İlker Aksum " Yolun Başındayken" Programına Üniversite Yıllarını Anlattı
ilandırBaşarılı Oyuncu İlker Aksum Habertürk'te yayınlanan, Görkem İldaş'ın hazırlayıp sunduğu Yolun Başındayken'e üniversite yıllarını anlattı.
Kimya dersinde başarılı olsaydı lise ortalaması yüksek olacaktı... Savaş pilotu olan babasının izinden gidip havalara uçacaktı.
Babam savaş pilotu. Bir pilot çocuğu olup da pilot olmayı istememe gibi bir şey bugüne kadar ben hiç duymadım. Özellikle ergenlik yaşlarında, hele ki erkeksen çok etkileyici bir meslektir, ama çok zordu benim dönemimde.
Olmadı...
Ortaokul yıllarında keşfettiği oyunculuğu; acaba meslek olarak düşünebilir miydi? Denemeye karar verdi.
ÖSS, ÖYS var o zamanlar. ÖSS'yi geçeceksin konservatuara girebilmek için. ÖSS'yi geçiyorsun. Konservatuarın iki aşamalı sınavları var. Hiçbirini kazanamadım. 1 yıl Mimar Sinan İstanbul. Sonrasında Hacettepe. Hırs yaptım. Okulda okuyan öğrencilerle çalışmaya başladım. İşin akademik kısmını takip etmeye başladım. Ondan öncesinde, o birinci yıl hiçbir şey bilmiyordum. Gerçekten hiçbir şey bilmeden girdim.
Ne bir filmden, ne bir tiyatrodan, ne bir edebiyattan; hiçbir şeyden haberim yoktu.
Ben konservatuara 18 yaşımda girdim. Hiçbir şey bilmiyordum. Ne bir filmden ne bir tiyatrodan ne bir edebiyattan ne bir coğrafyadan, hiçbir şeyden haberim yoktu. Konservatuar bana her şeyi öğretti. Profesyonel hayatta da şunu anladım, konsantrasyonun düşükse başarı gelmeyebilir. Ne kadar yetenekli olursan ol ne kadar istekli olursan ol konsantrasyonun zayıfsa problem var. Onu da profesyonel hayatta öğrendim. Konsantrasyonum konservatuarda düşüktü, ama tam da bana göre derslerdi. Müzik desen kulağım da iyidir. Bir bakıyorum "Aa bu mu sınav? Hareket sınavı mı? Ne beden eğitimi? Yani bundan mı sınav olacağız?" Gerçekten çok eğlenceliydi benim için.
İçimde aşk hissettiğim ilk an 20 yaşındaydım
Peki çapkın mıydın?
Yirmi iki yaşına kadar bir bayanın elini tutmadım desem inan. Yine onu da konservatuarda yaşadım, öğrendim. "Aaa karşı cins varmış." İçimde aşk hissettiğim ilk an 20 yaşındaydım. Bu da şimdi manşet olmasın. Konservatuar bambaşkaydı. Şu anda geri dön deseler dönerim.
Sınıf arkadaşlarından tanıdıklarımız kimler?
Engin (Günaydın) sınıf arkadaşım. Timuçin Esen sınıf arkadaşım. İpek Tuzcuoğlu. Devin Özgür Çınar bir sınıf altımız. Binnur Kaya Bilkent'te. Ama Bilkent-Hacettepe çok birdi; birbirimize çok yakındık.
İnsan hayal edemiyor, baksana evin içinde Engin Günaydın, Binnur Kaya, Timuçin Esen, İlker Aksum. Nasıl bir ev o?
Sonra Yiğit. 10 yıldır Yiğit (Özgür) de var. Hem biraz şansımız yaver gitti. Birbirimize de yardım ettik. Mesela benim hayatımda Devin'in çok önemi vardır. Engin'in öyle, Olgun'un öyle. Birbirimize de yardım etmeye başladık. O dönem Olgun çok iyiydi. Ağır ağabeydi. Engin hız almıştı. Timuçin Amerika'daydı. Ben Antalya Devlet Tiyatrosu'ndaydım. Ben Hacettepe'den mezun olduktan sonra Antalya Devlet Tiyatrosu'na geçtim. İlk önce Timuçin'le Engin bizi bırakıp geldiler. İlk para kazanmaya başlayan Engin oldu içimizde. Hepimiz ona yamandık.
Hepimiz memur çocuğuyuz, işçi çocuğuyuz.
-Evet. Ben geldim Antalya'dan. Timuçin geldi Amerika'dan. Binnur Ankara'dan, Devin öyle. Aynı evin içinde, aynı apartmanda, aynı mahallede sürekli bir komün halinde yaşamaya başladık. Sonra çevre genişledi. Hiçbir zaman kopmadık. Hala da devam ediyor dostluklarımız.
Bir de böyle oyuncularda ego, kendini beğenmişlik olur derler. Hiç mi çarpışmadı egolar?
-Yok be ya! Birisi Niğdeli, birisi Tokatlı, birisi İstanbullu. Yok. Hepimiz memur çocuğuyuz, işçi çocuğuyuz.
Sahip çıkmak, birbirini kollamak değil mi?
Evet, o yüzden dostluğumuz uzun sürdü.
Ne kadar zamanını aldın bu işten para kazanıyorum demen?
-İlk geldikten sonra 10 yılımı aldı. Benim gerçekten istikrarlı bir şekilde para kazanmam Yabancı Damat ile olmuştur.
O zamana kadar çok bilindik işler yaptın oysa...
-Tabii tabii. Çarliler var. Biz Size Aşık Olduk'lar var. Diziler filmler var.
Başka işlerde çalışmak zorunda kaldığın oldu mu?
-Hayır. Nedeni ailemin durumunun iyi olmasıydı.
Madem iyiydi, Engin'e niye parayı ödetiyordun annen baban ödeseydi ya?
-Engin o kadar güzel idare etti ki hepimizi. Her zaman da öyledir. Yine yazlığa Engin'e gideriz. Engin her zaman öyleydi. Toparlayıcı olmuştur. Seviyor komün halinde yaşamayı. Çünkü çok kalabalık bir aileden geliyor. Bir anda yalnızlığın içine düşüyorsun. Konservatuarda yalnız başına yurtta kalmak kolay değil.
Her zaman büyük düşündüm, ama büyüğüm de ne iki işte bu kadar!
-Bir seviyeye gelene kadar para kazanmak yok. O seviyeye geldikten sonra para kazanmak var. Ondan sonra da onu o seviyede tutabilmek en azından. Buna da istikrar diyoruz. Başardık. Yani bu söylediğimiz isimler bunu başardı.
Hayal ediyor muydun o zamanlardan bu yılları?
-Şöhret olmayı ya da ünlü olmayı hayal etmek değildi mesele. Oyunculukta bir yerlere gelebilmekti. Meşhur olmayı hayal etmek gibi bir derdim yoktu, ama oyunculukta iyi seviyeler yakalamak, iyi yerlere gelmek hayali olmadan oyun olunmaz. Her zaman iddiam olmuştur. Öbür türlüsü kıyıdan köşeden tamam, ama yapım kıyı-köşe yapısı değil. Böyle düşünüyorum. Böyle hissediyorum. Her zaman büyük düşündüm, ama büyüğüm de ne iki işte bu kadar!
Benim İngilizce ile sorunum var. Bilmediğimi bilincim kabul etmiyor.
Binnur ile Yabancı Damat döneminde Yunanistan'ı gezelim dedik. Yunanistan'da dizi çekiyoruz. Atina'ya gittik. Benim İngilizce ile sorunum var. Bilmediğimi bilincim kabul etmiyor. Sıfır bu sırada. "What is your name, pencil, this is a okul." Ama sanki çok iyiymişim gibi hiç çaktırmıyorum. Diyelim bir turist ile karşılaştık "yes, the problem…" falan. Sanki çıkacak. Bizi de Binnur ile Yunanistan'da karşıladılar. Birileri gezdiriyor. Arkadaşlar Yunanlar ve İngilizce konuşuyorlar. Binnur fena değildir, yine cevap veriyor. Demiş ki "ya Almanlar-tarihi bir yeri geziyoruz-bombaladıktan sonra tarihi yapı bayağı bozuldu." Bir şey anladım. Bomb falan. "Oooo dedim German in the bomb, burası zort" (gülüyor) Binnur ile birbirimize bakıştık. O gülüyor. Ama kız anladı. Dedim ben çok üzgün.
Orta okulda gördük mü, İngilizce gördük. Lisede gördük mü gördük. Günahın %50'si benim ise %50'si gerçekten sistemin. Kusura bakmasınlar. İngilizce bilmeden konservatuardan nasıl mezun oluruz ya. Mezun etmeyin, bırakın sınıfta kalalım. Bunun acısını da yaşadım. En son Russell Crowe Çanakkle filmini çekmek istediğinde benimle de görüştü. İngilizce bilmediğimden dolayı olmadı. Belki %100 sebep o değildir ama adamla sohbet edemedim yani. Oysaki ona söyleyeceğim o kadar çok şey var ki ya da onun bana. Kesinlikle sanatsal faaliyetlerle uğraşanların, hepimizin aslında bir yabancı dili olsa ne güzel. İlla İngilizce olmak zorunda değil, Fransızca da olur, Almanca da olur, Arapça da.