Haberler
BBC

Suudi Arabistan da İsrail'le barış anlaşması imzalamaya yakın mı?

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'den sonra, Suudi Arabistan'ın da bölgede diplomatik deprem yaratacak bir adım atarak İsrail'le barış anlaşması imzalayacağına dair sinyaller geliyor.

Suudi Arabistan İsrail'le anlaşma imzalayacak mı, imzalamayacak mı? Orta Doğu'da şu aralar birçok kişinin aklında bu soru var.

Suudi Arabistan'ın yöneticileri, on yıllardır İsrail'e ve Filisintililere yönelik attığı adımlara sert eleştiriler yöneltiyor. Yine on yıllardır kendilerine bağlı Arap medyası, İsrail devletine "Siyonist oluşum" ismini veriyor.

Ancak son dönemde işler değişiyor gibi görünüyor. Uzun zamandır izlenen bu politika, İsrail'le ilişkilerin normalleşmesi yolunda yön değiştiriyor.

Sosyal medyada her geçen gün daha ateşli şekilde dile getirilen bu iddialar, eski Suudi Arabistan istihbarat şefi ve uzun dönem Washington'da Suudi Arabistan'ın büyükelçisi olarak görev yapmış olan Prens Bender bin Sultan'ın Al Arabiya'ya verdiği röportajla perçinlemiş oldu.

Suudi Arabistan'ın Birleşik Arap Emirlikleri'nden (BAE) yayın yapan kanalı Al Arabiya'da geçen hafta yayımlanan röportajda Prens Bender, İsrail'le Körfez ülkelerinin yaptığı anlaşmaları eleştiren Filistinli liderleri adeta azarlıyor.

"Bu düşük seviyeli söylemler, amaçları için uluslararası alanda destek bulmaya çalışan yetkililerden beklediğimiz şey değil.

"Filistinli liderlerin Körfez ülkelerinin liderliğine yönelik sınırı aşan açıklamaları ve bu ayıp söylemler, kesinlikle kabul edilemez."

Filistinli liderler BAE ve Bahreyn'in İsrail'le imzaladığı ilişkileri normalleştirme anlaşmaları için "ihanet" ve "sırtımızdan bıçaklandık" yorumlarını yapmıştı.

Prens Bender, Suudi Arabistan'ın Washington Büyükelçisi olarak 22 sene görev yaptı. Eski ABD Başkanı George W. Bush ile yakın ilişkisinden dolayı kendisine "Bender bin Bush" lakabı takılmıştı.

Prens, üç bölümde yayımlanan röportajında Filistinli liderlerin "tarihi başarısızlıkları" olduğunu söyleyip, tüm bu süreçlerde "Suudi Arabistan'ın desteğini hep cepte sandılar" dedi.





Filistinlilerin "adil" bir hedefi olduğunu belirten Prens Bender, on yıllardır bir çözüme ulaşılmaması için ise İsrailli ve Filistinli liderlerin eşit derecede suçlu olduğunu düşünüyor.

Filistinlilerin iki farklı yönetimi olduğunu, Fetih'in öncülüğündeki Filistin Yönetimi'nin Batı Şeria'yı, İslamcı grup Hamas'ın ise Gazze'yi yönettiğini hatırlatan Prens, "Filistinliler henüz kendi aralarında uzlaşamazken İsrail'le nasıl adil bir anlaşmaya varabilirler?" diye soruyor.

Konuştuğum Suudi kraliyet ailesine çok yakın üst düzey bir Suudi yetkili, Suudi Arabistan'ın sahibi olduğu bir kanalda bu ifadelerin, Kral Salman ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın onayı olmadan yayımlanmasının mümkün olmadığını söyledi.





Aynı yetkili, eski bir diplomat ve Suudi krallığının ayakta durmasını sağlayan önemli isim olan Prens Bender'in bu sözleri söylemek için seçilmiş olmasını da "Suudi Arabistan yöneticilerinin, halkı İsrail'le bir anlaşmaya hazırlamak istediğinin en açık sinyaliydi" diye değerlendiriyor.

Tarihi şüpheler

Hem Prens Bender'in röportajda kullandığı ifadelerden hem de Suudi Arabistan'ın BAE ve Bahreyn'in İsrail'le anlaşma imzalamasını sessizce desteklemesinden anlaşılıyor ki; Suudi yönetimi, halkın hazırlanma sürecinden çok daha hızlı şekilde İsrail'e yakınlaşıyor.

Uzun yıllardır, özellikle kalabalık nüfustan izole edilmiş kırsal kesimde yaşayan Suudiler sadece İsraili değil, tüm Yahudileri düşman olarak görür.

Asir eyaletindeki bir dağ köyünde yaşayan bir Suudinin bana büyük bir ciddiyetle söylediği şeyi hatırlıyorum: Her yılın bir günü Yahudiler birlikte bebek kanı içerler.





İnternet ve uydu televizyonlar sayesinde artık böyle komplo teorileri krallık genelinde daha az konuşuluyor. Suudiler, internet başında çok uzun saatler geçiriyor ve bazı konular hakkında Batılılardan çok daha detaylı şekilde bilgi sahibi oluyor.

Ancak yabancı düşmanlığı ve dışarıdan gelenlere yönelik tarihi şüpheler, hala Suudi nüfusun bazı bölümlerinde mevcut. Bu algıyı değiştirmek de zaman alacak. Suudi Arabistan işte tam da bu yüzden Körfez'deki komşularının İsrail'le normalleşme adımını takip etmek için hızlı adım atmaktan kaçınıyor.

'Saddam belası'

Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin Filistinlilerle ilişkileri hep inişli çıkışlı oldu.

Körfez yönetimleri Filistin davasını hep destekledi, on yıllar boyunca hem siyasi hem maddi destek verdi.





Ancak Irak'ın devrik Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin 1990'da Kuveyt'i işgal ettiğinde, dönemin Filistinli lideri Yaser Arafat, Saddam Hüseyin'in yanında yer aldı. Bunun üzerine Körfez ülkeleri Filistinliler tarafından ihanete uğramış hissetti.

ABD'nin "Çöl Fırtınası Operasyonu" adını verdiği müdahalesi sonrası Kuveyt 1991'de işgalden kurtulunca, yaptığı ilk şey ülkedeki Filistinlileri sınır dışı etmek oldu. Önemli işlerde çalışan Filistinlilerin yerine de Mısırlıları ülkeye aldı.

O yıl işgalin travmasından henüz kurtulamamış olan başkent Kuveyt şehrine gittiğimde, terk edilmiş bir pizzacının duvarına çizilmiş bir resim ve Arapça bir yazı görmüştüm.

Duvarda, açıkça Filistin davasına karşı olacak şekilde "Kudüs Yahudilerin sonsuzluğa kadar evidir, ve ben bir Kuveytliyim" yazıyordu.

Bölgenin yaşlı liderlerinin Arafat'ın "ihanetini" unutması uzun sürdü. İronik bir şekilde, Arap liderler arasındaki bu ayrışmayı ve gerginliği dindirmek için en fazla çaba sarf eden bölge lideri de, geçen ay 91 yaşındayken hayatını kaybeden Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el Ahmed oldu.

Suudi Arabistan barış planı

Suudi Arabistan'ın aslında İsrail'e zeytin dalı uzatma geçmişi de var.

Mart 2002'de Beyrut'taki Arap Zirvesi'ndeyken ince yapılı, şehirli, saçları dökülmüş bir adamın mükemmel bir İngilizceyle tek tek heyetlere gidip bir şeyler anlattığını fark etmiştim.

Anlattığı şey "Veliaht Prens Abdullah Barış Planı" ismini verdiği, İsrail ve Filistin arasındaki sorunların çözüme kavuşması için hazırlanan bir yol haritasıydı.

O genç adam da Adil Cubeyir'di. O dönem Veliaht Prens'in dış politika sanışmanı olan Cubeyir, 2015'ten bu yana ülkenin dışişleri bakanı ve sonrasında dışişlerinden sorumlu devlet bakanı olarak görev yapıyor.





O yıl Arap Zirvesi'nin gündeminde tamamen bu barış planı vardı ve ennihayetinde, Arap Birliği oy birliğiyle planı kabul etmişti.

Plan, İsrail'in tüm Arap dünyasıyla ilişkilerini normalleştirmesini; bunun karşılığı olarak da işgal edilmiş tüm topraklardan çekilmesini öngörüyordu.

Yani İsrail Batı Şeria, Gazze Şeridi, Golan Tepeleri ve Lübnan'daki tüm işgal bölgelerinden çekilecek, Doğu Kudüs'ü de kurulacak Filistin devletine başkent olarak verecekti. 1948-1949'daki Arap-İsrail savaşında, şu an İsrail devletinin toprağı olan bölgelerden kaçmak zorunda kalan Filistinli mültecilerin geri dönüşü için de adil bir çözüm bulunacaktı.

Aslında plan uluslararası alanda da destek gördü. O noktada gözler İsrail'in o dönemki başbakanı olan Ariel Şaron'a çevrildi. Suudi Arabistan, İsrail'e tüm Arap ülkeleriyle normalleşmek ve tarihi sorunlara nihai bir çözüm bulmak için bir şans veriyordu.

Ancak plan yayımlanmadan önce Hamas, İsrail'in Netanya şehrindeki bir oteli bombaladı. 30 kişi hayatını kaybeden, 100'den fazla yaralı vardı. Bombalı saldırıyla birlikte tüm barış görüşmeleri de rafa kalktı.

18 yıl sonra bugün, Orta Doğu birçok alanda çok ilerledi, bugün karşımızda çok farklı bir bölge var. Ancak Filistinliler hala aynı noktada. Henüz bağımsız bir devletleri yok ve uluslararası hukuka göre yasa dışı sayılan İsrail yerleşim bölgeleri, her geçen gün Batı Şeria'daki topraklarına doğru ilerleyerek büyümeye devam ediyor.

BAE, Bahreyn ve yıllar önce İsrail'i tanıyan anlaşmalar imzalamış olan Ürdün ve Mısır, İsrail'le barış halinde ve diplomatik ilişkilerini yürütüyor.

Aslında, Ürdün ve Mısır'ın İsrail'le yürüttüğü gergin "soğuk barış"a kıyasla, iki körfez ülkesi Bahreyn ve BAE, İsrail'le çok daha sıkı bir bağ kuruyor.

Bahreyn'in Beyaz Saray'da İsrail'le imzaladığı "Abraham Anlaşması" adı verilen normalleşme anlaşmasından birkaç gün sonra, İsrail'in istihbarat örgütü yöneticileri Bahreyn'in başkenti Manama'daydı. İki ülke istihbarat yetkilileri, ortak düşmanları İran'a karşı istihbarat alanında nasıl işbirliği yapabileceklerini görüştü.

Nabız yoklama

Peki İsrailli yetkililer, gelecekte Suudi Arabistan'la olası bir normalleşmeye nasıl yaklaşıyor?

Elbette ki hepsi Prens Bender'in Al Arabiya'daki röportajı ilgiyle izledi. Ancak şimdiye kadar bununla ilgili doğrudan bir yorum yapmaktan kaçındılar.

Ancak Londra'daki İsrail Büyükelçiliği'nden bir sözcü, "Umarız daha fazla ülke Orta Doğu'daki yeni gerçekliğin farkına vararak uzlaşma yolunda bize katılır" dedi.

Suudi Arabistan geleneksel olarak politika değişimlerinde çok ağır adımlar atan, atacağı her bir adımdan önce uzun uzun nabız yoklayan, büyük bir dikkatle ilerleyen bir ülke oldu.

Ancak bu disiplinden bağımsız olan Muhammed Bin Selman'ın sahneye çıkarak veliaht prens olmasıyla birlikte, bu durum tamamen değişti.

Sadece diplomasi alanında değil, toplumsal alanda da ciddi değişiklikler oldu. Artık kadınlar tek başlarına araba kullanabiliyor, kamusal alanda eğlence düzenlenebiliyor ve ülke, yavaş da olsa turizme açılıyor.

Tüm bu gelişmeleri göz önüne alarak şunu söyleyebiliriz: Suudi-İsrail barış anlaşması, çok yakın zamanda olmasa bile, artık mümkün görünüyor.

BBC
TBMM'de kabul edildi! Yetkisiz çakar kullanımı ve ateşli silahlara yönelik cezalar artırıldı

Yetkisiz çakar kullanımı ve ateşli silahlara yönelik cezalar artırıldı

Ev hapsindeyken 2 kişiyi öldürüp kayıplara karışan Servet Bozkurt yakalandı

Ev hapsindeyken 2 kişiyi öldürüp kayıplara karışan Servet Bozkurt yakalandı

Putin'den dünyayı tedirgin eden bir açıklama daha: Savaş artık küresel

Putin'den dünyayı tedirgin eden bir açıklama daha! Açık açık tehdit etti

Bülent Arınç, yıllar önce yaşanan olayı anlattı: Tayyip Bey masaya yumruğu vurup 'Sus ulan' demiş

Arınç, hiç unutamadığı Erdoğan anısını anlattı: Masaya vurup "Sus ulan" diye bağırmış

title