İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerine Dava Açıldı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile 10 yönetim kurulu üyesi hakkında görevlerine son verilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi talebiyle dava açtı. Davanın gerekçesi, baronun sosyal medya paylaşımlarında 'terör örgütü propagandası yapmak' ve 'halkı yanıltıcı bilgi yaymak' suçlamaları. Baro, davaya karşı adaletin sağlanması ve gözaltına alınan avukatların serbest bırakılması talep etti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile birlikte 10 yönetim kurulu üyesi hakkında görevlerine son verilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi talebiyle dava açtı.
Davada İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, 21 Aralık 2024'te sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımları nedeniyle "Basın ve yayın yolu ile tero¨r örgu¨tu¨ propagandası yapmak" ve "Basın ve yayın yolu ile halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" ile suçlanıyor.
Haklarında dava açılan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyeleri şöyle: Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar.
İstanbul Barosu, Adalet Bakanlığı'nın "soruşturma izni" vermesine ilişkin işlemine iptal davası açtıklarını da duyurdu.
Ayrıca baro yönetimi bugün saat 17.00'de bir basın açıklaması yapacak.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan dava haberinin ardından sosyal medya hesabında, " İstanbul Barosu'nun ve İstanbul Barosu mensubu meslektaşlarımızın iradesinin yanındayız" dedi.
İstanbul Barosu, 21 Aralık'ta X'te yaptıkları bir paylaşımla gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in Suriye'de öldürülmesiyle ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesini talep etmişti.
Daştan ve Bilgin nerede öldürüldü?
Basında yer alan haberlerde Haseke merkezli Hawar Haber Ajansı (ANHA) için çalışan Cihan Bilgin ve serbest gazeteci olarak hem ANHA'ya hem de Fırat Haber Ajansı'na (ANF) haber geçen Nazım Daştan 19 Aralık'ta Suriye'nin başkenti Şam'ın doğusunda yer alan Tişrin Barajı çevresinde araçlarındayken hava saldırısında hayatını kaybettiği aktarıldı.
Türk ve Kürt basınına yansıyan bazı haberlerde iki gazeteciyi taşıyan aracın şoförünün ise yaralandığı bildirildi.
Fırat Nehri'nin batı yakasındaki Tişrin Barajı, Aralık 2015'te Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yönetimine geçmişti. SDG'nin omurgasını, Suriye'deki Kürt Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) silahlı kanadı Halk Koruma Birlikleri (YPG) oluşturuyor. Ankara, YPG'nin PKK ile aynı örgüt olduğunu söylüyor.
Anadolu Ajansı (AA), Aralık ayı başında Suriye Milli Ordusu'nun (SMO) bölgede yürüttüğü operasyonlar neticesinde ilçe merkezinin "tamamına hakim olduğunu" duyurmuştu.
Fransız haber ajansı AFP'nin paylaştığı haberde İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), SMO operasyonu sonucunda Halep'in kuzeyinde 200 bin Suriyeli Kürdün "Türkiye destekli fraksiyonlar tarafından kuşatıldığını" ve bölge ile iletişimin tamamen koptuğunu söylemişti.
SOHR, bölgede Kürtlere yönelik "katliam" girişimleri hakkında endişeler olduğunu iletmişti.
İki gazetecinin öldürülmesi hem ulusal hem de uluslararası gazetecilik örgütleri tarafından kınandı.
DİSK Basın-İş Sendikası "Gazetecileri hedef alan saldırıları kınıyoruz" açıklamasını yaptı.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Genel Sekreteri Anthony Bellanger ise "İki meslektaşımız Suriye'nin kuzeyindeki durumla ilgili haber yapan değerli gazetecilerdi. Gazeteci olarak çalıştıkları sırada insansız hava aracı tarafından kasıtlı olarak hedef alınmaları şoke edici" dedi.
Saldırıyı kınayan Bellanger, "Sorumluların hesap vermesini talep ediyoruz" ifadelerini kullandı.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Direktörü Audrey Azoulay da gazetecilerin öldürülmesini .
İstanbul Barosu'nun açıklamasında hangi ifadeler yer aldı?
İstanbul Barosu, gazetecilerin basına yansıyan ölüm haberlerinin ardından 21 Aralık tarihinde bir açıklama yaptı.
"Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınmasının Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi'nin ihlali niteliğinde" olduğunu belirten İstanbul Barosu, Roma Statüsü'ne de atıfta bulunarak "savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınmasının savaş suçu olduğunu" vurguladı.
Açıklamada, iki gazetecinin ölüm haberlerinin ardından İstanbul'da Şişhane Meydanı'nda yapılmak istenen basın açıklamasına yönelik polis müdahalesinde " İstanbul Barosu'ndan dört avukat ve onlarca gazetecinin gözaltına alındığı" belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:
"Uluslararası hukuku ihlal eden bu olaya ilişkin derhal soruşturma başlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekirken, Anayasal haklarını kullanan ve meslektaşları için yas tutan basın mensuplarının ve meslektaşlarımızın gözaltına alınması kabul edilemez bir durumdur."
İstanbul Barosu açıklamasında hem gazetecilerin öldürülmesi ile ilgili etkin bir soruşturma yürütülmesini talep etti hem de basın açıklamasında gözaltına alınan gazeteci ve hukukçuların serbest bırakılmasını talep etti.
Soruşturmada hangi suçlamalar yer aldı?
İstanbul Barosu'nun açıklamasından bir gün sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri hakkında "terör örgütü üyeliği bulunan firari sanıkların övüldüğü" iddiasıyla resen soruşturma başlattı.
AA'nın aktardığı habere göre başsavcılığın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
"Sözde gazetecilik faaliyetleri ve gazeteci kimlikleri nedeniyle öldürüldükleri, devletimizin sözde savaş suçu işlediği şeklinde yanıltıcı bilginin yayılması şeklindeki tespitler nedeniyle İstanbul Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımızca 'terör örgütü propagandası yapmak' ve 'halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak' suçlarından resen soruşturma başlatılmıştır."
Başsavcılık tarafından Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri hakkında kovuşturma yapılması için Adalet Bakanlığı'ndan da izin talep edildi.
AA'nın aktardığı haberde mahkemeye gönderilen davanamede hem Bilgin hem de Daştan hakkında yakalama kararı olduğu bildirildi.
İstanbul Barosu soruşturmanın ardından ne dedi?
Başsavcılık soruşturmasının ardından İstanbul Barosu, 21 Aralık'taki açıklamayı Anayasa ve Avukatlık Yasası'nın 76, 95 ve 97. maddeleri gereği "Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak" görevi gereği paylaştıklarını belirtti.
Baro yönetimi haklarındaki "Terör örgütü propagandası yapma" ve "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamalarını reddetti ve açıklama metninde "Türkiye Cumhuriyeti ve kurumlarına yönelik hiçbir olumsuz ifade ve suçlamanın yer almadığını" savundu.
Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri 7 Ocak'ta başsavcılığa ifade verdi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ile birlikte aralarında Ankara, İzmir, Antalya ve Diyarbakır'ın da bulunduğu 31 il barosu yönetimi, Kaboğlu ve yönetim kurulu üyelerine destek için ifade günü Çağlayan Adliyesi'ne gitti.
İstanbul Barosu ifade günü yaptığı basın açıklamasında soruşturma kararına şu sözlerle tepki gösterdi:
"Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin beyanı alınmadan ve Adalet Bakanlığından soruşturma izni istenmeden resen başlatılan ve sonradan onay için 25.12.2024 günü Adalet Bakanlığı nezdinde göstermelik izin işlemleri, usul ve esas yönünden Avukatlık Kanununa ve Anayasa'ya açıkça ve çok yönlü aykırılıklar nedeniyle sakat ve hukuken yok hükmündedir.
"İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyelerini şüpheli ilan eden Başsavcılık, masumiyet karinesini daha inceleme aşamasında ihlal ederek, İstanbul barosu yönetimi kamuoyunda hedef haline getirilmiştir.
"Daha baştan adil yargılanma hakkını ihlal eden Anayasa ve hukuk dışı işlemlerin muhatabı olan İstanbul Barosu yönetiminin soruşturma hakkında bugüne kadar hiçbir biçimde açıklama yapmamış olması, hukuka olan saygısının gereğidir."
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ise İstanbul Barosu'na yaptığı destek açıklamasında, "Tarih önünde kimin mahkum olacağını hep birlikte göreceğiz. İstanbul Barosu 147 yıldır korkmadı, sinmedi, cesaretle hak ve hukukun yanında yer aldı. Bundan sonra da yer almaya devam edecektir" diye konuştu.