Robert Mueller: ABD'de Siyasetin Kaderini Belirleyebilecek Gizemli İsim
Trump'ın Başkan seçildiği 2016 ABD seçimlerine Rusya'nın olası müdahalesini soruşturan özel yetkili savcı Robert Mueller ülkenin en çok tartışılan isimlerinden olsa da, ABD'nin kaderini belirleyecek olan soruşturmayı gözlerden uzak bir biçimde yürütmeyi tercih ediyor.
Nadiren röportaj veriyor, kameraların önüne pek geçmiyor. Yine de 2016 ABD Başkanlık Seçimleri'ne Rusya'nın olası müdahalesini inceleyen özel yetkili savcı Robert Mueller, ülkenin en çok konuşulan isimlerinden birisi olmaya devam ediyor.
Mueller'i eleştirenler, onu Başkan Donald Trump'ı devirmeye yönelik bir komplonun başını çekmekle suçluyor.
Destekçileri ise Mueller'in gerçekleri açığa çıkarmaya çalışan dürüst bir kamu çalışanı olduğunu savunuyor.
Mueller hakkındaki tartışmalar yüksek perdeden devam etse de özel yetkili savcı sessizliğini korumaya özen gösteriyor.
Peki tartışmaların odağındaki Robert Mueller kim?
2003 yılında FBI ajanı Lauren C Anderson, Orta Afrika ülkesi Gabon'un başkenti Libreville'de bir cinayeti soruşturuyordu. Acil bir telefon araması aldı.
Arayan iki yıl önce FBI Başkanlığı görevine getirilmiş olan Robert Mueller'di.
O konuşmayı BBC'ye anlatan Anderson "Şok olmuştum" diyor: "Burada FBI Başkanı'nın haberdar olmasını gerektirecek cinsen ne gibi bir durum olabilir? diye düşünmüştüm."
Anderson o aramadan sadece birkaç hafta önce Fransa'nın başkenti Paris'te otobüsteyken kalp krizi geçiren birisine yardım etmişti. Oturduğu yerden fırlamış ve kalp krizi geçiren adama ilk müdahaleyi yapmış, ama yine de adam hayatını kaybetmişti.
Anderson, Gabon'da telefonu kulağına yaklaştırdığında Mueller'in sesini duydu: "Birisinin hayatını kurtarmak için çabaladığını duydum. Teşekkür etmek istedim" diyordu.
Anderson bu hatıranın Mueller'in karakteri konusunda iyi bir fikir verdiğini düşünüyor:
"Onca iş arasında, dünya tam bir kaos içindeyken zaman ayırıp beni aramıştı. İnsanların doğru olanı yapmasına büyük önem veren birisi."
Mueller 1944'te varlıklı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Çocukluğu Princeton, New Jersey'de geçti. New Hempshire kentindeki prestijli St Paul yatılı erkek lisesinde okudu. Sınıf arkadaşlarından Maxwell King, daha o yıllarda Mueller'in benimsediği prensiplerin fark edildiğini anlatıyor:
"Son derece ciddi bir gençti. Kararlı ve üstlendiği işe kendisini adayan birisiydi."
King okul yıllarından Mueller ile ilgili bir anısını hatırlıyor:
"Yatılı okullarda okuyan çocuklar bazen acımasız olabiliyor. Bir çocukla dalga geçiyorduk. Bob (Robert Mueller) kalkıp gitmişti. Olan biten onu rahatsız etmiş, hoşuna gitmemişti. Onaylamayan bir şekilde başını sallayıp yanımızdan uzaklaşmıştı."
Adaletsizliğe tahammülsüzlüğü ve yanlışa karşı doğruyu sonuna kadar savunma inancı Mueller'i tanıyan birçok kişinin vurguladığı bir özelliği.
Mueller'i anlatırken tanıdıkları sık sık 'dürüstlük timsali' ya da 'düzen adamı' gibi ifadeleri kullanıyor.
Sınıf arkadaşı King, Mueller'in o günkü tavrının okuldaki şöhretine pek de zarar vermediğini hatırlıyor. Bunun bir ölçüde Mueller'in spordaki başarısına bağlı olduğunu düşünüyor:
"Futbolda ve de hem buz hem de çim hokeyinde çok iyiydi. Bu üç takımın da kaptanlığını yapıyordu."
King, "Mueller tam bir takım oyuncusuydu ve gösteriş meraklısı olmaması herkesin saygısını kazanmasını sağlamıştı. Bugünkü karakteriyle çok benzeşiyor. Çok dobra birisiydi" diyor.
King, okudukları okulun orduda kariyeri ön plana çıkaran bir yer olduğunu da anlatıyor:
"Büyük kısmımız bu fikre sıcak baktık ve orduda kendimize bir kariyer yapabileceğimizi düşündük… Bob'un özelinde konuşmak gerekirse, hem eğitimine hem de sportif faaliyetlere gönülden bağlıydı. Büyüdüğünde üst düzey bir subay olacağını düşünüyorduk."
Mueller Princeton Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi eğitimini tamamladıktan sonra 1968 yılında ABD ordusunun deniz piyadeleri birliğine katılarak Vietnam'a gitti.
Sınıf arkadaşı Maxwell King, "Bu karar Bob'un görev bilincine ne kadar bağlı olduğunu gösteriyordu" diyor.
Mueller, 2002'de verdiği ender röportajlardan birisinde orduya katılma kararını şu sözlerle özetliyordu:
"Deniz piyadelerine katılma kararı almamın bir nedeni Princeton'da bizden bir dönem üstte okuyan deniz piyadesi bir arkadaşımızı Vietnam'da kaybetmiş olmamızdı. Ben ve bazı arkadaşlarımız onun çizdiği yoldan yürümemiz gerektiğini düşünüyorduk."
Teğmen Mueller, Vietnam'da bir müfrezenin komutasını üstlenmişti. Girdiği çatışmalarda iki kez yaralandı. Bronz cesaret madalyası dahil çok sayıda madalyayla ödüllendirildi.
Bronz cesaret madalyasının takdim töreni için hazırlanan konuşmada, "Teğmen Mueller, kendi güvenliğini hiçe sayarak cesurca bir mevziden diğerine ilerledi" deniyordu.
Mueller Vietnam'dan döndükten sonra Virginia Üniversitesi'nde Hukuk okumaya başladı ve 1973'te mezun oldu.
Daha sonra da hukuk alanındaki kariyeri başladı. Önce San Francisco, ardından savcı olarak görev yaptığı Boston… 1990'da Adalet Bakanlığı'nda geçtiğinde çevresindeki pek çok kişi bunun sürpriz bir karar olduğunu düşündü.
Düşmanlar: FBI'ın tarihi kitabının yazarı Tim Weiner, "Hayat boyu bir hukuk bürosunda çalışarak çok iyi para kazanabilirdi. Ama o Washington'da savcı olmayı tercih etti. Washington'daki suçla mücadele etmeyi daha öncelikli bir görev olarak gördü. O dönemde Washington uyuşturucu çetelerinin körüklediği bir cinayetler kentiydi" diyor.
2001'e gelindiğinde Mueller, pek çok kişinin tahmin ettiği gibi Senato tarafından FBI başkanlığına atandı.
4 Eylül 2001'de yemin ederek göreve başladı.
FBI'ın merkezine adım atmasından sadece bir hafta sonra ise 11 Eylül saldırıları gerçekleşti. O günden sonra FBI Başkanı'nın üstlendiği görevler bir daha eskisi gibi olmayacaktı.
Weiner, "Yeni işindeki ikinci haftasının neye benzediğini tahmin edebilirsiniz. Başına geçtiği FBI büyük sorunlarla karşı karşıya olan bir yapıydı. Büronun yüzde 95'i beyaz erkek çalışanlardan oluşuyordu. Asli görevi olan istihbarat alanında da doğru düzgün çalışmıyordu. Mueller FBI'ın 21. Yüzyıla adapte olmasını sağladı. FBI'ı hukukun üstünlüğüne saygılı bir istihbarat teşkilatına dönüştürdü" diyor.
11 Eylül saldırılarının ardından FBI'ın terörle mücadele biriminde görev almaya başlayan Ali Soufan da bu görüşe katılıyor:
"FBI'ı bir güvenlik kuruluşundan istihbarat teşkilatına dönüştürdü."
Ancak Mueller'in FBI'ı modernize etme çabaları direnç ve tepkiyle de karşılaştı.
Lauren Anderson, "11Eylül'ün bazı dönüşümleri zorunlu kıldığına ikna olmuştu. Ancak bu dönüşümü sağlamak o kadar kolay değildi. FBI ajanlarının büyük kısmı, Mueller'in teşkilata zarar verdiğini düşünüyordu" diyor.
Anderson, "Bazen ajanları delirtiyordu… Brifinglerde sık sık çok küçük detaylarla ilgili bilgileri talep ediyordu. Bazı büro şefleri bu talepleri angarya olarak görüyordu. Talep edilen bilgiler ellerinde değilse de kendilerini küçük düşürülmüş hissediyorlardı" diyor.
Penn State Üniversitesi'nden ABD tarihi Profesörü Douglas Charles, Mueller'in 11 Eylül sonrası dönemde gözetim prosedürlerini esnetmesinin de tepkiyle karşılandığını anlatıyor.
2004'te dönemin ABD Başkanı George W Bush'un Ulusal Güvenlik Teşkilatı'na ABD vatandaşlarını gözetleme yetkisi vermeyi düşünmesi üzerine Mueller istifa tehdidinde bulunmuş, Başkan Bush da geri adım atmak zorunda kalmıştı.
2016'daki başkanlık seçimleri öncesinde Robert Mueller ile Mexico City'de bir araya gelen Tim Weiner, "Terörle mücadele adına ABD vatandaşlarının temel haklarını yitirmesi tehlikesine karşı son derece duyarlıydı" diyor.
Peki o kısa görüşmede Weiner'in, Mueller hakkında edindiği izlenimler nelerdi?
"Karşımda çok net bir biçimde ciddiyetini ve resmiyetini ortaya koyan birisini görmüştüm. Her zaman koyu renk bir takım elbise giyiyordu. Sanki yıl 1956'ydı ve radyoda Frank Sinatra şarkıları çalıyor, Beyaz Saray'da Eisenhower oturuyordu. Bu resmiyetin altındaysa son derece zeki, yeri geldiğinde cana yakın olabilen, kararlı bir karakter vardı."
Mueller'in Mayıs 20917'de Rusya'nın ABD seçimlerine olası müdahalesini soruşturmak üzere özel yetkili savcı olarak atanmasından bu yana çok şey yazılıp çizildi.
Soruşturmadan basına son derece az bilgi sızdı, Mueller'in kendisi de soruşturma hakkında kamuoyuna çok az açıklamada bulundu.
Lauren Anderson, "Soruşturma hakkında dava dosyaları dışında neredeyse hiçbir şey duymuyor olmamız tanıdığım ve birlikte çalıştığım Robert Mueller'in karakteriyle tam bir uyum içerisinde" diyor.
Anderson, "Basına karşı son derece temkinli çünkü bu soruşturmanın kendi kişiliği ile ilgili olmadığını düşünüyor. Gözaltı kararları ve hazırlanan iddianamelerle mesajlarını iletiyor" yorumunu yapıyor.
Mueller'in de mezun olduğu Princeton Üniversitesi'nden kamu yönetimi profesörü Julian Zelizer, "Sükunetinin bir erdemi var" diyor:
"Yaşadığımız çağda herkes sesini fazlasıyla yükseltiyor. Buna Başkan da dahil. Herkes sürekli bir şeyler söylüyor. Sessiz kalmak ise duruma bir gizem katıyor. Bu kadar acımasız eleştiriye maruz kalan pek çok kişi çıkıp kendisini savunma ihtiyacı hissederdi. Mueller ise işine odaklanabilecek kadar kendisine güveniyor."
Mueller'e yöneltilen eleştiriler zaman zaman son derece sert bir hal aldı. Başkan Trump Mueller'i yeri geldiğinde 'çıkar çatışması içerisinde' ve hatta 'rezil' olarak tanımladı.
Lauren Anderson ise saldırılar ne kadar şiddetli olursa olsun Mueller'in sessizce yürüttüğü soruşturmada duruşunu değiştirmesini beklemiyor:
"Kongre karşısına geçmedikçe kendisinden bir şey duyacağımızı hiç zannetmiyorum. Yaptığı işin konuşmasını tercih edecektir."