"Krizi Olmasaydı İç Borcumuz Yoktu"
Ali Babacan, 2001 Krizinin Hazine'ye Maliyetinin 381 Milyar 877 Milyon TL Olduğunu Söyledi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2001 krizinin Hazine'ye maliyetinin 381 milyar 877 milyon TL olduğunu söyledi Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2001 krizinin Hazine'ye maliyetinin 381 milyar 877 milyon TL olduğunu söyledi. 2010 Aralık ayı sonu itibariyle Türkiye'nin merkezi yönetim iç borcunun 352 milyar TL düzeyinde olduğunu vurgulayan Babacan, "Kriz olmasaymış, iç borcumuz olmayacakmış" dedi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türk ekonomi tarihine "Kara Çarşamba" olarak geçen 21 Şubat 2001 Krizi'nin 10. yılında ekonomi muhabirleriyle sohbet toplantısı gerçekleştirdi. 2000-2001 Krizi, Küresel Ekonomik Kriz ve G20 Bakanlar Toplantısı'nın sonuçlarına yönelik açıklamalarda bulunan Bakan Babacan, basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı. 2001 krizinin maliyetinin herkes tarafından merak edildiğini belirterek, krizin devlete maliyetinin ne olduğu üzerine Hazine Müsteşarlığı'na çalışma yaptırdığını açıkladı. Çalışmanın bu hafta sonu tamamlandığını ifade eden Babacan, izlenen metodoloji ve araştırma sonucu hakkında şu bilgileri verdi:
"2000-2001 krizi nedeniyle özel bankaların ve kamu bankalarının üzerindeki yükü temizlemek amacıyla özel tertip hazine kağıtları ihraç edildi ve 2010 yılı sonunda bu kağıtlar sıfırlandı. O dönemde özel tertip hazine kağıtları Ziraat Bankası'na, Halk Bankası, Emlak Bankası'na ve özel bütün bankaların maliyetini karşılayabilmek için Tasarrufu Mevduatı Sigorta Fonu'na verilmişti. Ayrıca Hazine'nin o anki nakit ihtiyacını karşılamak için Merkez Bankası'na verildi. Krizin maliyetini senetlerle ölçmek zor. Sadece 2010 yılında özel tertip senetler için 14.7 milyar TL ödendi. Krizin yükü Hazine'ye borç olarak yazıldı. 2001 yılından 2010 yılı sonuna kadar olan dönemde her yıl için enflasyon değişim oranı kullanılarak yapılan hesaplamalara göre Hazine'nin kriz nedeniyle ödediği fatura 251 milyar 563 milyon TL. Ama Hazine Müsteşarlığı'ndaki arkadaşlarımız "bunu ödeyebilmek için borçlanmak zorunda kaldık. Bütçe açığı var, bunlar finanse ediliyor. Biz gittik piyasadan borçlandık' dediler. Bunun üzerine, kriz nedeniyle bu parayı ödemeseydik, böyle bir borçlanma yapmasaydık, bu paraları ödemeseydik, Türkiye'nin bugün ne kadar daha az borcu olacaktı diye baktık. Hesap yaptık. Biz bunları ödemeseydik, Türkiye'nin bugünkü borcu 381 milyar 880 milyon TL daha az olacaktı. 2010 yılı Aralık sonu itibariyle merkezi hükümetin iç borç stoku 352 milyar 841 milyon TL düzeyinde. Dolayısıyla kriz olmasaymış, aslında iç borcumuz olmayacakmış. Bunlar vahim rakamlar, son derece üzücü" dedi.
-2010 YILINDA 14.74 MİLYAR TL ÖDENDİ-
Bakan Babacan'ın açıkladığı rapora göre 2000-2001 krizi nedeniyle ihraç edilen senetlerin toplam ödemelerinin bugünkü değeri ilerleyen yıllardaki yıllık ortalama bileşik faizler kullanılarak yapılan hesaplamalalar çerçevesinde (borçlanma maliyeti olarak iskontolu ihalelerde oluşan yıllık ortalama bileşik faiz kullanıldı) 2001 yılında 86.77 milyar TL ödeme yapıldı. 2002 yılında kriz nedeniyle ihraç edilen senetlerin toplam ödemesi 98.75 milyar TL, 2003 yılında 54.83 milyar TL, 2004 yılında 34.10 milyar TL, 2005 yılında 23.72 milyar TL, 2006 yılında 20.54 milyar TL, 2007 yılında 17.31 milyar TL, 2008 yılında 17.81 milyar TL, 2009 yılında 13.30 milyar TL, 2010 yılında 14.74 milyar TL oldu. Toplam yapılan ödeme 381.88 milyar TL'ye ulaştı. İlgili yılda yapılan toplam ödemenin bugünkü değeri, ilerleyen yıllardaki TÜFE değişim oranı kullanılanarak yapılan hesaplamalarda ise sırasıyla yapılan ödemeler şöyle: 2001'de 42.45 milyar TL, 2002'de 54.21 milyar TL, 2003'te 35.07 milyar TL, 2004'te 24.59 milyar TL, 2005'te 18.06 milyar TL, 2006'da 16.72 milyar TL, 2007'de 15.34 milyar TL, 2008'de 17.03 milyar TL, 2009'da 13.36 milyar TL, 2010'da 14.74 milyar TL olmak üzere toplam 251.56 milyar TL.
-"KÖTÜ YÖNETİM OLDUĞUNDA NELER OLDUĞUNU İŞ HAYATINDA GÖZLEM YAPARAK ÖĞRENDİM"-
"2001 Kriz'i döneminde neler hissettiniz, o dönemde ekonomi bakanı olmak ister miydiniz" şeklindeki bir soruyu Bakan Babacan şöyle cevapladı:
"O dönemde benim siyasetle ilgim yoktu. Tamamen iş hayatındaydım. Devlete güven olmadığında, devletin itibarı yerle bir edildiğinde, iş dünyasının ne kadar sıkıntı çektiğini ben etrafımdaki firmalardan, İstanbul, İzmir, Bursa, Gaziantep, Denizli gibi ilişkimizin olduğu Türkiye'deki sanayi merkezlerinde gördüm. Babam hala devam ediyor ama benim 2002'den beri iş hayatıyla ilgim yok. O dönemde yılların birikimini kaybeden çok güzide şirketler oldu. O dönemde sadece 22 banka battı. Dolayısıyla kötü yönetim olduğunda neler olduğunu, iş hayatında etrafımı gözlemleyerek görme imkanı buldum. O dönemde koalisyon ortakları Bahçeli, Yılmaz ve Ecevit'ti. O günleri unutmamak gerekiyor. Eğer tarihten ders almazsak, zor günleri krizleri unutursak, Türkiye'de benzer hatalar tekrar edebilir. Yazıktır günahtır. Krizin faturası enflasyonla hesaplandığında 251 milyar TL. Bu rakamlar dünya ölçeğinde de önemli. Dolar cinsine çevirin, dünyanın neresine giderseniz gidin, herkesin çok şaşıracağı rakamlar. Liderleri görüyoruz, ekonomiden bahsediyorlar. Bahçeli, Kılıçdaroğlu ekonomiden bahsediyor. Onların da o günleri hatırlamasını istiyoruz. Bunların hatırlanmasında fayda var. O günlerde sorumluluğu kimler paylaşıyordu, kimler içindeydi hatırlanmasında fayda var. Siyasi istikrar çok çok önemli."
-"SEÇİME 6 AYDAN AZ BİR SÜRE KALDI, MUHALEFET PARTİLERİNİN ORTADA EKONOMİK PROGRAMI YOK"-
Kasım 2002 seçimlerine giderken, programı yazıp kağıt üzerinde bırakmadıklarına dikkat çeken Babacan, "Programımızı anlattık. Seçim beyannamesi yayınlandıktan bir gün sonra İstanbul'daydım. Ardından Londra ve New-York'a gittim. Hem dünya iş çevrelerine ve piyasalarına hem de Türkiye'ye neler yapacağımızı anlattık. "Biz iktidara yürüyoruz' dedik. İktidara giden, seçim kazanacağına inanan bir partinin mutlaka çok sağlam, dört başı mağrur, ayakları yere basan bir ekonomi politikası ortaya koyması gerekir. Eğer bu olmazsa ümit yoktur. İktidar olma beklentisi yoktur. Seçime 6 aydan az bir süre kaldı. Maalesef muhalefet partilerinin ortada ekonomik programı yok. "Benim ekonomik programım şudur' diye ortaya konulan bir şey yok. Bizim orta vadeli programımıza bakın. Yıllık programlarımız var. Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) yayınlandığı. Program dokümanı odur. Onun dışında iyi niyetler ifade eden, üç beş cümleyle geçiştirilen vaatler ekonomik program değildir. Dolayısıyla iktidar olacağına inanan muhalefet partilerinin programlarını açık seçik ortaya koymaları gerekir. Eğer koymuyorlarsa demek ki iktidar olma beklentileri yok. Koyamıyorlarsa o da zaten bir başka aciziyet ifadesi. Dolayısıyla seçime bu kadar az kala, muhalefet partilerinin hazırlıksız olmasını doğru görmüyoruz. Bizim ne yapacağımız belli. Dolayısıyla ne yapacağımızı açıklamışız. Seçimlerden sonra aynen devam eder. 2013 yılının sonuna kadar bütün bütçe hedeflerimizin ne olacağı ortada."
-"KAĞIT ÜZERİNDE PROGRAM YAZMAK ÇOK KOLAY"-
Babacan, bugün dönüp AKP'nin Kasım 2002 seçim beyannamesine bakıldığında 8 yıllık iktidar döneminde verilen sözlerin hemen hemen tamamının tutulduğunun, ortaya konulan politikanın da tavizsiz şekilde uygulandığının görüleceğini dile getirdi. Bu sürekliliğin ve çizginin korunmasının Türkiye'de güvenin oluşturulmasında en önemli faktörlerden biri olduğuna kaydeden Babacan, "Bu programı uygulayacak güçte ve dirayette bir hükümet. Kağıt üzerine program yazmak çok kolay. Teorikte kağıt üzerinde mükemmel bir program yazarsınız. Okuyanlar mükemmel der ve işe yarayacağını söyler. Kağıt üzerine yazılandan öte dediğinizi yapabiliyor musunuz? Ortaya koyduğunuz ana programın unsurlarını gerçekleştirebiliyor musunuz? İşin püf noktalarından bir tanesi bu" diye konuştu.
-"2001 KRİZİNİN TEMELİNDE YÖNETİM KRİZİ YATIYORDU"-
2001 Krizi'nin cumhuriyet tarihinin en büyük krizi olduğunu ve temelinde yönetim krizi olduğunu belirten Babacan, "Biz ilk seçimlere girerken de bunu vurguladık. Türkiye iyi yönetilirse, güven ortamı sağlanırsa, Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrara kavuşabileceğini söylemiştik. Nitekim bu da gerçekleşti. Hep güveni ön planda tuttuk. Yılların biriktirdiği pek çok sorun vardı ama tetikleyen unsurlarından biri kur konusuydu. Devlet taahhüdü verip, sonra bu taahhüdü bozmuştu. Krizi tetikleyen budur. Gerçekten çok açık bir şekilde kur taahhüdü verilmiş, 3 yıl boyunca kurun ne olacağı tahahhüt edilmiş. 3 yıllık diye başlanmış, ancak 14 ayda bırakılmıştı" dedi.
-"DEPREM OLDUĞUNDA HİSSEDİLİR, BİZ KENDİ ÇIKARIMIZ İÇİN TEDBİRLER ALINMASINI İSTİYORUZ" -
Devlet Bakanı Ali Babacan G20 Bakanlar Toplantısı hakkında da bilgi verdi. Bu toplantıda dünyadaki en önemli problemlerin ele alındığını belirten Babacan, bunların gelişmiş ülkelerin bütçe açığı, borç stoklarının ön plana çıkan başlıklar olduğunu bildirdi. Avrupa'da İngiltere'nin istisnai bir adım attığını, ciddi bir türbülansa girmeden vergileri artıran, harcamaları kısan bir paket hazırladığını anımsatan Babacan, "Ama şöyle baktığımızda İngiltere'de istikrar konusunda çok önemli bir kazanım sağlamıyor gibi görünüyor. Diğer ülkeler, Yunanistan olsun, İrlanda olsun diğer ülkelerden yoğun tepkiler geldiği için, zoraki bir şekilde dış baskıyla tedbir almak zorunda kaldı. Bizim diğer Avrupa ülkelerine tavsiyemiz şu oldu: Bu G20 sonuç bildirgesine de bir şekilde yansıdı. Piyasalar bozulmadan, dışarıdan baskı gelmeden, siz kendi iradenizle orta vadeli programlarınızı hazırlayın. Bütçe açığınızı ve borç stokunuzu normal seviyelere indireceğinizi ortaya koyun dedik. Bunu liderler zirvesindeki sonuç bildirgesine de yazdırmıştık. Artık kuvvetli bir çağrı var, gelişmiş ülkeler bunu yapsın diye. Ben birebir bakanlarla yaptığım görüşmelerde bu çağrıyı yaptım kendilerine. Büyük bir ekonomide olabilecek sıkıntı bütün dünyaya yansır. Gerçekten 2008-2009 döneminde yaşadığımız gibi etkisini hissettirir. Türkiye'de az ya da çok bundan etkilenebilir. Biz ne kadar tedbir alsak, kendimizi korunaklı hale getirsek de, bu nihayetinde binayı depreme karşı dayanıklı hale getirmektir. Nihayetinde deprem olduğunda hissedilir. Biraz daha kendi çıkarımızı koruma adına herkes buna dikkat etsin diyoruz. Beraber çalışalım istiyoruz."
-"ABD HAZİNESİNİN BORÇLANMAMASI DEMEK, ÇOK CİDDİ BİR FELAKETİN BAŞLANGICI OLUR"-
Devlet Bakanı Ali Babacan, hükümetler tedbir alamayınca bütün yükün merkez bankaları üzerine düştüğünü vurgulayarak, merkez bankalarının kamu açıklarını para basarak kapatmaya çalıştığını dile getirdi. 1990'larda Türkiye'nin uyguladığı, bir bakıma 2000-2001 Krizi'ne zemin hazırlayan bütün yanlış politikaların bugün ABD'de ve Avrupa'nın pek çok ülkesinde uygulandığını kaydeden Babacan şu açıklamalarda bulundu:
"Düşünebiliyor musunuz ABD Merkez Bankası gidiyor, 10 yıllık hazine kağıtlarını piyasadan topluyor. Bunu daha da çok yapacağını açıklıyor. Avrupa Merkez Bankası hangi ülke sıkışıksa, hazine kağıdını satamayacak ülkenin kağıdını satın alıyor ki, piyasada yer açılsın, o ülkeler borçlanmaya devam edebilsin diye. ABD'de, Cumhuriyetçilerin ağırlıklı olduğu yeni kongre diyor ki: 'Borçlar çok fazla büyüdü, ya Obama yönetimi bütçe açığını nasıl düşüreceğini ortaya koyar ya da biz borçlanma tavanını artırmayız'. Borçlanma tavanının artmaması ABD hazinesinin borçlanamaması demek. Bu çok ciddi bir felaketin başlangıcı olur. Bu konularda umarız ki aklı selim galip gelir. Hükümetler programlarını cesaretle hazırlarlar. Bizim 2009 yılında yaptığımız gibi 3 yıl içinde neler yapacaklarını açık açık ortaya koyarlar. Bizim ön ayak olduğumuz bir kavram oldu bu."
-"ÜRÜN FİYATLARI TEHDİT HALİNE GELDİ"-
Devlet Bakanı Ali Babacan G20'de gündeme aldıkları bir başka önemli sıkıntı alanının ise ürün fiyatları olduğunu söyledi. Ürün fiyatlarının gerçekten bir tehdit haline geldiğini kaydeden Babacan, özellikle enflasyon açısından birçok ülkede riskleri artırdığını vurguladı. Petrol fiyatlarının bir yandan bazı ülkelerin talebi, bir yandan da jeopolitik sıkıntıların getirdiği arzla ilgili risklerin birleşmesiyle çok yüksek noktalara doğru çıktığını belirten Babacan, "Yüksek ve dalgalı seyrediyor petrol fiyatları. Bunun hemen yanında da gıda fiyatları dikkat çekiyor. Dünya Gıda Örgütü'nün açıkladığı rapora göre gıda fiyatları hem nominal hem reel olarak tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. Bunun içinde hububat, yağ, et, süt var. Bu da ciddi bir şekilde ülkelerin makro ekonomik göstergelerini etkilemeye başlıyor. Ayrıca fakir ülkelerde açlık sınırının altında yaşayan nüfusun artmasına neden oluyor" dedi.
-AÇLIK SINIRININ ALTINDA YAŞAYANLARIN SAYISI 6 AYDA 44 MİLYON KİŞİ ARTTI-
Dünya Bankası'nın geçen hafta yayımladığı raporda gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle 44 milyon kişinin açlık sınırının altına indiğini belirten Babacan, zaten açlık sınırının altında 1 milyara yakın bir nüfus bulunduğunu, son 6 ayda 44 milyon kişinin daha bu rakama eklenmiş olduğunu kaydetti.
-"YANLIŞ POLİTİKALARLA DÜNYADA DAHA BÜYÜK KRİZLERİN TOHUMLARI EKİLİYOR"-
Devlet Bakanı Ali Babacan, G20'de ilk defa küresel anlamda ülkelerin takip edileceği ve belli çerçeve içerisinde olmasının tavsiye edileceği bir gösterge setinin kabul edildiğini aktardı. Küresel anlamda sadece bütçe açığı ya da borç stokunu değil, o ülkenin kurunu, cari denge, ticaret dengesi, yatırım karlarının transferlerinin de içinde olduğu ödemeler dengesini gösteren detaylı bir gösterge setinin artık takibe alınmasının karara bağlandığını belirten Bakan Babacan, "Gösterge setinin de isimleri belirlendi. Nisan'daki Bakanlar Toplantısı'na kadar da her bir gösterge seti ile ilgili çerçeve oluşturulacak. Bu konuda yol ve yön gösterici çerçeve seti oluşturulacak. Nisan ayından sonra yapılan çalışmalarda da her ülkenin kendi uyguladığı ekonomik program sonuçlarının uyup uymadığının değerlendirmesi yapılacak. İlk defa 20 ülke bu konuda mutabık kaldı. Toplantıda bu kararları almakta zorlandık. Hatta ilk gece alamadık. İlk gece söz aldım. G20 masasına oturduğumda tarihin Kasım 2002 olduğunu söyledim. Benden masada daha uzun süre oturan Suudi Arabistan Maliye Bakanı vardı. Onun haricinde herkes yeni yüzlerdi. Bizim bu konuları 10 yıldır tartıştığımızı ve bir yere gelemediğimizi, 2008-2009'da kriz çıktığını hatırlattım. Yanlış politikalarla, daha büyük krizlerin tohumlarının ekildiğini söyledim. Biz bu kararları alamazsak, tedbirleri ele alamazsak dünya bir başka yanlış ortama bir başka sıkıntılı ortama sürükleriz diye bir konuşma yaptım. Teknik ekip, o gece sabaha kadar uyumadı. Cumartesi günü 14.00-14.30 günü mutabakat sağlandı" şeklinde konuştu.
-"SON BİR YILDIR KARLARDA DA ARTIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜK, O YÜZDEN UYARILARA BAŞLADIK" -
Bakan Babacan bir gazetecinin "Hiç akaryakıt fiyatlarından bir endişe duymuyor musunuz" sorusu üzerine, akaryakıt fiyatlarında temel belirleyicinin petrol fiyatları olduğunu belirterek, doğalgaz fiyatının da bir bakıma petrol fiyatına bağlı olduğunu söyledi. Babacan şu ifadeleri kullandı:
"Elektrik üretiminin yarısının maliyeti doğalgazdan ürettiğimiz elektriği teşkil ediyor. Buda petrole bağlanmış oluyor böylece. Elektrik fiyatlarının bir kısmı da kömür fiyatlarından oluyor. Enerji fiyatı artınca kömür fiyatları da artıyor. Değişmeyen bir tek bizim hidroelektrik santrallerden ürettiğimiz elektrik. Bizim elektrik fiyatlarımız sabit. Doğalgazda da benzer bir tablo var. Akaryakıt fiyatlarının serbest piyasaya bırakılması yanlış hatırlamıyorsam 2005'teydi. Ben hatırlıyorum 2003-2005 döneminde biz her ay oturup pompa fiyatlarını belirlerdik. Daha sonra serbest piyasaya bıraktık. O tarihten bu yana litre başına belli bir kuruş vergi belirliyoruz. Litre başına sabit bir vergi. Petrol fiyatları dünyada sabit kalsa kur artsa gene maliyet artıyor. Son dönemde ikisini birden yaşadık. İkisinin birden birleşimiyle ürün fiyatlarının Türkiye'de maliyeti arttı. Son bir yıldır karlarda da artış olduğunu gördük. O yüzden uyarılara başladık. Litre başına olan kar son bir yıldır kuruş başına ikiye katlandı. Ancak geçen yılın başından bu yana vergi hiç değişmedi. Hep sabit kaldı. 2011 sonuna kadar vergiyi sabit tutacağımızı ilan ettik. Bizim devlet olarak yaptığımız bir bakıma enflasyon veya büyüme kadar artırmayıp vergileri sabit tutabilmek. Harcamalarımıza bakıyoruz, enflasyon artı büyüme kadar artıyor bütçe giderleri. Normalde gelir tarafından benzer tedbirlerle birbirini sağlamamız gerekiyor. Ancak biz akaryakıt fiyatları konusunda biz bu artışı yapmayarak bunu telafi etmeye çalıştık".
-"BÖYLE BİR ORTAMDA BİZİM BÜTÇE HEDEFLERİMİZİN MUTLAKA TUTTURMAMIZ GEREKİYOR" -
Babacan kendisine "vergileri indirmeyi düşünür müsünüz?' dendiğini belirterek, bütçeye ve mali disiplinine dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Bütçe hedeflerine uyulmazsa ülkenin nasıl sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu biz sadece kendi tarihimizde görmüyoruz. Yunanistan ve İrlanda gibi yanlış kötü örnekler var önümüzde. Böyle bir ortamda bizim bütçe hedeflerimizin mutlaka tutturmamız gerekiyor, bu akaryakıt ÖTV'side bütçenin çok ciddi bir gelir kalemi. Alacağımız kararların bütçe açığını artırmayacak kararlar olması lazım. Makro ekonomik dengelere çok çok dikkat etmemiz gerekir" dedi.
-BİZ PETROL FİYATLARININ ARTMASINDAN TABİ Kİ ETKİLENECEĞİZ AMA BUNUN PERAKENDE FİYATLARINA YANSIMASI DÜNYA FİYATLARI KADAR OLMAYACAK-
Petrolde tüm enerji ihtiyacına bakıldığında Türkiye'nin yüzde 74 oranında dışarıya bağımlı olunduğunu belirten Babacan, Türkiye'nin dışarıdaki fiyat neyse onu aldığını, dünya piyasalarını etkileme durumu olmadığını kaydetti. Akaryakıt fiyatlarının içerisinde ÖTV olduğu için ve ÖTV'nin sabit olduğu için dünyada petrol ürünlerine yüzde 10 zam gelse bile akaryakıt fiyatlarının o kadar atmadığını söyleyen Babacan, "ÖTV oransal olsaydı o zaman yüzde 10 artışta akaryakıt fiyatlarında yüzde 10 artış olacaktı. Biz petrol fiyatlarının artmasından tabi ki etkileneceğiz ama bunun perakende fiyatlarına yansıması dünya fiyatları kadar olmayacak. Çok daha az yüzdeler olacak" dedi.
Gıda konusunda ise tablonun biraz daha farklı olduğunu dile getiren Babacan, gıda konusunda Türkiye'nin kapalı bir ekonomi içerisinde olduğunu söyledi. Babacan, "Tamamen kontrollü. İhracat ithalat kontrollü ve bizim içeride son dünyada gıda fiyatları artmadan önce içerideki fiyatlar dünya fiyatlarının çok üzerindeydi. Bir zamanlar 1'e 10'du. Bunu geçtiğimiz dönemlerin yüksek oranlarından örnek olarak veriyorum. Son fiyat hareketi dünya fiyatlarını bizim iç piyasaya yaklaştırdı. Bazı ürünlerde iç piyasa fiyatlarını da geçti. Diğer ülkeler kadar bizde enflasyonu etkilemedi, etkilemeyecek gibide gözüküyor" diye konuştu.
-BİZİM ENFLASYON TAHMİNİMİZ MERKEZ BANKASI'NDAN ÇOK FARKLI DEĞİL-
Merkez bankasının en son enflasyon raporunda bu seneki enflasyon tahminin yüzde 5.5'ten yüzde 5.9'a çıkarmasının arkasında iki sebep olduğunu söyleyen Babacan "Bunnlar petrol ve gıda fiyatları. Petrol fiyatının tahminin Merkez Bankası 90 dolara çıkardı son raporunda. Gıda fiyatlarındaki değişimi de bir ölçüde yansıttı. Bu trentler devam ederse bir sonraki enflasyon raporunda yeni beklentileri Merkez Bankası açıklayacaktır" dedi.
Enflasyon tahmininin sadece Merkez Bankası tarafından yapılmadığını, Hazine ve DPT'nin de bir araya gelerek yaptığını belirterek, "Sadece Merkez Bankası'nın tahminleri açıklanıyor. Ama bizim tahminlerimizde çok farklı değil" dedi.
-"SEÇİM EKONOMİSİ GİBİ ALGILANACAK İŞLERE GİRMEYİN"-
Babacan, bir soru üzerine seçime giderken popülizm ve seçim ekonomisi yapılmadığını vurgulayarak, "Hatta Başbakan Erdoğan, "seçim ekonomisi gibi algılanacak işlere bile girmeyin' dedi. İşin özü doğru olabilir seçim ekonomisi gibi algılanmayabilir. Ama eğer algıda böyle bir şey algılanacaksa onu bile yapmayın dedi Referandumdan bir gün sonraki bakanlar Kurulu toplantısında bunu açık açık söyledi. Önceliğimiz istikrar" ifadelerini kullandı.
-"2011 YILINDA HATA MARJI YOK"-
Bakan Ali Babacan, dışarıda yapılan söylemlerle, açıklamalarla kapalı kapılar arkasında konuşulanların çok çok farklı olduğunun altını çizerek, "Herkes bir moral verme durumunda. Maalesef buna yönelik açıklamalar duyuyoruz. Ama kapıları kapatıp konuştuğumuzda insanlarda endişeli bakışlar çok çok açık. Bu ortam böyle hadi bunu da böyle yapalım deyip politikaların gevşetilebileceği bir dönem değil. Cari açıkla beraber düşündüğümüzde 2011'de hata marjı yok. İstikrarı ön planda tutmamız lazım. Sağdan soldan gelecek baskılarla biz ana politikamızdan taviz vermeyeceğiz. Herkesin bu istikrara katkıda bulunması lazım" dedi.
-"E-MUHTIRA DÖNEMİ"-
E-muhtıra dönemi hakkında yöneltilen bir soruya Bakan Babacan, "E-muhtıra 2007 arkasından bir parti kapatma dönemi yaşadık. Bu ikisi ekonomi üzerinde baya bir tahribata yok açtı. Ama hükümetin dirayeti, reformların Türkiye'de devam ediyor oluşu ve halkın bir bakıma olanlara verdiği cevaplar ile o defter kapandı. 2007 seçimleri e-muhtıraya verilen güzel cevaplardan bir tanesi oldu. Yüzde 47'lik bir destek hiç kimsenin beklemediği bir oran" ifadesini kullandı. Türkiye'nin bu 3 aylık bir dönemde "gel-git'ler yaşadığını ama sonra hızlı toparlandığını ve yürüdüğünü vurgulayan Babacan, ama arkasından gelen parti kapatma davasının yatırımcıların Türkiye'ye kuşkuyla bakmasına sebep olduğunu kaydetti. Babacan "Yaşanan süreçlerin sonunda 2010 yılı 12 Eylül referandumu yargı reformunun kapısının açılması sivil asker ilişkilerinin ortaya konması bir bakıma Türkiye'de eski dönemlerin kapanacağının önemli bir işaretini vermiş oldu" şeklinde konuştu.(ANKA/DEVAM)
(HGS-EBR/ÖMR) - Ankara