Deniz Ticaret Odası Meclis Toplantısı...
(BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, "Türk bankacılık sistemi için önümüzdeki dönemde ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olmamız gerekiyor" dedi.
Eski Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, "Türk bankacılık sistemi için önümüzdeki dönemde ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olmamız gerekiyor" dedi.
Deniz Ticaret Odası'nın Meclis Toplantısı'na konuk olan Tevfik Bilgin, BDDK'da görev yaptığı döneme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'de bankacılık duvarının biri 2001 krizi, diğeri de 2003 yılındaki İmar Bankası olayı olmak üzere iki kez yıkıldığını ifade eden Bilgin, 2003 yılının aralık ayında İmar Bankası olayının henüz çok taze olduğu bir dönemde göreve başladığını hatırlattı.
İmar Bankası olayından bir yıl sonra 5 temmuz 2004 tarihinde mevduat güvence sigortasının 50 bin liraya indirilmesine ilişkin riskli bir karar aldıklarını söyleyen Bilgin, yaşananlardan ders alarak 2006 yılında bir Bankacılık Kanunu çıkardıklarını anlattı.
Bankacılık Kanunu'nun çıkarıldığı zaman sert olduğu gerekçesiyle çok eleştirildiğini anımsatan Bilgin, 2008 krizinde en önemli güvencelerinden birinin de bu kanun ve buna bağlı olarak çıkarılan yönetmelik, tebliğ ve düzenlemeler olduğuna işaret etti.
Yoğun mesai harcadıkları bir konunun da bir büyük bankanın sahipliği olduğunu belirten Bilgin, "Bu öyle bir bankaydı ki şu anda devam ediyor, fona devredilseydi o ana kadar fona devredilen tüm bankaların büyüklüğünden daha büyüktü ve bütün ekonomi için büyük riskti. 2006 yılında bu olay çözüldü. Türk bankacılığına ve Türkiye ekonomisine bakış da değişti" diye konuştu.
-"Kredi kartı kanunu olmasaydı takip oranı çok daha yüksek olurdu"-
2006 yılında çıkarılan kredi kartlarıyla ilgili kanunun da çok eleştirildiğine değinen Bilgin, "Ancak 2009'da Amerikan senatosunda kabul edilen kredi kartları kanunu, yüzde 90 oranında bizim dediklerimizin aynısı. 2009 yılında krizin en şiddetli olduğu dönemde kredi kartlarındaki takip oranı yüzde 11'e çıkmıştı. Bazı aksaklıklara şahit olsak da inanın bu kanun olmasaydı bu oran çok daha yüksek olurdu. Kredi kartı herkesin kullandığı bir enstrüman. Buradaki rahatsızlık ekonomiyi çok fazla negatif şekilde etkileyebilir. Çünkü o kişinin kredibilite değeri düşüyor ve diğer alanlarda da çalışması engellenebiliyor. Şu anda bankalarımızın da bu kanunun gerekliliği yönünde o günkü görüşlerinin tersine görüşler sarf ediyor" değerlendirmesinde bulundu.
O dönemde kullandıkları inisiyatifleri "önleyici hekimlik" olarak tanımlayan Bilgin, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu inisiyatifledir ki 2008'deki büyük krizden önce bankaların sermaye yeterlilik rasyolarını, normalde tüm dünyada yüzde 8'dir, biz yüzde 12'ye çıkardık. O zaman beni eleştiren bazı bankacılarımız, bir sene önce görevdeyken bana 'Niye yüzde 14 yapmadınız-' dediler. Yüzde 12 rasyosu çok önemli bir rasyodur. Bankanın tüm çalışmasını etkileyen bir rasyo. Sermayeyi ona göre tutuyorsunuz, atıl para bıraktırıyorsunuz. Bir işletme için atıl para bıraktırmak, çok büyük kardan mahrumiyettir ama gerçekten çok etkili olmuştur ve kriz döneminde dünyada sair ülkeler de bunu uygulamaya başladı. Basel 3 dediğimiz kurallarda da sermeye yeterlilik rasyosu hemen hemen bu orana yaklaştırıldı."
-"Bankacılığın sağlıklı yapısının esas sebebi aldığı en küçük şeyde vergi ödeyen halkımızdır"-
Bankacılığın bugün geldiği noktada mali yapısının genel olarak sağlıklı olduğunu ifade eden Bilgin, "2001 yılındaki krizden sonra fona devredilen bankaların maliyetini ödeyen halkımızın katkısı bunda büyük. Hala o vergilerin bir kısmı devam ediyor. Dolayısıyla bankacılığın bu sağlıklı yapısının esas sebebi aldığı en küçük şeyde vergi ödeyen halkımızdır" diye konuştu.
Bilgin, Bankacılık Kanunu'nda bir banka kurmanın en az limitinin, sermaye getirme tutarının nakit olarak 30 milyon lira olduğunu ama kendilerinin bunu yazılı madde olmadan 2006 yılında 300 milyon dolara çıkardıklarını söyledi.
Riskten korunma amaçlı türevler dışındaki türevlere karşı da sert tedbirler aldıklarını anlatan Bilgin, banka sahipliği konusunda önemli çalışmalar yaptıklarını dile getirdi.
Bilgin, "Bir bankayı soymanın en kolay yolu o bankaya sahip olmaktır. Bankanın sahibi eğer uygun kişiler değilse bankayı çok kolay fona devrolacak hale getirebilir. Bu sebeple bir bankacılık sisteminin temelindeki sağlık lisans verirken başlar. Lisans verirken çok hassas ve dikkatli olmamız, kapılar açık tutmamız ama belli standartlarımızı da koymamız gerektiğini düşünmüştük. Öyle de yaptık ve o standartlar da devam ediyor" dedi.
Banka devir ve satın almalarında istihdam kaybına neden olacak satın almalara birebir müdahale ettiklerini belirten Bilgin, bankaların kar dağıtımına da sınır getirdiklerini anlattı.
Sermayenin Türkiye'yi kaldıraç olarak yukarı iteceğini dile getiren Bilgin, bilgi, eğitim, genç nüfus, potansiyelin Türkiye'de mevcut olduğunu ama sermayenin bulunmadığını, bu nedenle küresel sermayeye olumlu baktığını ifade etti.
Tarihsel sebeplerle bankacılığın Türk ekonomisi için çok önemli bir alan olduğunu belirten Bilgin, bankaların rasyolarının, mali gücünün, karlılığının, likiditesinin ve sahipliğinin yakından izlenmek zorunda olduğunu söyledi. Dünyanın her yerinde denetleyici ve düzenleyici kurumların sektörü geriden izlediğine işaret eden Bilgin, "Kriz öncesinde inisiyatif almamız, diyalog kurmamız, cesaretle yaptıklarımız Türkiye'yi farklı gösterdi. Kanada bankacılık sistemi de bu dönemde iyi bir imtihan verdi" dedi.
Şu anda sektörün ortalama sermeye yeterlilik rasyosunun yüzde 16,5 olduğunu ve karlılıkla yoluna devam ettiğini söyleyen Bilgin, "Bu başarıda, gururla söylüyorum Sayın Cuhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın ve bütün bakanlarımızın desteği çok önemlidir. Bu gibi kurumlar özerk çalışmayı ancak oradan rahatlık bulursa sağlayabilir. İkinci olarak kurum çalışanlarımız elbetteki çok önemli. Ayrıca sektörün bu kurumlara duyduğu güven ve saygı önemlidir. Kurumuzda ben de sonra gelecek olan arkadaşlar da ehil arkadaşlardır ve çıtayı daha da yükseğe koyacaklarına eminim" ifadelerini kullandı.
-"Finansın diğer alanlarını da geliştirmek zorundayız"-
Denizcilik sektörünün Türk bankacılık sistemindeki payının, sağladığı istihdamın ve dünyadaki yeri itibarıyla çok cüzi olduğuna işaret eden Bilgin,
"2002'de Türk bankacılık sisteminin toplam nakdi kredileri 51 milyar lira. Deniz taşımacılığı kredilerinin toplamı ise 167 milyon lira. Pay yüzde 0,3. 2012 temmuz ayına geldiğimizde tüm bankacılık sistemimizin portföyü kredilerde 766 milyar lira iken denizciliğin payı 6. 8 milyar lira. 2002 yüzde 0,3'ten 2012'de yüzde 0,9'a çıkmış payı ama elbette yetersiz. En yüksek paya da 2008'de yüzde 1'le ulaşmış" şeklinde konuştu.
Türk bankacılık sistemi için önümüzdeki dönemde ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olmak gerektiğini ifade eden Bilgin, şunları kaydetti:
"Finansın diğer alanlarını da geliştirmek zorundayız. Riski bir torbada topluyoruz; bankacılık. Orası iyiyse her şey iyi, orası kötüyse her şey kötü. Onun yanına faktoringi, leasingi ve sigortayı da koymalıyız. Şansımız banka sayısının az olması. 49 tane. Bunların her birinin adele kuvveti farklıdır. Bunları adele kuvvetine göre büyütmek lazım. Hepsi aynı hızla koşarsa bir noktada bazılar yarı yolda kalabilir."
Avrupa'da krizlerin en çok doğduğu alan konut sektörüdür. Bu sektöre yapılan kredilendirmeler ve bu sektörle ilgili kanunlar mevzuatlar, halkın borçluluk oranı yakından takip edilmeli. Banka karlılıkları analiz edilirken reel ve nominal kar analizleri yapılmalı ve karı oluşturan kalemlerin moda enstrumanlarla mı oluştuğuna dikkat edilmeli. Asıl olan bir bankanın mali yapısında karlılığın sürüdürülebilir olup olmadığıdır.
Uzun vadeli finansman olanakları sunulmalı. Türk bankacılık sistemindeki kredilerin ağırlıklı bölümü rotatif. İş alemi daha uzun vadeli bakmak istiyor. Bu konuda da bir şeyler yapılmalı."
Muhabir: Mücahid Eker
Yayıncı: Yılmaz Yıldız - İSTANBUL