Türkiye Kafkasya'da Ne Yapabilir?
11 Ağustos'ta Ankara'da Açıklamalarda Bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Balkanlar'daki Örneğe Benzer Biçimde "Kafkaslar İttifakı" Gibi Bir Çalışma İçine Girebileceğini, Rusya Federasyonu'nun da Bu İttifakta Yer Alması Gerektiğini" Söyledi.
11 Ağustos’ta Ankara’da açıklamalarda bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Balkanlar’daki örneğe benzer biçimde “Kafkaslar İttifakı” gibi bir çalışma içine girebileceğini, Rusya Federasyonu’nun da bu ittifakta yer alması gerektiğini” söyledi.
Erdoğan-Saakaşvili görüşmesi...
Erdoğan Moskova temasları...
12 Ağustos’ta da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan tarafından gündeme getirilen “Kafkas İstikrar Forumu” fikrine destek verdiğini açıkladı. Gül, “Kafkas İstikrar Forumu fikrinin mühim olduğu kanatindeyim. Bir bölgede eğer istikrar varsa, bir bölgede problemler önceden çözülebiliyorsa, güven ortamı varsa, kalkınma, ekonomik gelişme ve halkların refahı söz konusudur” dedi. Başbakan Erdoğan, 13 Ağustos’da Moskova’da ve 14 Ağustos’da Tiflis’de ise “Kafkas İstikrar ve İşbirliği Paltformu” teklifini açıkladı.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın son iki gün içinde Kafkasya için sözünü ettikleri önerilerinin başlıklarının farklılığı (“Kafkaslar İttifakı”, “Kafkas İstikrar Forumu”, “Kafkas İstikrar ve İşbirliği Paltformu”) Türkiye’nin bu konudaki politikasının henüz olgunlaşma aşamasında olduğunun ipuçlarını vermektedir. Peki, “Kafkas İstikrar Paktı” nedir? “Kafkas İstikrar Paktı” düşüncesine 2000 yılında olumsuz bakan Türkiye şimdi ne yapmak istiyor? Ayrıca, “Kafkas İstikrar Paktı”na örnek olarak verilen “Güneydoğu Avrupa [Balkan] İstikrar Paktı” 2008 yılında hantal ve zor çalışan bir yapı olduğu gerekçesiyle son verilmişti. Bu nedenlerden dolayı, Türkiye, Rusya Federasyonu’nu da katarak yeni bir öneri de bulunmak amacıyla “Kafkas İstikrar ve İşbirliği Paltformu” adı üzerinde karar kılmıştır.
Güneydoğu Avrupa’da Benzer İki Pakt’a Doğru: GAİP ve KİP
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında eski Doğu Bloku içerisinde Moskova merkezli olmayan en önemli pakt olarak 30 Temmuz 1999’da Saraybosna’da Güneydoğu Avrupa [Balkan] İstikrar Paktı (GAİP) kurulmuştu. Avrupa Birliği’nin (AB) düşüncesi olarak doğan ve AGİT’in gözetimi altında kurulan bu paktın, Kafkasya başta olmak üzere -AGİT sınırları içinde- oluşturulabilecek benzer paktlara da bir örnek teşkil edebileceği ve böylece eski Doğu Bloku topraklarında batıdan doğuya doğru birbirine emsal teşkil edecek paktlar kurulması da öngörülmüştü. Nitekim GAİP’in kuruluşundan yaklaşık altı ay sonra 15 Ocak 2000’de ortaya atılan Kafkasya İstikrar Paktı (KİP) fikri, GAİP’in bir kopyası olarak gelişmişti. Batıdan doğuya doğru Karadeniz’in iki yakasının (Balkanlar ve Kafkasya) Güneydoğu Avrupa’nın iki parçası olduğu gözönüne alınırsa, GAİP sonrası KİP’in kurulmak istenmesi ve bu iki paktın birbirinin benzeri olması muhtemel bir gelişmeydi. Bu nedenle, güvenlik, istikrar ve kalkınma arayışı içindeki Güneydoğu Avrupa’nın bu iki parçasında oluşan (Balkanlar ve Kafkasya) benzer paktların (GAİP ve KİP) ileri aşamada tek bir kuruluşa dönüştürülmesi veya üst bir kurumda bir araya getirilmesi bekleniyordu.
“Güneydoğu Avrupa [Balkan] İstikrar Paktı”na 2008 yılında hantal ve zor çalışan bir yapı olduğu gerekçesiyle son verilmesiyle birlikte yerine Türkiye’nin de üye olduğu “Bölgesel İşbirliği Konseyi” (RCC) oluşturulmuştur. Balkanlar’da “Bölgesel İşbirliği Konseyi” dışında yine Türkiye’nin de üye olduğu “Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci” (SEECP) adında bir forum bulunmaktadır.
KİP Modeli
15 Ocak 2000 tarihinde Tiflis’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze ile yaptığı basın toplantısında AGİT’in gözetimi altında “Kafkasya İstikrar Paktı” kurulmasını teklif etmişti. İran’ın AGİT üyesi olmadığı dikkate alındığında Tiflis tarafından da desteklenen Ankara’nın bu önerisi İran’ı oluşumun dışında tutuyordu. Demirel, 24-25 Ocak tarihlerinde yapılan BDT Toplantısı öncesi ABD, Batı Avrupa ve bölge ülkeleri liderlerine birer mektup göndererek “Kafkasya İstikrar Paktı” önerisine destek istemiş ve paktın neden gerektiğini anlatmıştı. Sözkonusu girişime ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcistan, Rusya, Ermenistan ve AB’den olumlu yanıt gelmişti. Demirel sözkonusu mektubunda, Balkanlar’daki istikrarın sağlanması için oluşturulan Balkan İstikrar Paktı’nın olumlu bir örnek oluşturduğunu, uluslararası toplumun Ortadoğu ve Güney Avrupa ile ilgili sorunlara giderek daha fazla ilgi gösterdiğini, pakt önerisinin Gürcistan ve Azerbaycan tarafından da desteklendiğini belirtmiş ve AGİT zemininde destek istemişti. Ayrıca Demirel, Balkanlar’dan sonra istikrar arayan ikinci bölge durumundaki Kafkasya’da yaşanan ihtilafların ve sıcak çatışmaların bölge barışını tehdit ettiğini, Kafkasya’da çözümsüz kalan bazı sorunların yalnızca bölgemizde istikrarın tesisini engellemekle kalmayıp, çok taraflı ve güçlü bir işbirliğinin geliştirilmesi yönünde kullanılabilecek imkânların da geri planda kalmasına yol açtığını vurgulamıştı. Böylece “Kafkasya İstikrar Paktı” önerisinin ilk aşaması, konunun etkili bir şekilde dünyanın gündemine getirilmesiyle tamamlanmıştı. İkinci aşamada ise konuyla ilgili çok taraflı görüşmelerin başlatılması hedeflenmektedi.
Ancak, Süleyman Demirel’in sözkonusu teklifinden on gün sonra 24-25 Ocak 2000 tarihlerinde Moskova’da yapılan BDT Toplantısı’ndan çıkan sonuç, BDT sınırlarını aşan ve Rusya Federasyonu’nun yer almadığı bir “Kaflasya İstikrar Paktı” düşüncesinin Güney Kafkasya cumhuriyetleri tarafından benimsenmesinin zor olacağı yönündeydi. Çünkü GAİP ile KİP arasındaki en önemli fark, GAİP’i oluşturan ülkelerin eski Varşova Paktı cumhuriyetleri olmasına karşın, KİP’i oluşturan Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin eski Sovyet cumhuriyetleri olması ve Kafkasya’nın kuzeyinin -7 federe cumhuriyetle birlikte- Rusya Federasyonu sınırları içinde yer almasıdır. Nitekim, Rusya Federasyonu, “aile (BDT) içi” işbirliği arayışlarına katılımını zorunlu görmezken, “yabancıları” da alarak “aile” dışına taşacak işbirliği arayışlarında kendisinin de yeralacak olmasını zorunlu görmekteydi. Türk Dışişleri Bakanlığı da Rusya Federasyonu’nun bulunmadığı bir pakt düşüncesine dönemin koşullarını da düşünerek olumlu yaklaşmamıştı.
Kafkasya’da İşbirliği Arayışlarının Geleceği ve Kafkasya için İşbirliği Önerileri
11 Ağustos’ta Başbakan Erdoğan’ın, 12 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Gül’ün açıklamaları ile Türkiye aktif bir politikaya yönelmiştir. Nitekim, 13 Ağustos öğlen saatlerinde de Başbakan Erdoğan Moskova’ya gitmiş, 14 Ağustos’ta Sarkozy’den bir gün sonra Tiflis’e geçmiştir. Sarkozy, Fransa yerine AB Dönem Başkanı olarak AB’yi temsilen gittiği için Başbakan Erdoğan savaşın başlamasından itibaren Tiflis’e giden ilk başbakan olmuştur. Türkiye’nin Tiflis’te bayrak göstermiş olması son derece yerinde bir karar olmuştur. Başbakan’a Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Başbakan Danışmanı Ahmet Davutoğlu’nun da katılımı Türkiye’nin dış politika öncelikleri arasına Kafkasya’yı almaya hazırlandığının sinyalleri olarak görülebilir.
Türkiye, Güney Kafkasya, Rusya Federasyonu ve Batılı devletlerinin katılımıyla güvenlik, istikrar ve kalkınma arayışlarının öncelikli olduğu bir işbirliği paktının kurulmasını istemektedirler. Kafkasya cumhuriyetleri ekonomilerinin yeniden yapılanması, kalkınmanın ve işbirliğinin sağlanması, dünya ile ekonomik işbirliğinin arttırılması, serbest ticaretin teşvik edilmesi, özel sektörün desteklenmesi, çevrenin korunmasının sağlanması, doğudan batıya uzanan -ve uzanacak olan- uluslararası enerji ve ulaşım hatlarının gerçekleştirilmesi, idari yapının yeniden düzenlemesi ve şefaflığının sağlanması, mültecilerin sorunlarının çözümü ve uyumlarının sağlanması konuları paktın işbirliği zeminini oluştaracaktır.
“Kafkas İstikrar ve İşbirliği Paltformu” ile paralel olarak, Kafkasyalı aydınlar ve sivil toplum kuruluşları arasında bir platform işlevi gören “Kafkas Evi” düşüncesine destek verilmeli ve Türk aydınlarının ve sivil toplum kuruluşlarının da dâhil olması sağlanmalıdır. Balkanlarda eski devlet başkanlarının katılımı ile oluşturulmuş olan “Balkan Klubü”nün benzeri Kafkasya’da “Kafkas Klubü” olarak kurulabilir. Böylece, üst düzey diyalog kapıları gayrı resmi olarak açık tutularak Kafkasya’da doğan çatışmaların bitmesi veya doğabilecek çatışmaların önlenmesi sağlanabilir. Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında 6 Kasım 2001’de imzalanan “Avrasya İşbirliği Eylem Planı” tekrar ele alınabilir. Böylece, Kafkasya’yı da kapsayacak şekilde Avrasya bölgesinde Rusya Federasyonu ile ekonomik, kültürel ve eğitim konularında işbirliği tekrar canlandırılabilir. Ayrıca, Türkiye’nin öncülüğünde 1992’de kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği teşkilatının (KEİ), bölgede çıkabilecek ve çıkan çatışmaları da önleyecek şekilde siyasi konuları da ele alacak şekilde yeniden yapılandırılması için çalışmalara başlamak uygun olacaktır.
Kafkasya’da işbirliği arayışlarını bekleyen en önemli sorun, Kafkasya cumhuriyetlerinin sosyal, siyasi ve ekonomik kurumlarının yetersiz olmasıdır. Bu cumhuriyetlerin bağımsızlık ve toprak bütünlüklerinin güvence altına alınması, demokratik ve ekonomik reform girişimlerinin başarıya ulaşması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, bu ülkelere yönelik yardımlar ağırlıklı olarak demokratik kurumların yapılanması, ekonomik yapının yenilenmesi, sivil toplum ve hukukun gelişiminin sağlanmasına yöneliktir. Güney Kafkasya devletlerinin başarısı, demokrasi ve sivil toplumlarının gelişimine ve petrol kaynaklarının pazarlanması dâhil olmak üzere ekonomilerinin dışa açılmasına bağlıdır. Kafkasya ve Orta Asya’yı da içine alan Akdeniz’den Çin’e kadar uzanan bölgede, gelişme, güvenlik, istikrar ve kalkınmanın sağlanması, Kafkasya ve Orta Asya petrol ve doğalgazının uluslararası pazarlara çıkmasını amaçlayan çalışmaları kolaylaştıracaktır. “Kafkas İstikrar ve İşbirliği Paltformu” çerçevesinde Rusya Federasyonu’nun da dâhil olduğu “Bölgesel Barış Programı” ile birlikte “Bölgesel Kalkınma Programı”nın başlatılması da faydalı ve gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.