Haberler

Le Monde Haddini Aştı: Erdoğan Hubris Hastası

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Le Monde gazetesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın; kibir, aşırı güven ve kendini imhaya varan otoriterlik anlamına gelen 'hubris' hastalığından muzdarip olabileceğini yazdı.

Fransa'nın saygın gazetelerinden Le Monde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la ilgili haddini aşan bir yazı kaleme aldı. Le Monde, Erdoğan'ın kibir, aşırı boyutlarda güven ve belirgin otoriterlik' gibi belirtileri olan, kibir anlamına gelen 'hubris' adındaki bir hastalıktan muzdarip olabileceğine dair bir başyazı yayınladı.

'Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bir nöropsikiyatri uzmanının dedikleri' başlığıyla Alain Frachon'un kaleme aldığı yazıda, hastalıkla ilgili, "Günlük dilde buna iktidar sarhoşluğu denir, bitmez tükenmez siyasî faciaların kaynağıdır." deniliyor.

"HUBİS, KENDİ KENDİNİ İMHAYA VARIR"

Bu hastalığının etkilerinin AKP'nin Kobani ve IŞİD politikalarında görüldüğünü ve çözüm sürecinin de riske girdiğini savunan Frachon, analizine "Erdoğan Kobani'de büyük projelerinden bazılarını da çökertiyor: Hubris kendi kendini imha etmeye varır, diye koymuştu teşhisi David Owen." diyerek son verdi.

Frachon'nun 17 Ekim tarihinde yayınlanan başyazısının tam metni şöyle:

Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığı'nın eski sekreteri ve eski bir nöropsikiyatri uzmanı olan Britanyalı James Owen, siyasi yöneticilere sık sık musallat olduğu görülen bir illetin, hubris'in (ölçüsüzlük) incelenmesi için 2009'da bir vakıf kurmuştu. Yunanca bir kelime olan hubris, bir bireyin haddini aşan kibir, aşırı boyutlara varan bir kendine güven, sınırsız bir kadirimutlaklık duygusu, belirgin otoriterlik gibi bazı ego sapmalarına olan güçlü eğilimine işaret eder. Günlük dilde buna iktidar sarhoşluğu denir, bitmez tükenmez siyasi faciaların kaynağıdır.

"SONU, ÇOĞU ZAMAN KÖTÜ OLUR"

Paris'in kamusal alanında yabancısı olduğumuz bir dert değil bu. Fakat göründüğü kadarıyla bugün, özellikle yakın bir komşumuzun, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı etkiliyor. Bunun da, Kobani Kürtleri, Ortadoğu ve Türkiye için feci sonuçları oluyor. Financial Times'tan meslektaşımız Gillian Tett, hayırsever Doktor Owen'ın vakfı The Daedalus Trust tarafından bazı belirtilerinin dökümü çıkarılan bu hastalığı ay başında hatırlatıyordu.

Hubris genellikle başlangıçta danışmanlarının görüşüne karşı çıkarak kendi hanesine kaydettiği bir dizi başarıyla yükselmiş bir öznede tezahür eder. O zaman özne, normallik görünümü altında, marazi bir kendine güven geliştirir; bu da tehlikeli bir tutumla kendini gösterir: Çevresini dinlemeyi reddeder, hatta onları hor gördüğünü açığa vurur; herkesin haksız, bir tek kendinin haklı olduğunu düşünür ve devasa projelere istidat gösterir. Çoğu zaman da sonu kötü olur.

Bu durumda, Ankara'nın aylardır IŞİD'in "kara gömleklileri" tarafından kuşatılmış olan küçük Kürt kenti Kobani nazarında sergilediği husumetin açıklaması, Erdoğan'ın hırs yaptığı üç konudadır. Hem Türkiye Kürtlerini zayıflatmak, hem de sonunda Şam'da Beşar Esad'ı iktidardan kovmak amacıyla ABD'nin Suriye politikasını köklü bir biçimde değiştirmek. Büyük program.

"ERDOĞAN, ACIMASIZ BİR İNTİKAM DUYGUSU BESLİYOR"

Bu işin kişisel bir veçhesi de var. Eskilerde İslamcı akımın takipçisi olan Erdoğan, başbakan olduğu yıllarda (2003-2014) Esad'la bağları sıkılaştırmış ve iki ülkeyi yakınlaştırmıştı. 2011 ayaklanması başladığında Erdoğan, haklı olarak, Şam'ın efendisine bir şiddet patlamasından kaçınmak için muhalifleriyle pazarlık etmeyi salık vermişti. Sözü dinlenmedi. Geçen üç yıl ve 230 bin ölü olgusunun ne yazık ki haklı çıkardığı Erdoğan, bununla da güçlenen acımasız bir intikam duygusu besliyor.

"ANKARA, ABD'NİN ELİNİ TAŞIN ALTINA DAHA ÇOK SOKMASINI İSTİYOR"

Türkiye, –13 Ekim pazartesi günü İstanbul'daki Boğaziçi Enstitüsü'nün yıllık seminerinde sunulduğu haliyle– Kobani'de yaşanan işkence karşısındaki pasifliğini savunmak için, stratejik ambalajlı bir gerekçe ileri sürüyor. Öncelik IŞİD'e karşı mücadelede değil, Şam rejimine karşı mücadeledeymiş. Bu rejimin canavarlığı IŞİD'i üretmekteymiş. Bu da hava bombardımanlarıyla yenilmeyecekmiş. Dolayısıyla Ankara, ABD'nin elini taşın altına daha çok sokmasını ve Suriye topraklarında, Amerikan hava kuvvetlerinin koruması altında bir tampon-bölge oluşturulmasını tavsiye ediyor. Bu bölge, Türkiye'deki bir buçuk milyon Suriyeli mültecinin bir kısmını ve Şam rejimine karşı 'ılımlı' isyancıların talim merkezlerini barındırabilecekmiş.

Washington'a yapılan şantaj: Demek ki Türkiye, ancak Barack Obama'nın bu koşulları kabul etmesi şartıyla IŞİD'e karşı mücadeleye etkin bir biçimde katılacaktır. Bu aradaki bedeli Kobani ödeyecektir. Bu küçük şehre birkaç yüz metrede sınıra yığılmış bulunan Türk tankları, IŞİD kuvvetlerine tek bir atış yapmamıştır — ilerleyişlerini kolaylaştırmanın bir yoludur bu.

"PKK'YI IŞİD'E BENZETMEK DÜRÜST DEĞİL"

Fakat bu tavır başka hedefleri maskeliyor. Kobani, PYD'nin Suriyeli Kürt milisleri tarafından kahramanca savunuluyor. Bu oluşumun doğrudan bir kolu olduğu PKK ile Erdoğan arasında, ülke içindeki 30 yıllık savaşa bir son vermek için on aydır müzakere yürütülüyor. Türkiye Cumhurbaşkanı, PYD'nin yenilmesini temin ederek görüşme masasında zayıf konumda görmek istediği PKK'ya ciddi bir darbe vuruyor.

IŞİD'in Kobani'de zaferini kolaylaştırarak, PYD'nin Türk sınırı boyunca, Türkiye Kürtlerine model ve destek üssü hizmeti görebilecek özerk bir Kürt bölgesi geliştirmesini engelliyor. Erdoğan, kendi gözünde IŞİD'le PKK'nın aynı şey olduğunu, Türkiye için aynı cinsten bir tehlikeyi teşkil ettiklerini söylüyor. Bu önerme olgusal açıdan dürüst değil. Her ne kadar PKK silahlı mücadeleye ilaveten terörizm uygulamış da olsa, hiçbir zaman, kafa kesmeler, çarmıha germeler, şu veya bu azınlığı soykırıma uğratma eğilimi, tecavüzler ve kitle katliamları, vb. uygulayan IŞİD gibi davranmamıştır.

"TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI BU İŞTE ÇOK ŞEY KAYBEDEBİLİR"

Hubris sözcüğü Yunanca'dan gelir ve bazı ego sapmalarına olan güçlü eğilime işaret eder… Türkiye Cumhurbaşkanı bu işte çok şey kaybedebilir. Kobani'nin düşmesinin Kürtler üzerinde muazzam bir siyasal-simgesel sonucu olacaktır. PKK ile görüşmelerin kesilme tehlikesi vardır; ki bu da Türkiye'yi tekrar içeride savaşa gark edebilecektir.

Böylelikle, kargaşaya yazgılı bir Ortadoğu'da, ülkenin sahip olduğu istikrar ve başarı imajını bozabilecektir. Erdoğan'ın IŞİD'e karşı bir taahhüde girmeyi reddetmesi ABD'yi çileden çıkarıyor: Obama'nın anti-İslamcı koalisyonuna üye olan bir NATO müttefikine yakışmayan bir tutum, deniyor Washington'da. Ankara'nın tutumu Avrupa kamuoyunu da sarsıyor: Avrupa Birliği'ne üyelik görüşmeleri yürüten bir ülkeye uymayan bir tutum, deniyor Brüksel'de. Erdoğan Kobani'de büyük projelerinden bazılarını da çökertiyor: Hubris kendi kendini imha etmeye varır, diye koymuştu teşhisi David Owen.

Le Monde Haddini Aştı: Erdoğan Hubris Hastası
Kaynak: Haberler.Com / Dünya
title
Close