11. Cumhurbaşkanı Gül, Bau Diplomat Okulu Açılışında Konuştu
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AB-Türkiye ilişkilerinde yapılan reformların Türkiye'nin faydasına olup olmadığına bakmak gerektiğini belirterek, "AB-Türkiye ilişkileri Avrupa'ya bir taviz olarak görüldüğü andan itibaren AB ile ilişkileri hemen kesmek gerekir.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AB- Türkiye ilişkilerinde yapılan reformların Türkiye'nin faydasına olup olmadığına bakmak gerektiğini belirterek, "AB- Türkiye ilişkileri Avrupa'ya bir taviz olarak görüldüğü andan itibaren AB ile ilişkileri hemen kesmek gerekir. AB ile Türkiye ilişkileri, AB'ye katılım yönünde yapılan reformlar, kanun değişiklikleri, yönetmelik değişiklikleri, bunlar Türkiye'nin, Türk insanının faydasına mı değil mi buna bakmak gerekir. Bakarsanız bütün bu süreç, Türkiye'nin en başarılı olduğu, ekonomisinin en güçlü olduğu, üniversitelerinin geleceğe yönelik büyük açılımlar yaptığı dönem bu çerçeve içerisinde olmuştur. Dolayısıyla bunu bir taviz olarak asla görmemek gerekir." dedi.
11. Cumhurbaşkanı Gül, kendi adını taşıyan resmi sitesinde yer alan bilgilere göre, Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Hükümet ve Liderlik Okulu'nun davetlisi olarak bu yıl 9'uncusu düzenlenen Diplomat Okulu programının açılış törenine katıldı.
BAU Rektörü Prof. Dr. Şenay Yalçın'ın ve emekli Büyükelçi Namık Tan'ın da aralarında bulunduğu programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Gül, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Burak Küntay'ın moderatörlüğünde öğrencilerin sorularını cevapladı.
Konuşmasına eğitime verdiği önemi vurgulayarak başlayan Gül, devamında yakın dünya tarihi, diplomasi ve Türkiye'nin güncel dış politikası konuları hakkında bilgiler aktardı.
Devletlerin en önemli sorumluluk alanlarından birisinin milli menfaatin en iyi şekilde korunması ve dış politikası olduğunu belirten Gül, bugün dünyaya damgasını vuran birçok olaylar, birçok problemin kaynağının yüzyıl öncesine dayandığını dile getirdi.
- "Dış politikasının güçlü olabilmesi için bir ülkenin önce evinin içinin düzenli olması lazım"
Gül, bir ülkenin mutlu ve güçlü olabilmesinin yolunun güçlü bir demokrasi, güçlü bir ekonomi ve sağlam, doğru dış politikadan geçtiğini söyledi.
Bir ülkede güçlü demokrasi, güçlü ekonomi ve sağlam bir dış politika söz konusu değilse o ülkede karışıklıklar yaşanabileceğini dile getiren Gül, şunları kaydetti:
"Eğer bir ülkede bunlar söz konusu değilse o ülkede karışıklıklar olur, bir ileri gidersiniz bir geri gelirsiniz, zaman büyük mücadelelerle geçer ve gider. Onun için demokrasi dediğimde, hukukun üstünlüğü dediğimde evrensel standartlarda almamız lazım. Temel insan hakları, bütün bunların garanti altına alınması bir ülkedeki huzurun birinci şartıdır. Dış politikada da bu böyledir. Dış politikasının güçlü olabilmesi için bir ülkenin önce evinin içinin düzenli olması lazım. Evinin içi düzenli olmayan bir ülkenin çok güçlü bir dış politika güdebilmesi mümkün değildir. Onun için hep derler 'Foreign Policy starts at home', yani dış politika önce evinde başlar. Evin içi dediğimde sağlam bir siyasi yapı, kuvvetler ayrılığına bağlı demokratik bir sistem, hukukun evrensel şekilde eşit uygulandığı bir hukuk düzeni, güven veren, ayrım yapmadan sadece haklı ve haksız ayrımı yapan temel hak ve özgürlüklerin evrensel anlamda garanti altına alındığı bir ülke kastediyorum. Şeffaflık, hesap verebilirlik, iyi yönetişim (Good Governance) dediğimiz ilkelerin geçerli olduğu bir ülkenin dış politikası da muhakkak ki güçlü olur. Böyle bir ülkenin çizdiği portre bütün dünyada güçlü olur. Böyle bir ülkenin bu dediğimiz unsurları o ülkenin 'Soft Power' dediğimiz 'yumuşak güç' kısmını çok güçlü yapar. O ülke önce çevresine sonra da dünyaya karşı hem model olur, hem vaktiyle Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı olarak sıkça kullandığım tabirle 'Source of inspiration' dediğimiz ilham kaynağı olur. ve nitekim uzun bir süredir Türkiye bu açıdan baktığımızda bütün çevremize gerçekten ilham kaynağı olmuştur."
"Türkiye komşu ülkelerini kendisine hayran yapmıştı"
'Hard Power' ve 'Soft Power' ifadelerinden bahseden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Etki alanınızı 'Hard Power' dediğimiz sert güçle, askerle mi oluşturmak daha sürdürülebilir yoksa daha yumuşak güçle mi oluşturmak daha sürdürülebilir? Türkiye uzun süre çevresini, bütün komşu ülkelerini kendisine hayran yapmıştı. Bunu yaparken de Türkiye'nin başarıları, siyasi başarıları, demokratik başarıları, hukuk reformları, ekonomik büyümesi çevresine ilham vermesiyle neticeleniyordu. Ben daima şuna inandım. Türkiye'nin özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde hep beraber olduğu ülkeler bugün ayrı bağımsız birer ülke. Her ülke birbirine eşit ve her ülkenin kendi onuru ve kendi çıkarları var. Önemli olan tarihten gelen bu beraberliği ortak değerlerimizle pozitif bir gündem içerisinde tutup bunlardan faydalanabilmek ve bunlardan güçlü bir işbirliği ortaya çıkarabilmek. İşte 'Soft Power'ınız olduğunda tarihte beraber olduğunuz bütün ülkelerde hep iyi anılarınız öne çıkar ve herkes size hayran olmaya başlar. Ama siz başka güçleri kullanma mecburiyetine girdiğinizde o zaman tarihte kötü anılar ortaya çıkar. Onun için bir ülkede refahın olması bir bölgede refahın gerçekleşmesiyle de ilgilidir. Çevrenizde ticaret yapacaksınız bir işbirliği yapacaksınız. Bütün bunlar için de istikrar gerekir, bölgede izlediğiniz doğru bir dış politika gerekir. Şimdi diplomasi bunun için var. Diplomasi mecbur kalıp da güç kullanmamak için var, tatlı dille meseleleri çözmek için var. Acı dille zorla meseleleri çözersin ama onlar çok kalıcı olmaz. Önemli olan kazanım zaten. Siz ilerlerken anti-tezinizi oluşturmadan, düşman oluşturmadan ilerleyeceksiniz ki bu ülkeler içerisinde de bölge içerisinde de hep beraber sevgi ve mutluluk olsun. Onun için 'Yurtta sulh cihanda sulh' lafı gerçekten çok olağanüstü bir laftır. Barışın kendi ülkenizde, çevrenizde ve bütün dünyada temini için uğraşmak. Bunun için de bölgede ve her ülkede az önce söylediğim demokratik anlayışın ve uygulamaların yaygınlaşması lazım."
"Dış politika içerde başlar sözü" çok doğru"
Gül, görev yaptığı dönemlerde Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) seçilmesinin içeride demokrasisi güçlü, hukuku güçlü bir reformcu zihniyet ile gerçekleştiğini ifade ederek, "Dış politika içeride başlar sözü çok doğru. İçeride güçlü olanın dışarıda da çok güçlü bir dış politika gütmesi her zaman mümkündür ve dışarıya da her zaman doğru istikamet verebilir." dedi.
Dış politikada komplo teorilerinin çok konuşulduğunu dile getiren Gül, "Hele Türkiye söz konusu olduğunda dünyanın birçok yerinde Türk düşmanı ve Müslüman düşmanı mihraklar, çevreler hep var, bunlar muhakkak var. Bunları bileceğiz, naif olmayacağız ama eğer her şeyi komplo teorilerine bağlamaya kalkarsak o zaman da o ülkeleri yönetenlerin hiç mi akılları yokmuş sorusunu sormamız gerekir. Allah herkese akıl vermiş. O ülkelerin yöneticilerinin, liderlerinin, sorumluluk taşıyanlarının hiç mi aklı yokmuş diye sorgulamamız gerekir." ifadelerini kullandı.
AB-Türkiye ilişkileri
Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerine de değinen Gül, şunları kaydetti:
"Avrupa acı tecrübeyi yaşadıktan sonra güzel formüller ortaya çıkardı. Sonunda ileri gittiler, birleştiler, kendi içlerinde bugün büyük problemler yaşıyorlar ama yine de beraberlikleri devam edecek. Belki genişlemeden dolayı hantal bir yapıya kavuşmuş olabilirler ama bugün hangi Avrupa ülkesine giderseniz gidin hala ekonomilerinin, bilim, kültür, sanatlarının ne kadar ileride olduğunu göreceksiniz. Dolayısıyla onların ekonomik büyüme rakamları bazen küçük oluyor. Bunun bizi aldatmaması lazım. Yapacağı yol kalmamış, yapacağı baraj kalmamış, şehirlerinin hepsini güzel yapmış, köylerin hepsi şehir gibi köyler haline gelmiş. Tabi ki bu ülkelerin ekonomik büyümeleri daha yavaş olacaktır. Ama bizim gibi ülkelerin yapacakları hala çok. Bizde hala köylerimize mahallelerimize bakın, şehirlerimizin birçoğuna bakın, bizim gece gündüz çok çalışmamız gerekiyor. Bizi %5, %6 büyümeler kurtarmaz. Bizim çok daha fazla geleceğimize konsantre olmamız gerekiyor. Onun için Avrupa ile bizi kıyaslarken sakın Avrupa'yı küçük görmeyin. AB'yle ilişkilere çok önem veren bir insan olarak bunu söylüyorum. Bunu daima bir çapa olarak görmek lazım. Birçok reform, birçok hukuk reformu bu sayede müzakere süreci içerisinde gerçekleşti. Maalesef bunları kendi programlarımız çerçevesinde gerçekleştiremedik. Böyle bir müzakere çerçevesinde bu programların büyük bir kısmı gerçekleşti. Biliyorsunuz Kopenhag siyasi kriterleri, Maastricht ekonomik kriterleri çerçevesinde bunlar bizim için hedef oldu. Bunların büyük bir kısmını yaptık. Burada şuna bakmak gerekiyor. AB-Türkiye ilişkileri Avrupa'ya bir taviz olarak görüldüğü andan itibaren AB ile ilişkileri hemen kesmek gerekir. AB ile Türkiye ilişkileri, AB'ye katılım yönünde yapılan reformlar, kanun değişiklikleri, yönetmelik değişiklikleri, bunlar Türkiye'nin, Türk insanının faydasına mı değil mi buna bakmak gerekir. Bakarsanız bütün bu süreç, Türkiye'nin en başarılı olduğu, ekonomisinin en güçlü olduğu, üniversitelerinin geleceğe yönelik büyük açılımlar yaptığı dönem bu çerçeve içerisinde olmuştur. Dolayısıyla bunu bir taviz olarak asla görmemek gerekir."
"Zaman zaman Avrupa'da Fransa Cumhurbaşkanı gibi çok yanlış ve öngörüsüz liderler çıktığını" bildiren Gül, "Bunlar daima Türkiye'ye karşı ön yargılı oldular ve Türkiye ile bu müzakere sürecini hep tıkadılar ve o zamanlar ben TBMM'de yaptığım konuşmalarda hep şunu söyledim. Avrupa'yı bırakın dedim. Formül elimizde, ne yapılacağı, yol haritası önümüzde. Biz kendimiz bu fasılları fiili olarak açıp kapayabiliriz. Bu kuralları adapte ettiğimizde, demokratik, hukuki, ekonomik, mali kurallarımızın standartlarını yükselttiğimizde Türkiye tabi ki daha güçlü hale gelecek. Daha güçlü olan Türkiye ile herkes doğal olarak daha çok iş birliği yapmak isteyecek. Bugünlerde doğrusu bunun çok zayıfladığını görüyorum ve bunların tekrar yerli yerine konmasının Türkiye'nin çıkarına olduğuna inanıyorum." şeklinde konuştu.
- "Dış politikada hamaset, retorik, hesapsız konuşmalar olamaz"
Diplomasinin iç politikadan farklı olduğunu söyleyen Gül, şunları aktardı:
"İç politikada çok ekstrem şeyler olabilir maalesef ama dış politikada hamaset, retorik, hesapsız konuşmalar bunların hiçbiri olmaz. Dış politikanın kendi üslubu vardır. Şimdi dış politika uluslararası çıkarlarınızı korumayla ilgili bir konu. Varlık sebebimiz, beka meselemizle ilgilidir. Komşularımızla ilişkiler, bütün geniş dünyayla ilişkiler, uluslararası camiada yer edinebilmemiz, dünya siyaset dengesinde yerinizin olması bütün bunlar diplomasinin alanıdır ve diplomasinin kendi dili vardır. Diplomasi bir krizi çözmek değil esasen krizin çıkmasına fırsat vermemektir. Yangına fırsat vermemektir. Yangın çıktıktan sonra yangını söndürmek bir başarı diye övünebilirsiniz ama önce yangına sebep verenleri sorgulamak gerekir. Dolayısıyla diplomasi bir problemi önce görür, radarına alır, burada bir problem oluşuyor der, bir felaket geliyor der ve hemen onun tedbirini alır. Görüşmeler diyalogla, uzlaşmayla olur. Bütün çarelere başvurulur ve o problem ortaya çıkmadan çözülür. Yoksa problem sıcak problem haline geldiğinde o zaman güç kullanmak kaçınılmazdır. Güç önemli, az önce saydığım demokrasi, ekonomi, dış politika gibi tabi ki her ülkenin bir de silahlı kuvvetler gücü var. Ancak bunu atalarımız güzel söylemiş, 'Hazır ol cenge, istersen sulh-u salah' derler. Barış, huzur istiyor isen güvenlik içinde yaşamak istiyorsan hazır olmak lazım. Hazır olmak demek caydırıcılık demektir. Ama çıkar çatışmaları 'conflict of interest' dediğimiz öyle anlar gelir ki bazen mecbur olursunuz ve savaşırsınız. Savaşın ne olduğunu en iyi askerler bilir. Onun için askerler hemen savaşalım demezler, savaşın acımasızlığını, savaşın nasıl ölüm olduğunu, öldürmek olduğunu en iyi onlar bilir. Savaş en son yoldur. Diplomasi eğer zayıfsa, devrede değilse birdenbire sıcak problemle karşı karşıya kalırsınız ve güç kullanmak zorunda kalırsınız. Tabi ki güç kullanmaktan önce de çıkış stratejilerinin olması gerekir. Bugün Suriye'de yaşanan felaket nedir? Suriye gibi Irak'a da böyle girilmiştir. Uluslararası meşruiyet olmadan, BM Güvenlik Konseyi'nin kararı olmadan Amerika mecbur etmiştir ve koalisyonla o saldırıyı yapmıştır. Suriye'ye karşı başlatılan silahlı mücadelenin bir çıkış stratejisi yapılmadığı için, dengeler iyi hesaplanmadığı için neticede bugünkü büyük siyasi boşluk, perişan durum ortaya çıkmıştır. Çok iyi tanıdığımız şehirler Şam, Halep gibi bakmaya kıyamayacağınız şehirler yerle bir olmuştur. Onun için dış politikada bilgi, tecrübe ve geleceği öngörmek için analiz çok önemlidir."