Türkiye-Ab İlişkileri: Gelecek Senaryoları" Konferansı
İtalya Dışişleri Bakan Yardımcısı Pistelli: "AB süreci uzun bir yolculuk ve bu seyahatin varış noktası Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği olmalı" Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kemal Derviş: "Avrupa Türkiye'yi eleştirirken, birlikte bir geleceğin olası olduğunu da göstermeli"
İtalya Dışişleri Bakan Yardımcısı Lapo Pistelli, Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin uzun bir yolculuk olduğunu belirterek, "Bu seyahatin varış noktası Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği olmalı" dedi.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile Brookings Enstitüsü ortaklığında yürütülen "Türkiye Programı" çerçevesinde, "Türkiye-AB İlişkileri: Gelecek Senaryoları" konulu bir konferans düzenlendi.
İtalya Dışişleri Bakan Yardımcısı Pistelli, konferansta 2013 yılının Türkiye ve AB'nin karşılıklı olarak birbirini eleştirdiği bir dönem olduğunu, 2014'te ise seçimler sebebiyle AB ve Türkiye'nin kendi içlerine döndüğünü ifade etti.
AB üyelik sürecinde Türkiye'yi başarılı bir dönemin beklediğini dile getiren Pistelli, AB'nin uzun bir yolculuk olduğunu ve bu seyahatin varış noktasının Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği olması gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin AB üyelik sürecine birlikte başladığı Hırvatistan şu an tam üye olmuşken kendisinin olamaması nedeniyle yaşadığı hayal kırıklığını anlayabildiğini aktaran Pistelli, "Burada varoluşla ilgili, hem AB'nin hem de Türkiye'nin rolü ve kimliğiyle ilgili sorular var. Türkiye'de AB'ye tam üyelik destekleniyor. AB'nin yaklaşımıyla ilgili elimde kesin rakamlar yok ama açıkçası şizofrenik bir yaklaşımımızın olduğunu söylemek mümkün. Ortalama Avrupa vatandaşları tarafından Ortadoğu'nun çok karışık ve kötü bir yer olduğu ve Türkiye'yi de bunun bir parçası olduğu düşünülüyor" diye konuştu.
Pistelli, AB'ye tam üyeliğin stratejik hedefler arasında yer almasından mutlu olduğunu belirterek, AB'nin kendini yeniden düşünmeye başladığını ve Türkiye ile ilişkilerin de bu çerçevede değerlendirildiğini dile getirdi.
Ortadoğu konusunun kendilerini de yakından ilgilendirdiğini ifade eden Pistelli, "Türkiye'nin birkaç sene önce hırslı bir bölgesel dış politika gündemi vardı. Belki şimdi AB ile yeni bir işbirliğine ihtiyacınız var. Ortadoğu'daki barış süreci hala tamamlanmış değil ve yeni krizler de var. Bunların hepsi farklı şekilde hem İtalya'yı hem Türkiye'yi hem de AB'yi etkiliyor" diye konuştu.
Türkiye'nin bir enerji merkezi olarak düşünülmesinin de önemli olduğuna işaret eden Pistelli, bunun başarılabilmesi için de enerjiyle ilgili olarak Türkiye ile AB arasında bir diyaloğun başlaması gerektiğini söyledi.
Türkiye ile AB arasında fırsatların sorunlardan daha fazla olduğunu vurgulayan Pistelli, şunları kaydetti:
"Tam üyelik yolu zorluklarla dolu. Ama ne olursa olsun diyalog çok önemli ve ne kadar uzun sürerse sürsün devam ettirilmeli. Şunu inkar etmiyorum; Avrupa'da son dönemde Türkiye'nin tam üyeliğiyle ilgili çok ciddi çalışılmadı ama ben hiçbir zaman olumsuz düşünmüyorum. Bu senenin sonuna geldiğimizde yeni başlıkların açılması için bir şeyler yapmış olarak gelecek seneye başlamak istiyoruz.
Türkiye'de temel haklar, özgürlükler ve Gezi Parkı olaylarının nasıl yönetildiğiyle ilgili Avrupa'da bir tartışma var. Dostlar arasında konuştuğumuz için söylüyorum; bu soruları gözardı etmeyin, yanıtlamaya çalışın. Karşılıklı bir diyalog kurulması gerekiyorsa cesur ve dürüst olmalıyız ve mümkün olduğunda hızlı bir şekilde 23 ve 24. başlıkları açmalıyız. Gündem içinde kaybolmayalım. AB bu aşamada Ankara'ya patronluk taslamayacak. Çünkü bizim de sorunlarımız var. 23. ve 24. başlıklarla ilgili AB'nin de kendi içinde çözmesi gerekenler var."
Pistelli, birkaç hafta içinde İtalya Başbakanı'nın Türkiye'ye gerçekleştireceği ziyaretin üyelik sürecine katkı sağlayacağını da sözlerine ekledi.
"Avrupa içine düştüğü yorgunluğu bir an önce üzerinden atmalı"
Avrupa Birliği Bakanlığı Müsteşarı Rauf Engin Soysal ise bölgesel ve küresel düzeyde karşı karşıya kalınan sınamaların Avrupa projesinin güçlendirilmesi ve Transatlantik bağın yeni bir ivme kazanmasını gerekli kıldığını belirterek, Türkiye-AB ilişkilerinde hem katılım sürecine hem AB geleceğine eş zamanlı odaklanmanın önem taşıdığını ifade etti.
Avrupa bütünleşme sürecinin temel felsefesi olan birlikte yaşama ve çalışma anlayışının pekiştirilmesi ve gönüllü irade temelinde yükselen Avrupa projesinin güçlü bir geleceğe taşınmasının temel hedefleri olduğunu vurgulayan Soysal, "Avrupa projesinin inşasında Atlantiğin iki yakası arasında gelişen karşılıklı etkileşim ve birbirini besleyen bağlar her zaman belirli bir rol oynamıştır. Bugünkü sınamalar karşısında bu etkileşimin güçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşma sürecini bu anlamda değerlendirmek mümkündür. Türkiye'nin TTIP içinde yer almasının önemine böyle geniş bir açıdan yaklaşmak doğru olacaktır" ifadelerini kullandı.
Soysal, son 10 yıllık dönemde birden çok krizle baş eden Avrupa'nın bir anlamda düşünsel olarak da içine düştüğü yorgunluğu bir an önce üzerinden atmasını, tembel kavramları terk etmesini ve yılgınlığın yerini güçlü adımların almasını temenni ettiklerini söyledi.
Avrupa projesinin geniş bir coğrafyada yaşanan değişim ve yeni sınamalar karşısında cazibesini koruyabilmesi ve insan odaklı bir vizyonun öne çıkarabilmesinde pay sahibi olması gerektiğini belirten Soysal, "Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması sac ayakları, elbette esas alınmalıdır. Cömert ve kapsayıcı bir Avrupa kimliğine olan ihtiyaç daha da artmıştır. Komşuluk coğrafyasında istikrarı, refahı ve demokrasiyi güçlendiren, değişime güvenle bakabilen, değişimi içselleştirebilen ve alçakgönüllü bir bakışı farklı kültürlerle buluşma zeminine dönüştüren bir Avrupa kimliği Avrupa projesinin temel dinamiği olmalıdır. Değerler Avrupasının evrenselliği böyle bir dinamik yakalandığından yaşam sahasını genişletebilir" değerlendirmesinde bulundu.
"Türkiye ne Müslüman dünyayı ne de Avrupa'yı dışlayabilir"
Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kemal Derviş ise "Coğrafi, tarihi, kültürel ve ekonomik bir köprü olan Türkiye ne Müslüman dünyayı ne de Avrupa'yı dışlayabilir. Bu iki boyut her zaman devam edecek. Bir boyutundan vazgeçip diğer boyutuna bütün ağırlığı vermek tarihi, coğrafi ve yapısal olarak mümkün değil" dedi.
Türkiye'nin son 10-15 yıldır önemli bir kıta olan Afrika'ya ciddi girişler yaptığını anlatan Derviş, Türkiye'nin dünyaya bakışının küreselleştiğini söyledi. Derviş, Türkiye'nin Ortadoğu'ya yardımcı olmaya çalışırken, elinden geldiğinde savaş ve mezhep çatışmaları kısır döngüsünden kendisini dışarıda tutması gerektiğini dile getirdi.
AB'nin daha esnek bir yapıya kavuşmak zorunda olduğuna dikkati çeken Derviş, "Avro bölgesinin başarılı olabilmesi için siyasi entegrasyonun da buna eşlik etmesi gerekiyor. Önümüzdeki 5-10 sene içinde daha güçlü bir sosyal politika koordinasyonu, daha güçlü bir parasal birlik kaçınılmazdır ve AB'nin de bu yönde ilerlemesi gerekecektir. Aksi takdirde artık durağanlaşmış bir sistem haline gelecektir" yorumunda bulundu.
Yeni Avrupa mimarisi içinde Türkiye'nin her iki taraf açısından daha gerçekçi konumunun ne olabileceğine bakmak gerektiğini belirten Derviş, "Avro bölgesi daha entegre yarı federal bir birim haline gelirse zaten Türkiye bunun bir parçası olmak istemeyecektir. Bununla bağlantılı olarak Türkiye'nin çıkarına olan şey Birleşik Krallık'ın AB üyeliğinin devam etmesidir. Bunu yakından takip etmeliyiz. Benim düşüncem kalacakları yönünde" diye konuştu.
Türkiye'de Avrupa'ya yeniden bir ilgi doğduğunu aktaran Derviş, şunları söyledi:
"Yeni bir Avrupa mimarisi oluşuyor. Özellikle Birleşik Krallık parasal birlikte kalırsa bu muhtemel çok daha esnek bir yapı olacak. Diğer taraftan Türkiye'de de Avrupa'ya yinelenen bir ilgi var. Yani bir fırsat var. Yeni Hükümet de çalışmaları sayesinde ilişkilerdeki iniş tersine dönecek ve yeniden canlanacaktır. Avrupa açısından bakıldığında, evet, bir yorgunluk var, bir sürü sorunla uğraşmaya çalışıyorlar. Türkiye bu esnek yapı içinde yer alabilir. Benim biraz daha kötümser olduğum bir alan var; Türkiye'deki kutuplaşmanın durdurulması gerekiyor. Bunu durdurmanın yollarında biri Avrupa hayalinin ve projesinin yeniden canlandırılmasıdır. Bu gerçekleştirilirse bunun olumlu ve sakinleştirici etkisi olabilecektir. Ancak bunu hemen yapılması lazım. Ortadoğu'daki karmaşanın içine çekilirsek durum her gün daha da kötüleşecektir."
Derviş, Avrupa'nın da bir takım jestleri ve adımları düşünmesi gerektiğini belirterek, "Önemli bir başlığı açmak bunun yollarından biri ama yeterli değil. Türkiye'yi stratejik düşünme oturumlarına davet etmesi önemli. Tabi ki eleştirilerine de devam etsin. Diğer taraftan Avrupa Türkiye'yi eleştirirken birlikte bir geleceğin olası olduğunu da göstermeli. Yani Türkiye'ye bir mesaj verilmeli. Bunun çok olumlu bir etkisi olacaktır" ifadelerini kullandı.
Açılış konuşmalarının ardından İtalya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Nathalie Tocci, Türkiye-AB ilişkilerinde gelecek döneme ait farklı senaryoları ele aldığı çalışmasını sundu. Daha sonra Brookings Enstitüsü TÜSİAD Kıdemli Araştırmacısı Kemal Kirişçi'nin moderatörlüğündeki panelde Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmacılar Derneği (ABKAD) Başkanı Belgin Akçay, İstanbul Bilgi Üniversitesi Jean Monet Kürsüsü'nden Senem Aydın Düzgit, Brookings Enstitüsü ABD ve Avrupa Merkezi Direktörü Dış Politika Programı Kıdemli Araştırmacısı Fiona Hill ile Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen konuşmacı olarak yer aldı. - İstanbul