Yeşiller nasıl Avrupa'da siyasetin yükselen gücü oldu?
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağ popülist partilerin oylarında önemli miktarda bir artış bekleniyordu.
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine giderken, uluslararası basındaki yorumcular, sağ popülist (milliyetçi, yerlici, yabancı düşmanı, ırkçı) partilerin oylarında, Avrupa siyasi coğrafyasında radikal değişim yaratabilecek bir artış bekliyorlardı. Bu partilerin oylarında bir artış yaşandı. Ancak Avrupa siyasi coğrafyasını etkileyebilecek düzeyde bir artış, Yeşillerden geldi.
Şimdi, iklim krizine ilişkin son tartışmaların ışığında, öncelikle, çevreci partileri tartışmak gerekiyor.
Örneğin, Melbourne'da bulunan "Breakthrough National Centre for Climate Restoration" isimli kurumun yayımladığı ve eski Avustralya Genelkurmay Başkanı ve bir emekli amiralin birlikte açıkladıkları rapor, eğer gereken önlemler alınamazsa, uygarlığımızın 2050'ye doğru çökmeye başlayacağını savunuyor.
Raporun yazarları, geçmişte petrol, gaz ve kömür endüstrisinde üst düzey yöneticilik yapmış.
Madalyonun öbür yüzünde de uygarlığın çökmesini önlemek için alınması gereken önlemlerin ekonomik yüküne ilişkin tartışmalar var.
Financial Times gazetesinin haberine göre İngiltere Maliye Bakanı Philip Hammond, Haziran başında, Başbakan Theresa May'e gönderdiği bir mektupta, 2050 yılına kadar sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmak için alınması gereken önlemlerin İngiltere ekonomisine 1 trilyon sterline mal olacağını belirtmiş.
Bu maliyeti karşılamak için de sosyal hizmetlerden ve savunma harcamalarından ciddi kesintiler yapmak gerekecekmiş.
Karşımızda işte böyle bir ikilem var: ya uygarlığın çöküşü, ya da ekonomik maliyetler.
Bu ortamda, çevreci partiler acilen çözüm üretmeye çalışır, seçmenin de ilgisini çekerken; sağ popülist partileri de, Almanya'da AfD'nin ( Almanya için Alternatif) "Yeşilleri baş düşman" ilan eden açıklamasını göz önüne alarak, iklim krizini önlemeye yönelik çabalar bağlamında olumsuz etkenler olarak değerlendirmek gerekiyor.
Yeşillerin zaferi
Yeşiller ve çevreci partiler AP seçimlerinden başarıyla çıktılar. Yeşiller; Almanya, Fransa, İngiltere (İskoçya, Galler) ve İrlanda'da, Finlandiya'da, Belçika'da oylarını arttırdılar.
Bu partilerin oluşturduğu grubun AP'deki sandalye sayısı yüzde 40 artarak 51'den 69'a çıktı. Sağ popülist partiler grubunun sandalye sayısı 112; ama iki grup arasında önemli farklar var. Sağ popülist grup, çok parçalı ve kendi arasında çeşitli düzeylerde görüş ayrılıklarına sahip.
Yeşiller ve çevreci partilerden oluşan grup ise homojen bir programa, disipline sahip. Yeşiller, gerektiğinde, kendi solundaki 38 sandalyeli, "Avrupa Konfederasyonu ve Kuzey Sol Yeşiller" grubunun desteğini de alabilecek.
Gözlemciler arasında egemen kanaat, çevreci grupların birlikte hareket edebileceği, AP'deki kararları etkileme kapasitelerinin, sağ popülist gruptan çok daha yüksek olabileceği yönünde.
Almanya'da Yeşiller Partisi oyların %20,5'ini alarak, Sosyal Demokratları geride bıraktı ve ikinci parti oldu. AP seçimleri sonrası yapılan bir kamuoyu araştırması, Yeşillerin ilk genel seçimde birinci olabileceğini gösteriyor.
Fransa'da sağ popülist Marine Le Pen'in partisi Ulusal Cephe'nin oyları % 21,2'den, % 24,52'ye yükselirken, Yeşiller'in oyları %5'den %13,47'ye çıktı. Böylece Yeşiller ülkede 3. parti oldu.
İngiltere'de de Yeşiller AP'deki sandalye sayısını ikiye katlayarak 3'ten 7'ye yükseltti. Çevreci önlemlere olumlu yaklaşan ve Avrupa yanlısı Liberal Demokrat Parti ile Yeşillerin toplam oyu (%32,4), Brexit Partisi'nin oylarından (31,6) fazla.
Yeni siyasi şekillenme
Avrupa'nın merkezini oluşturan Fransa ve Almanya'da AP seçim sonuçlarına yakından bakınca, üç nedenden dolayı, Yeşillerin ve çevreci partilerin başarısının geçici olmadığını söyleyebiliriz.
Birincisi, her iki ülkede de 19. yüzyıldan bu yana siyasetin merkezinde olan Muhafazakar ve Sosyal Demokrat partiler hızla geriliyor. Fransa'da sosyalist ve komünist partilerin oy kaybettiği görülüyor. Diğer bir deyişle, hem iş çevrelerinin serbest piyasacı muhafazakar partileri, hem de sanayi işçilerinin geleceğe umutla baktığı bir dönemde gelişmiş sendikaların, kitlesel sanayi işçilerinin partileri geriliyorlar.
Ekonomik kriz seçmenin gözünde serbest piyasa modelinin, iş çevrelerinin ve devleti yöneten seçkinlerin tutumlarının üzerine büyük soru işaretleri koyarak muhafazakar partileri zayıflatıyor. Ekonomik krizin içinde sendikalar zayıfladı, kitlesel işçi sınıfı büyük ölçüde çözüldü. Bu gelişmeler bu kesimler arasında gelecek korkusunu, yabancı düşmanlığını, milliyetçiliği besliyor, popülist, milliyetçi partilerin çekim alanına girmelerini kolaylaştırıyor.
Ne muhafazakarlar ne de geleneksel sosyal demokrat ve sol partiler bu trendi geri çevirecek gibi görünüyor. Yunanistan'da ve İspanya'da sosyal demokrat partilerin politikalarını benimseyen SYRIZA ve Podemos'un da oy kaybettiği görülüyor.
İkincisi, Yeşillere ve çevreci partilere oy veren seçmene bakınca işçi sınıfının, "yeni orta sınıf" olarak tanımlanan, ileri teknoloji, iletişim, hizmet sektörü ve simgesel/kültürel üretim sektöründe çalışan, Avrupa Birliği yanlısı yüksek eğitimli kesiminin varlığı özellikle dikkat çekiyor.
Yüzü geleceğe dönük, umutlu ancak bir o kadar da uygarlığın geleceğinden kaygılı bir kesim bu. Bu aynı zamanda işçi sınıfının sayıca artmakta, kültürel olarak, yeşillere ve çevreciliğe eğilimi bir yönde şekillenmekte olan kesimi.
Bu koşullarda, adeta, sağın temsilciliği milliyetçi yabancı düşmanı sağ popülist partilere ve solun temsilciliği de iklim krizi gibi küresel sorunların ancak uluslararası işbirliği ve sosyal adalet üzerinden çözülebileceğini savunan Yeşillere ve çevreci partilere kalıyor.
Üçüncüsü, Almanya ve Fransa'da, sanırım bu İngiltere için de geçerlidir, genç seçmen, haftalardır her Cuma günü tekrarlanan liseli öğrenci protestolarının da gösterdiği gibi iklim krizi konusuna büyük ilgi gösteriyor.
Örneğin, Fransa'da 18-25 yaş grubundaki seçmenin %33'ü Yeşiller Partisi'ni destekliyor. Almanya'da Yeşiller bu yaş grubundan, tüm diğer partilerden çok daha fazla oy almış.
Kamuoyu yoklamaları Almanya'da halkın %48'inin iklim krizi ve çevre konularında büyük kaygı duyduğunu gösteriyor.
Financial Times bir araştırmasında, henüz oy verecek yaşa gelmemiş gençlerin, anne ve babalarını, yeşillere oy vermeye zorladıklarını aktarıyor. Yeşiller ve çevreciler yalnızca bugünkü değil, geleceğin genç seçmeninin de ilgisini çekiyor.
Yeşiller ne öneriyor, işleri neden zor?
Yeşil ve çevreci hareketin umutları boşuna çıkartmaması, uygarlığın geleceğini koruyabilmesi için, toplumsal dengeleri sarsacak sosyal ekonomik politikaları topluma kabul ettirebilmesi gerekiyor.
Yeşillerin toplumun önüne koydukları listede, karbon üretimine ve tüketimine yüksek vergiler, bu vergilerle toplanan fonların sanayide ve tarımda konumu bozulmaya başlayan üreticileri ve tüketicileri desteklemeye yönlendirilmesine ilişkin önlemler, yeni enerji kaynakları için büyük altyapı yatırımlarına ilişkin harcamalar var.
Tüm bunların, bir türlü aşılamayan bir ekonomik kriz içinde sertleşen rekabet, giderek derinleşen jeopolitik gerginlikler ortamında gerçekleşmesi gerekiyor. Peki, Yeşiller kısa dönemde, tüm bunları yapabilecek hatta bir "Yeşil New Deal"(Yeni Yeşi Anlaşma) gerçekleştirebilecek siyasi güce ulaşabilecekler mi?
Bu son derecede önemli sorunun henüz bir cevabı yok.