Immanuel Wallerstein: 'Dünya Sistemleri Teorisi'ni geliştiren ünlü sosyolog kimdir?
Dünya sistemleri analizi ve merkez-çevre teorisiyle bilinen Wallerstein 88 yaşında hayatını kaybetti.
Amerikalı ünlü sosyolog Immanuel Maurice Wallerstein 31 Ağustos'ta 88 yaşında hayatını kaybetti.
Dünya sistemleri analizi ve merkez-çevre teorisiyle bilinen Wallerstein, Türkiye'de daha çok Tarihsel Kapitalizm, Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Liberalizmin Sonu gibi eserleriyle tanınıyor.
Keele Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Profesörü Bülent Gökay, Wallerstein'ın temel görüşlerini, bunlara yönelik eleştirileri ve günümüzü anlamadaki önemini BBC Türkçe'ye değerlendirdi.
1) Immanuel Wallerstein kimdir? Bir düşünür olarak neden önemli?
Immanuel Maurice Wallerstein, 1970'lerden 2019'a kadar sosyal bilimciler ve aktivistler üzerinde belki de en çok etkide bulunmuş üç-dört sosyolog ve iktisadi politika tarihçisinden biridir.
Wallerstein'ın geliştirdiği (modern) "Dünya Sistemleri Teorisi" sosyoloji, tarih, uluslararası ilişkiler ve siyasi ekonomi alanlarında 20. yüzyılda yapılmış belki de en önemli katkı olarak kabul edilir.
Wallerstein'ın uluslararası ilişkilere olan merakı, henüz New York'ta bir lise öğrencisiyken başlar. Özellikle Hindistan'da cereyan eden anti-kolonyal bağımsızlık mücadelesi Wallerstein üzerinde derin izler bıraktı. Liseyi takiben üniversiteye devam eden Wallerstein, Columbia Üniversitesi'ndeki doktora çalışmasını 1959 yılında bitirip aynı üniversitede genç bir öğretim üyesi olarak ders vermeye başladı. 1971'de Kanada'nın Montreal şehrindeki MacGill Üniversitesi'ne geçerek sosyoloji profesörü olarak çalıştı. 1976'dan 1999'daki emekliliğine kadar da New York Binghamton Üniversitesi'nde "seçkin" sosyoloji profesörü olarak görev yaptı.
1970'lere kadar Wallerstein'ın temel ilgisi Afrika siyaseti ve Afrika'nın uluslararası ilişkileri üzerineydi. Yayınlanan ilk kitabı Africa, The Politics of Independence (Afrika, Bağımsızlığın Siyasi Anlamı) başlığını taşır. Akademik hayatının ilk 20 yılında neredeyse sadece Afrika üzerine yazdı. İlk beş kitabı Afrika ile ilgiliydi. "Üçüncü Dünya" gibi adlandırmalara hiç itibar etmedi.
2) Marksist literatürün ve teorinin hangi kollarından beslenmiştir?
Wallerstein'ın düşüncelerini etkileyen iki temel faktörden söz edebiliriz.
Birincisi, Marx'ın düşünceleri ve perspektifi, özellikle de iktisadi süreç ve iktisadi faktörlerin ideolojik süreci etkileme doğrultusunda hakimiyeti.
Ayrıca, bu nokta etrafında tarihsel dönüşüme sebep olan temel boyutun ekonomik sınıflar arasındaki sınıf savaşı olduğu, üretenler sınıfı ile kapitalist sınıf arasındaki çelişki olduğu konusunda Marx'tan esinlenmiştir.
Ancak Wallerstein'ın başka bazı noktalarda klasik Marksizm'den ayrıldığını söyleyebiliriz. En önemli ayrılık noktası, klasik Marksizmdeki toplumların tarihsel gelişim süreci ile ilgilidir. Wallerstein, toplumların ilkel toplum, feodalizm, kapitalizm şeklinde lineer bir sürece bağlı olarak geliştiği varsayımına katılmadı. Bu varsayımı oldukça mekanik bulduğu için katılmadığını söylemişti.
Ayrıca, kendisi çok açık belirtmese de, yazdıklarının doğal sonucu olarak ortaya çıkan bir diğer ayrım noktası da, Marx'ın yazılarında temel analiz biriminin Batı Avrupa olması, Afrika, Asya ve Güney Amerika'nın ya çok az ya da hiç değerlendirilmemesiydi.
Wallerstein, aynı dönemde yazan Andre Gunder Frank vb. diğer önemli Marksist tarihçiler gibi Marx'ın Avrupa-merkezli olduğunu açıkça söylemedi, ancak yazdıklarından bu sonucu çıkarmak yanlış olmaz.
Wallerstein'ın düşüncelerinin gelişiminde belki de en az klasik Marksizm kadar etkide bulunan bir diğer faktör "Bağımlılık" (Dependency) okulu yazarları ve yapıtları oldu. Özellikle Franz Fanon, Fernand Braudel ve Ilya Prigogine önemli oldu bu noktada. Wallerstein kendisi de bunu açıkça "Analitik gelişmemde en çok etkilendiğim üç yazar" diye ifade eder. Franz Fanon, özellikle dünya sistemindeki bağımlı, sömürge ve yarı-sömürge halkların bağımsızlık ve eşitlik mücadelesinin önemini ortaya çıkarması anlamında; Fernand Braudel, dünya sistemindeki değişim ve gelişmelerin ortaya çıkmasında kompleks ticaret ve iktisadi ilişkiler ağlarının önemi hususunda; Ilya Prigogine ise içinde yaşadığımız dünyada belirsizliklerin çokluğu ve kesin tahminlerin mümkün olmadığı, ancak bunlara rağmen bilgi birikimi ve araştırmanın analizlerimizi dayandırmamız gereken tek kaynak olduğu hususunda Wallerstein'ın düşüncelerini etkiledi.
3) Wallerstein'ın geliştirdiği Dünya Sistem ler i Teorisi nedir?
Wallerstein, (modern) dünya sistemi teorisi ya da perspektifini 1974'ten itibaren yayınladığı ciltlerde ve çok sayıda makalede geliştirdi. Bu yapıtlarda Wallerstein, (modern) dünya sistemini "uzun" 16. yüzyıldan (1450-1640) itibaren mevcut dünya ekonomisini analiz etmek anlamında kullanıyor.
Wallerstein'a göre modern dünya sistemi, önceki emperyal sistemlerden hem yapısal hem de içerik anlamında farklı bir sistemdir. Wallerstein'ın modern dünya sisteminde, sistemin gücü, etkinliği ve devamı, sistem içindeki en gelişmiş gücün (Merkez'in) sistemin diğer kısımlarını kontrol etmek için oluşturduğu ekonomik-siyasi-ideolojik bağımlılık ağlarına ve bu bağımlılığın etkili bir biçimde devamı için merkezin kullanmaya hazır olduğu gücün miktarına oranla ölçülmektedir.
Böyle bakıldığında Wallerstein'ın modern dünya sistemi ortaya çıkmadan önce, yani "uzun" 16. yüzyıldan önce gerçek anlamda bir dünya sisteminden bahsetmek pek de mümkün görünmez.
Modern dünya sistemi içinde üç farklı alan [ya da kategori] mevcuttur: Merkez, yarı-çevre ve çevre. Dünyanın bütün ekonomileri bu modern dünya sistemi içinde gelişmişlik derecelerine ve büyüklüklerine göre bu alanlardan birinde yer alırlar. En gelişkin ve güçlü ekonomi ya da ekonomiler grubu, 'merkez'de yer alır; gelişkin olup da en gelişkin kadar güçlü olmayan ve etkisi biraz daha az olanlar 'yarı-çevre'de, en az gelişmiş olan ve genellikle gelişkin ekonomilerin kontrolünde ve bağımlı olan ve bu nedenle de dünya ekonomisinin işleyişi üzerinde en az etkiye sahip olanlar ise 'çevre' grubunda yer alırlar.
Merkezdeki ekonomiler teknolojik gelişmesi en yüksek düzeyde olan, sofistike ve ileri teknoloji ürünleri üreten ve dünya pazarını bu alanlarda kontrol eden ekonomilerdir.
Çevredeki ekonomiler ise en geri teknolojik gelişmeye sahip, bu nedenle de kendi hammaddelerinden başka satacak bir şeyi bulunmayan ekonomilerdir.
Bu sistem içindeki eşitsiz kontrol ilişkileri sonucu, merkezde bulunan ekonomiler kendi ürünlerini en pahalı biçimde satabilecek ve ayrıca da çevreden gelen hammaddeleri en az fiyata alabilecek konum ve güce sahiptirler.
Bütün bu nedenlerle, Wallerstein'ın analizine göre dünya sistemi içindeki değişimler eşitsiz gelişme mantığı ile açıklanmalıdır. Yani bir taraf gelişirken bu ancak diğer tarafın geri bıraktırılması pahasına olmak zorundadır. Her taraf aynı anda gelişemez.
4) Wallerstein'ın analizine eleştiriler neler?
Wallerstein'a temel eleştiri daha çok burjuva liberal ekonomistlerden gelir. Çünkü bu grup dünya sisteminin Wallerstein'ın analiz ettiği biçimde eşitsiz bir gelişme anlayışı üzerine oturduğunu kabul etmez.
Gelişmenin normalde her tarafı olumlu şekilde etkilemesi gerektiğini, pratikte bu böyle olmuyorsa bunun yerel ve mevcut kurumlarla ve kültürle ilgili nedenleri olduğunu, bunlar çözümlendiğinde dünyanın her tarafının gelişebileceği iddiasını ileri sürerler.
Bu konuda yakın zamanlardan bir örnek olarak Daron Acemoğlu ve James Robinson'un 2012'de yayımlanan ve Türkçeye Ulusların Düşüşü şeklinde tercüme edilen 'Why Nations Fail?' başlıklı kitabından bahsedebiliriz.
Özellikle dünyanın güney yarım küresinde yer alan ülkelerin niye kuzey yarım küredekiler kadar gelişmediğini anlatan bu kitap, kuzeydeki ekonomilerin güneydeki bağımlı ekonomileri kontrol ederek ve onların kaynaklarını sömürerek onları bu az gelişmişlik sürecinde cenderesinde tuttuğu analizine katılmaz, bu anlamda iki taraf arasındaki bu bağımlılık bağlantısını reddeder.
Marksist ve yeni-Marksist yazarlar arasında Wallerstein'a yönlendirilen en önemli eleştiri Wallerstein'ın perspektifinin dünya sistemindeki değişiklikleri tam yansıtmadığı, özellikle de önceden çevre grubunda yer alan ekonomilerin nasıl ve neyin sonucu, hangi süreçlerle yarı-çevre ve merkez grubuna yükselişlerini analiz etmediği noktasında toplanır. Özellikle 1980'lerin ikinci yarısından itibaren dünya sisteminde ortaya çıkan önemli hareketlilik, özellikle Çin ve Hindistan ekonomilerinin yükselmesi ve diğer orta büyüklükte ve çoğu dünyanın güney yarım küresinde yer alan ekonomilerin hızla gelişip çevreden uzaklaşmasını (küresel kayış - global shift) Wallerstein'ın modern dünya sistemi perspektifinin tam ve ikna edici bir biçimde açıklamadığı şeklindedir bu tür sol eleştiriler.
5) Wallerstein'ın teorileri bugünü anlamada ne kadar geçerlidir?
21. yüzyıl, dünyadaki ulusların ve ekonomik güçlerin arasındaki farklılığın büyük hızla arttığı ve eşitsiz gelişmenin ve bağımlılık zincirinin çok aşırı noktalara eriştiği bir sürece şahit oluyor.
İngiliz Parlementosunun 2018'de yaptığı bir araştırmaya göre, 2013 yılında dünyada yaşayan insanların yüzde 1'i dünya zenginliğinin üçte-ikisine sahip olacak. Dünya Bankası ve Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre, dünya nüfusunun yarısı en temel sağlık hizmetlerinden yoksun. Özellikle Afrika ve Güney Amerika'nın çoğu bölgesi, Güneydoğu Asya ve hatta Doğu Avrupa bu durumun en trajik olarak yaşandığı bölgeler. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, Wallerstein'ın çevre-merkez bağımlılık / sömürü ilişkisi temelinde kurduğu (modern) dünya sistemi perspektifi günümüzdeki daha da artan çelişkileri açıklamak için belki daha da önemli hale geldi 21. yüzyılda.
6) Wallerstein, Türkiye'de yaygın olarak okunan ve atıflar yapılan, kuramsal çerçevesi geniş bir analiz penceresi sunabilen bir düşünür. Neden Türkiye'de bu kadar önemli görülüyor?
Wallerstein'ın yazdıkları, perspektifi, çevre ekonomilerinde çok daha yakından takip edilmekte, bu ülkelerde yaşayan sosyal bilimcilere çok daha gerçek anlamlar ifade etmekteydi. Türkiye 1990'lara kadar Wallerstein'ın modern dünya sitemi anlayışına göre çevrede yer alan az ve çarpık gelişmiş, bağımlı bir ekonomiydi. Bu nedenle Türkiye ekonomisini ve bu ekonominin dünya sistemi içindeki yerini ve bu sürecin tarihini çalışan sosyal bilimciler için Wallerstein birinci derecede önemli. Yine bu nedenle, 1980lerden itibaren onlarca Türkiyeli öğrenci ve araştırmacı ya Wallerstein'ın yanına gidip onunla birlikte çalışmış ya da belli forumlarda bir araya gelerek ortak çalışma ve tartışma imkanı bulmuştur.
7) Wallerstein'ın teorik çerçevesinin 'mirasçıları' kimler?
İlk elde Journal of World-Systems Research (Dünya Sistemi Araştırmaları Dergisi) ve bu dergi etrafında toplanan araştırmacılar. Wallerstein kuruluşundan (1994) beri bu derginin yayın kurulunda görev aldı ve onun perspektifi dergiye yön verdi. Derginin bugünkü yayın kurulunda yer alan dünyanın dört bir tarafından araştırmacılar Wallerstein ile yakinen çalışmış, onun öğrencisi olmuş veya çoğunluğu genel noktalarda onun perspektifini paylaşan kişiler.
Ancak Wallerstein'ın perspektifini devam ettirecek tek ya da birkaç kişiden söz etmek pek mümkün değil. Wallerstein, dünya ekonomisini merkez-çevre bağımlılığı temelinde analiz eden, bağımlı ve azgelişmiş ülkelerin mücadelesine kılavuz olan dört önemli Marksist teorisyenden sağ kalan sonuncusuydu.
Özellikle 1990'da yayınladıkları Transforming the Revolution: Social Movements and the World-System (Devrimin Dönüştürülmesi: Sosyal Hareketlenmeler ve Dünya Sistemi) adlı kitabın ardından Andre Gunder Frank, Giovanni Arrighi ve Samir Amin'le birlikte Immanuel Wallerstein dörtlüsüne dünya Marksizminin "muhteşem dörtlüsü" unvanı verilmişti.