Haberler
Putin, açık açık tehdit etti: Sabrımız bir gün mutlaka tükenecek

Putin, ilk kez bu kadar açık tehdit etti! Sözleri yaklaşan savaşın habercisi

Türkiye'nin yanı başında şiddetli çatışma! Muhalifler adım adım ilerliyor

Türkiye'nin yanı başında şiddetli çatışma

Kırıkkale'de yere çöp atanlar güvenlik kameralarından tespit ediliyor

Bir ilde daha başladı! Caddede, sokakta kamera ile takip ediliyorlar

İstanbul'da sahte içkiden 2 kişi hayatını kaybetti

İstanbul'da kabus yeniden hortladı: 2 kişi öldü, sayının artmasından korkuluyor

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Canikli'den "128 milyar buharlaştı" iddialarına yanıt

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, "Merkez Bankası'nın 128 milyar doları buharlaştı" iddialarına yanıt verdi. Canikli, "Böyle bir piyasada 128 milyar doların buharlaşması, kaybolması gibi bir durum söz konusu değil. 75 milyar doları Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişiler satın almışlar, bankalardaki hesaplarında duruyor. 36 milyar dolarda hane halkının cebinde" dedi.

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, HaberTürk televizyonunda katıldığı canlı yayında açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

"Muhalefetin 128 milyar buharlaştı" iddialarına yanıt veren Canikli ''Önce buharlaştı denildi. Bu rezerv birilerine peşkeş çekildiği, hatta yurt dışına aktarıldığı bile söylenildi. Sayın Kılıçdaroğlu ve muhalefetteki bazı arkadaşlar tarafından ifade edildi. Türkiye ekonomisi esnek kur uygulayan ekonomi. Yani dövizin fiyatı piyasa tarafından belirleniyor. 1990 yılında TL konvertibil olduğu ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'bana getirilecek olan her TL'ye karşılık rezerv dövizi vermeyi taahhüt ediyorum' demektir bunun anlamı. Böyle bir piyasada 128 milyar doların buharlaşması, kaybolması gibi bir durum söz konusu değil. 75 milyar doların Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişiler satın almışlar, bankalardaki hesaplarında duruyor. Bu paranın 75 milyar dolarını Türkiye'deki insanlar satın almış ve bankaya yatırmışlar. Büyük çoğunluğu TL mevduatlarını dolara çevirmişler.'' ifadelerini kullandı.

Canikli'nin açıklamaları şöyle:

"Merkez Bankası bilançosuna baktığımızda bu anlamda rezervin kendisi gözüküyor. Sadece ismi değişiyor. Piyasaya TL vermek için bu yolla TL/dolar swapı yoluyla dahil ediyor. 2018-2019 yıllarında 30 milyar dolar cari açık oluşmuş. Bunun kaynağı da dış ticaret açığı ve ithalattır. İthalatın içinde altının payına baktığınız zaman bu dönemde Türkiye 2 yılda 36 milyar dolar altın ithalatı yapmış. 2019'da 11 milyar dolar 2020 yılında 25 milyar dolar. Bu altının küçük bölümü bankalara, kurumlara onun dışında önemli kesimi vatandaş tarafından satın alınmıştır.

75 milyar dolar bankada 36 milyar dolar hane halkının elinde, cebinde. Özel sektör borcunu ödemiş. Ödediği parayı Merkez Bankası'nın rezervlerinden almış. Özel sektörün yurt dışına olan döviz borcu, ithal ettiği mal, makine karşılığında borçlandığı, kullandığı krediden 43 milyar dolar ödemiş, 2020'de 43 milyar dolar azalmış.

"LONDRA'DAKİ TEFECİLERE AKTARIM SÖZ KONUSU DEĞİLDİR"

Yabancı yatırımcı 2019'da 2.7 milyar dolar, 2020'de 9.3 milyar doları dışarı çıkarmış. Bunlar hangi paralar? Daha önce getirdiği paralar. Siz Londra'daki tefecilere döviz sattınız iddiaları var. Hiçbir peşkeş yok. Bu dolarları ne zaman getirmişler Türkiye'ye? 2015-16-17'de getirdiler. 3 liradan, 4 liradan, 5 liradan TL'ye çevirdiler. Sonra bunları 6-7-8 liradan çevirdiler. En büyük zararı bunlar yaşadılar. Biz üzüldük. Londra'daki tefecilere bir aktarım söz konusu değildir. Bu insanlar 12 milyar götürmüşlerse getirdikleri rakam 20 milyar dolardır.

Dolayısıyla bir buharlaşma yoktur. Bunu herkes kabul ediliyor. O paraları iç ettiniz, suistimale konu ettiniz, peşkeş çektiniz, yurt dışına transfer ettiniz gibi akılla mantıkla izah edilmesi mümkün olmayan iddialarda bulundular. Bu iddialarda bulunanlardan bir özür bekliyoruz. Bunu beklemek hakkımızdır. Sayın İlhan Kesici, bir buharlaşmanın söz konusu olamayacağını, 'ben konuşmayayım konuşursam partimizin oluşturmaya çalıştığı algı bozulur' dedi.

Merkez Bankası döviz piyasasıyla ilişkilerini üç yöntemle belirler. Doğrudan döviz alışı satışı yapar. Döviz alım ya da satış ihalesi yapar. Üçüncü piyasa oyuncusu gibi davranır. Üçüncü yöntem olağanüstü yöntem değildir. 2017'de protokole getirilen yöntem doğal yöntemdir. Bu yöntem 2017'de gündeme geliyor. Bir ara 2019'da bu protokol Hazine ile Merkez Bankası arasında yapılmış akabinde kullanılmaya başlanmış gibi söylendi. Sayın Mehmet Şimşek'in bakanlığı döneminde yapıldı. Özellikle Asya piyasasında, Türkiye'de piyasa kapandığında, bir tarafı TL olan işlemler yapılıyordu. Çok küçük alım ve satımlarla TL'nin değeri yükseliyor veya düşüyordu. O zaman gündeme geldi bu. Asya piyasalarındaki bu sıkıntıyı gidermek amacıyla geldi. Kamu bankaları vasıtasıyla bu yapıldı. Kamu bankası Asya piyasasını takip ediyor.

"BU YÖNTEMİ KULLANMIŞ OLSAYDIK BİZİ ÇİĞ ÇİĞ YERLERDİ"

İhale yöntemi şöyle yapılır. İhale yöntemi, doğrudan satış alış yöntemi piyasaya müdahale olarak yapılır. Döviz piyasasında oynaklığı azaltmak amacıyla yapılır. Özellikle TL'nin aşırı değerlendiği yıllarda Merkez Bankası piyasaya döviz satarak doları yükseltmeye çalıştı; yani TL'ye değer kaybettirmeye çalıştı. Diyelim ki doların piyasa kuru 1.5. Merkez Bankası bunu 1.7'ye, 1.8'e çıkarmak istiyor. Türkiye ciddi bir ithalat sıkıntısıyla karşı karşıya kalıyor. Merkez Bankası ihaleyi yaparken diyor ki, 'piyasa 1,5 ama ben 1.6'dan, 1.7'den arttırım yapıyorum' diyor. Diyelim dolar yükseliyor, dalgalanma var. Bunu engellemek istiyor. Piyasa fiyatından daha pahalı dolar alıyor. Merkez Bankası'nın 1,5 TL'den dolar alması mümkün iken 1.8'den dolar alıyor. Doların yükselmesini engellemek için piyasa fiyatının altından dolar veriyor. Piyasa 1 milyar dolar satılıyor. Piyasa fiyatı örnek olarak 6,5 lira diyelim. Merkez Bankası 6.2, 6.1, belki 6 liraya satıyor. Biz bu yöntemi kullanmış olsaydık. Piyasaya dolar satışını piyasa fiyatının altından satmış olsaydık bizi çiğ çiğ yerlerdi. Şu anda söylenecekleri tahmin bile edemiyorum. Hem ihale yönteminde hem doğrudan satış yönteminde aynı sakıncalar geçerli.

"KİMSEYLE ÖZEL FİYAT MUAMELESİ YAPMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL"

Bu yöntemle ticari banka vasıtasıyla piyasaya giriyor. Müdahale amaçlı değil. Müdahale amaçlı olsaydı Merkez Bankası bu dataları paylaşması gerekirdi. Burada bu yöntemi kullanamazsınız. Yoğun bir talep artışı sözkonusu döviz piyasasında. Ekonometrik çalışmaların tamamında sık yapılan müdahalelerin sonucu değiştirmediği görülmüştür. Bu yöntemde Merkez Bankası, daha doğrusu Merkez Bankası bir ticari banka vasıtasıyla döviz piyasasında oyun kurucu araçların üzerinden piyasayı regüle ediyor. 100 dolar talep ediliyor ama arz 80 dolar. Merkez Bankası burada açığı piyasa karşılamadığı zaman sağlaması gerekiyor. İki yöntemle bunu yapamaz. Kamu bankası piyasa giriyor. Oyun kuruculardan bir tanesi. Merkez Bankası'ndan aldığı bu kaynağı hiç dokunmadan doğrudan satıcı arz edici olarak piyasaya giriyor. Piyasadaki arz açığını bu yolla kapatıyor. Karşısındaki alıcı bunun Merkez Bankası'ndan geldiğini bilmiyor. Arada bir alım emri var, fiyat var, satım talebiyle eşleşiyor, piyasa gerçekleşiyor. Kör broker, işlem gerçekleşene kadar kimse bilmiyor. Dolayısıyla kimseye özel fiyat muamelesi yapmanız mümkün değil. Merkez Bankası bu yöntemle piyasaya kamu bankasını normal piyasaya dolar satan olarak gözüküyor. Dolar alan ya da satmak isteyenler bunu bankalar üzerinden yapıyor. Oyun kurucu olanlar, o piyasaya girip dolar alıp satma yetkisi olanlar gözüküyor. Modelin özelliği bu. Bu bilgilerin gizli kalması gerekir.

"SAYIN KILIÇDAROĞLU'NUN BİZE TEŞEKKÜR ETMESİ GEREKİYOR"

Merkez Bankası'nın bu yolla ne kadar rezerv kullandığı rakamının açılması isteniyor. Kılıçdaroğlu ve arkadaşların talep ettiği bankalardan döviz alanların açıklanması. Bu rakam aslında Merkez Bankası'nın bilançosunu dikkatle izlediğinizde görebiliyorsunuz. Merkez Bankası'nın 2019 ve 2020 yılında ticari banka vasıtasıyla ne kadar döviz verdiğini anlayabilirsiniz. Piyasa şöyle işliyor. Oyuncular piyasaya giriyor. Döviz almak isteyen alım emri gönderiyor, şu fiyattan şu kadar dolar almak istiyorum diyor. Bir başka oyuncu da alım emri görülen fiyattan satım emri veriyor, eşleşme gerçekleşiyor. Satılan tüm dolarlar piyasa fiyatından satılmıştır. Piyasa fiyatının altında bir satış söz konusu değil. Yöntem zaten buna imkan vermiyor. Bu alım emrine giren oyuncunun, piyasa yapıcı bankanın kimliğini döviz satan, Hazine adına döviz satan muhabir banka, kamu bankası görmüyor, bilmiyor. Sadece tutar ve miktar var, bunu görüyor. Böyle bir piyasa işleyişinde herhangi kişi ve kuruma ayrıcalıklı bir satış söz konusu olmaz. Sistem buna izin vermiyor. Buna kör broker deniyor. İşlem gerçekleşene kadar brokırlerler kör, görmüyorlar. Bu piyasadaki işlemlerin objektif olma şartlarından bir tanesi budur. Karşı tarafta alıcı ve satıcının işlem sona erene kadar birbirlerini görmemeleri gerekiyor. Başta sayın Kılıçdaroğlu'na ve eleştirenleri bu modeli kullandığımız için bize teşekkür etmesi gerekiyor. Merkez Bankası bunları bu yöntemle piyasaya vermesi gerekir miydi? Elbette gerekirdi.

"BUNUN NEDENİ TAMAMEN NEGATİF REEL FAİZDİR"

Piyasada dolara talep varsa, dolar talebi piyasa dinamikleri tarafından karşılanamıyorsa, TL'nin konvertibil olması yüzünden bu talebi Merkez Bankası karşılaması gerekiyor. Eğer bu taahhüdünün gereği talep edilen dövizi vermek zorunda. Bir talep var TL'den dövize geçme talebi. Piyasa karşılamıyorsa Merkez Bankası karşılıyor. Aksi halde temerrüde düşer. Temerrüd ne demektir? İflas demektir. Yoğun bir döviz talebi sorunsuz karşılanan bir ekonomi yok şu anda dünyada. Esas sorun eğer bu talep ortadayken siz bunu karşılamamışsanız Türkiye Cumhuriyeti devleti yükümlülüğünü yerine getirememiş, Bu kelimeyi kullanmak istemiyorum ama iflas anlamına gelir bu. Turizmde sıkıntı yaşanmamış olsaydı bu talebin önemli bölümü piyasa tarafından karşılanmış olacaktı ve Merkez Bankası kaynakları kullanılmayacaktı. Yabancıların talebi sadece portföy talebi değil. Bir de tüzel kişilerden portföy yatırımcısı. TL varlığını dövize çeviriyor. Tamamen yerli değil. Bunun nedeni negatif reel faliz. Ocak ayından önce pozitifti. TL varlıklardan çıkıp dövize ve altına olan talebin yoğunlaştığı dönem 2020'dir. Kabaca 95 milyar dolarlık kısmı 2020 döneminde, pandemi döneminde kullanıldı. Nedeni negatif reel faiz. Neden negatif faize göz yumdunuz diye bir soru haklı olarak gelir. Reel faiz negatifse doğal olarak insanlar TL varlıklarından alternatif yapılara yönelir.

"PANDEMİ KISITLAMALARI İKTİSADİ FAALİYEYTLERİ DARALTTI"

Burada sıkıntı şu; pandemi döneminde, mücadele için birtakım kısıtlamalar söz konusu oldu. Bu kısıtlamalar iktisadi faaliyetleri daraltan kısıtlamalar. Bir kısmı doğrudan pandeminin ortaya çıkardığı, ticarette inanılmaz bir daralmayı çıkardı. Mesela turizm faaliyeti. Ulaştırma faaliyetleri Türkiye ve bütün dünyada durdu. Tedbir çerçevesinde insanların ticari faaliyetlerini ortadan kaldıracak şekilde kararlar alındı. Şehirlerarası ulaşım ortadan kaldırıldı. Burada pandemi ile ilgili kararlar alınırken ekonomi üzerindeki tahribatı hesaba katmak gerekir. İdeal bir kombinasyonu çıkarmanız gerekir. Hem sağlık sistemini kuracaksınız, diğer taraftan iktisadi faaliyetlerde faturayı mümkün olduğunca düşük tutacaksınız. 1929 küresel buhranda borsa alanlarında intihar eden binlerce insanın hayatından olduğunu hatırlarsanız, ekonomide yaşanacak olan sahnelerin, pandemi nedeniyle ortaya çıkacak olan kayıpları, insanların dengelerin bozulması gibi tabloların ortaya çıkarabileceğini göz önünde bulundurmamız gerekir. Böyle bir ortamda on binlerce işletme kendi iradesi dışında etkileniyor. Özellikle nakit dengesinde bozulma yaşanıyor. Her firma bir nakit akış dengesi yapar. Nakit dengesizliği olduğu zaman mal varlığınız bile olsa ödeyemediğinizde iflas anlamına gelir bu. Şimdi kendi dışındaki bir dinamikle nakit giriş dengesi bozuldu. Pandemi nedeniyle birçok alan kapandı, hasılatlar gelmedi. Şimdi siz firmaları bu haliyle bırakırsanız hepsi batar. Yüz binlerce firma faaliyetten çekilir. Bu milyonlarca insanın işsiz kalması, insanların fakirleşmesi demektir.

İnsanlara finansal desteği vermeniz gerekiyor. Ama insanlara kaldıramayacağı şekilde veremezsiniz. Düşük faizli kredi vermek zorundasınız. Eğer TL varlıklardan çıkışı engellemek için reel faizi pozitife çıkarsaydık, bu zor durumda kalan firmaların hiçbiri kaldıramazdı. Kaldırabileceği bir maliyetle finansal desteği sağlarsanız üretime, istihdama devam eder. Burada bir tercih söz konusu. Ya TL varlıklardan çıkışı engellemek için reel faizi yukarıya çıkaracaksınız. O zaman gerçekten dolara yönelme olmayacak, altına talep azalacak. Bu şekilde Merkez Bankası rezerv kullanmayacaktı. Bunun alternatif maliyeti yüzbinlerce iflas, işsizlikti. Firmaların mali yapılarının bozulmasına neden olmayacak desteği sağlarsanız üretim ve istihdam devam eder. Biz bunu tercih ettik. Büyüme böyle gerçekleşti. Bu şekilde olsaydı en az 4,5-5 milyon istihdam kaybı ortaya çıkacaktı. Bunu kimse kaldıramaz. Bunun faturası enflasyonun yükselmesi, faizlerin yükselmesi olacağını biliyoruz. Piyasa şunu düşünebilir, 'siz böyle ikide bir reel faizleri negatife mi düşüreceksiniz', hayır. Böyle bir yöntem 100 yılda bir kullanılabilir. Önümüzdeki dönem bu aracı bu şekilde kullanma imkanımız yok. Bundan sonra reel faiz hep pozitif olacak nokta. Önümüzdeki dönemde reel faizlerin negatife düşmesi sözkonusu olamaz. Reel faiz artı olarak kullanılacaktır.

"MERKEZ BANKASI ZARAR ETMEMİŞTİR"

Merkez Bankası zarar etmemiştir, piyasa fiyatından satmıştır. 2020'nin Ocak ayında örnek olarak söylüyorum, piyasa fiyatından işlem varsa fiyatın yüksek ya da düşüklüğünden bahsedilemez. Şu an dolar 8 lira diyelim. Bugün isteyen herkes 8 TL'ye dolar alabilir. Tıpkı Ocak ayında 6,5 liraya dolar alabileceği gibi. Kimseye ayrıcalık, öncelik tanınmıyor. Böyle bir ortamda fiyatın düşük ya da yüksek olduğunu söylemek en hafif tabirle bilime haksızlıktır. Merkez Bankası piyasa fiyatından veriyor. Merkez Bankası bunu kaç liradan topladı? Sattığı rakamın altında topladığı kesin. Piyasa fiyatı neyse o gerçek fiyatıdır. Biz o nedenle eğer piyasa fiyatının altında satmış olsaydık, inanın bizi lime lime ederlerdi. Bu politika diğer politikanın devamı. Biz negatif reel faizden sonra böyle bir faturanın çıkacağını biliyoruz. Mecburen yapmak zorunda kaldığımız bir karar değil bu. Tamam büyümeyi sağladık, orada kolumuz kesilmedi, istihdamda da altından kalkamayacağımız bir şey yaşamadık ama bunun faturasının enflasyonu arttıracağını, faizleri yükseltmek zorunda kalacağımızı biliyorduk. Bunu ekonomi yönetiminin öngörmemesi mümkün değil. Şimdi o faturayı ödüyoruz. Onu da oyunun kurallarına göre oynayarak atlatıyoruz. Enflasyonla faiz arasındaki ilişkiyi enflasyonun üstünde kurarak, fiyat istikrarından sonra enflasyondaki kalıcı düşüş trendini kesin olarak gördükten sonra faizdeki düzenlemeler gündeme gelecek. Önümüzdeki dönemde hedefimiz bu.

"CARİ AÇIĞI KAPATMAK İÇİN ETKİLİ YÖNTEMLERİ DEVREYE ALIYORUZ"

-Ne zaman telafi edersiniz diye sorarsanız? Yıl sonundan itibaren en geç enflasyonda aşağı yönlü bir hareket olacağını tahmin ediyorum. Şu anda sert kararlar alıyoruz açığı kapatmak için. Aynı şekilde dış cari açığı kapatmak için de doğrudan kalıcı, etkili yöntemleri devreye sokuyoruz. Yıl sonunda görmediğimiz takdirde sıkı duruş devam edecek. En ufak bir taviz sözkonusu değil. Umut büyümenin ve gelirin arttırılarak devam etmesidir. Konvansiyonel üretim ve araçları tekstil başta olmak üzere oldukça önemli. Özellikle teknoloji yoğun alanlarda çok daha agresif bir şekilde üretim ve ihracatı sağlamamız gerekiyor. Savunma sanayiinde teknolojik anlamda ulaştığımız seviye elimizdeki en önemli argümanlardan bir tanesi. Bu hem merkezi ekonomiler hem liberal ülkeler için geçerlidir. Şimdi bunların ticari alandaki üretime aktarılması konusunda yoğun bir ivme kazanıyor. ASELSAN'ın Suriye sınırında 700 kilometrelik duvar vardı, orada çok sofistike sinyalizasyon ve görüntüleme sistemleri kullanıldı. Herhangi biri girmek isterse 700 kilometre boyunca görebiliyorsunuz. Bu sivil alanda nerede kullanılabilir? Hızlı tren sinyalizasyonunda. Şu ana kadar hep yurt dışından aldık, ağırlıklı olarak Fransa olmak üzere. ASELSAN'ın yazılımı öyle güçlü ki, bugüne kadar teorik çalışma bölümü büyük ölçüde tamamlandı, şimdi artık ete kemiğe büründürüyoruz.

"MERKEZ BANKASI ŞU ANDA 90 MİLYAR DOLARI FİİLEN KULLANABİLİR"

-Swap yani para takası Merkez Bankası rezervleri açısından fiilen uzun vadeli bir araçtır. Dövizin Merkez Bankası kasasında olması gibidir. 75 milyar dolar var ya, tamamına yakını Merkez Bankası tarafından swap yoluyla çekildi. Şu anda satımdan önceki gibi aşağı yukarı. Bunlar uzun vadeli. O yüzden gerçek bir rezerv gibi kabul edilebilir. Yerli bankalarla yapılan swap için de geçerli. Onun çekilmesi gibi bir durum sözkonusu olmayacağına göre fiilen o aslında kalıcı uzun vadeli rezerv para unsurudur. Merkez Bankası Başkanı'nın yaptığı açıklamada bunu işaret ediyor. Biz şu anda brüt rakamı Merkez Bankası fiilen kullanabiliyor. Diğeri hesaplama biçimi sadece. Net rezerv nedir? Bunun içerisinde 45 milyar dolar da altın rezervidir. Bizim net rezevrlerimiz ortalama 30 milyar dolar civarındaydı. Şu anda 10 milyar dolar civarında. Net rezervde kayıp 20 milyar dolar ama öyle demiyoruz, çünkü o bir gösterge değil. Esas brüt rezervdir. Bunun bileşimi bu kadar swaptır, bu kadar munzam karşılıktır. Sonuç olarak 90 milyar doları fiilen kullanabilir Merkez Bankası, bu kadar açık ve nettir.

Merkez Bankası Başkanlarının değiştirilmesi takdiri Cumhurbaşkanımızındır. O takdirin detaylarını ben bilemem. Ama en son Merkez Bankası değişikliğiyle ilgili özellikle ikinci faiz artırımı ile ilgili ekonomik değerlendirme yapabilirim, bu tamamıyla benim şahsi görüşümdür ve yorumdur. Yanlış alacağınız kararın mutlaka ülkeye ekonomiye bir faturası vardır. Birçok insan bilmeyebilir. Gerçekten optimal midir bunu herkes bilemez, uzmanlık gerektiren bir konudur. Merkez Bankası faiz arttırıyor, öngördüğümüz bir şey bu zaten. Ekonomide bütün makro göstergelerin realizasyonunu beklentiler belirler. Piyasa enflasyon oranının yüzde 10 olmasını bekliyorsa o andaki parametrelere göre yüzde 12 olacaksa bile bu beklenti gerçekleşir. Neden? Bütün piyasa oyuncuları fiyatlamaları beklenti üzerine kurarlar; yani yüzde 10'a göre. Üretici malını satarken ona göre kurar. Piyasa beklentisi 100 baz puan. Siz 200 puan yaptınız. Piyasa şöyle okuyacaktır. Onun altında beklenti faizi var. Diyelim ki yüzde 16 enflasyon beklentisinin sonucu olarak piyasa 100 baz puan artış bekliyor. Siz 200 baz puan arttırınca piyasa demek ki enflasyon beklentisi yüksek tahmin ediliyor diye düşünülür. Piyasa diyor ki, demek ki yüzde 17 bekliyor. Piyasa beklentisini yüzde 17'ye çıkarıyor. Bütün bunların ekonomiye çok ciddi maliyeti var. Piyasa 16 olarak bekliyordu diyelim ama şimdi 17'ye çıktı. Yüzde 16 enflasyonla mücadele etmenin maliyeti ile yüzde 17 enflasyonun mücadele etmenin maliyeti çok farklıdır. Dolayısıyla bana göre, benim şahsi görüşümdür tamamen. Ben Cumhurbaşkanımızın hangi gerekçe ile aldığını bilemem. Çok ilave maliyet ortaya çıkıyor, piyasanın ön görmediği maliyet ortaya çıkıyor, bu ekonomiye bir yüktür. Optimal kararı uygulamamış oluyorsunuz. Buna hakkınız yok.

-Tarımda ürün arzı çok büyük oranda tabiat şartlarına bağlı. Teknolojide ulaştığımız seviyeye rağmen bu böyle. Tarımda örümcek ağı denilen bir handikap var. Mesela şu anda patates soğanda yaşıyoruz. Geçen yıl çok yüksek rakamlara çıkmıştı, bu sene yerlerde sürünüyor, neden? Tarımda üreticiler bir sonraki yılın üretim kararını verirken bir önceki yılın fiyatlarından etkileniyor. 2021 üretimini planlarken orada oluşan fiyata göre karar veriyor. Herkes patates ve soğana dönüyor. Arz fazlası ortaya çıkınca fiyat düşüyor. 2022 sezonu üretim kararını yine tarım üreticileri 2021'de oluşan fiyata bakarak karar verecekler. Yani patates soğan ekmeyecekler, yani azalacak. Bu kez de 2022 yılında patates soğan fiyatları yükselecek. Diğeri da hava şartları. Özellikle küresel ısınma nedeniyle orada da bu istikrarsızlık, hava şartlarında dalgalanmanın boyutu arttı maalesef. Olabildiği ölçüde bunları planlayıp tahmin etmek, arzın planlanmasını yapmak çalışmaları devam ediyor. Özellikle belli temel ürünler için yapılıyor ama sıfırlanamadı. En azından arzdaki dalgalanmanın minimuma indirgenmesi için yeni modeller geliştiriliyor.

-Rezervin mahiyeti nedir? Niye tutulur? Esas itibarıyla yurt dışından gelen yabancı sermayenin TL'ye çevirdiği dövizlerin daha sonra yurt dışına çıkacağı zaman o talebi karşılamak için tutulur. Rezerv bir borçtur, yükümlülüktür. Dolar Merkez Bankası'na geldiği zaman karşılığında TL verir. TL pasif kalemde, yükümlülük olarak gözükür. Rezerv dediğimiz rakam Merkez Bankası'nın parası veya varlığı değildir. Merkez Bankası'nın aktifindedir ama borç olarak TL sirküle etmektedir. Bu talep baskısı çok büyük oranda azalmıştır. Şu anda ana kalemlerden bir tanesi kamu kağıtları, devlet iç borçlanma senetleri. Yabancıların oranı çok düştü. En son 5 milyar dolar kaldı aklımda, yani sıfır diyebiliriz. Aynı şekilde borsada. Şu anda borsada yabancıların oranı yüzde 35 yanılmıyorsam. Bir ara yüzde 70'lerdeydi. Bu ne anlama geliyor? Oradaki TL varlığı bir gün getirdiği dövizi talep edecek ve yurt dışına çıkacak. Onlar da direnenler, uzun vadeli yatırımcılar. Talep baskısı buradan gelecek. Bunlarda problem yok. Şu anda döviz talebi beklemiyoruz. Geriye ne kalıyor? yerleşikler bütün talebini yaptı. Geriye cari açık kalıyor. Dış ticaret açığı kalıyor. İnşallah turizm gelirleri geçen yıl kadar kayıp olmayacak. 2019 rakamlarını yakalayamayacağız ama inşallah 20-25 milyar dolarlık gelir olacağını tahmin ediyorum. Bu gelir doğru çıkarsa cari açık sıfır anlamına gelir. Bir döviz talebi beklemiyoruz şu anda. Bu nötr bir değerlendirmedir. Böyle bir durumda rezerv artar. Enflasyon düşme trendine girmiş, cari açığını yoluna sokmuş bir ekonomiye herkes yatırım yapar.

"128 MİLYAR DOLAR AFİŞLERİ AĞIR HAKARET İÇERİYOR"

-O afişlerin tamamı çok ağır hakaret içeriyor. Masum olarak görülebilir ama buhar oldu, uçtu, yolsuzluk yapıldı gibi tanımlamalarıyla birlikte düşündüğünüzde o afişteki ifadeyi açıklıyor. Hakaretlerin en büyüğü. Bir iddianız olabilir, usulüne uygun şekilde soruşturulabilir. Ispat edilmediği müddetçe hüküm haline gelecek bir ifade kullanamazsınız. Bu insanın en temel haklarının ihlalidir. Dolayısıyla masumane bir sorunun cevabı değil. Töhmet altında bırakamazsınız. Hakaret ifade özgürlüğü değildir, bütün sistemlerde, demokrasilerde suçtur. İnsanların onuruyla haksız bir şekilde oynamaya çalışıyorsunuz. Bazı yazarlar Merkez Bankası bilançolarından ne kadar rezerv kaybettiğini açık açık yazıyorlar.

Merkez Bankası ne kadar rezerv kaybetti? Bu soru biliniyor. Merkez Bankası bilançolarında açıklanmış bu. Muhalefetin şöyle bir talebi var. Buharlaşma olayının gerçek olmadığı ortaya çıkınca, efendim siz bunu kime sattınız, döviz alanlar açıklasın bunu diyor. Bu bilgi bankalarda. Bizim mevzuatımıza göre bankalar kendilerinden döviz alanların bilgilerini açıklayamazlar. Bu suçtur. Şahsi bilgiler anayasal teminat altındadır. Bana göre açıklanmasının hiçbir mahzuru yok. Mevzuata göre bu meslek sırrına giriyor. Dolayısıyla hangi kurdan sorusunun cevabı belli; piyasa kurundan. Böyle bir bilgi açıklansın. Diyelim ki Türk Ticaret Kanunu'nun 239. maddesini suç olmaktan çıkaralım, bizim finans sistemimiz çöker, hiçbir yabancı yatırımcı gelmez, yerli yatırımcı da bütün yatırımını dışarıya götürür. Bu yasaklama kuramını biz getirmedik. Önemli olan burada muhalefetin sorduğu sorunun cevabı. Birilerine ayrıcalık sağlandı mı? Bu sorunun cevabı kocaman hayır... Dolar bir rakamı gördüğü zaman alışkanlık yapıyor. Piyasa psikolojisi ve dalgalanıyor. Açıldıktan sonra düşse bile Merkez Bankası piyasaya müdahale etti deniliyor. Ortaya çıkan bu komplikasyonu piyasaya satıcı olarak girerek düzeltmenin etkisi çok farklı. Diğerinde iz bırakıyor. Merkez Bankası'nın müdahalesi çok kullanılan bir yöntem değildir, iyi bir şey de değildir."

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Canikli'den
Kaynak: AA / Ekonomi
title