Afrika'daki savaşlar neden Ukrayna gibi tepkiyle karşılanmıyor?
Ukrayna'daki önce gerilim sonra işgale küresel tepkiler, Cezayirli-Kanadalı gazeteci Mahir Mezahi'e göre uluslararası ilişkilerde bir çifte standardı gözler önüne serdi.
Ukrayna'nın işgali karşısındaki küresel tepkinin büyüklüğü ve yaptırımların kapsamı Afrika ya da dünyanın diğer bölgelerindeki bazı çatışmalara neden bu kadar güçlü ses çıkarılmadığı sorularını da beraberinde getirdi. BBC için yazan Cezayirli-Kanadalı gazeteci Maher Mezahi Avrupa'daki çatışmalarla Afrika'dakilere farklı yaklaşıldığını düşünüyor. İşte sebebi:
Hepimiz eşitiz ama bazılarımız daha eşit.
George Orwell'in Hayvanlar Çiftliği eserindeki bu veciz cümle, Avrupa Birliği'nin sınırlarında savaş patlak verince yeniden hayatiyet kazandı.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali haklı olarak yaygın bir tepkiyle karşılandı ve kınandı. Fakat Afrika penceresinden baktığınızda, dünyanın büyük güçlerinin bu çatışmayı durdurmak için nasıl ellerindeki bütün imkanları seferber ettiğini izlemek, çok etkileyici olduğu kadar sinir bozucu da.
Bir yandan çok etkili yaptırımlar konması, BM'den karar çıkarılması kesinlikle çok yerinde çünkü hiç kimse nükleer silah sahibi bir süper gücün taraf olduğu bir savaşın daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmesini isteyemez.
Diğer yandan ise kıtamızda, uluslararası toplumun bütün silahlı çatışmalar karşısında Afrika'dakiler gibi hareketsiz kalmaması hissedilir bir hayret duygusu yarattı.
Evet, Afrika'daki çatışma bölgelerine de uluslararası temsilciler gönderiliyor, 'çok kaygılıyız' açıklamaları yapılıyor ama bu savaşlar hiçbir zaman dünya gündeminin birinci maddesi olmuyor, canlı yayınlarla anbean izlenmiyor ve yardım konusunda da böyle bir isteklilik görülmüyor.
Milyonlarca insanın zorunlu göçü: Etiyopya
Etiyopya'da geçtiğimiz 16 ay adeta bir cehennemdi.
Ülkenin kuzeyinde Tigray bölgesindeki çatışmanın sonucu olarak iki milyon insan evlerini köylerini terk etmek zorunda kaldı.
Buna ek olarak yüz binlerce insan açlıkla yüz yüze ve hükümet -kendisi iddiaları şiddetle reddetmekle birlikte- gıda ve ilaç yardımını engellemekle suçlanıyor.
Çatışmanın iki tarafının da toplu katliamlar ve tecavüzü savaşta bir silah olarak kullanmak da dahil savaş suçları işlediğine dair kanıtlar giderek çoğalıyor.
İnsanların çektiği acılar bakımından kuşkusuz ki dünyanın ilgisini çekecek boyutta bir felaket yaşanıyor.
Hiç kimsenin bahsini dahi duymadığı çok sayıda başka savaş da devam ediyor.
Geçtiğimiz Ocak ayının önemli bir kısmını Afrika Futbol Şampiyonası'nı izlemek üzere gittiğim Kamerun'da geçirdim. Maçların bar kısmı Kamerun dağının güney eteklerindeki yemyeşil Limbe kentinde yapıldı.
Maç günleri buraya gitmek bayağı gerilimli oluyordu çünkü aslında Şampiyona ayrılıkçılarla sürdürülen bir savaşın ortasında yapılıyordu.
Çok sıkı güvenlik önlemleri vardı.
Her kilometrede bir konuşlandırılmış kar maskeli, yarı otomatik silahlı Çevik Güç askerleri gelen geçen araçlara ürkütücü bakışlar atıyorlardı.
Gruplar aşamasında Tunus ve Mali milli takımlarının karşılaşmasını izlemek üzere yola çıktığım sabah 20 kilometre kadar yakındaki Buea'da silahlı çatışma yaşanıyordu.
Kamerun'daki 'gerçek savaş'
Danimarkalı bir meslektaşım, Buster Kirchner bir süre Buea'daki durumu izlemeye gitti.
Döndüğünde yüzünde yorgun ve kaygılı bir ifadeyle "Maher, gerçek bir savaş var orada" dedi.
"Bir çatışmadan ibaret değil. Hastaneler okullar hedef oluyor. İnsanlar gerçekten çok zor durumda."
Evet, Etiyopya ve Kamerun hakkında burada BBC'de ve diğer uluslararası haber sitelerinde birçok yazı çıkabiliyor ama küresel bir ilgi gördüğünü söyleyebilir miyiz?
Niçin dünya geçtiğimiz bir kaç haftadır izlediğimiz alakanın çok küçük bir benzerini Afrika'da çekilen acılara göstermiyor?
Bir şekilde geniş kitleler bu olaylara aynı ölçütlerle bakmıyor.
Ukrayna'da yaşananların medyaya yansıtılışı bu bakış farklılığını yer yer belli de etti.
Çoğunlukla önde gelen Avrupa ve Kuzey Amerika başkentlerinden yayın yapan çeşitli televizyon kanallarının Ukrayna ile ilgili haberlerinde, -açıkça ırkçı demeyeceksek- şok edici düzeyde duyarsız sözler sarfedildi.
Ukraynalı mültecileri izleyen bir sunucu "bunlar hali vakti yerinde, orta-sınıf insanlar, Orta Doğu veya Kuzey Afrika gibi bölgelerden kaçmaya çalışan mülteciler değil" diyerek hayretini ifade ediyordu.
Bu bana çok çarpıcı geldi çünkü dünyada gördüğüm en varlıklı ülkelerin bazıları Orta Doğu'daydı.
Fransız televizyonunda bir muhabir Ukraynalıların aynı Fransızlara benzediğini anlatmaya çalışırken "bizimle aynı arabaları kullanıyorlar" dedi.
Bulunduğum Cezayir'e ve bölgedeki diğer ülkelere kentlere bakıp kendi kendime "Biz Ukraynalılara benzemiyor muyuz?" diye sordum.
İnternette hızlı bir arama yaptığımda Ukrayna ve Cezayir'in ekonomik ve insani kalkınma ölçütleri verilerinin birbirine çok yakın olduğunu gördüm.
Her iki ülkenin de nüfusu 40 milyondan biraz fazla. Ukrayna gayri safi yurt içi hasıla bakımından dünyada 55. sırada. Cezayir 58. sırada. Ukrayna dünyada askeri gücü en büyük 22. ülke, Cezayir 31. sırada.
Dahası Cezayir'de bizler de Fransa vatandaşlarının kullandığı arabaların aynılarını kullanıyoruz.
Peki neden dünyada herkesin Ukrayna konusunda bir tutum alması talep ediliyor da Kamerun ve Etiyopya konusunda bir şey yapmaları beklenmiyor?
İnsanlar her yerde insan ve savaşlar her yerde savaş. İster Kiev olsun, ister Londra, Bogota veya Buea.
Geçen hafta yaşananlardan olumlu tek bir sonuç çıkarmak gerekirse belki de hepimizi insan hayatının değerine hiyerarşik sıralama yaptıran gizli önyargıları gözden geçirmemize vesile olması olabilir.
Orwell'e geri dönersek, gelin hepimiz eşit olalım ve hepimiz bir diğerimiz kadar eşit olalım.