Kim Bu Lüks Giyenler?
Armani Jeans, Armani Collezione, Versace Collection, Gf Ferre, Trussardi, Just Cavalli Gibi Lüks Giyim Markalarının Türkiye Temsilcisi Olan İstanbul Bujiteri'nin Ortağı Tuna Kılıboz ile Dün Başladığımız Röportajın İkinci Bölümünü Aşağıda Okuyabilirsiniz.
Armani Jeans, Armani Collezione, Versace Collection, GF Ferre, Trussardi, Just Cavalli gibi lüks giyim markalarının Türkiye temsilcisi olan İstanbul Bujiteri'nin ortağı Tuna Kılıboz ile dün başladığımız röportajın ikinci bölümünü aşağıda okuyabilirsiniz.
I. Bölüm: Lüks giyimde zararına satışlar başladı
İlgili haber: Krizde mücevher tercihi nasıl değişti?
- Lüks markalardan alışveriş yapan insan profilini tanımlayabilir misiniz?
Bizdeki Avrupa'dan daha farklı. Çünkü marka bilincini, kültürünü oluşturmadan, öğrenmeden sadece çevresinden gözlemleyerek ve kendine bir statü edinmek amacıyla onu alması gerektiğini düşünen önemli bir kesim söz konusuydu. Ama bu kesim son yıllarda marka bilinci yükselen araştıran inceleyen gençlerle değişime uğramaya başladı.
Artık çok büyük mağazaların açılması ve yeni yatırımcıların da gelmesiyle tüketicide marka bilinci giderek artmaya başladı. Markanın ne olduğunu, kalitesini, hedef kitlesini, dünyadaki durumunu, tasarımcısını, ürünlerinin ne olduğunu bilerek daha iyi kullamaya başladı. İşte bu durum lüks tüketimin profilini değiştirdi. Eskiden markanın daha adını bile söyleyemeyip de çok yüklü alışveriş yapanlar yerine daha bilinçli tüketiciler gelmeye başladı. Üstelik bu çok hızlı bir şekilde değişti.
Eren GÜLER YAZIYOR- O zaman kullanıcı profilinde aşağı doğru bir yayılma olduğunu söyleyebiliriz.
Evet öyle bir durum oldu. Eskiden çok daha zenginler alırken şimdi B grubu dediğimiz grup da almaya başladı. Artık insanlar kendisini yakın bulduğu, kendisini özdeşleştirdiği bir ürünü almayı, herhangi 3-4 ürünü almaya tercih ediyor. Bir hobi gibi olmaya başladı...
- Lüks markalardan giyinmek bir statü sembolü mü gerçekten?
Esasında spor giyimin pek statü sembolü olduğunu zannetmiyorum. Artık çıktı oradan. Burada biraz marka enflasyonu da oluştu. Onun da etkisi var. Ama çanta, saat ve ayakkabı gibi aksesurların statü sembolü olma hali devam ediyor.
- En kuvvetli marka hangisi?
Böyle bir ayrım yapmak kolay değil. Ama mesela cirosu en yüksek olarak bakıldığında Cavalli'yi görüyoruz. Çünkü genç kuşaklara indiğiniz zaman daha hareketli, daha seksi, modayı daha güncel takip eden markalar söz konusu. Ama bir erkek spor giyiminde, evet Armani. Daha klasik.
Ferre'nin de hitap ettiği çok geniş bir kesim var. 17-18'li yaşlardan başlayıp 60-70 yaş kuşağına kadar gidebilir. Modeller çok iddialı ve önemli kesimlerdir ama renkler daha muhafazakardır. Onun zevki ile bağdaştıran herkes giyebilir.
- İşadamları şunu giyer öğrenciler bunu giyer gibi ayrım yapılabilir mi?
İşadamları daha klaksik ve renk olarak daha muhafazakar gördüğümüz, Trussardi gibi Armani gibi markalara ağırlık verirler. Ama artık iş dünyasında da renklenme var. Eskisi gibi takım elbise ve kravatlar söz konusu değil. O yüzden oralarda da spor giyim ön plana çıkmaya başladı. Bunu yurtdışında katıldığımız toplantılarda da görüyopruz. Kravat takma oranı yarıya düştü. Klasiklikten uzaklaşıyor yavaş yavaş.
- İstanbul Bujiteri olarak perakendedeki konumuz nedir?
Giyimin hemen her alanında varız. Aksesuara yönelik +IT dediğimiz mağazalarımız var. Burada Just Cavalli, GF Ferre, Costume National, Galliano gibi markaların cüzdan, çanta, kemer gibi aksesurlarını satıyoruz. Şu anda üç dükkan var. Bunların sayısı hızla artacak.
- Şu ortamda gerçekten hızlı artabilecek mi?
Evet artacak çünkü aksesuar bu işten en az etkilenen sektör. Kadınlar yine çanta ve aksesuar almaya devam ediyor. Bursa, Ankara, Adana, Mersin gibi öncelikli illerimizde aksesuar yatırımımız devam edecek.
Diğer taraftan giyim konusunda tek markalı mağazalarımız var ki bunda çeşitli gruplarla işbirliği yapabiliyoruz. Toplamda 14 tane tek markalı mağaza var ve hepsi İstanbul'da yer alıyor.
Çok markalı mağazacılık daha hakim ve daha az riskli. Büyük ve küçük diye ayırabiliyoruz bunları. Büyükler büyükşehirlerde, küçükler ise Anadolu'da daha etkili. Her ne kadar krizdeyiz desek de Samsun, Bodrum, Marmaris, Denizli ve en başta da Antalya'da hızlı bir gelişim var. Özellikle Antalya çok iyi bir bölge. 2.5-3 milyon Rus turist geliyor ve biz oradaki birçok önemli otelde varız.
- Antalya'da kaç noktada varsınız?
Bizim müşterilerimizin toplam perakende satış noktası sayısı 85. Bunların 12 tanesi de Antalya'da.
- Mağazalar bayilik mi kendinizin mi?
Bütün mağazalar bayilik. Bizim giyimde kendimize ait iki mağazamız var, onlar da sadece Trussardi ürünlerinin satıldığı mağazalar. Açıkçası biz Trussardi ailesi ile olan özel ilişkilerimiz neticesinde mağazacılığa soyunduk.
- Nerede bu mağazalar?
Birisi Nişantaşı Citys'de, diğeri Palladium'da...
- Türkiye'den böyle dünya çapında tanınan lüks bir marka çıkmaz mı?
Türkiye tekstil ülkesi denmesine rağmen ağırlıklı olarak fason üretici. Dünya markalarına üretmek üzerine kurulmuş bir sektör.
Dünyada bir marka oluşturabilmemiz için birincisi ekonomik olarak, kültürel ve imaj olarak bir Türkiye imajı yaratmamız ve bunu kabul ettirmemiz lazım. Ayrıca pek çok sektörde markalar oluşturabilmemiz lazım. Tek bir sektörde tek bir marka ile de mümkün değil. Genel bir imaj olması lazım yani.
Mesela 'Made in Italy' bir markadır. Nereye giderseniz gidin İtalyan isimleriyle markalaşma çabası görürsünüz. Gidin Merter'e, Laleli'ye, bütün isimler İtalyan ismi. Hatta çok enterasandır, İtalyanca sözlüğün sayfa sayfa Türkye'de tescil ettirilmiş olduğunu gördük. Olası bütün isimleri kapatmışlar. Biz de isim araken her baktığımız ismin tescilli olduğunu gördüğümüzde uyandık.
Bir de marka olunma süreci 10 yıl. Türk yatırımcının destek almadan böylesi bir işe kalkışması hiç kolay değil. Dizaynından finansından, reklamından, ürün gamına seneler alacak bir oluşum. Ama son zamanlarda gururumuz olmaya başlayan markalar da yok değil.
- Sizin temsilcisi olduğunuz kaç marka var?
Şu anda 21 markamız var.
- İstanbul Bujiteri nasıl doğdu?
Aslında ayrı sektörlerde çalışan çocukluk arkadaşlarının bir araya gelebilmek için oluşturduğu minik bir dükkandı. Ben mesela otomotivde çalışıyordum. İlk küçük mağazayı Nişantaşı'nda açtık, temsilciliklerini almadan lüks markaların çeşitli aksesuar ürünleri satmaya başladık.
- Bujiteri ismi oradan mı kaldı?
Aynen öyle. Uluslararası anlaşmalar da olduğu için ismimizi değiştirme şansımız olmadı.
Daha sonra Abdi İpekçi Caddesi'nin ilk mağazalarından olan Gucci ve Ferre mağazalarını açtık.
- Neye güvendiniz?
Biz hobi olarak açtığımız küçük mağazada düşündüğümüz rakamların çok üzerinde cirolar elde ettik. O zaman lüks tüketimde büyük bir boşluk olduğunu farkettik. Bunu daha ciddi yatırımlara dönüştürme kararı aldık ve kendi alanlarımızı terkederek tamamen bu işe odaklandık.
İlk başta dört ortaktık, sonra 2 ortak olarak devam ettik.
- Bundan sonraki stratejiniz nasıl olacak?
Jean Paul Guiltier, Custome National, John Richmond gibi daha genç kuşaklardan gelen öne çıkması muhtemel markalara yöneleceğiz. Bu markalar genç, farklı ve gençler tarafından tercih ediliyor. Bunların önünde çok uzun bir yatırım süreci var. Ama yatırımların çoğunu tamamlamış ve dev haline gelmiş bazı markalar için artık markanın düşüşe geçmesi yakın bir ihtimal.
Artık gençlerde 18'in altına indiğinizde mesela Versace ve Valentino çok cazip gelmiyor. Onları annelerinin ve babalarının kuşaklarında görüyorlar.
- Türk tasarımcıların yeri var mı pazarda?
Yeni yeni var. Atıl Kutoğlu ve Rıfat Özbek'in yanında yeni yeni çıkmakta olanlar da var. Türk tasarımcıların kabiliyetlerinden şüphe yok ama dünyada kabul görmesi için bir markanın ona destek vermesi lazım.
Belli markalar Türk tasarımcıları kullanmaya başladı. Bir de modada artık doygunluk var ve farklı tarzlar arıyorlar. Örneğin Ferre Türkiye'den tasarımcı istiyor. Özellikle Osmanlı renkleri, kumaş ve çizimleri ile ilgileniyor. Dünyada Çin, Rus, Japon, hepsi kullanıldı ve tüketildi. Şimdi Osmanlı temasına önem veriyorlar. Bu da bizim tasarımcılarımızın şansını artırıyor.
I. Bölüm: Lüks giyimde zararına satışlar başladı
İlgili röportaj: Krizde mücevher tercihi nasıl değişti?