Yeşiller Arasında, Gri Bir Ada
ABD Başkanı'nın Türkiye Ziyareti, AKP'nin Youtube Açılımı, Teknolojik Tembelliğimiz, Dinselliğin İnternete de Nüfuz Etmesi, Büyük Resesyon ve "Barış İçin Savaşmak" Üzerine Bir Yazı Bu... Peki Sudan Lideri Ömer El Beşir'e Tutuklama Emri Çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne Yunanistan'dan Venezuela'ya 108 Ülke Üyeyken, Biz Neden Değiliz?
ABD Başkanı’nın Türkiye ziyareti, AKP’nin Youtube açılımı, teknolojik tembelliğimiz, dinselliğin internete de nüfuz etmesi, Büyük Resesyon ve “barış için savaşmak” üzerine bir yazı bu... Peki Sudan lideri Ömer el Beşir’e tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Yunanistan’dan Venezuela’ya 108 ülke üyeyken, biz neden değiliz?
NEDEN ÜYE DEĞİLİZ: Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir hakkında tutuklama emri çıkardı. Haritada, mahkemenin yargılama yetkisini tanıyan yeşil renkli ülkeleri ve taraf olmayan grileri görüyorsunuz. Avrupa’nın tamamı üye olmasına rağmen, Türkiye, mahkemeyi kuran 2002 tarihli Roma Tüzüğü’ne taraf değil. Dünyada en az Türkiye kadar güçlü olup mahkemeyi tanımayan birkaç ülke var: ABD, İsrail, Çin, Rusya ve İran... Bu beş ülkenin de uluslararası hukuka ne kadar “saygılı” olduğu belli. Fakat AB üyeliğine aday Türkiye neden hâlâ onların arasında? Kıbrıs ve Ermeni meselesinde kendimize bu kadar güvensiz miyiz? Yoksa hükümetin pek sevdiği Beşir’i Ankara’ya bir dahaki gelişinde tutuklamamak için mi üye olmuyoruz?
OBAMA SÜRPRİZ YAPARSA: ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye’yi ziyaret edeceği, geçen haftasonu Ankara’da temaslarda bulunan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından açıklandı. Obama, 6-7 Nisan’da Ankara ve İstanbul’da olacak, ama bu ziyaretin neden bu kadar “apar topar” açıklandığı muamma. Normalde ABD Başkanı’nın ziyaretleri aylar öncesinden belli olur. Bu acele, Obama’nın ilk 100 gününde bir Müslüman ülkede İslam alemine hitap edeceği sözünü vermiş olmasından kaynaklanıyor olabilir. İlk gelen bilgilere göre bu ülke Türkiye olmadığına göre, herhalde bu nutuk için en yüksek şansa, Obama’nın gençliğinde bir süre kaldığı Endonezya sahip. Fakat Clinton iki hafta önce Endonezya’ya gittiğinde bunu kimseye çıtlatmadı mı? Ve nasıl olup da hiçbir Endonezyalı bunu basına sızdırmadı? Bu yüzden bir “sürpriz” beklemekte de fayda var.
YOUTUBE, AKP’Yİ DAVA ET: Teknolojik küreselleşme, dünyayı yeni bir tür demokrasiye mahkum ediyor. Köy, işlerin “imece usulüyle” yürüdüğü, şehir ve kasabaya nazaran daha demokrat, ama mahremiyetin daha az olduğu bir yapıya sahip. Ve dünya artık küresel bir köy. Bakın “Digg” gibi, “Reddit” gibi, “Stumble Upon” sitelere... Binlerce internet kullanıcısının oylarıyla o günün en önemli haberlerini, videolarını, fotoğraflarını listeleyen bu sitelerde, Amerikan seçimleri ile ilgili bâriz bir taraflılık göze çarpmıştı. Demokrat Parti adayı Barack Obama’yı kayıran, muhafazakar rakibi John McCain’i yeren haberlere daha sık rastlamıştık. Sonunda Obama başkan oldu.
Türkiye’de ise internetin küreselleştirdiği “yeni demokrasiye” ayak uyduran parti pek yok (Ne mutlu ki Yılmaz Büyükerşen gibi şahsi bir istisna var en azından). Evet, AKP’nin yerel seçim videolarını paylaşmaya olanak sağlayan “Ak Tube” sitesi yayında. Ama ciddi bir iğretilik göze çarpıyor. Youtube’un yıllardır yasaklı olduğu, 8 yıldır iktidarda olan bir partinin de bu yasal saçmalığı düzeltmek için kılını kıpırdatmadığı bir ülkede, internet demokrasisinin “samimiyetle” kucaklanmasını nasıl bekleyebilirsiniz ki? Hatta insan AKP’nin önce Youtube’u yasaklatıp, sonra ona bir alternatif piyasaya sürerek “haksız rekabete” imza attığını bile düşünüyor. Ya Youtube bu hükümeti bir ticaret mahkemesinde dava ederse? Bence bu, başbakan için tam bir “fotoşok” olur...
ÇOK MU GELİŞTİK: Şöyle deniyor: “1980’lerden önce Batı’da çıkan her yenilik, Türkiye’ye ancak 10-15 yıl sonra gelirdi. Artık öyle değil.” Bugün Türkiye’de hâlâ bu yanılsamanın içinde yaşıyoruz. Nakliye masraflarının düşmesi, gümrük duvarlarının inmesi sonucunda Türkiye ile dünya arasında birçok ticaret alanında ciddi bir yakınlaşma olduğu doğru. Ama mesele bilgi ve teknoloji aktarımına geldiğinde –ki gelişmişlik açısından asıl önemlisi de bu-, aslında hâlâ çok, çok gerideyiz. Gelişmiş ülkeler, cep telefonu şebekelerinde “dördüncü nesle” (4G) ulaşırken, biz daha üçe bile geçebilmiş değiliz. Türk Telekom, Batı’da vasat ve altı olan bağlantı hızları için hem yüksek ücretler talep ediyor, hem de kota koyuyor. Avrupa’nın çöpe attığı eski teknoloji televizyonların, beyaz eşyaların hurdalığı olmayı da sürdürüyoruz. 1970’lerden beri sahiden o kadar çok şey değişti mi?
MAZBUT İNTERNET: Çağımızda dinin etkisinin hızla artması, siyasi teori alanında “Medeniyetler Çatışması” tezini doğrulayacak gibi görünse de, bu sürecin tek merkezden yönetilip yönetilmediğinden emin olmak gerekiyor. Yâni bir takım grupların çıkarına hizmet edecek bu tezin doğrulanması için küresel ölçekte bir “toplumsal yönlendirme” mi var yoksa? Bunu anlamanın en kolay yolu, medyadaki, özellikle de iktidarın henüz temerküz etmediği “yeni medyadaki” son gelişmelere bakmak. Dünyada internet alan adlarını yöneten uluslararası örgüt olan ‘ICANN’ın, durup dururken, sonu “.islam” veya “.catholic” diye biten adresler yaratma fikri, böyle bir yönlendirmenin sahiden de var olduğu izlenimi yaratıyor mesela. Bu arada Vatikan geçen hafta yaptığı açıklamada bu fikre karşı olduğunu bildirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı ne der acaba?
PALAHNIUK MURADINA ERDİ: 1999 yapımı “Dövüş Kulübü” filminde (ve filmin uyarlandığı Chuck Palahniuk romanında), tüketim girdabında bunalıma giren beyaz yakalı genç kahramanın, “Biz büyük bir savaş görmedik. Büyük Buhran’ı da yaşamadık” diye başlayan bir tiradı vardı. Yarım kuşak sonra, tarihin en büyük ekonomik krizi geldi. Ancak uzmanlar bunu “Büyük Buhran” olarak nitelemiyor. Belki daha da beteri yaşanıyor. Nial Ferguson, New York Times’daki yazısında, mevcut durumu “Büyük Resesyon” olarak niteledi. Ferguson’a göre, ABD’nin üretimi Büyük Buhran’daki kadar sert bir şekilde düşmeyecek. Düşüş daha yumuşak olacak, fakat Büyük Buhran’a kıyasla daha uzun sürecek. Nouriel Roubini’nin aynı gazetede yer alan makalesinde de, ABD ekonomisinin yıl sonunda toparlanmaya başlayabileceği, ama “L eğrisi” çizecek krizin 36 ay kadar sürmesinin daha olası göründüğü belirtildi. Yâni Palahniuk muradına erdi, acı nedir bilmedikleri için bunalan roman kahramanlarına “yapay acılar” yaratmasına gerek yok artık...
TEHDİT EDİLEN TUTUKLANDI: Şarkıcı Çelik Erişçi’nin, sırf öldürülmediği için savcılık raporuyla “şüpheli” durumuna düşürülmesi, bana birkaç ay önce Malezya’da yaşanan bir tutuklamayı hatırlattı. Bir kadın gazeteci, sürekli ölüm tehditleri alıyordu. Malezya polisi bunun üzerine o kadını tutukladı. Evet, tehdit edenler değil, tehdit edilen kişi hapse atılarak önlem alındı. ABD'nin barış, güvenlik ve istikrar kazandırmak üzere Irak'ı işgal etmesine benzer, tuhaf bir durum bu. George Carlin'in o meşhur sözünü hatırlatıyor: “Barış için savaşmak, bekaret için sevişmeye benzer.”