2.roma Türk Filmleri Festivali
2.Roma Türk Filmleri Festivali kapsamında düzenlenen 'ustaya saygı' bölümünde başarılı yönetmen Nuri Bilge Ceylan, kendi filminin çok izlenmesinin kendisine makul gelmediğini söyledi.'Ustaya saygı' bölümünde, festivale ev sahipliği yapan Casa del...
2. Roma Türk Filmleri Festivali kapsamında düzenlenen 'ustaya saygı' bölümünde başarılı yönetmen Nuri Bilge Ceylan, kendi filminin çok izlenmesinin kendisine makul gelmediğini söyledi.
Roma'da bu yıl ikincisi düzenlenen Türk filmleri festivalinin onur ödülünün sahibi Nuri Bilge Ceylan ve Festival Onursal Başkanı Ferzan Özpetek ile katıldığı
'Ustaya saygı' bölümünde, festivale ev sahipliği yapan Casa del Cinema'da, İtalyan ve Türk sinemaseverlerin sorularını cevaplandırdı.
Günümüz dünyasında film izleme alışkanlıklarını Hollywood'un belirlediğine dikkati çeken Ceylan, "İnsanları belli bir şeye alıştırdı. ve o formülden giden filmler daha çok izleniyor. Yeni bir şey öğrenen, gerçekliğin peşindeki filmler daha az izleniyor. Bu sinemanın kaderi" dedi.
Başkalarıyla çok paylaşmadığı yönlerini film yaparak aktarmayı seven bir insan olduğunu dile getiren Ceylan da, "Bana, benim yapacağım filmin çok izlenmesi bana pek makul gelmiyor. Kendimi yalnız hissettiğim, başka yollarla paylaşamadığım, konuşma yoluyla başka şekilde, hatta en yakın arkadaşlarımla çok üzerinde konuşamadığım şeyleri film yapma yoluyla ifade etmeye çalıştığım için insanlar arasında paylaşılması çok kolay olmayan şeyler oluyor. Onların da çok izlenmesini beklememek gerek diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
Ceylan'ın sözlerine "Ben, görmek istediğim filmi yapmaya çalışıyorum" diyerek destek veren Özpetek, "Hiç iş yapmayan film de benim en çok izlemek istediğim film olabiliyor. Kendi izlemek istediğin filmi yapmak önemli" dedi.
-Senaryo ve çekim sırasındaki farklılıklar-
Filmlerini çekerken senaryoya tam anlamıyla uyup uymadıkları sorulan yönetmenler, senaryo ile filmin çekildiği zaman, koşullar, oyuncunun oynayışıyla tam olarak istenilen şeyin yakalanamadığını belirterek, senaryoya birebir sadık kalmadıklarını söyledi.
Ceylan, "Çekimde yaratma sürecinin devam etmesi gerekiyor. Yönetmenin o şekil çalışma biçiminin olması, filmi didaktizmden kurtarıyor" derken, Ferzan Özpetek de, "Kelimeler yazılı kağıtta ölüyor biraz. Çekime başlandığında senaryo bir kenarda bırakılmalı. Oyuncunun her bir mimiği, lafı, yeni fikirler getiriyor. Nasıl durduracaksınız ki... Senaryonun, bir yol gösterici olması lazım" diye konuştu.
Film içindeki diyaloglara nasıl yön verdikleri sorusuna Özpetek, hem senaryoya göre hem de o an çalışırken aklına gelen fikre göre çekime karar verdiğini, diyaloğun oyuncunun, bakışı ve duruşu olduğunu söyledi.
Ceylan ise sinemada diyaloğun sinemanın zor konularından biri olduğunu, filmlerini diyaloğa fazla dayandırmak istemediğini kaydetti.
Eşi Ebru Ceylan ile senaryo yazarken en çok çatıştığı konulardan biri olarak gösterdiği diyalog ile ilgili Cannes Film Festivali'nden ödüllü yönetmen, şunları kaydetti:
"Ben filmin anlamının diyalog yoluyla olmasını çok istemiyorum. O beni rahatsız ediyor. Hayatta öyle değil gibi geliyor. Hayatta da hepimizin yalan söylediğini düşünüyorum. Hayatta gerçeği öğrenmek isteyen biri, bir insanın ne söylediğine bakmaması gerekiyor. ya da ben gerçeği oradan edinmiyorum gibi geliyor, o yüzden sinemada da böyle olması gerektiğini düşünüyorum. İfadeleri söylemediklerinde, saklamayı tercih ettiklerinde, daha çok gerçek saklı gibi geliyor. Bu görüşümü de sahneye yansıtmak istiyorum. Diyalogda söylenenlerle bir filmin ilerlemesini sağlamak istemediğim için de diyaloğa fazla yaslanmak da istemiyorum."
-Film çekimlerinde bütçe mi zaman mı--
Bir film çekerken en büyük sorunun bütçe mi olduğu yönündeki soruya Ceylan,
"Küçük bir ekiple çalışırken bütçe açısından bir sorun yok 5 kişiydik. Ama son filmimde güneşsiz bir sahne çekmek gerekiyordu. Gidiyorduk öğlene kadar bekliyorduk. Güneş duruyordu. Soruyordum ne kadara mal oldu diye Zeynep'e. Şu kadara mal oldu. İnanamıyordum. O rakamı duyduktan sonra üzerimde bir baskı olmaması imkansız" yanıtını verdi.
Küçük bir ekiple çalışırken bunun kendisi için bir önemi olmadığını, bir 1 ay ya da bir senede dahi çekebileceğini aktaran Ceylan, "İlk filmim Kasaba'yı 1 yılda çektim. Canım isteyince çektim. Çok özgürdüm, iki kişiydiniz sonuçta. Ama 70 kişi, bunlar her gün yemek yiyorlar, otel masrafı var ister istemez baskı oluyor üzerinizde. Sınırsız bütçeli filmler değil bunlar. Sınırsız da olsa saçma geliyor bu kadar masraf. Dolayısıyla az insan olmalı sette. İşi olmayan insan olmamalı. Ekip seçerken ben gönüllü falan pek almam. İşlerinde çok iyi olan minimum insan var olmalı" diye konuştu.
Ceylan, film çekerken en çok ihtiyaç duyduğu ve tercih edeceği şeyin zaman olduğunu belirterek, 'Daha çok şey eklersin, daha çok şey düşünürsün. Bu da daha küçük ekiple olabilecek şey. Yani lüks, sinemaya çok fazla bir şey getirmiyor. 70 kişi var sette. Zamanım daha çok olsun bunu tercih ederim" dedi.
Özpetek de Hamam filmini çekerken, yemeklerini annesinin pişirdiğini anlatarak, "Bütçenin kısıtlılığı değil sürünmekti ama bunun çok hoş yanları vardı. Oyuncular dışında 9 kişiydik. Filmin 300 bin dolar bütçesi vardı 5 hafta çekim yaptık. Harem Suare çok çok büyük bir bütçeydi. Bence bütçe olayı belirli bir yere kadar etkiliyor. Bütçenin çok olması beni çok çok korkutuyor" sözleriyle görüşünü dile getirdi.
Özpetek, zaman konusunda Ceylan ile hem fikir olduğunu söyledi ve "Film 25 günde bitecek dediysek. 25. günde film bitecek diye bir saplantım var. Onun kafamda bitmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.
-"Roma'da film çekmek zor"-
Daha önce pek çok kez, artık Roma'da film çekmek istemediğini ifade eden Özpetek, bir izleyicinin neden bunu istemediği yönündeki sorusuna, "Roma'da film çekmek çok zor. Roma'nın merkezinde hemen hemen oyuncuların bulunacağı, makyajlarının yapıldığı kıyafetlerini değiştirdikleri yer ile set 5-6 kilometre uzakta oluyor. Yani ne kadar zorluk varsa o karşınıza çıkıyor. Gerek ekonomik olarak gerek kolaylık olarak bunların hepsi çok zor. Bir pratiklik yok hiçbir şekilde. Bir de Romalılar, setlere karşı çok da yorgunlar" dedi.
Bir keresinde "Mükemmel Bir Gün" filminin setinde, soğuk bir havada son derece yorgun bir şekilde çalışırlarken, bisikletli bir adamın kendilerine
"Oğlum gidip çalışsanıza" dediğini anlatan Özpetek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Arkasından küfür edecektim acayip sinirlendim. Bu insanların tavırlarında hep var. Son yaptığımız Şahane Misafir'in bir sahnesinde çekim yapıyoruz, uzun da bir sahne, zor bir çekim, bütün şehri durdurmuşuz. Bir tane büyük araba, kurallara aldırış etmeden yoluna devam ediyor, bizim çekim yaptığımızı görünce sadece bize inat olsun diye sürekli olarak korna çalıyor bizi rahatsız etmek için. Bu kötülük tabi. Bir kere, iki kere olduğunda bir şey demiyorsunuz ama üçüncüsünde, dördüncüsünde yoruluyorsunuz. Roma'nın dışında çekim yapmak istiyorum. Serseri Mayınları Lecce'de çektim bir rüyaydı. Çok kolaydı her şey. Roma'nın dışında çalışmak daha kolay."
Nuri Bilge Ceylan da yönetmenlerin çekim yaptıkları mekanları nasıl belirlediklerine dair soruya, "Şurada film çekeyim diye hiçbir zaman böyle başlamaz motivasyonum" cevabını verdi.
-"Çok iyi bir fotoğrafçı"-
Bir izleyicinin, Ceylan'a mühendis mezunu olduğunu hatırlatıp, fotoğraf merakının nereden geldiğini sorması üzerine ünlü yönetmen, "Mühendisliğe girmeden önce fotoğrafçılığa başlamıştım. Aslında çocukken ve gençliğimde sanat namına çevremde çok bir şey yoktu. Bir gün, doğum günümdü sanırım hediye edilen bir fotoğraf kitabı her şeyi başlattı sanırım. Orada fotoğrafçılık, başlangıçta bir sanattan ziyade bir oyun gibi görünüyordu. Karanlık oda fotoğrafın belirmesi... Oyun gibi başladı ama sonra daha çok benliğimi kapladı. Üniversitede sanat fotoğrafıyla uğraşıyordum artık. Çok küçük bir şey, hediyeler, hayatınızı tümüyle değişebiliyor" diyerek yanıt verdi.
Nuri Bilge Ceylan'ın çok iyi bir fotoğrafçı olduğunu, aynı zamanda da filmlerinde de çok iyi kadrajlar yakaladığını belirterek övgüler gönderen ve kendisini gıpta ettiğini söyleyen Ferzan Özpetek de, "Nuri Bilge'nin beni çok güldüren bir sözü vardı 3-4 yıl önceden: (İkimizde istediğimiz şeyleri yapıyoruz. Senin filmlerini çok kişi izliyor, benimkileri az kişi seyrediyor) demişti. Çok komiğime gitmişti. Ama şimdi değişiyor. Yavaş yavaş benimkiler azalıyor seninkiler çoğalıyor" diyerek espri yaptı.
Muhabir: Barış Seçkin
Yayıncı: Erdem Gültekin - ROMA