TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, "Küresel ekonomideki dönüşüme ayak uydurarak dünya ekonomisinden daha yüksek bir pay alacağımız, refahımızı artıracağımız bir yola girmeliyiz.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, "Küresel ekonomideki dönüşüme ayak uydurarak dünya ekonomisinden daha yüksek bir pay alacağımız, refahımızı artıracağımız bir yola girmeliyiz." dedi.
Turan, TÜSİAD YİK Toplantısı'nın açılışında yaptığı konuşmada, görevi devraldıktan sonraki ilk TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı'nda yönetim kurulu başkanı olarak hitap etmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade etti.
Başkanlığının ardından geçen kısa süre içinde ülkenin çeşitli bölgelerine, sanayi merkezlerine yaptığı ziyaretlerde deneyimlere dayalı bir görüşünü teyit etme imkanı bulduğunu dile getiren Turan, Türkiye'de iş dünyasının kaygıları, beklentileri, özlemleri, hedeflerinin coğrafi konumlarla, kökenlerle belirlenmediğini, Türkiye'nin tümünde, doğudan batıya, kuzeyden güneye iş dünyası olarak aslında aynı durumlarla, güçlüklerle karşı karşıya olduklarını söyledi.
"Hem vatandaş hem de iş insanı olarak Anadolu girişimcileri de bir an önce rasyonel, dünya ve memleket gerçekleriyle uyumlu ve yalnızca ekonomiyle sınırlı kalmayan bir gelecek projesine ihtiyaç duyuyor" diyen Turan, geçen ekim ayında yayımladıkları "Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa" raporundaki analizlerin giderek daha fazla kabul gördüğünü kaydetti.
"Küresel koşullar artık lehimize değil"
Orhan Turan, dünyanın eski düzeninin, bu düzenin kurum ve kurallarının acil bir yenilenmeye ihtiyaç duyduğunu söyledi. Rusya-Ukrayna savaşına değinen Turan, dünyada sadece enerji fiyatlarında değil, gıda fiyatlarında bir patlama yaşandığına dikkati çekti.
Turan, tedarik zinciri problemleri ve ham madde fiyatlarında süregelen artışın Ukrayna'da devam eden savaşın tetiklediği belirsizliklerle harmanlandığını, bunun sonucunda dünyada enflasyonun tırmanacağı, büyümenin ise baskı altında olacağı bir dönemin başlangıcında olunduğunu, bunlara ek olarak iklim değişikliği ve savaşın gıda ve su arzı üzerinde artan tehdidi ile karşı karşıya kalındığını aktardı.
Yeni gerçeklerin iktisat biliminin merceğinden değerlendirildiğinde yakın geçmişe damgasını vuran para politikalarının sürdürülemeyeceğinin belirginleştiğini, geride bırakılan 14 yılın genişlemeci para politikası döneminin kapandığını ifade eden Turan, şunları kaydetti:
"Bu politikalar Türkiye'nin dönem dönem yaşadığı krizlerden çıkabilmesini kolaylaştıran bir etki yaptı. Oysa şu an küresel ekonominin geçmekte olduğu döngüde rüzgar karşıdan esiyor ve işimizi çok daha fazla zorlaştırıyor. Küresel koşullar artık lehimize değil. Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz. Artık ucuz TL ve ucuz iş gücü ile ihracatta rekabet avantajı kazanma devri, yerini yüksek nitelikli iş gücüyle ve teknolojiyle yüksek katma değer yaratmaya bıraktı."
Turan, enerjide dışarıdaki fiyat artışlarının cari açığı artırırken, içeride özellikle sanayiye uygulanan rayiçlerin üretimi ve ihracatı olumsuz etkilediğini belirterek, "Türkiye ekonomisi dünya hasılasından aldığı payı 2000'lerin başından 2013'e kadar yüzde 0,60'tan yüzde 1,24'e kadar yükseltmişken, bu pay son 7-8 yıldır hızla düşerek yüzde 0,8'e kadar geriledi. Türkiye'nin potansiyeline sahip bir ülke için bu gerçekten kabul edilemeyecek bir durumdur." diye konuştu.
Beyin göçüne değinen Turan, "Bu göçü durdurmak için atılacak adımların en başta gelen önceliklerimizden sayılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu boyutlarda bir nitelikli insan kaybına tahammülümüz olmadığına inanıyoruz." dedi.
"Küreselleşmenin yeni bir versiyonuna geçiyoruz"
TÜSİAD Başkanı Turan, küreselleşmenin yeni bir versiyonuna geçildiğine işaret ederek, "Tedarik zincirlerinin kısaltılması bağlamında bölgesel ekonomik kümelerin ve bunları örgütleyecek kurumların öne çıkacağı, göçmen meselesinin daha belirgin şekilde siyaseti etkileyeceği ve küresel güvenlik mimarisinin yeniden inşa edileceği bir kurucu andayız." diye konuştu.
Türkiye'nin bu konuların hemen hepsinde özellikle Batı sistemi içinde önemli roller oynayacağı, oynaması kendisinden beklenen bir ülke olduğunu ifade eden Turan, izlenecek politikaların diplomatik inceliklere öncelik veren bir strateji içinde, dostlukları derinleştirip düşmanlıkları azaltacak şekilde tasarlanması ve uygulanmasının çıkarlarımızı korumayı kolaylaştıracağını söyledi.
Turan, yaşanılan dönemin manasını tam olarak kavramanın önemine işaret ederek, " Türkiye ; bu kurucu anda alınan kararlara, izlenen çizgiye tepki veren bir ülke değil, yeni yapılanmaya aktif katkıda bulunan, düzen şekillenirken kendi görüşlerini bu yeni yapının harcına yerleştiren bir ülke ve bölgesel güç olmalıdır." dedi.
Terörden çok çekmiş, acılar yaşamış bir toplumun hassasiyetlerine dost ve müttefik ülkelerin daha fazla dikkat etmesini istemenin Türkiye'nin hakkı olduğunu vurgulayan Turan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak en haklı olduğumuz konularda bile çıkarlarımızı korurken tercih edeceğimiz yöntem amaca varmamızı kolaylaştıracak şekilde formüle edilmelidir. Bu bağlamda İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelikleri konusunda Türkiye'nin dile getirdiği sıkıntıların ve taleplerin müzakere yoluyla, karşılıklı anlayışı geliştirerek ve ittifak ruhuna uygun şekilde çözülebileceğini ümit ediyoruz. AB ile ilişkilerimizin hayli sorunlu olduğu herkesin malumu. Bu ilişkileri sığınmacı mutabakatına indirgemekten tarafların vazgeçme zamanı gelmiş de geçmektedir. Konuları tek tek pazarlığa açan yaklaşımın sona ermesi, ilişkilerin karşılıklı güvensizlikten arındırılarak canlandırılması, tedarik zincirleri yeniden tanımlanır ve sermaye kendisine yeni adresler ararken, büyük önem taşıyacaktır.
Ekonomik konularda da içeride atacağımız rasyonel ve reformist adımlarla, kurumların güçlendirilmesiyle konumumuzu sağlamlaştıracağımıza inanıyoruz. Küresel ekonomideki dönüşüme ayak uydurarak dünya ekonomisinden daha yüksek bir pay alacağımız, refahımızı artıracağımız bir yola girmeliyiz. Ancak biliyoruz ki AB ile ilişkilerin düzelmesi konusu salt ekonomik toparlanmaya bağlanacak bir mesele değildir. Türkiye'nin potansiyelini sonuna kadar kullanacağı bir noktaya gelinmesi aynı zamanda anayasamızdaki demokratik, sosyal, laik, hukuk devleti tanımlamasına tam anlamıyla uygun bir yönetim yapısı kurmaya bağlıdır."
"Enerji verimliliği seferberliğine ihtiyacımız olduğuna inanıyorum"
Orhan Turan, gençlerin her şeyden önce duyulmak ve dikkate alınmak istediğini, anlaşılmadıklarına, ailelerinden ve okullarından yeterli desteği alamadıklarına inandıklarını, gelecekle ilgili derin kaygılarının bulunduğunu söyledi.
Türkiye'nin, dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden önce kadınların siyasi haklara sahip olduğu, eşit vatandaş statüsüne kavuştuğu bir ülke olduğunu belirten Turan, "Cinsiyetçi ayrımların toplumları ne denli geride bıraktığının, kadınların toplumsal ve ekonomik hayata katılmalarının, yüksek eğitim seviyelerine ulaşmalarının ne denli önemli olduğunun iyice anlaşıldığı bu çağda Türkiye'nin bu konularda geriye gitmesi kabul edilemez. İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönülmesi gerektiğini düşündüğümüzü de bir kez daha tekrar edeyim." diye konuştu.
"Tüm kalbimle, çok uzun süreden beri bir enerji verimliliği seferberliğine ihtiyacımız olduğuna inanıyorum" diyen Turan, "Bir yandan fosil yakıtlara bağımlılıktan kurtulmaya çalışmalıyız. Ancak eş zamanlı olarak, enerji tüketimi konusunda bilinçlenmeye, hem sanayide hem konutlarda enerjiyi daha etkin ve verimli kullanmaya ihtiyacımız var." dedi.
Turan, ciddiye alınmak isteyen, daha iyi eğitim talep eden, haklarının yenmediği bir düzen arayan gençlere, kutuplaşma, ayrımcılık ve ötekileştirmeden arınmış bir ülke iklimi sunulabilmesi gerektiğini söyledi.
"Bugün beklemek değil, atağa kalkma zamanı"
TÜSİAD Başkanı Turan, "Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa" raporunu hatırlatmak istediğini belirterek, şunları kaydetti:
"Anadolu, Türkiye yeni bir büyük atılım yapmaya hazırdır ve bunun için gerekli enerjiyi de içinde taşımaktadır. İyi yönetim ve öngörülebilirlik şirketlerin de değişen dünya ekonomisi şartlarına uygun, katma değeri artıracak uzun vadeli stratejiler hazırlayabilmelerine olanak sağlayacaktır. Az önce vurguladığım gibi Türkiye, kalkınmış müreffeh ülkeler içinde yerini almak istiyorsa insani gelişme ve yetkinleşmeye, bilim, teknoloji ve inovasyona, siyasal, toplumsal ve ekonomik kurumlar ve kurallara önem vermek zorundadır. Bunu başarırsak hedeflediğimiz gelecekte, ekonomik açıdan gelişmiş, uluslararası alanda saygın, toplumsal olarak eşitlikçi, adil ve yeşil dönüşümü başaran çevreci bir Türkiye görüyoruz. Geleceğe de ümitle bakıyoruz.
Sonuçta, 99 yıllık tarihi içinde Cumhuriyetimiz pek çok zoru başardı, güçlükleri aştı, ülkeyi belli bir kalkınmışlık noktasına getirdi. Kurucu ilkelerimiz halen bize ışık tutmaya devam ediyor. Siyaset, toplumdaki modernleşme ve özgürleşme özlemlerini ciddiye aldığı takdirde bugünkü güçlüklerin doğru hedefler, politikalar benimsenerek ve bizi bütünleştirecek söylemlerle aşılabileceğinden şüphe etmiyorum. Bugün özgürlükleri, eşitliği, adaleti, dayanışmayı, bilimi, çevre bilincini yeniden inşa etme, saygın kurumları, güveni yeniden yaratma zamanı. Bugün beklemek değil, atağa kalkma zamanı. Daha özgür, daha eşit, daha adil, daha temiz, daha eğitimli, daha güzel yarınlar için hep birlikte geleceği inşa etme zamanı."