3. İstanbul Finans Zirvesi Açıklaması
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, krizin merkezleri konumundaki ülkelere yönelik risk beklentilerinde kısa vadede kayda değer iyimserlik beklentisi görülmemekte olduğunu belirtti."Bu tür faaliyetlerin finans"...
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, krizin merkezleri konumundaki ülkelere yönelik risk beklentilerinde kısa vadede kayda değer iyimserlik beklentisi görülmemekte olduğunu belirtti.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen "İstanbul Finans Zirvesi"nde konuşan Öztekin,
"Bu tür faaliyetlerin finans sektörünün gelişimine katkı yapacağına inanıyoruz. Burada sunulacak görüşlerin, özellikle, içinden çıkılmaya çalışılan krizin ve ona bağlı sorunların aşılmasını sağlayacak ortak aklın oluşumunu besleyeceğini düşünüyorum" dedi.
Finansal aracı kurumların, ülke ekonomilerinin temel taşlarından olduğunu söyleyen Öztekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Finans sektöründe sağlanan gelişmelerin ülke ekonomisinin gelişimine ne denli katkı sağladığı bilinen bir gerçektir. Bu kurumların, firmaların dışsal fon sağlamasında etkin bir rol oynaması nedeniyle finans sektöründe meydana gelecek kırılganlıkların, reel ekonomiye ciddi negatif etkileri olmaktadır. Türkiye özelinde ve dünya genelinde yaşanan son krizler, hem getirisi hem de toplumsal maliyeti açısından, finans sektörünün ülke ekonomisi için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Yaşanan son finansal krizin, özellikle Avrupa kıtasında, salt ekonomik sonuçlar doğurmakla kalmadığını, bilakis krizin siyasi ve toplumsal boyutta yansımaları olduğu görülmüştür. Buna ilaveten, finans sektöründe yaşanan sorunlar ulusal sınırları aşan maliyetleri de beraberinde getirebilmektedir.
Finans sektörünün iyi işliyor olması için sektörün kamusal düzenleme ve denetlemeye tabi olması genel kabul gören bir görüştür. Bu durumda, ekonomi açısından hayati bir önem arz eden finans sektörünü sağlıklı kılmak ve sağlığını muhafaza etmek, BDDK ve benzeri kurumların varlığı için önemli bir motivasyon oluşturmaktadır."
2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli olarak başlayan ve hala devam eden, hem maliyet hem de coğrafya anlamında büyük bir finansal kriz yaşanmakta olduğuna değinen Öztekin, "Bu süreçte, sadece krizin temel aktörü konumunda olan ABD ve AB'nin vatandaşları değil, dünyanın pek çok bölgesinde yaşayan insanlar bu büyük krizin maliyetine az ya da çok katlanmaktadır. Önümüzdeki döneme baktığımız zaman, krizin merkezleri konumunda olan ülkelere yönelik risk beklentilerinde, en azından kısa vadede, kayda değer bir iyimserlik belirtisi görünmemektedir. Genel olarak; düzenleme ve denetlemede (regülasyon) gösterilen eksiklikler (yetersizlikler), tercihlerin çarpıtılması ve aşırı borçlanma olarak sayabileceğimiz üç ana faktör, bu uzun ve nerede biteceğini tam olarak kestiremediğimiz finansal krizin sebebi olarak (özellikle ABD ve AB için geçerli olmak üzere) gösterilmektedir. Bu çerçevede, yakın geçmişte devletin ekonomideki rolünün azaltılmasına yönelik politikalar kapsamında hayata geçirilen finansal liberalleşme politikalarının (deregülasyon) finans piyasalarında bilgi probleminin artmasını ve tercihlerin çarpıtılmasını beraberinde getirdiği iddiaları yüksek tonda dile getirilmektedir" değerlendirmelerinde bulundu.
-"Regülasyon politikalarının olabildiğince dinamik bir yapıda kurgulanması gerektiğine inanıyoruz"-
Yaşanan son finansal krizde, genişletici para politikaları üzerine kurgulanan krizden çıkış stratejilerinin arzulanan sonucu üretmekten uzak kaldığını söylemenin abartılı olmayacağını dile getiren Öztekin, şunları ifade etti:
"Nihayetinde, salt para politikası uygulamaları ile finansal istikrarın sağlanamadığı tecrübe edilmiştir. Dolayısıyla, sektörün taşıdığı riskin minimuma indirgenmesi yolunda alternatif politika araçlarının geliştirilmesi mutlak gereklilik halini almıştır. Regülasyon politikaları üzerine kurgulanan "finans sektörünün yeniden inşası/mimarisi" sıkça telaffuz edilir olmuştur. Bizim son kriz tecrübesinden çıkardığımız ana sonuç, asıl meselenin bankacılık sektörünü az ya da çok düzenlemeye tabi tutmanın değil, en etkin düzenlemenin nasıl olacağıdır. Başka bir ifadeyle, denetim ve gözetimin kalitesinin artırılmasından, regülasyonun genişlemesinin mutlak bir gereklilik olduğu anlamı çıkarılmamalıdır."
Dünyanın birçok ülkesinde bankacılık sektörünün yoğun devlet müdahalesine maruz kalan sektörlerden birisi olduğunun görülmekte olduğunu ifade eden Öztekin,
"Regülasyonun alanının genişletilmiş olmasının krizleri körüklediği yönündeki görüşleri de dikkate almamız gerekmektedir. Regülasyon politikalarını uygularken kısa vadede de olsa, bankacılık sektörünün sağlığı ile karlılığı arasında bir trade off (ödünleşme) durumu oluşabileceğinin bilincindeyiz. Nihai olarak, regülasyon politikalarının olabildiğince dinamik bir yapıda kurgulanması gerektiğine inanıyoruz. Düzenleyici otorite olarak, bu sayede, oldukça hızlı değişim ve gelişime açık bir yapısı olan finans sektörüne yönelik proaktif olabilme yeteneği kazanılabileceğine inanıyoruz" diye konuştu.
-"Bankacılık sektörüne ilişkin büyüme hedefi salt orandan ibaret olmamalıdır"-
Kısa vadeli hedefler yerine finansal ve makroekonomik istikrar gibi uzun vadeli hedefler gözetmenin bankacılık sektörü için daha sağlıklı bir yaklaşım olacağını söyleyen Öztekin, "Bankacılık sektörümüzün gelişim performansının ülkemiz ekonomisi için yakın zaman hedefi olarak belirlenen Dünya ekonomi liginde ilk 10'a girme hedefini destekleyecek boyutta olduğu düşüncesindeyiz" dedi.
Bankacılık sektörüne ilişkin fırsatlar ve potansiyel riskler konusunda birkaç noktanın altını çizmek istiyorum diyen Öztekin şunları söyledi:
"Bankacılık sektörümüzün büyüme ve karlılık potansiyelini sektöre yönelik en önemli fırsatlar olarak ifade edebiliriz. Son 10 yıla baktığımızda, bankacılık sektörü yıllık bazda ortalama olarak yüzde 10,5 civarında bir reel büyüme kaydetmiştir. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde de benzer bir büyüme trendi izlemesi kuvvetle muhtemeldir. Sektörün büyümesi, var olan kuruluşlarla, sektöre yeni girişlerle ve her ikisiyle birlikte gerçekleşebilir. Altını çizerek belirtilmek isterim ki, bankacılık sektörüne ilişkin büyüme hedefi salt orandan ibaret olmamalıdır. Bankacılık sektöründe büyümenin hangi kalemler (faktörler) üzerinden gerçekleşeceği en az büyüme oranı kadar önemlidir. Finansal hizmetlerden yeterince yararlanamayan kesimlerin sisteme daha fazla dahil edilmesi sektörün karlılığını sürdürmesine yardımcı olacak bir husustur. Ekonomimizde üretim konusunda yapısal sorun olarak görülen bazı eksikliklerin telafisi yolunda oluşturulan yeni teşvik sistemi kapsamında hayata geçecek yatırımların sektörümüze direkt ve dolaylı katkılar sağlamasını bekliyoruz. Bankacılık sektörümüzde yeni ürünlerin ortaya çıkma potansiyelinin de varlığından bahsedebiliriz. Son zamanlarda altın hesabı kapsamında yapılan faaliyetleri bu duruma örnek olarak gösterebiliriz.
Sukuk vb. faiz uygulaması dışı enstrümanların da sektörümüzde büyümeye katkı yapabileceğini belirtmeliyiz. Bu çerçevede, katılım bankacılığının sektör içerisindeki payının önümüzdeki süreçte daha da yükselmesi olasıdır. Bankacılık sektörünün son yıllardaki karlılık performansının sanayi vb. sektörlerin karlılık performanslarının üzerinde seyretmesi, büyüme potansiyelinin önemli bir göstergesidir. Dünyanın pek çok ülkesinde bankacılık sektöründe değişik problemlerin devam etmesi, sağlığını pekiştirerek sürdüren sektörümüzü nispi olarak cezp edici kılmaktadır. Nispi olarak avantajlı olan kuruluşlarımıza uluslar arası boyut kazanma imkanlarının da oluştuğuna işaret etmeliyiz. Bankacılık sektörümüze yabancı bankaların ilgisi krizin yoğun olarak yaşandığı dönemde biraz azalmış olmakla birlikte son zamanlarda bu ilginin tekrar arttığına şahit olmaktayız. Ülkemizde son dönemlerde sağlanan siyasi ve ekonomik istikrar birlikteliği, sektörümüze olan güveni pekiştirmiştir. 2023 yılı için milli gelir hedefinin 2 trilyon dolar olarak belirlenmesi sektörün yüksek bir büyüme performansı sergilemesi beklentisini kuvvetlendirmektedir."
-"Ekonomik büyüme hızındaki yavaşlamanın kalıcı olacağı düşüncesinden uzağız"-
Sektöre yönelik potansiyel risk kaynakları konusunda da bilgi veren Öztekin,
"Yakın gelecekte, sektörün gelişiminde sorun yaratacak iç piyasa kaynaklı büyük bir risk unsuru görmüyoruz. Ekonomik büyüme hızındaki yavaşlamanın kalıcı olacağı düşüncesinden uzağız. Bunun yanında, dış risklerin özellikle reel ekonomi üzerinden sektörümüzün gelişimine yönelik olumsuzluklar yaratma potansiyelinin farkındayız. Çalışma arkadaşlarımızın bir kısmı uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek regülasyon politikalarımıza yön verecek girdiler oluşturmaktadır. Bu bize, güncel tabiriyle 'proaktif' hareket esnekliği kazandırmaktadır. Sektörün büyümesi ile ilgili olarak dikkat edilmesi gereken husus, gizli risklerin birikmesini engellemektir. Her krizin öncesinde ortaya çıkan riskler 'bu defa başka' yaklaşımı ile göz ardı edilebilmektedir. Sektörün şeffaflığı, etkin ve risk odaklı denetim tedbirleri, farkında olmadığımız riskleri kontrol altında tutmada öncelikli politika araçları olacaktır" bilgilerini aktardı.
Sektörün önümüzdeki süreçte nasıl ve ne kadar büyüyeceğinin sadece kendi dinamiklerine bağlı bulunmadığının altını çizen Öztekin, "Önümüzdeki dönemde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, müşteriler ile ilişkilerde şeffaf olmak ve müşterinin bilgi sahibi olma hakkına riayet etmektir. Şeffaf olmayan masraf ve ücret uygulamaları bir hukuki risk ortaya çıkarmakta ve ileride bankaların karlılığını azaltma potansiyelini barındırmaktadır. Bu riskten kaçınmak için bankalarımızın ücret uygulamalarını basitleştirmelerinin ve karmaşık fiyatlama davranışlarından uzak durmalarının yararlı olacağını düşünüyoruz" şeklinde konuştu.
-"Finansal istikrar ve sektörün sağlamlığı Türkiye'de küresel krizden çok önce asli hedef haline getirildi"-
IMF, Dünya Bankası, G-20, BIS, FSB gibi küresel ölçekte politika ve standart belirleyen uluslararası kuruluşların yapılarında ve hedeflerinde gözlenen değişikliklerin ve finansal istikrara verilen önemdeki artışın dikkatli bir şekilde incelenmesinin büyük önem arz ettiğini vurgulayan Öztekin, "Ekonomi politikalarının oluşturulmasında yeni yaklaşımlar, para ve maliye politikalarının hedeflerinin finansal istikrarı da kapsayan bir çerçevede gelişmesine yol açmıştır. Oysa finansal istikrar ve finansal sektörün sağlamlığı, Türkiye'de küresel krizden çok önce, asli bir hedef haline getirilmiştir. Bu noktada Türkiye'nin uluslararası platformların aktif bir üyesi olarak, gelişmelere hem takip ettiği hem de katkı sağladığını hatırlatmak isterim. İstanbul Finans Zirvesi de Türkiye açısından hedeflerin ve beklentilerin ne derece büyük ve yüksek olduğunun, uluslararası bir platformda bilginin ve tecrübenin paylaşılması yoluyla ifadesidir" diye konuştu.
Son olarak Öztekin, "Temennimiz, finansal piyasaların da olabildiğince bireysel tercihler üzerine şekillenmesidir. Düzenleyici kamusal otorite olarak, politikalarımızın bu ideali besleyici nitelikte olacağını ifade etmek isterim. Regülasyon politikalarımızın oluşumunda piyasa aksaklığı olarak gördüğümüz hususların tamiri esas alınacaktır. Umut ediyorum ki, edindiğimiz tecrübeler önümüzdeki süreci yönetmemizde gerekli katkıyı sağlayacaktır" şeklinde sözlerini özetledi.
Muhabir: Ahmet Hacıfazlıoğlu
Yayıncı: Affan Kulunyar - İSTANBUL