Koronavirüs: New York, salgın travmasını atlatabilecek mi?
ABD, dünyada koronavirüsten en fazla kişinin öldüğü ülke. Salgının ülkedeki merkezi ise New York eyaleti.
Karantinada dokuzuncu hafta bitiyor. Telefonlara düşen uyarılardan biri "Evden mümkün olmadıkça çıkmayın", bir diğeri "Saat 19'da Manhattan, Brooklyn, Queens ve Bronx'un üzerinden sağlık ve acil durum çalışanlarına minnet uçuşları gerçekleştirilecektir."
Şehrin tepesinden hava şartları elverdiği sürece birkaç haftadır doktorlara, hemşirelere, polislere, itfaiyecilere moral olsun diye gösteri uçakları uçuyor.
Bir gün 12 adet Thunderbird gökyüzünü Amerikan bayrağının renklerine boyuyor, başka bir gün Jet Blue uçakları "Nonstop Gratitude" (Sürekli minnettarlık) adını verdiği uçuşlar yapıyor. JFK'den kalkan uçaklar, şehrin üzerinde.
Bunun kime ne faydası var?
Bilmem. Kimse de bilmiyor zaten. Mahalle forumlarında, sosyal medyada tartışılan asıl soru, bu alçak uçuşların 2001'deki 11 Eylül saldırılarında sevdiklerini kaybeden insanların 19 yıllık travmalarını da tetikleyeceği yönünde.
'Her şey için teşekkürler New York'
Salgının ABD'yi vurduğu, New York eyaletinin krizin merkezi olduğu Mart ayının ortasından beri; içine düşülen maddi manevi karanlığı, ne kadar süreceği belirsiz ama nasıl bir hasar bırakacağı az çok tahmin edilen bu dönemi, ülkede Mayıs itibarıyla 33,5 milyon insanın işsiz kalmasını ve salgının yaklaşık 77 bin kişiyi öldürmesini hangi gösteri uçağı unutturacak? Bu travmayı bir başka travmayla atlatmak mümkün mü?
Şehrin bir daha aynı şehir olmayacağı, salgın bittiğinde karşı karşıya kalınacak tablonun hatları ortaya çıktıkça New Yorklular başka yollarla moral bulmaya çalışıyor. Yüzlerce işyeri bir daha açılmayacağını duyururken camekanlarına ufacık bir duyuru asıp kepenklerini indiriyor:
"Her şey için teşekkürler New York."
New York Times gazetesi her gün şehrin ikonik isimlerinden hayatlarını kaybedenlerin hayat öykülerini yayınlıyor. "Ölüm sebebi: Covid-19" yazıyor.
Times Meydanı'nda 44. Caddedeki Jimmy's Corner adlı barın kapısından içeri dalınca Muhammed Ali ve Raging Bull'dan sahnelerin fotoğraflarını kasanın yanına koyan, Muhammed Ali'nin boks antrenmanlarını yaptığı spor salonunun da sahibi Jimmy Glenn'in de hayatını salgın yüzünden kaybettiği duyuruluyor.
Bundan sonra zaten kimse bir daha bir dive-in bara nasıl gideceğini bilmiyor, kimbilir belki hepsi teker teker kapanacak, belki de hiçbirine bundan sonra rezervasyonsuz gidilmeyecek, parklarda kalabalık pikniklerin ne zaman yapılacağı, şehirdeki havuzların bir daha açılıp açılmayacağı belli değil.
Bir daha New Yorklular Central Park'ta yan yana bir konseri ne zaman seyredecek? Bu günleri yaşamanın en az 1,5 senesinin olduğu, şehrin Aralık ayından önce normale dönmeyeceği biliniyor.
Birbirine ulaşamayan, birbirini tanımayan, birbirine sesini duyuramayanların haberleşme yöntemi ise sokaklara, elektrik direklerine, evlerin camlarına asılan, dükkanların camlarına yapıştırılan notlar.
Notların ortak hissi, günlerin köpüğü gibi bir kenarda duruyor. Bir arabanın camında, "Sizin için çalışmaya gidiyorum. Lütfen evde kalın" yazıyor.
Bunu yazan, bir hastanenin acil servisinde görevli sağlık çalışanı. Bir başkası evinin önüne astığı çarşafa keçeli kalemlerle, göremediği bir arkadaşı için "Doğum günün kutlu olsun" yazmış.
Birisi maske takmayanları "Sizi liberal ahmaklar, sizin yüzünüzden öleceğiz" diye uyarırken, bir başka elektrik direğinde "Bugün sokakta 'Aptal' diye bağırdığım kadın, senden özür diliyorum. Eve döndükten sonra dünyanın şu anda benim gibi negatif tavrıma ihtiyacının olmadığını düşündüm. Beni affet!" yazıyor.
Ya Bee Gees ya da Frank Sinatra
Bir başka evin camından aşağıya sallandırılan beyaz bez parçasına Bee Gee'in Stayin' Alive (Hayatta Kalmak) şarkısının sözleri yazılmış. Bu, şehrin iki şarkısından biri. ya Bee Gees ya da Frank Sinatra.
Neredeyse her akşam bir evden Frank Sinatra'nın sesi sokakları dolduruyor, Sinatra'ya eşlik edenler "Her şey sana bağlı New York!" diye bağırarak şarkıya eşlik ediyor.
Wall Street, World Trade Center, Chinatown, Soho bomboş. Soho'da Louis Vuitton mağazasının kepenklerine "Senin çantalarına değil, yemeğe ihtiyacımız var" yazılmış.
New York'un her köşesinde gözlerini yalnızlık ve açlık bürümüş evsizler hayatta kalmaya çalışıyor. Manhattan'daki dükkanların kapısında bazıları özenle bilgisayarda, bazıları elle alelacele yazılmış kısacık notlar:
"Umarız bu günler bitince umarız görüşürüz, sizi özleyeceğiz!"
Çok büyük bir ihtimalle bu iş yerlerinin, restoranların, kafelerin, ufak, tatlı dükkanların çoğu geri dönemeyecek. Bunu artık herkes biliyor. Yapılan katkılar, kampanyalar, hükümetin verdiği destekler yetmeyecek.
Günde 300 bin kişinin geçtiği, New Jersey'e ve New York'un neredeyse her tren hattının durduğu müthiş bir Calatrava yapısı olan Oculus'un içinde kimseler yok.
Girişteki güvenlik elemanları, kimseler olmasa da hala yerleri süpüren temizlik görevlileri dışında bir Allahın kulu yok.
Bomboş mekanın içinde Stanley Kubrick filminden bir sahne gibi, hoparlörlerden "Lütfen yürüyen merdivenlerde çocuğunuzun elini tutunuz. Lütfen yürüyen merdivenlerde basamaklara dikkat ediniz" sesi yankılanıyor.
New York uzun zamandır durgun bir fotoğraf karesi gibi
New York metrosunun, New Jersey'e giden trenlerin ana merkezinde iki Amerikan bayrağı dalgalanıyor. Kapının önündeki bayraklar yarıya inmiş halde.
Bu arada, New York metrosu en son gece servisini kaldırdığında sene 1904'müş, şimdi metro seferleri yine durdurulmuş durumda.
Metrolar bir sonraki duyuruya kadar her gece 01: 00 ile 05: 00 arasında kapalı olacak. Bu saatler arasında metro istasyonları ve vagonları dezenfekte edilecek. Uygulama New York Eyaleti Valisi Andrew Cuomo'nun bunun artık gerekli olmadığı kararına kadar devam edecek.
Senenin her vakti, dünyanın içinden geçtiği her dönemde en sert, en çarpıcı, en unutulmaz fotoğrafları veren New York uzun zamandır siyah beyaz, durgun bir fotoğraf karesi gibi. Kimsenin geleceğe dair bir tahmini yok. Belirsiz zamanlar.
Belirsizliğin içinde anlam bulmaya çalışmak, Jackson Pollock tablolarına bakarken anlamadığını bile bile "Galiba anladım" demeye benziyor.