Trump'ın İlk Yılında Abd-Türkiye İlişkileri Nasıl Bir Seyir İzledi?
Ankara'nın umut bağladığı ABD Başkanı Donald Trump, görevindeki birinci yılını tamamladı.
Ankara, 20 Ocak 2017'de ABD Başkanı olarak göreve başlayan Donald Trump'ın 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından gerilen Türkiye-ABD ilişkilerindeki sorunların çözümü için adımlar atmasını umuyordu.
Başbakan Binali Yıldırım, Trump'ın göreve başladığı gün yaptığı açıklamada ABD Başkanı'ndan beklentilerini şöyle sıralamıştı:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Trump arasında ilk temas, Trump'ın göreve başlamasından dört hafta sonra gerçekleşti.
8 Şubat'taki telefon görüşmesinde Donald Trump'ın "stratejik bir ortak ve NATO müttefiki olarak Türkiye'ye destek verdiği" açıklandı.
Ertesi gün de göreve kısa bir süre önce başlayan CIA Başkanı Mike Pompeo, Türkiye'ye gitti.
Türkiye, Pompeo'ya, hem Suriye'de Kürtlerin oluşturduğu Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) verilen desteğin kesilmesi ve Rakka operasyonunun TSK ile yapılması hem de Gülen'in iadesine yönelik dosyalar verdi.
Aynı gün Başbakan Binali Yıldırım da ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile telefonda görüştü. Başbakanlık kaynakları Pence'in "iki ülke ilişkileri için yeni bir gün" ifadesini kullandığını söyledi.
Böylece Türkiye Trump yönetimiyle ilişkilerine hızlı bir başlangıç yapmış oldu.
İlk kez 17 Mayıs'ta ABD'de bir araya gelen Erdoğan ve Trump ikilisi, ilerleyen süreçte de görüşmelerine devam etti ve Trump, "ABD ve Türkiye hiç olmadığı kadar yakın" dedi.
Liderlerin açıklamaları bir süre olumlu havasını devam ettirse de iki ülke arasındaki pek çok anlaşmazlık çözülmeden sürdü ve bu anlaşmazlıklar kısa bir süre sonra iki ülke arasında siyasi krize dönüştü.
Trump'ın ilk yılında ABD-Türkiye ilişkilerinin seyrini 10 başlıkta inceledik:
¡
¡
¡
¡
¡
¡
¡
¡
¡
¡YPG'ye destek
Trump yönetimi, Türkiye'nin Rakka'nın Irak Şam İslam Devleti'nden (IŞİD) geri alınması için başlatılacak operasyonu birlikte yürütme teklifini geri çevirdi ve bunu YPG ile birlikte yapmaya karar verdi.
Trump başkanlığının henüz dördüncü ayında Türkiye'nin "terör örgütü" olarak gördüğü YPG'ye silah yardımını onayladı. Bu kapsamda ABD, YPG'ye ağır makineli tüfek ve zırhlı araçların da araların olduğu silahları göndermeye başladı.
Bu süreçte YPG'ye verilen silahlar Türkiye'nin tepkisine yol açtı. ABD, IŞİD ile mücadele bittikten sonra silahların geri alınacağını söylese de bu söz Türk hükümeti tarafından inandırıcı bulunmadı.
Rakka'nın IŞİD'den alınmasının ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kasım ayındaki Erdoğan-Trump telefon görüşmesinde Trump'ın YPG'ye silah vermeyeceğini söylediğini açıkladı.
Fakat ABD o tarihten sonra da YPG'ye sevkiyata devam etti ve çok sayıda zırhlı araç yolladı.
Anadolu Ajansı (AA) 2018'in ilk günlerde ABD Savunma Bakanlığı ve CIA'in 400 PYD mensubuna silahlı eğitim verdiğini, silah sevkiyatına devam ettiğini ve Türkiye sınırına konuşlanıp Türk karakollarını dinleyebilecek ekipmanlara sahip bir "kuzey ordusu" yaratıldığını yazdı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta IŞİD ile mücadele koalisyonunun, Suriye'de 30 bin kişilik "sınır gücü" kuracağını açıklamasına tepki göstererek, "Bize düşen de bu terör ordusunu daha doğmadan boğmaktır" dedi.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ise daha sonra yaptığı açıklamada, Suriye sınırında bir "güvenlik gücü yaratmadıklarını" söyledi, "Bütün durum yanlış aktarıldı, yanlış tarif edildi. Bazı kişiler yanlış ifade etti" diye konuştu.
Erdoğan'ın korumalarının karıştığı kavga
Erdoğan'ın Trump'la ilk buluşması sorunsuz değildi. Özellikle Washington'daki Türkiye Büyükelçiliği önünde protestocular ile Erdoğan'ın korumaları arasında çıkan kavga ziyarete damgasını vurdu.
Kavgada iki taraftan da yaralananlar olurken yaşananlar nedeniyle 19 sanık hakkında ABD'de dava açıldı, Erdoğan'ın 15 koruması hakkında yakalama kararı çıkarıldı.
ABD'de yaşayan 45 yaşındaki Sinan Narin ve 50 yaşındaki Eyüp Yıldırım, protestoculara saldırdıkları gerekçesiyle "şiddet suçu işlemeye teşebbüs" suçlamasıyla tutuklandı. Bu suç için 15 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ancak bunun aynı zamanda bir nefret suçu olduğu kararlaştırılırsa ceza ağırlaştırılabiliyor.
ABD Adalet Bakanlığı, Aralık ayında yaptığı açıklamayla Narin ve Yıldırım'ın suçlarını kabul ettiklerini açıkladı. İki sanık hakkında karar 15 Mart'ta açıklanacak.
Kavganın adli sonuçlarının yanı sıra siyasi sonuçları da oldu.
ABD Temsilciler Meclisi, Erdoğan'ın korumalarının yargılanmasına yönelik bir çağrı yaptı ve Temsilciler Meclisi Başkanı Paul Ryan Türkiye'nin özür dilemesi gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül ayındaki ABD ziyaretinde yakalama kararı bulunan korumalarını yanında getirmedi. Erdoğan ziyaret sırasında, bu kavga nedeniyle Trump'ın kendisinden özür dilediğini söyledi. Beyaz Saray ise Erdoğan'ın bu açıklamalarını yalanladı.
Bir diğer sonuç ise ABD'nin, Erdoğan'ın korumaları için 1,2 milyon dolar karşılığında alınmak istenen SIG Sauer yarı otomatik silah satışına izin vermemesi oldu.
Türkiye'ye silah satışı
17 Mayıs 2017'taki görüşmenin ardından Trump, Türkiye'nin ABD'den satın almak istediği silahların satışının kolaylaştırılacağını açıklamıştı.
Ancak bu görüşmenin kendisi tam tersi bir etki yarattı ve Erdoğan'ın ziyareti sırasında korumalarının karıştığı kavga nedeniyle Türkiye'nin Erdoğan'ın korumaları için istediği SIG Sauer marka yarı otomatik silahların satışına izin çıkmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, ABD'nin YPG'ye silah hibe ederken, Türkiye'nin parasını ödeyerek bile silah alamadığını söyledi ve bu durumu eleştirdi:
Erdoğan, "Biz paramızla sizlerden silah alamazken, siz niçin parasız olarak terör örgütlerine bu silahları veriyorsunuz?" diye konuştu.
SIG Sauer, Türkiye'nin ABD'den alamadığı tek silah değil. Türkiye 2008'den beri ABD'den silahlı insansız hava aracı (SİHA) almak istiyordu.
Ancak gerekli izinler çıkmadığı için Türkiye bunları alabilmiş değil. 2011'de yapılan 109 helikopter ihalesinin kazanan Skorsky de henüz Türkiye'ye bir teslimat yapmadı.
Son olarak 2016'da dönemin Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, helikopterlerin 2020'li yıllarda teslim edileceğini açıklamıştı.
Rusya'dan S-400 alımı
Türkiye, silah satışındaki sıkıntılarla ilgili eleştirini dozunu artırırken, ABD de Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi almasından duyduğu rahatsızlığı gizlemedi.
ABD savunma ve dışişleri bakanlıkları kararı "kaygı verici ve endişelendirici" olarak niteledi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert bunun, "Rus kaynaklı askeri teçhizata olan bağımlılığı milli çabalarla azaltarak direnci artırma" yönünde NATO üyelerinin Varşova Zirvesi'nde verdiği sözlerle bağdaşmayacağını da söyledi.
Washington Post gazetesi, NATO üyesi Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi satın aldığı açıklamasının üzerine, ABD'nin yasal süreç gereği Türkiye'ye yaptırım uygulayabileceğini yazdı.
Haberi yazan Josh Rogin, ABD'nin NATO Büyükelçisi Kay Bailey Hutchinson'a Türkiye'ye bu nedenle yaptırım uygulayıp uygulamayacağını sorduğunda "belki" yanıtını aldığını belirtti.
Haberde şu ifadeler yer aldı:
"Rus füze sistemini satın alması özel bir durum zira Kongre'nin müdahale etme gücü ve niyeti var. Kongre'de hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, Trump'ın, Rusya'nın ABD seçimlerine müdahalesine karşı bir ceza olarak gördükleri yeni Rus yaptırımlarını uygulamasından yana ısrarcı.
"Senato Dış İlişkiler Komitesi'nin kıdemli Demokrat üyesi Ben Cardin, Türkiye'nin S-400 füze sistemini satın almasıyla ilgili olarak bana, 'Sanıyorum yönetim bunun dava konusu olabileceğini anlıyor. Türkiye ile ilişkilerimiz gerçekten çok korkunç bir hal alıyor' dedi."
Gülen'in iadesi
Türkiye'nin en yüksek sesle duyurduğu taleplerden biri Fethullah Gülen'in iadesiydi.
Gülen'in iade edilmesini savunan emekli Korgeneral Michael Flynn'in Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı olması, Türkiye'nin beklentilerini artırmıştı.
Ancak Flynn, Trump başkanlık yeminini ettikten cok kısa bir süre sonra, göreve gelmeden önce Rus yetkililerle görüştüğü iddialarının ardından gelen baskılar üzerine istifa etti.
Flynn, hakkında açılan soruşturmada Türkiye hükümeti ile doğrudan ilişki kurduğunu ve hükümetin talimat ile yönlendirmeleri doğrultusunda danışmanlık çalışmaları yürüttüğünü kabul etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım Gülen'in iadesi konusunda ABD'ye defalarca çağrıda bulunsa da iade için bir sonuç alamadı. Erdoğan, 5 Ocak 2018'de ABD'ye 100 koliye yakın belge yollandığını, ABD'nin bunlara itibar etmediğini açıkladı ve şunları söyledi:
"Kusura bakmayın. Böyle mi yaklaşıyorsunuz? Öyleyse aramızdaki ikili ilişkilerdeki uluslararası hukuk ve ikili hukuk anlaşmaları da ne yapıyor böylece? Hükmünü yitiriyor."
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Kasım 2017'de yaptığı açıklamada o tarihe kadar ABD'ye yedi adet iade talepnamesi ve bir adet geçici tutuklama talebi gönderildiğini söyledi.
Reuters'a konuşan Türkiye'nin ABD Büyükelçisi Serdar Kılıç, Trump yönetiminin Obama'ya göre bu konuyla daha ciddi bir şekilde ilgilendiğini söylese de "ABD, Gülen hakkında ne yapacağına dair hiç bir sinyal vermiyor" dedi ve ekledi:
"Eğer ABD bizden Gülen'in ordudaki FETÖ üyelerine darbe emri verdiğine dair yazılı bir kanıt isteseydi bu boşuna bir talep olurdu. Çünkü kanlı darbe girişimini gizlice planladılar."
Tutuklu din adamı Brunson
ABD'li din adamı Andrew Craig Brunson, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklandı.
Brunson, "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" ile suçlanıyor.
Beyaz Saray, Trump'ın bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Brunson'un ABD'ye gönderilmesini talep ettiğini açıkladı.
Fakat Brunson'un serbest bırakılması için ABD'den gelen talepler Türkiye'de karşılık bulmadı.
Erdoğan konuyla ilgili ABD'ye Fethullah Gülen'i kastederek, "Sizde de bir tane papaz var. Ver papazı, al papazı" dedi.
'Zarrab' - Atilla davası
ABD'de "Reza Zarrab davası" olarak başlayan fakat eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın tek sanık olarak yargılandığı Atilla davası iki ülke arasındaki gerilimi zirveye taşıyan olaylardan biriydi.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Sözcüsü Mahir Ünal, davanın "rehin alınmış bir adam üzerinden Türkiye'yi rehin alma girişimi" olduğunu söyledi ve "Bir tiyatro oyunu olarak gördüğümüz senaristini, oyuncularını, figüranlarını tanıdığımız bir oyundur" dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, davanın hukuki olmaktan çıktığını ve siyasi bir şekle dönüştüğünü, amacının ise "Türk ekonomisini sıkıştırmak" olduğunu belirtti.
Yıldırım, ABD'deki yargıçların "FETÖ'cülerin (Fethullahçı Terör Örgütü) esiri" olduğunu, davanın hakim ve savcılarının "FETÖ'cülerle kol kola girdiğini" söyledi.
Davada jürinin kararını açılamasının ardından Dışişleri Bakanlığı, davanın "örneğine rastlanmamış bir şekilde Türkiye'nin içişlerine müdahale ettiğini" açıkladı ve kararı "hukuk ayıbı" olarak niteledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu "FETÖ Amerikan yargısına sızmıştır" dedi.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ ise "FETÖ ile CIA/FBI/ABD yargısı işbirliğinin de somut ispatı" ifadelerini kullandı.
Erdoğan ise davanın "FETÖ'nün tam göbeğinde olduğu uluslararası darbe girişimi" olduğunu söyledi.
ABD'de jüri tarafından altı suçlamanın beşinden suçlu bulunan Atilla hakkındaki karar, 11 Nisan'daki duruşmada açıklanacak.
McMaster'ın 'Türkiye ve Katar radikal ideolojilerin sponsorları' sözü
Flynn'in yerine Başkan Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Raymon McMaster, Aralık ayındaki bir konuşmasında Türkiye ve Katar'ı "radikal ideolojilerin yeni sponsorları" olarak nitelendirdi.
McMaster, "Radikal İslamcı ideoloji açık bir şekilde tüm medeni insanlara yönelik büyük bir tehdittir" dedi ve Suudi Arabistan'ın yıllar önce bazı terör örgütlerini desteklediğine atıfta bulunmuş olmasına karşıon günümüz için ana destekçilerin Katar ve Türkiye olduğunu belirtti.
Dışişleri Bakanlığı ise bu sözlere, "Ülkemizin terörizm ve radikalizmin her boyutuyla nasıl bir mücadele verdiğini en iyi bilmesi gereken bir makamda bulunan Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster'ın gerçeklikle bağlantısı olmayan iddiaları hayret verici, temelsiz ve kabul edilemez niteliktedir" sözleriyle tepki gösterdi.
AA da bu konuşmadan iki gün sonra gönderdiği sorulara verdiği yazılı yanıtta McMaster'ın sözlerini, "Dinsiz bir ideoloji temelinde nefret ve şiddeti teşvik eden kişilerin finansmanını kesmek için ABD ile Türkiye'nin birlikte daha fazlasını yapabileceğini vurguluyordum" ifadeleriyle açıkladığını bildirdi.
AA'ya göre McMaster, "ABD ve Türkiye, diğer müttefiklerle bu tehdit (radikal ideolojiler) üzerine birlikte çalışmalıdır. Başkan Trump gibi ben de Türkiye ile ABD arasındaki güçlü ittifaka sağlam bir şekilde inananlardanım" ifadelerini kullandı.
Trump'ın Kudüs kararı
2017 biterken iki ülke arasındaki gerilimin son halkası Trump'ın ABD'nin İsrail Büyükelçiliği'ni Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararı oldu.
Karar, Türkiye'de kitlesel protestolara yol açarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da Trump'a sert tepki göstermesine neden oldu.
Erdoğan, "Biz de sizi tanımıyoruz. Ey ABD, ey Trump sen bunları görmedin mi? Lafa gelince dünyanın en güçlü devleti. ya senin her yerin güç olsa ne olacak ya. Ey Trump, senin böyle bir yetkin var mı? Sen 1980 yılında alınan karara neden uymuyorsun? Emlak mı alıp satıyorsun?" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şişli-Mecidiyeköy metro istasyonundaki "Trump Alışveriş Merkezi" tabelalarını kaldırdı, yerine "AVM" yazdı.
ABD'nin karardan geri adım atmaması üzerine Mısır, BM Güvenlik Konseyi'ne ABD'yi geri adım atmaya çağıran bir metin sundu. Metin konseydeki 15 ülkenin 14'ü tarafından destek görse de ABD tarafından veto edildi.
Bunun üzerine Türkiye ve Yemen, konuyu BM Genel Kurulu'na taşıdı. Buradaki oylamada ABD, tasarıya destek verenlere maddi yardımı kesebileceğini söyledi. Buna rağmen tasarı 9'a karşı 128 oyla kabul edildi, 35 ülke ise çekimser kaldı.
Elçilik görevlilerinin tutuklanması ve karşılıklı vize kısıtlaması
İki ülke arasındaki bir diğer önemli konu ise Türkiye'deki ABD misyon çalışanlarının tutuklanmasıydı.
Mart 2017'de ABD Adana Konsolosluğu'nda 37 yıldır tercüman olarak çalışan Hamza Uluçay, "terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konuldu.
ABD İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz'un da Ekim 2017'de aynı suçlamayla tutuklanmasının ardından ABD sert bir adım attı ve Türkiye'ye vize kısıtlaması getirdi.
ABD, aldığı kararla Türkiye'deki diplomatik temsilciliklerinden göçmen olmayan vize başvurularını askıya aldı.
Bu karar, Trump'ın Eylül ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "ABD ile Türkiye hiç olmadığı kadar yakın" demesinden bir ay sonra geldi.
Bu karar yanıt olarak Türkiye de ABD topraklarındaki vize verme faaliyetlerini kısıtladı.
Erdoğan, ABD'nin bu kararından dönemin Ankara Büyükelçisi John Bass'ı sorumlu tuttu.
Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, kararın Dışişleri Bakanlığı, Beyaz Saray ve Ulusal Güvenlik Konseyi ile koordineli bir şekilde alındığını açıkladı.
Kararın ardından Kasım ayı başında Başbakan Yıldırım ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'i ziyaret etti ve görüşme sırasında bu sorunun çözümü de gündeme geldi.
ABD Kasım ayında vize işlemlerinin sınırlı ölçüde başlamasına izin verileceğini duyurdu, Aralık başına gelindiğinde Ocak 2019 için vize randevularının açıldığını söyledi.
Bir yıldan daha uzak bir zamana randevu verilmesine Türkiye Dışişleri Bakanlığı'ndan "Biz de karşılıklı olarak belirli limitler koyuyoruz" açıklaması geldi.
28 Aralık'ta ise ABD Ankara Büyükelçiliği bir açıklama yaparak vize hizmetlerinin yeniden başlayacağını duyurdu.
Büyükelçilik açıklamasında, "Türk hükümeti Büyükelçilik ve Konsolosluk çalışanlarımızın resmi görevlerini yerine getirdikleri için gözaltına alınmayacağı veya tutuklanmayacağına dair üst düzeyde sağladığı güvenceye bağlı kalmıştır. Türk hükümeti ileride çalışanlarımızdan birini gözaltına almak veya tutuklamak istediğinde Amerikan hükümetini önceden bilgilendireceğini de kaydetmiştir" ifadeleri yer aldı.
Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği ise "Türkiye yargı süreci devam eden dosyalarla ilgili olarak herhangi bir güvence vermedi" dedi ve ABD Büyükelçiliği'nin insanları yanlış bilgilendirdiğini açıkladı.