148 Yıldır Aynı Adreste, Aynı Kapıda - İstanbul
Türkiye'nin kuruluşundan itibaren adı ve yeri değişmeyen en eski eczanesi olarak bilinen Büyükada'daki Merkez Eczanesi, yaklaşık 1,5 asırdır şifa dağıtırken, tarihi yapısı ve nostaljik dokusuyla turistlerin de ilgisini çekiyor.
KAAN BOZDOĞAN - Türkiye'nin kuruluşundan itibaren adı ve yeri değişmeyen en eski eczanesi olarak bilinen Büyükada'daki Merkez Eczanesi, yaklaşık 1,5 asırdır şifa dağıtırken, tarihi yapısı ve nostaljik dokusuyla turistlerin de ilgisini çekiyor.
Büyükada'da 148 yıldır aynı isim ve adreste şifa dağıtan Merkez Eczanesi, 1870 yılında Rum eczacı Georges Papagabriel tarafından hizmete açıldı. Osmanlı döneminden kalan iş yeri birçok kez el değiştirse de ilk günkü dokusuyla hizmet vermeye devam ediyor.
Küçük restorasyonlara rağmen geçmişini koruyan eczanede, dönemin ilaçlarını, kutularını, şişelerini, sterilizasyon aletlerini, şırıngalarını, pilül tahtalarını, ilaç yapımında kullanılan havanları, reçete ve faturalarını bulmak mümkün. Eczane, 1950'lerde yaygın olan ve ilaçların havanda dövülerek hazırlanmasından dolayı "havan eczacılığı" olarak tanımlanan dönemin de izlerini taşıyor.
Adada ilk açılan, günümüzde ise Büyükada'daki üç eczaneden biri olan ve ilaç müzesini andıran Merkez Eczanesi'nde mesai süresince çeşitli sanatçıların seslendirdiği nostaljiyle bütünleşen şarkılar çalınıyor. Nostalji tutkunları ve müşterilerin yanı sıra turistlerin de uğrak yeri haline gelen eczane, ada turizminin cazibe merkezleri arasında gösteriliyor.
Fenerbahçe Kulübü'nün unutulmaz futbolcusu Lefter Küçükandonyadis, İstanbulspor'un efsanelerinden Kostas Kasapoğlu, Türk sanat müziği sanatçısı Zeki Müren'in de sık sık ziyaret ettiği eczane, günümüzde de birçok sanatçı, sporcu, yazar ve siyasetçinin sosyal buluşma alanı haline gelmiş durumda. İş yerinde, Lefter başta olmak üzere birçok ünlü ismin fotoğrafları ve köşesi bulunuyor.
Eczacı Avni Kurtuldu, AA muhabirine, 1991 yılında Kasımpaşa'daki eczanesini kapatarak Merkez Eczanesi'ni devraldığını, o günden bugüne birçok anı biriktirdiklerini anlattı.
Türkiye'de Osmanlı döneminden ilk günkü gibi kalan tek eczane olduklarını belirten 60 yaşındaki eczacı, eczanenin birçok kez el değiştirdiğini ancak dokusunda değişiklik olmadığını ifade etti.
İkinci Meşrutiyet'e kadar kentteki eczanelerin yabancı uyrukluların tekelinde olduğunu dile getiren Kurtuldu, "O dönem eczaneler yabancı uyruklululara ve azınlıklara ait, hiç Türk eczacı yok. Müslüman çocukları eczaneye çırak olarak alınmıyor, Müslümanlar da yabancıların yanına çırak vermek istemediği için uzun süre eczacılık hizmetleri yabancıların tekelinde kalıyor. 1909'dan, yani İkinci Meşrutiyet'ten sonra başlıyor Türk eczacılar." dedi.
"1870'den beri aynı kapı, aynı bina"
Avni Kurtuldu, eczanenin ün büyük özelliğini "aynı adreste, aynı kapıda olması" şeklinde tanımlayarak, "İstanbul'da isim olarak çok eski eczaneler var, yaşıt eczaneler var ama bunların sadece ismi kalmış. Bu eczaneler zaman zaman yer değiştirmiş, binalar yıkılmış ve başka binaya geçmişler ve sadece isimleri kalmış. Buranın en büyük özelliği 1870 yılından beri aynı kapı, aynı bina. Sahipleri değişse de aynı yerde eczane olarak hizmet vermiş." diye konuştu.
Söz konusu eczanenin adada yaşayan her insana bir şekilde dokunduğunu aktaran Kurtuldu, şöyle devam etti:
"Merkez Eczanesi'nin bu adada yaşayıp da dokunmadığı kimse yok. Bu 150 yıllık süreçte muhakkak herkes gelmiştir, muhakkak burada anıları vardır. Örneğin; geçen gün 80 yaşlarında bir amcamız geldi. Buradaki şişeyi gördü, ağlamaya başladı. 'Ne oldu amca?' diye sordum. 'Şinasi Rıza Birbil (eczanenin eski sahiplerinden) benim eniştemdi. Ben de burada çırak olarak çalışıyordum. O şişeye ayağım çarpmıştı, şişe kırılacak diye beni dövmüştü. Şişe kırılmadı ama şişeyi görünce hüzünlendim.' dedi."
Kurtuldu, eczaneyi devraldığı yıl yaşadığı bir olayı şu sözlerle özetledi:
"Biz buraya geldiğimiz ilk yıl restorasyon yapmak istedik. Birkaç ay kapıları kapattık, camları kağıtlarla örttük. Baktım kapı çalıyor, kapıyı açtığımızda kapıdaki kişi, 'Bana bir aspirin verir misiniz?' dedi. Gözleri görmeyen bir vatandaşımızdı. Adresi bildiği için kendisi gelmiş, el yordamıyla eczaneyi bulmuş. Mekanın aynı yerde kalmasının önemi burada bir kez daha öne çıkıyor."
Kurtuldu, tarihi eczanenin turistlerin ilgisini çektiğini, bazı turizm şirketlerinin ada turlarına, "Tarihi Merkez Eczanesi ziyareti" başlığını eklediğini vurguladı.
"Ticari gözle bakarsanız bu nostaljiyi bozarsınız"
Merkez Eczanesi'nde sadece şifa dağıtılmadığını, eskiyi yad etmek için toplanan insanların buluşma noktası olduğuna işaret eden Kurtuldu, bu dokunun bozulmaması gerektiğini belirtti.
Eczaneden ticari beklentisinin olmadığının altını çizen Kurtuldu, "Ticari gözle bakarsanız bu nostaljiyi bozarsınız. Biz ticari gözle bakmadık, 'Nostaljiyi bozmayalım.' dedik. Eczacılığın bir nostaljisi olsun istedik. Bu eczane artık bizim de değil, kamuya ait alan haline gelmiş. Ada halkının, İstanbulluların, hatta Türkiyelilerin bir mekanı. İnsanların buraya gelip eskiye dair bir şeyleri görüp hüzünlenmesi, nostalji yaşaması bize ticari kazançtan daha anlamlı geliyor. Ticari olarak düşünsek zaten köfteci yaparız ama bize parayı seçmedik." değerlendirmesinde bulundu.
"İş yeri olmazsa müze olmasında fayda var"
Gelecek nesillerin Merkez Eczanesi'ni korumasını, ileri ki yıllarda da iş yerinin eczane olarak devam etmesini ve adının "geçmiş sahipleri" listesine eklenmesini isteyen Kurtuldu, "İleri ki yıllarda eczane olarak kendi kendini çevirmeyebilir. O zaman da iş yeri olmazsa ilaç müzesi olmasında fayda var. Çünkü 150 yıldır aynı yerde hizmet veren eczane kalmadı. Biz de mal sahiplerimizin sağduyusuyla kalıyoruz, yoksa eczacılar olarak son yıllarda ciddi sorunlar yaşıyoruz." dedi.