirerek, kendi içinde tutarlı olan bir bütün olarak ele almak yerine, tarihi işlerine gelen argümanları çekip çırkardıkları bir bilgi ambarı olarak kullanmakta ve tarihi 1915'e hapsetmektedirler." ifadesini kullanan Sarınay, tehcire giden süreçte Osmanlı coğrafyasında yaşanan olayları, büyük devletlerin politikalarını, toprak kayıpları sonucu yaşanan Türk ve Müslümanların katliamlarını, zorunlu sürgünleri, Ermeni örgütlerinin Doğu Anadolu bölgesinde bir vatan oluşturmak amacıyla çıkardıkları isyanların ele alınması gerektiğini vurguladı.
Sarınay, Ermenilerin oluşturduğu tek taraflı hafızayı sorgulayabilecek, olayları tartışmaya açabilecek yaklaşımları da ancak arşivlere dayalı bilimsel çalışmalarla mümkün kılabileceklerini sözlerine ekledi.
"Bizim Ermeni meselesine yoğunlaşma sorunumuz var"
Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Selvi de "Uluslararası İlişkiler-İddialar-Belgeler Çerçevesinde Birinci Dünya Savaşı Sırasında Ermeni Sorunu" başlıklı sunumunda, Ermeni meselesi denildiği zaman kilit noktanın 1914-1918'de yaşanan olaylar olduğunu söyledi.
Dünya tarihçilerinden de alıntı yapan Selvi, 1. Dünya Savaşı sırasında 60 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiğini, Ermenilerin de kendilerini savaşta mağdur edilmiş tek ırk olarak gösterdiğini, bu düşüncenin temellerinin de sağlam olmadığını vurguladı.
Selvi, savaşın bir propaganda olduğunu ve bütün devletlerin savaş başlar başlamaz kendi haklılıklarını ortaya koyan kitaplar yayımlamaya başladıklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Fransız sarı kitabı, Fransa'nın Dışişleri Bakanlığı ile Almanya ve Avusturya'daki büyükelçilerinin yazışmalarından oluşuyordu. Hemen Rusya, bir turuncu kitap yayımladı. Rusların turuncu kitabı içinde, Rusların savaşı ne kadar engellemeye çalıştıkları, insani manada ne kadar çok çaba sarf ettikleri, Dışişleri Bakanı ile Berlin ve Viyana'daki elçilerin yazışmalarından oluşuyordu. İngilizler mavi kitap yayınladı. Osmanlılar savaşa girdiklerinde Ruslar yeni bir turuncu kitap neşrettiler. Savaşta Osmanlı Devleti'nin mesuliyetini ortaya koyan bir kitaptı. Dışişleri Bakanı ile İstanbul'daki büyükelçinin yazışmalarıydı. 2017 yılına kadar Türkiye'de herhangi bir çalışma yapılmış değil. Rusya'nın savaş sırasındaki bütün diplomatik belgeleri 1917 Bolşevik İhtilali ile yayımlandı. 'Dünyanın çirkin yüzünü, emperyalistlerin gerçek yüzünü görün' dedi ve turuncu kitaptaki belgelerin asıllarını da yayınlamış oldu. 1923 yılında Almanlar, Rus turuncu kitabındaki belgelerle daha sonra yayımlanan belgelerin muhtevasını mukayese ettiklerinde Rusların bu belgelerin nasıl tahrip ettiklerini ve propaganda haline getirdiklerini cümle cümle ortaya koydu."
Prof. Dr. Selvi, Türk tarihçilerinin bir çalışma başlattığını dile getirerek, "Ancak acı olan biz bu savaştaki sorumluluğumuzun, sadece kendi ana karamızı korumak kaygısında olduğunu ortaya koyacak çalışmaları henüz yapmış değiliz." ifadelerini kullandı.
Osmanlı Devleti'nin 1915 yılından itibaren kendi üzerindeki bu iddialara cevap verme endişesiyle hareket ettiğini anlatan Selvi, sözlerini şöyle tamamladı:
"Osmanlı Devleti'nin de bir kırmızı kitabı çıktı. Bu kitap yayınlanmadan önce Ermenilerin 1. Meşrutiyet Döneminden beri hangi eylemler içerisinde olduklarına dair bütün belgelerin toplandığını görüyoruz. Çünkü savaştan, sevk ve iskandan hemen sonra kendi üzerinde büyük bir itham ortaya çıkarılmıştır. Bizim Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ve Genelkurmay Başkanlığı yayınları arasında çıkan belgeler bu iddialara cevap vermekte. İşin acı tarafı şu ki elimizde 20 ciltten fazla belgelerden biz tarihçiler yeteri kadar istifade ederek derin bir analiz ve sentez yapmış değiliz. Ermeni meselesinde bizim tek hareket noktamız masumiyetimizi ya da suçsuzluğumuzu ya da bunun bir soykırım olmadığını ortaya koyacak tek hareket noktası bu belgelerdir. 2014 yılında Koçaryan (Eski Ermenistan Devlet Başkanı), bütün Ermeni hukukçuları topladı ve bir konuşma yaptı. 'Sizden soykırımın somut delillerini istiyorum.' Ermeniler bugün hala çırpınıyorlar. Talat Paşa ve Enver Paşa'nın Ermenileri cezalandırdığına dair bir belge de ortaya koyamadılar. Bizim arşivlerimiz 1914-1918 yılına ait belgeler, Talat Paşa'nın, Enver Paşa'nın yazışmalarının tamamı böyle bir kastı bize göstermiyor. 1915'te Ermenileri yok etmek amacıyla bizim sevk ettiğimize dair bir kastı ortaya koyan bir belge yok. Türkiye'de Ermeni tarihi üzerine yetişen uzmanların bir sorunu var, bizim Ermeni meselesine yoğunlaşma sorunumuz var. Haliyle meydanı boş bulan Ermenilerin yayımlamış oldukları tek yanlı propaganda eserleri bugün hala dünyada ön planda. Ama kesin ve net bir şekilde ifade ediyorum, Türklerin eli tarihin en eski zamanlarında da temizdi, 1. Dünya Savaşı'nda da temizdi ve bugün de temizdir."