Sur Olayları'nda zarar gören Surp Giragos Ermeni Kilisesi yedi yıl sonra ibadete açıldı
Diyarbakır'ın Sur ilçesinde, çatışmaların yaşandığı mahallelerin sınırında yer alan Surp Giragos Ermeni Kilisesi, çatışmalı süreçte bölgedeki birçok tarihi yapı gibi büyük bir zarar gördü.
Cumartesi günü Diyarbakır olağanüstü kalabalıktı. Havaların ısınmasıyla şehre gelen turist sayısında bir artış var fakat bu haftaki kalabalığın nedenlerinden biri, Ermenilerin Ortadoğu'daki en büyük kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi'nin açılışının yapılacak olması.
Açılışa ve ilk ayine katılmak üzere farklı kentler ve ülkelerde yaşayan çok sayıda Ermeni de Diyarbakır'da.
Sur ilçesinde, çatışmaların yaşandığı mahallelerin sınırında yer alan bu tarihi kilise, çatışmalı süreçte bölgedeki birçok tarihi yapı gibi büyük bir zarar gördü.
Altı yıldır devam eden yenileme çalışmalarında sona gelindi ve eski dar ara sokakların olduğu yerleşim bölgesi, bundan sonra artık ticari bir mıntıka olarak varlık gösterecek.
Kiliseye gitmek için, yedi yıl önce Sur'un kapatılmasının miladı olan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin vurulduğu Dört Ayaklı Minare'nin olduğu sokaktan geçmek gerek. Sokak, minarenin ayakları altında dilek tutarak geçen, fotoğraf çeken turistlerle dolu. Turistler ile onları izleyen şehrin sakinleri için farklı duygular uyandıran bu sokak ve sokağın bağlandığı cadde bundan sonra '' Diyarbakır Sur Yenikapı Açık Hava Kültür ve Yaşam Merkezi'' olarak anılacak.
Büyük çatışmalara mekan olan Sur'un bu bölümünde, geçen zaman zarfında her şey çok değişti, yıkımın ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yaptığı çalışmalar ile Gazi Caddesi ve çarşılar, dükkanlar belli bir konsepte göre yenilendi, tarihi ilçenin artık yeni bir çehresi var.
'Eski Sur, Yeni Yüzü' ile tur güzergahların ana duraklarından biri olsa da, bir çok tartışmaya konu olan Sur'un bu haline alışmak, zaman alacak gibi.
Daha önce dar bir ara sokağa açılan kilisenin girişi de değişmiş, kapı artık geniş caddeye açılıyor. Kilisenin eski tarihi kapısı da yok, onun da yerine demirden yeni bir kapı yapılmış. Bir an için yön duygumu kaybediyorum, Dört ayaklı minareye dönerek bulunduğum konumun eski halini hatırlamaya çalışıyorum, nafile.
Ticari mekanlar ağırlıkta
''Yenikapı Açık Hava Kültür ve Yaşam Merkezi'' adı verilen Sur'un bu bölümünde ticari mekanlar ağırlıkta ve bir süre önce 52 dükkan açık ihale usulü kiraya verildi. Şehrin tanınan birçok markası, iki katlı dükkanlara yakında hizmette olacaklarını duyurdukları ilanları asmışlar.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından restore edilen kilisenin açılışı Cumartesi günü yapıldı, birçok siyasetçi ve din adamı da katıldığı için kilisenin girişinde güvenlik önlemi de yüksek.
Polisler, çantaları tek tek arayacağı için girişlere bir süre izin verilmedi, yurt dışından gelen Ermeni cemaati üyeleri beklemek zorunda kaldıkları için tepki gösterdiler, neyse ki bu durum uzun sürmedi.
Kalabalığa karışmak istemediği için caddenin karşısında sıra bekleyen iki kadın dikkatimi çekti,onlardan birini tanıyorum, yedi yıl önce 1915 olaylarının yüzüncü yıl dönümüyle ilgili yaptığım haberde röportaj yaptığım emekli öğretmen Rahime Karakaş'tı.
Yedi yıl önce verdiği demeçte, babasının adının Sarkis olduğunu tapu kaydından öğrendiğini anlatmıştı. Hem kilisenin açılışını hem de Sur'un yeni yüzünü soruyorum, her ikisi de 'Eski halinden eser yok' diyerek yapıların dokuyu bozduğunu, buraya yabancı hissettiklerini ifade ettiler.
'İçim sızladı'
''Dar sokakların bir önemi vardı, sokaklardan korunmak mantığıyla yapılmıştı, şimdi ise yerine büyük geniş caddeler yapılmış, o eski ruh yok'' diyor Rahime Karakaş.
Adaşı olan arkadaşı da yeni mimari için ''görünce içim sızladı'' dedi.
''Buralarda büyüdük, Gazi Caddesinin diğer tarafındaydık, buraya sık sık gelirdik, akrabalar arkadaşlar vardı, çocukken o koşturduğumuz sokaklar yok artık, tanımaya çalışıyorum ama tamamen yabancısı gibi hissediyorum, turistik bir geziye çıkmış gibi…''
Rahime Karakaş da yedi yıl önce yapılan 100 yıl anmalarını hatırlattı ve şöyle devam etti:
''Biz maalesef ötekinin ötekisiyiz ve ötekiler daima payına düşeni alıyor. Ermeni kıyımının 107. Yılı ve kilise Sur'daki yıkımdan da büyük oranda payını aldı, umarım artık yıkılmaz, düşmanlık ve kin o kadar etkili ki insanlar taşlara bile tahammül edemiyor maalesef, mantık neyse eylem de o…''
Güvenlik izin verdikten sonra kalabalık avluya geçtik, din adamları ayin hazırlığı yaparken, uzun bir aradan sonra birbirlerini gördükleri için mutlu görünen onlarca Diyarbakırlı selamlaşıp kucaklaşıyorlardı.
Bu kilisede evlendi
52 yıl önce Silvan'dan Diyarbakır'a; 30 yıl önce de İstanbul'a taşınan Silvia da açılışa için iki gün önce gelmiş, bu kilisede evlenmiş:
''Bugün burada olmak benim için çok anlamlı'' diyen Silvia şunları söyledi:
''Bu mahallede uzun yıllar yaşadık, buraya Gavur Mahallesi diyorlardı, büyüdüğümüz sokaklar artık yok, çok üzüldük ama kilisemizin bugün bir daha ibadete açılıyor olmasından çok mutluyuz.''
800 yıllık geçmişe sahip Surp Giragos, birçok defa yıkıma maruz kalmış. Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman askerlerine karargah olan kilise, daha sonra uzunca bir süre Sümerbank'ın pamuk deposu olarak kullanılmış.
2010 yılına kadar harabe halde bırakılan kilise, Osman Baydemir'in belediye başkanı olduğu dönemde restore edildi ve 2013 yılında ibadete açıldı.
1915 olayları sırasında cami minaresinden yüksek diye top atışları ile yıkıldığı belirtilen çan kulesi de ilk restorasyonda aslına uygun inşa edilmişti. Kilisenin büyük kapısı, çan kulesinin olduğu bölümün altında.
Gönüllü zangoç
Kapının her iki kanadı da açık, içerisi de avlu gibi oldukça kalabalık.
Kalabalığın ortasında, ayakta bekleyen orta yaşlı Zekeriya Sabunci, gönüllü olarak zangoçluk yapıyor. Tavandaki delikten sarkan kemente sıkı sıkı tutunmuş heyecan ve sabırsızlıkla çanı çalmayı bekliyor.
2015 yılında kuleye takılan yeni çan, Zekeriya'nın deneyimli ellerine emanet edilmişti.
Cemaatin emektarlarından olan Zekeriya'ya, Mardin'in Derik ilçesindeki Ermeni Kilisesi de emanet edilmiş durumda. 20 yıldan sonra, pazartesi günü Derik'teki kilisede de ayin yapılacağını söyleyen Zekeria, Surp Giragos'un açılış ve Pazar ayininde çan için özel olarak davet edilmiş.
''Herkes çanı çalabilir mi?'' diye soruyorum, gülerek biraz da mahcup cevap veriyor:
''Herkes yapabileceğini sanıyor ama yok, bu işin de bir usulü var dedi.
Saat 16:00'ı gösterdiğinde, içerden çıkan bir görevli Zekeriya'ya beklediği talimatı verdi.
Başını havaya kaldırıp, tepedeki kuleden sarkan kementi iki eliyle tutarak önce sağa sola salladı, nazikçe, ritmik bir şekilde kemendi çektikçe, yedi yıldır suskun duran çanın sesi Diyarbakır'ın göğünde yükselmeye başladı.
Zekeriya çalmaya devam ederken, yanına gelen dört adam ''Bugünün hayalini kuruyorduk' diyerek kemendi Zekeriya'nın elinden alıp sıkıca tutup çekmeye başladılar. Yüz ifadesinden bu hareketi beklemediği belli olan zangoç, biraz geriye çekilip onları izledi, onlar kemente asılıp yüklendikçe, çanın tonu ve ritmi bozuldu. Daha fazla dayanamayan Zekeriya, kemendi ellerinden alarak ''Size söylemek istediğim de işte buydu'' dedi ve bozulan ritmi düzelterek çanı çalmaya devam etti.
Pazar günü yapılan ilk ayin daha sakindi. Cemaat mensupları, Diyarbakırlı yazar ve STK temsilcileri, Sur'un eski sakinlerinin katıldığı ayinden sonra vaftiz töreni de yapıldı.
Kilisenin bahçesi, eski dostların buluşma mekanı oldu. Ataları Ermeni olan yaşlı bir kadın, dünyanın dört bir yanı dağılan akrabalarını ziyarete gelmiş.
Sarkis adında yaşlı bir adam yanına gelip hal hatırını soruyor.
''Lice depreminde, akrabaları öldüğünde, onları buraya getirip kilisede yıkadılar, dini tören ile Ermeni mezarlığına gömdüler'' diyor.
Evleri, kilisenin iki sokak aşağısındaymış, Sur olaylarında yıkılan evden yıllar önce taşınmışlar.
Kilisenin bahçesinde, soldaki küçük evin kapısını gösteriyor, ''Şu ev, Sami Hazinses'in doğup büyüdüğü evdi'' diyor.
Ayinden çıkan akrabaları, yanına gelip ellerini öpüyorlar.
Az ilerde duran Garo ise Kulplu, kilisenin açılmasına çok mutlu olmuş.
Kilisenin bulunduğu mahallede doğup büyümüş. Diyarbakır'ın tarihinin Sur ile eşdeğer olduğunu anlatıyor.
''Bu sokaklar yüzyılların eseriydi, yaşanan çatışmalarda yıkılan o evlerin harcında alın terimiz, emeğimiz vardı, hepsi gitti. Yerine maket oyuncak gibi evler yapmışlar, kilisenin dışına çıktığımda sanki başka bir dünyaya adım atmışım gibi geliyor, burası o eski Diyarbakır değil…''